ULUSLARARASI HUKUK I - Ünite 3: Uluslararası Antlaşmalar Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 3: Uluslararası Antlaşmalar
Giriş
Tarihsel açıdan uluslararası hukukun en eski ve önemli kaynağı örf ve adet kuralları olmakla birlikte, özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında yapılan antlaşmaların sayısında büyük bir artış olmuştur. Bir metnin uluslararası antlaşma kabul edilebilmesi için, en az iki tarafı bulunması gerekir. Dolayısıyla devletlerin tek taraflı irade beyanları antlaşma değildir. Bunun yanında antlaşmalar iki devlet arasında yapılabileceği gibi bir antlaşmanın ikiden fazla tarafı da olabilir.
‘Antlaşma’ (İng. treaty) kelimesini, uluslararası hukukun kaynağı olan, devletler arasındaki irade uyuşmasının genel bir nitelemesi olarak kullanıyoruz. Bununla birlikte, gerek yabancı dillerde gerek Türkçede, hem bu anlamdaki irade uyuşmaları hem de uluslararası hukuk kaynağı oluşturmayan nitelikteki irade uyuşmaları için kullanılan pek çok isim bulunmaktadır.
Antlaşmaların Yapılması ve Uygulanması
Antlaşmaların Oluşumu
Taraflar arasında hukuki sonuç doğuran bir uluslararası antlaşma, çeşitli aşamalardan geçerek ortaya çıkar. Hazırlık aşaması, bir antlaşma metninin yazılı hâle getirilmesi süreci ile bu metnin taraflarca imzalanarak resmileştirilmesi, genel olarak kullanılan şekliyle tevsik edilmesi anlamına gelir.
İki taraflı antlaşmalarda genellikle taraf devletlerin dışişleri ve antlaşmanın konusuyla ilgili bürokratlarının imza aşamasından önce yaptıkları toplantılarla metni hazırladıkları gözlemlenmektedir. Çok taraflı antlaşmalar söz konusu olduğunda ise, birkaç devletin öncülüğünde veya bir uluslararası örgütün girişimiyle, antlaşmanın konusu ve kapsamı çerçevesinde ilgili devletlere çağrı yapılmakta ve konferans adı verilen, katılımcı devletlerin yetkilendirilmiş temsilcilerinin katıldığı toplantılar çerçevesindeki tartışmalarla antlaşma metinleri hazırlanmaktadır.
Devletler tarafından antlaşma yapmak üzere yetkilendirilmiş ve görevlendirilmiş diplomatik misyon başkanları ile temsilcilerin de söz konusu antlaşmalar açısından tevsik etme yetkisi vardır. Türk hukuk sisteminde uluslararası antlaşmalarla ilgili olarak atanacak Türkiye Cumhuriyeti temsilcileri ve bu temsilcilerin yetkileri, Cumhurbaşkanı kararıyla belirlenir.
Bağlayıcı bir metin olarak antlaşmanın varolabilmesi için, ‘bağlanma’ adı verilen bir sürecin daha sonuçlanması gerekir. Bu süreç, devletlerin, metni tevsik edenler devlet başkanı veya hükümet başkanı gibi meşru ve en üst düzey temsilcileri bile olsa, uluslararası yükümlülükler altına girmeyi, genelde, iç hukuklarında farklı şekillerde denetlemeye tabi tutmak istemelerinden kaynaklanmaktadır.
Devletler imza ve belge değiş-tokuşu dışında kendi belirleyecekleri başka yöntemlerle de başkaca bir onaya gerek olmaksızın bağlayıcılık kazanacak antlaşmalar yapmakta serbesttirler. Onaylama, yetkili devlet temsilcilerinin tevsik ettikleri antlaşma metninin, iç hukuklarda öngörülen mekanizmayla devlet adına bağlayıcı olduğunun kabulü anlamına gelir. Devletler iç hukuklarında onaylama usulünü serbestçe belirleyebilirler.
İkili antlaşmalar söz konusu olduğunda, genellikle, antlaşmanın iç hukukta onaylandığını gösterir onay belgeleri belli bir yerde yahut gönderilerek değiş-tokuş edilir. Çok taraflı antlaşmalarda ise, antlaşma metninde veya antlaşma görüşmeleri sırasında, bir veya birkaç devletin depoziter (depo mercii) olarak devletlerin onayla ilgili durumlarını bildiren onay belgelerini toplayacağı ve ilgili yazışmaları ve bildirimleri yapacağı belirlenir.
