ULUSLARARASI İKTİSAT POLİTİKASI - Ünite 3: Uluslararası Ticaretin Serbestleştirilmesi ve Ekonomik Entegrasyonlar Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 3: Uluslararası Ticaretin Serbestleştirilmesi ve Ekonomik Entegrasyonlar

Uluslararası Ticaretin Serbestleştirilmesi

Uluslararası ticaretin serbestleştirilmesine ilişkin girişimler II. Dünya Savaşı sonrasına dayanmaktadır. II. Dünya Savaşı sonrasında uluslararası ekonominin serbest piyasa ekonomisi kurallarına göre yeniden yapılandırılması düşüncesiyle 1944 yılında kırk dört ülkenin katılımıyla bir konferans gerçekleştirilmiştir. Bretton Woods Konferansı olarak anılan konferansta IMF ve Dünya Bankası’nın yanı sıra uluslararası ticarete ilişkin küresel düzenlemeleri hayata geçirecek bir kuruluş olarak ITO (Uluslararası Ticaret Örgütü)’nün kurulmasına karar verilmiştir.

IMF: Uluslararası parasal iş birliğini güçlendirmeyi, uluslararası ticaretin genişlemesini ve dengeli büyümesini teşvik etmeyi ve böylece yüksek istihdamı ve reel gelir artışını desteklemeyi, döviz kuru istikrarını sağlayarak ülkelerin rekabetçi döviz değer kayıplarına başvurmalarını engellemeyi, uluslararası ödemeler sistemi oluşturulmasına yardımcı olmayı, ödemeler dengesi dengesizliği sorunu yaşayan ülkelere finansal destek sağlamayı amaçlayan bir uluslararası kuruluştur.

Dünya Bankası: Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası, Uluslararası Kalkınma Birliği, Uluslararası Finans Kurumu, Çoktaraflı Yatırım Garanti Ajansı ve Uluslararası Yatırım Uyuşmazlıklarının Çözümü Mekanizması’ndan oluşan bir gruptur.

GATT 1947 Süreci

Uluslararası ticaretin serbestleştirilmesine ilişkin düzenlemelerin hukuki altyapısı, 1947 yılında imzalanan GATT’a dayanmakta ve ilgili anlaşma GATT 1947 olarak adlandırılmaktadır. DTÖ’nün kurulmasıyla birlikte GATT 1994 olarak anılmaya başlamıştır.

GATT 1947’nin amacı, üye ülkelerin yaşam standartlarını yükseltmek, istikrarlı büyüme ile kaynakların tam kullanımını sağlamak, üretimin ve uluslararası ticaretin geliştirilmesine katkı sağlamaktır. Bu doğrultuda GATT 1947’nin temel önceliği, tarife ve tarife dışı engelleri kaldırarak uluslararası ticaretin serbestleştirilmesi olmuştur. GATT 1947’nin temel ilkeleri aşağıdaki gibi sıralanabilir:

Uluslararası ticarette ayrımcılığın ortadan kaldırılması: Uluslararası ticarette ayrımcılığın ortadan kaldırılması: Bu ilke, en çok kayırılan ülke (MFN-Most Favored Nation) ilkesi ile ulusal muamele ilkesi olarak adlandırılan iki alt ilkeden oluşmaktadır. En çok kayırılan ülke ilkesine göre ülkeler herhangi bir ülkeye tanıdıkları ticari ayrıcalıkları diğer tüm ülkelere tanımak zorundadır. Diğer bir ifade ile ülkeler, uluslararası ticarette ülkeler arasında ayırımcı ticari uygulamalarda bulunamaz. Ancak ilgili alt ilkenin gümrük birlikleri ve serbest ticaret bölgeleri istisnasıdır.

Uluslararası ticaretin serbestleştirilmesi: Uluslararası ticaretin müzakereler yoluyla, aşamalı olarak serbestleştirilmesi esasına dayanmaktadır. Otarşi kavramı, uluslararası ticaretin olmadığı, dışa kapalı, kendi kendine yeten bir ekonomiyi tanımlamaktadır. Küçük ülke varsayımındaki küçük ülke ise dünya piyasasında malın dünya fiyatını etkileme gücüne sahip olmayan ülkedir. Bunun nedeni, küçük ülkenin ilgili malın ticaretinde dünya ticaret hacmini etkileyemeyecek kadar küçük bir paya sahip olmasıdır.

Uluslararası ticaretin şeffaflaştırılması: Ülkelerin tarife oranlarını yükseltmemeleri esasına dayanmaktadır. GATT 1947’ye taraf olan ülkelerin yükseltmemeyi taahhüt ettikleri tarife oranları bağlı tarife oranı olarak adlandırılmaktadır. Tarife oranlarının bağlı tarife oranlarına dönüşmesi uluslararası ticarette şeffaflığı artırmakta ve böylece uluslararası yatırımları ve istihdamı teşvik etmektedir. Bağlı tarife oranlarının değiştirilmesi ancak taraf ülkelerin tümünün onayı ile mümkün olabilmektedir. Bu koşul, ülkelerin tarife oranlarını keyfi olarak değiştirme şanslarını ortadan kaldırmaktadır.

Uluslararası ticarette adil rekabet kurallarının benimsenmesi: Uluslararası ticarette adil rekabeti bozan ihracat sübvansiyonu, anti-damping, anti-sübvansiyon gibi uygulamaların önlenmesi esasına dayanmaktadır. Adı geçen uygulamalar, uluslararası ticarette haksız rekabet yaratarak oluşturulmaya çalışılan serbest ticaret kurallarını ihlâl etmektedir.

