ULUSLARARASI HUKUK I - Ünite 5: Uluslararası Teşkilatlar Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 5: Uluslararası Teşkilatlar

Uluslararası Teşkilatların Tarihsel Gelişimi ve Hukuk Kişiliği

Tarihsel Gelişim ve Uluslararası Teşkilat Türleri

Ondokuzuncu yüzyıla kadar devletlerin aralarındaki ilişkileri genellikle yürütme organı ve bu organa bağlı diplomasi ve güvenlik bürokrasisi aracılığıyla sürdürmeye yönelik anlayış, bu yüzyıldan itibaren devletler arasındaki ilişkilerin ticari ve teknolojik gelişmelerin artışına paralel bir şekilde artması ve karmaşıklaşmasıyla değişmeye başlamıştır. Devletler başlangıçta bu yeni gelişmeleri yönlendirmek ve yönetebilmek amacıyla egemenliklerine fazla müdahale hakkı vermeyen daha çok teknik ve idari konularda iş birliğini gerçekleştirmeyi amaçlayan uluslararası bir nehir olan Ren nehrindeki trafiği düzenlemeye yönelik Ren Komisyonu, bazı teknik konularda uluslararası standartlar getirmeyi amaçlayan, örnek olarak Uluslararası Telekominikasyon Birliği ve Evrensel Posta Birliği gibi teşkilatlar kurma yoluna gitmişlerdir. Yine aynı dönemde uluslararası barış ve güvenliği sağlamak amacıyla devletlerin 1815 Viyana ve 1899-1907 La Haye Konferansları gibi bu konuyla ilgili sorunları ele aldıkları ve çözüme yönelik anlaşmalar yaptıkları hükümetlerarası konferans yöntemine başvurdukları da görülmektedir.

Yirminci yüzyıla girildiğinde devletlerin aralarındaki ilişkileri mutlak egemenlik anlayışına dayalı bir biçimde sürdürme politikaları iki dünya savaşı yaşanması sonucunu doğurmuş ve bu durumun sürdürülemez olması nedeniyle uluslararası ilişkilerin yönetilmesine ilişkin yeni yöntemlerin arayışı başlamıştır. Bu arayışın ilk meyvesi Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra 1919 Versay Antlaşması ile kurulmuş olan Milletler Cemiyeti’dir. Bu teşkilatla amaçlanan uluslararası barış ve güvenliği ilgilendiren sorunları Cemiyet’in örgüt yapısı içinde ele almak suretiyle devletlerin tek başlarına karar vermelerinin önüne geçmek olmuştur. Ancak Cemiyet kararlarının yalnızca tavsiye niteliğinde olduğu kabul edildiğinden bu yapı devletler arasındaki ilişkilerde alınan kararlarda etkin olamamış ve ikinci büyük savaşın yaşanmasına engel olamamıştır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra uluslararası ilişkilerin başka savaşlara kurban edilmesini önleyecek bir sisteme oturtulması konusunda devletler arasında bir ortak görüş oluşmuş ve bu amaçla 1945 San Fransisko Konferansı ile başlayan müzakereler aynı yıl imzalanan Birleşmiş Milletler (BM) Şartı ile hedefine varmıştır.

İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemin soğuk savaş ortamının etkisiyle siyasi ve askeri alanlarda kamplaşan devletlerin savunma alanında BM çatısı altında kurulması planlanmış olan ortak askeri güç yerine ortak meşru müdafaa hakkına dayalı NATO ve Varşova Paktı adı verilen iki farklı bölgesel güvenlik teşkilatı kurma yoluna gitmeleri uluslararası barış ve güvenliğe ilişkin meselelerin ortak bir çatı altında ele alınması imkânını zayıflatıcı bir faktör olmuştur. Bu kamplaşmayı aşmak üzere 1975 yılında başlayan düzenli aralıklarla toplanan uluslararası konferanslar şeklinde ortaya çıkan ve 1994 yılında bir uluslararası teşkilat hâline gelen Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı faklı iki kampa mensup devletlerin güvenlik sorunlarını barışçıl yöntemlerle çözmelerine yönelik bir ortam yaratmaya çalışılmış ve özellikle silahlanma yarışının durdurulmasında oldukça başarılı sonuçlar vermiştir. Yine bu dönemde Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından 1993 yılında yapılan bir andlaşma ile baltık devletleri hariç bütün eski Sovyet cumhuriyetlerinin üye olduğu Bağımsız Devletler Topluluğu kurulmuştur. 2000 yılında Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Belarus aralarında imzaladıkları bir andlaşma ile Avrasya Ekonomik Topluluğu’nu kurmuşlardır.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan bir başka teşkilatlanma alanı uluslararası ekonomik ilişkilerdir. Bu amaçla ilk olarak 1944 yılında yapılan anlaşmalarla Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası adı verilen iki teşkilat kurulmuş ve bu teşkilatlar vasıtasıyla devletlerin mali yapıları kontrol altına alınarak devletlerin finansal konularda tek başlarına karar almaları nedeniyle ortaya çıkabilecek uluslararası parasal dengesizlikler (özellikle dış borç aldığı kurumlara yapacağı ödemeleri aksatması) önlenmeye ve gelişmekte olan devletlerin alt yapı sorunlarını çözmeye yönelik projelere dış finansal destek bulmada karşılaşabilecekleri problemler giderilmeye çalışılmıştır. Uluslararası ekonomik ilişkileri serbest hâle getirecek düzenlemeler getiren diğer bir yapı 1948 yılında GATT adıyla kurulan ve 1995 yılında Dünya Ticaret Örgütü adını alan uluslararası teşkilattır. Bu teşkilat vasıtasıyla uluslararası ticarette devletlerin tek başlarına kendi pazarlarını (özellikle gümrük tarifeleri ve kotalar yoluyla) korumaya yönelik kararlar almasının önlenmesi ve aralarındaki ekonomik meseleleri kendi mahkemeleri yerine bir uluslararası hakem mahkemesi önüne getirmek suretiyle çözmeleri amaçlanmıştır.

1945 sonrası dönemde devletlerin kendi başlarına çözmekte zorlandıkları diğer bazı sorunları uluslararası teşkilatlar yoluyla düzenledikleri göze çarpmaktadır. Bu teşkilatlar uzman oldukları alanla ilgili sorunları organları vasıtasıyla ya da kurdukları komisyon ve komiteler aracılığıyla ele alarak hukuki ve teknik çözümler üretmektedirler. Uzmanlaşılan konular arasında yer alan gıda, eğitim, sağlık, çevre, kültür, taşımacılık ve kalkınma gibi geniş uluslararası işbirliğini gerektiren konular özellikle Birleşmiş Milletler Teşkilatı çatısı altında faaliyet gösteren bir takım teşkilatlar tarafından düzenlenmektedir (ör., FAO,UNICEF,WHO, UNEP, UNESCO, IMO, ICAO, UNDP vd.) Bunların yanında savaşta önce kurulmuş olan ve 1945’den sonra BM bünyesine katılan Evrensel Posta Birliği, Uluslararası Komünikasyon Birliği ve çalışanların hakları ve güvenliğine ilişkin konularda faaliyet gösteren ILO gibi teşkilatlar da mevcuttur.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra uluslararası ilişkiler alanını devletlerin tekelinden almaya yönelik anlayış sadece dünya çapında değil bölgesel düzeyde de etkili olmuştur. Bölgesel açıdan en etkin yapılar arasında Avrupa kıtasında oluşturulan iki teşkilat öne çıkmaktadır. Bunlardan birincisi 1949 yılında kurulmuş olan Avrupa Konseyi adını taşıyan ve Avrupa’da demokrasi ve insan haklarını devletlerin üstünde bir denetime tabi kılmayı amaçlayan teşkilattır. Avrupa’da bölgesel ekonomik ilişkilerin bir uluslararası yapının kontrolünde sürdürülmesine yönelik ortak kanaatin oluşumuna imkân tanıdığı bir başka teşkilat 1957 Roma Antlaşması ile kurulan Avrupa Ekonomik Topluluğu’dur. Bu yapı ile üye devletler aralarındaki ekonomik ilişkileri Avrupa çapında organize edecek bir uluslararası bürokratik teşkilatın kontrolüne bırakmayı ve bu suretle ekonomileri birbirine entegre ederek tek bir Avrupa ekonomik pazarının kurulmasını amaçlamışlardır.