Son bir ihtimal olarak, antlaşma görüşmelerine katılmamış bir devlet, antlaşmanın tarafı olmak isteyebilir. Bu durumlarda devletlerin daha sonra antlaşmanın tarafı olabilmesine, katılmayla bağlanma ismi verilir.
Bir antlaşmanın ne zaman ve nasıl yürürlüğe gireceği, görüşmeci devletler tarafından belirlenebilir. Eğer devletler böyle bir konuda anlaşmamışlarsa bu durumda bütün görüşmeci devletler bağlanma iradelerini belirlenen usulde ortaya koymadıkça, antlaşma yürürlüğe girmez. Antlaşmada yürürlük için bütün devletlerin iradelerini bildirmelerini zorunlu kılmayan bir tarz ve tarih belirtilmişse antlaşma, bu tarihten sonra antlaşmayla bağlandığını bildiren devlet için bağlanma iradesini bildirdiği tarihten itibaren yürürlüğe girmiş sayılır.
Klasik antlaşmalar hukukunda antlaşmaların tescil ve ilan edilmesiyle ilgili bir zorunluluk yoktur. Ancak ilk defa Milletler Cemiyeti Misakı’nın 8. maddesinde daha sonra Birleşmiş Milletler Antlaşmasının 102. maddesinde buna ilişkin düzenleme yapılmıştır. Bu düzenlemeler gizli antlaşmaların yapılmasını engellemek içindir.
Türk Hukukunda Uluslararası Antlaşmalar
Uluslararası antlaşmaların iç hukuktaki yeri, devletin iç hukukunun, özellikle de anayasasının antlaşmalara verdiği önemle belirlenir. 1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90. maddesi, bir sonraki başlık altında ele alacağımız usul uyarınca yürürlüğe giren uluslararası antlaşmaların kanun hükmünde olduğunu belirtir. Türk hukuk sisteminde uluslararası antlaşmalar her ne kadar kanunlarla eş sayılmışsa da Anayasanın 90. maddesiyle belli bir ayrıcalığa sahiptirler. Bu ayrıcalık, usulüne göre yürürlüğe girmiş uluslararası antlaşmaların Anayasaya aykırı oldukları iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamamasından kaynaklanır.
Çatışma normları, aynı düzeyde normların çatışması durumunda, yakın tarihli normun eski tarihli norma tercih edileceğini söyler. Anayasa, böyle bir sorunu en azından temel hak ve özgürlüklerle ilgili uluslararası antlaşmalar bakımından ortadan kaldırmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına göre antlaşmaları Cumhurbaşkanı onaylar (md. 104). Ancak Cumhurbaşkanı’nın onaylamasından önce tamamlanması gereken bazı aşamalar vardır. Üstelik uluslararası antlaşmaların onaylanması usulü, antlaşmanın türüne göre farklılık gösterir. Maddeye incelediğimizde Anayasanın onaylanma usulü açısından antlaşmaları iki gruba ayırdığını görmekteyiz. Birinci grup antlaşma için önce TBMM’nin uygun bulma kanunu çıkartması gerekmektedir. Anayasa md, 90(1)’e göre olağan yol budur. İkinci grupta belirlenen istisnai durumlar dışında uluslararası antlaşmalar, TBMM’ye sunulur ve TBMM uygun görürse bu durumu bir ‘Uygun Bulma Kanunu’ ile karara bağlar.
Onaylama konusu olan uluslararası antlaşmanın Türkçe metni ile antlaşmada muteber olduğu belirtilen dil veya dillerden biri ile yazılmış metni, onaylamaya ilişkin Cumhurbaşkanı kararına ekli olarak Resmî Gazete’de yayımlanır. Bunun yanında onaylanması için uygun bulma kanuna gerek olmadan Cumhurbaşkanı tarafından doğrudan onaylanan istisna grubu antlaşmalar vardır. Bu gruba giren antlaşmalara ‘istisna grubu antlaşmalar’ denir.
Antlaşmaların Geçersizliği
Bazı durumlarda şeklî olarak bir antlaşma bulunmasına rağmen uluslararası hukuk, bazı antlaşmaları geçersiz kabul eder. Böyle bir antlaşmanın varlığı durumunda, antlaşmanın geçersizliği iddia edilebilir ve antlaşmayla ortaya çıkan yükümlülüklere dayanılarak yapılan talepler geri çevrilebilir. Viyana Sözleşmesi, geçersizlik iddialarının ancak Sözleşmede yer alan hükümler çerçevesinde ileri sürülebileceğini hükme bağlar.
Bir antlaşmanın geçerli olabilmesi için, antlaşma yapmaya yetkili kişilerce oluşturulması gerekir. Madde uluslararası düzeydeki bağlayıcılık ile iç hukuk hükümlerini birbirinden ayırır. Bu hükme göre, bir devlet, antlaşmanın yetkisiz kişilerce yapıldığını iddia ederken iç hukukuna dayanamaz. Antlaşmanın oluşturulması sürecinde tarafların iradesindeki sakatlık, antlaşmanın geçersiz kılınabilmesi olanağını doğurur. İrade sakatlıklarının başında tehdit ve zorlama gelir. Nihayet, sonuçlandırıldığı anda uluslararası hukukun emredici kurallarından birine aykırılık taşıyan bir antlaşmanın da, geçersiz olduğu kabul edilmektedir.
Yukarıda saydığımız geçersizlik nedenlerinden birinin varlığı durumunda, antlaşma kendiliğinden geçersiz hâle gelmez. Geçersizlik iddiasında bulunma usulüyle ilgili Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nde düzenlemeler vardır. Bununla birlikte, geçersizlik iddiası jus cogens kurala aykırılığa dayanmış ve on iki ay içinde devletler arasında bir anlaşma sağlanamamış ise uzlaştırma komisyonu yerine doğrudan Uluslararası Adalet Divanı’na gidilebilecektir.
Antlaşmaların Çatışması
Devletler, aynı anda tarafları farklı devletlerden oluşan pek çok antlaşmanın tarafı olurlar. Zaman içerisinde taraf olunan bazı antlaşmalar, eski antlaşmalarla aynı konu ve kapsamda olabilir.
Sözleşmede antlaşmanın taraflarının hepsinin aynı olması olasılığı ile tarafların farklı olması olasılığını ayrı ayrı hükme bağlar. Buna göre, eski tarihli bir antlaşma ile yeni tarihli bir antlaşmanın taraflarının hepsi aynı ise yeni tarihli antlaşma üstün tutulur ve eski tarihli antlaşmanın sadece yeni tarihli antlaşmayla çatışmayan hükümleri uygulanmaya devam eder. İki antlaşmanın taraflarının farklı olması durumunda ise eğer iki antlaşmaya da taraf olan devletler var ise bu devletler arasındaki ilişkide yine yeni tarihli antlaşma hükümleri üstün tutulacak, eski tarihli antlaşmanın yeni tarihli antlaşmayla çatışmayan hükümleri uygulanmaya devam edecektir.
Antlaşmaların Üçüncü Devletlere Etkisi
Antlaşmalar, kural olarak, sadece tarafları için hak ve yükümlülük yaratır (pacta tertiis ilkesi); üçüncü kişiler, antlaşma hükümlerinden etkilenmez. Bununla birlikte bazı antlaşmalar, antlaşmanın tarafı olmayan devletlerle ilgili hak ve yükümlülüklerden bahsediyor olabilir.
İstisnai bazı durumlarda, antlaşmaların, kabul veya rıza aranmaksızın da üçüncü kişiler açısından da hukuki etki yaratabileceği kabul edilmektedir. Bu tür etki yaratan antlaşmalara ‘objektif durum yaratan antlaşmalar’ denir.
Antlaşmaların Yorumu
Yargı organları antlaşmayı yorumlamak suretiyle, metnin getirdiği hak ve yükümlülüklerin kapsamını belirlemek durumundadırlar. Viyana Antlaşması Hukuk Sözleşmesi Madde 31 uyarınca antlaşma, antlaşmada kullanılan terimlere kendi bağlamları içerisinde ve antlaşmanın konu ve amacı ışığı altında verilecek normal anlamlarına uygun bir şekilde, iyi niyetle yorumlanmalıdır. Antlaşma metni yorumlanırken taraflarca resmileştirilmiş, tevsik edilmiş metin esas alınır. Bu nokta, antlaşmaların kaleme alındığı dil ile devletlerin resmi dilleri arasında ortaya çıkması olası farklılıklar açısından önem taşır.