Teşkilatlar açısından yapılan ilk ayrım açık ve kapalı teşkilatlar ayrımıdır. Teşkilatlarda üyelik ve üyeliğin getirdiği hak ve yükümlülükler konuları genellikle teşkilatın kurucu antlaşmasında ayrıntılı olarak düzenlenir. Şayet buna ilişkin düzenleme yapılmamışsa üyelik kurucu antlaşmanın değiştirilmesi usulüne tabi olur. Açık teşkilatlarda üyeliğe kabul sadece müracaat ve üyelerin çoğunluğunun kabulü üzerine mümkündür. Buna karşı kapalı teşkilatlarda üyelik sıkı şartlara bağlanmıştır. Kimi teşkilatlarda ise üyelik belli bir coğrafyada bulunan ya da belli bir dine mensup olan devletlere açık tutulmuştur.

Teşkilatların niteliklerine göre yapılan ayrımlardan bir diğeri teşkilatın faaliyet gösterdiği alanların çeşitliliğine göre yapılan ayrımdır. Bu açıdan bazı teşkilatlar uluslararası toplumu ilgilendiren pek çok konuda faaliyet göstermekte olduklarından genel amaçlı teşkilat olarak adlandırılırlar. Buna karşı yine uluslararası toplumu ilgilendiren belli bir konuda faaliyet gösteren özel amaçlı teşkilatlar bulunur. Bu teşkilatlar uluslararası ilişkilerin bir düzen gerektirdiği ekonomik, sosyal ve teknik alanlarda faaliyet gösterirler.

Teşkilatlar arasında yapılan bir başka ayrım ise teşkilata tanınan karar alma yetkisinin niteliğine göre yapılmaktadır. Bu açıdan teşkilatlar üye devletler açısından sadece tavsiye niteliğinde kararlar alabilenler ve üye devletleri bağlayıcı kararlar alabilenler olarak ikiye ayrılmaktadır. Bunun yanında bağlayıcı kararlar alabilen teşkilatların bazıları söz konusu kararı teşkilatın karar alma organındaki temsilcilerin oy çokluğu ile alabiliyorsa bu tür teşkilatlara supranasyonel teşkilatlar adı verilmektedir

Uluslararası Teşkilat Tanımı ve Teşkilatların Hukuki Kişiliği

Uluslararası hukukun kişilerinden biri olan uluslararası teşkilatların bir uluslararası antlaşma veya bir başka uluslararası hukuk enstrümanı ile kurulabileceğini söylemek mümkündür. Yine uluslararası teşkilatların üyeleri bakımından günümüzde karşılaştığımız bir başka önemli husus artık teşkilatlara devletlerin yanında başka teşkilatların da üye olarak katılabilmesidir. Ayrıca kimi uluslararası teşkilatların üye olmayan devletler, hükümet dışı sivil toplum kuruluşları veya ulusal kurtuluş hareketlerinin (ör., BM Genel Kurulu’nda Filistin Yönetimi’ne tanınan gözlemci statüsü gibi) organlarının çalışmalarına farklı statülerde katılabilmelerine izin verdikleri görülmektedir. Bu statüler katılımcıya oy hakkı vermese de gündemi takip etme ve görüş sunma gibi haklar tanımaktadır.

Uluslararası teşkilatların tanımına ilişkin kaynaklarda bu tanımda yer alan bir başka unsur söz konusu teşkilatın hukuki kişiliğinin (burada söz konusu edilen bir teşkilatın uluslararası hukuktaki kişiliği olup üye devletlerin iç hukuklarında haiz oldukları kişilik ilgili devletin düzenlemelerine tabidir) varlığıdır. Uluslararası hukukun kişileri olarak kabul edilen devletlerin yanısıra uluslararası teşkilatların da hukuki kişiliğe haiz olduğunun kabulü onların da uluslararası alanda bir takım hak ve borçlara ehil olmaları sonucunu doğurur. Ancak uluslararası teşkilatların devletlerden farklı bir siyasi yapıya haiz olmaları (Teşkilatların ülke, halk ve ülkesel egemenlik gibi unsurları bulunmamaktadır.) ve devletler tarafından genellikle bir antlaşma ile kurulmaları bunlara tanınan uluslararası kişiliğin farklı olması gerektiğini bize göstermektedir.