Çekince
Uluslararası bir antlaşmaya taraf olmak isteyen bir devlet, antlaşmanın bazı hükümlerinin kendisi için uygulanmamasını veya farklı uygulamasını isteyebilir. Devletin bu yöndeki isteği, çekince olarak adlandırılır. Çekince, antlaşmanın imza, onay veya katılma aşamasında bildirilir ve yazılı bildirim zorunludur. Antlaşmayla bağlandıktan sonra çekince beyan edilemez.
Antlaşmaların Sona Ermesi
Uluslararası antlaşmalar, bazı yazarlarca uluslararası hukukun temeli sayılan ‘ahde vefa’ (söze bağlılık) ilkesinin somutlaşmış hâlidir. Devletler bu antlaşmaların sonsuza dek bağlayıcı olmasını istemeyebilirler. Bu durumda antlaşmaların sona ermesi konusunda anlaşmaları pekâlâ mümkündür.
Antlaşmalar, kendi içlerinde sona ermeyle ilgili hükümler içerebilir. Sözgelimi antlaşmanın belli bir zamana kadar geçerli olduğu veya belli bir olayın gerçekleşmesiyle sona ereceği zaten daha baştan taraflarca belirlenmiş olabilir.
Bir antlaşmanın, taraflarının hepsi aynı yönde karar verdiği takdirde, tamamen veya kısmen sona erdirilmesi yahut yeni bir antlaşmayla eski antlaşmanın bazı hükümlerinin geçersiz kılınması mümkündür.
Bir antlaşma taraflara antlaşmayı sona erdirme veya antlaşmadan çekilme hakkı tanımış olabilir. Ancak böyle bir hüküm bulunmasa dahi, tarafların fesih veya çekilme olasılığını benimsedikleri belli ise yahut antlaşmanın doğası itibariyle fesih ve çekilme hakkı bulunuyorsa, tek taraflı fesih veya çekilme ile antlaşmanın sona erdirilmesi mümkündür.
Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi md. 60, bir antlaşmanın önemli bir şekilde ihlal edilmesini, antlaşmanın kısmen veya tamamen sona erdirilmesi yahut yürürlüğünün durdurulması (askıya alınması) için bir sebep olarak kabul eder. Sözleşmeye göre önemli ihlal, Sözleşmenin kabul ettiği sona erme nedenleri olmaksızın bir antlaşmanın tanınmaması yahut antlaşmanın konusu veya amacının gerçekleşmesi için temel olan bir hükme aykırı davranılmasıdır (md. 60/3).
Bir antlaşmanın yürütülmesinin temelini oluşturan konunun kaybolması veya tahrip olması, antlaşmanın sona erdirilmesi veya kaybolma yahut tahrip olma geçici ise, askıya alınması için haklı bir sebep oluşturur.
Bir antlaşmanın yapıldığı zaman tarafların iradesine yön veren koşulların zaman içerisinde önemli ölçüde değişmesi, tarafların antlaşmayla bağlı kalmaya devam etmek istememelerine neden olabilir.
Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesine göre, uluslararası hukukun yeni bir jus cogens kuralının (emredici kuralın) ortaya çıkması durumunda, bu normla çatışan mevcut antlaşmaların geçersiz hâle geleceğini ve sona ereceğini belirtir.
Antlaşmaların Sona Ermesinde Usul
Antlaşmaların tarafların rızasıyla sona ermesi durumunda herhangi sorun yaşanmaz. Ancak taraflardan birisi, yukarıda sayılan tek taraflı fesih, çekilme veya antlaşmanın yürürlüğünü durdurma yollarından birine başvurduğunda, antlaşmaların geçersizliğiyle ilgili usule benzer bir şekilde, diğer tarafları durumdan haberdar etmeli; diğer taraflardan itiraz gelmezse gerekli önlemleri üç ay sonra uygulayabilir. İtiraz hâlinde belli bir süre içinde barışçıl yollarla çözüm getirmeliler.