Uluslararası Teşkilatlarla İlgili Hukuki Sorunlar

Uluslararası Teşkilatların Kurucu Antlaşmalarının Yorumu ve Teşkilatların Yetkileri ve Sorumluluğu Meseleleri

Bir teşkilatın yetkilerinin neler olduğu ve bu yetkileri hangi organlar vasıtasıyla kullanacağı teşkilatın kurucu antlaşmasında tanımlanır. Ancak teşkilat organları bu yetkilerini kullanırlarken zaman zaman alınan kararların kurucu antlaşmada belirlenen yetki sınırları içinde kalıp kalmadığı bir hukuki sorun olarak ortaya çıkar. Bu tür hukuki sorunları çözme yeri genellikle teşkilatın kendi organları olmaktadır. Ancak pek çok teşkilatta sorunu çözen organ yine tartışmalı kararı veren ya da bunu icra eden organ olduğundan hukuki bir mesele olan yetki meselesinin yargısal usullerle ele alınması mümkün olmamaktadır. Bu durumda hukuka aykırılığı iddia eden devlet açısından karara uymak ya da teşkilattan ayrılmaktan başka çare bulunmamaktadır.

Bugün uluslararası alanda faaliyet gösteren teşkilatların çoğunluğu açısından şu aşağıda yer alan yetkilerin ve sorumlulukların mevcudiyetinden söz edilebilir:

  1. Antlaşma yapma yetkisi
  2. Uluslararası talepte bulunma yetkisi
  3. Misyon gönderme ve imtiyaz ve muafiyetler kullanma
  4. Teşkilatın uluslararası alanda sorumluluğu

Uluslararası Teşkilatların Üye Olan ve Olmayan Devletler ve Özel Hukuk Kişileri ile İlişkilerine Uygulanacak Hukuk

Uluslararası teşkilatların üye devletlerle ilişkilerinin hangi hukuka tabi olacağı sorunu zaman zaman tartışılan bir meseledir. Bu konuda kabul gören görüş bu ilişkinin kurucu antlaşmada belirlenen esaslar çerçevesinde yürüyeceği yönündedir. Ancak uluslararası teşkilatların faaliyete geçtikten sonra organları vasıtasıyla hukuk yapma imkanına sahip oldukları da bir gerçektir. Bu açıdan teşkilatın yetkili organının aldığı kurucu antlaşmanın uygulanmasına ve yorumlamasına ilişkin kararlar ile yine teşkilatın antlaşma yapma yetkisine dayanarak yaptığı uluslararası antlaşmalarda yer alan hususlar teşkilatın üye devletlerle ilişkisine etki edecektir.

Genellikle bir uluslararası teşkilatı kuran antlaşma üye devletlerin iç hukuklarını düzenlemeye yönelik hükümler taşımaz. Bu nedenle kurucu antlaşmada yer alan ortak amaçların gerçekleştirilmesi için teşkilat organlarının aldıkları kararların üye devletlerin iç hukuklarını ilgilendiren kısımlarının yerine getirilmesi o devletlerin iradesine bırakılmıştır.

Teşkilatların üye olmayan devletlerle aralarındaki ilişkilere uygulanacak hukuk konusunda ilk hatırlanması gereken teşkilat kurucu antlaşmasının buna taraf olmayan devletler açısından bir hak ve borç doğurmayacağı hususudur.

Son olarak üzerinde durulması gereken bir mesele teşkilatların günlük işlerinde özel hukuk kişileri ile ilişkiye geçmelerinden kaynaklanan sorunlardır. Bu konuda uluslararası teşkilatların kendi bünyelerinde çalışanların çalışma hayatına ilişkin özel düzenlemeler yaptıkları ve bu konuda çıkabilecek uyuşmazlıklarla ilgilenen idari mahkemeler kurdukları görülmektedir.