Uluslararası ticaretin ekonomik kalkınmayı desteklemesi ve ekonomik reformu teşvik etmesi: Uluslararası ticaretin ekonomik kalkınmayı desteklemesini sağlamak amacıyla özel ve lehte muamele uygulamaları adı altında bazı imtiyazlı düzenlemeler geliştirilmiştir. Ancak özel ve lehte muamele uygulamalarının ekonomik kalkınmayı desteklediğine ve ekonomik reformu teşvik ettiğine dair somut bulgular mevcut değildir. Özel ve lehte muamele uygulamaları: Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin serbest piyasa ekonomisine geçiş süreçlerini kolaylaştırmak ve desteklemek amacıyla geliştirilen düzenlemelerdir. İlgili düzenlemelerle ülkelerin dış ticaret politikalarını GATT 1947 ve günümüzde DTÖ kuralları ile uyumlu hâle getirmeleri kolaylaştırılmaktadır. Özel ve lehte muamele uygulamaları çerçevesinde az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere DTÖ kurallarını benimsemeleri için daha uzun geçiş süreleri tanınmakta veya kuralların kapsamı geçici olarak daraltılmaktadır.

GATT 1947’nin Güçlü ve Zayıf Yönleri

GATT 1947’nin en güçlü yönü, sanayi ürünleri ticaretinde gümrük tarifelerini kademeli olarak indirmekteki başarısıdır. GATT 1947’nin ilk zayıf yönü, tarım ve tekstil gibi az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olduğu alanların GATT 1947’nin kapsamının dışında tutulmuş olmasıdır. GATT 1947’nin ikinci zayıf yönü, GATT 1947’nin uluslararası bir kuruluş olmayıp adeta bir uluslararası kulüp niteliğine sahip olmasından kaynaklanmıştır. Bu durum, GATT 1947’ye taraf olan ülkelere bazı düzenlemeleri uygulamama keyfiyeti vermiştir. Bazı ülkelerin gönüllü ihracat kısıtlaması anlaşmalarıyla GATT 1947’nin ithalat kota uygulamasına getirdiği yasağı delmesi bu keyfiyete bir örnektir. GATT 1947’nin diğer zayıf yönü, uluslararası ticaret uyuşmazlıklarını çözme mekanizmasının işleyişindeki zorluklardır. Gönüllü ihracat kısıtlaması: Bir tarife dışı engeldir. Bir malın ithalatı, ithalatçı ülkenin yerli sanayisini tehdit etmeye başladığında, ithalatçı ülke ihracatçı ülkeden belirli bir süre için ihracat miktarını sınırlamasını isteyebilir. İhracatçı ülke ihraç ettiği mal miktarını gönüllü olarak sınırlandırır. Çünkü aksi durumda daha ağır ticaret kısıtlamalarıyla karşı karşıya kalabilir. Taraflar arasındaki bu uzlaşma, gönüllü ihracat kısıtlaması olarak adlandırılır.

Dünya Ticaret Örgütü Süreci

1 Ocak 1995 tarihinde yürürlüğe giren DTÖ Anlaşması ile DTÖ, uluslararası mal ticaretinin yanı sıra başka alanları da düzenleme yetkisine sahip bir uluslararası kuruluşa dönüşmüştür. DTÖ’nun kurulmasıyla birlikte uluslararası düzenleme yapılacak alanların artması üye ülkeler arasındaki uzlaşmazlıkları da beraberinde getirmiştir. Esasen üye ülkeler arasında var olan fakat GATT 1947 sürecinde çok fazla su yüzüne çıkmamış olan uzlaşmazlıklar, DTÖ’nün kapsadığı konuların artması ile birlikte şiddetlenmiş ve çözümsüzlükler ortaya çıkmaya başlamıştır. Uzlaşmazlıkların özünde üye ülkeler arasındaki asimetri yatmaktadır. DTÖ’ye üye ülkeler aynı ekonomik gelişmişlik düzeyine sahip değildir. Dolayısıyla uluslararası ticaret sisteminden beklentileri ve sağladıkları veya sağlamayı umdukları yararlar da aynı değildir. Bu durum üye ülkeler ve üye ülkelerin öncelikleri arasında bir asimetri yaratmaktadır.

Ekonomik Entegrasyon Teorisi

Ekonomik entegrasyon teorisi, ekonomik entegrasyon oluşturmak üzere bir araya gelen ülkelerin, diğer ülkelere ayırımcılık uygulayarak kendi aralarındaki ticarete uyguladıkları ticaret engellerini kaldırmalarının yarattığı etkileri incelemektedir.

Ekonomik Entegrasyon Aşamaları

Ülkeler arasında bağımlılık düzeyine göre entegrasyon türleri aşağıdaki gibi sıralanabilir.

Tercihli ticaret düzenlemeleri: Taraf olan ülkeler arasındaki ticarete diğer ülkelere uygulanan tarifeden daha düşük ithalat tarifesi uygulanması söz konusudur. Ülkeler arasındaki bağımlılığın en düşük olduğu ekonomik entegrasyon aşamasıdır.

Serbest ticaret bölgesi: Üye ülkeler arasında ticarete uygulanan tüm engellerin kaldırıldığı ancak üye ülkelerin serbest ticaret bölgesi dışındaki ülkelere karşı kendi ticari düzenlemelerini uygulamayı sürdürdükleri ekonomik entegrasyon aşamasıdır. Serbest ticaret bölgeleri, üye ülkelerin serbest ticaret bölgesi dışındaki ülkelere karşı kendi ticari düzenlemelerini uygulamayı sürdürmeleri nedeniyle ticaret yolunun değişmesi (trade deflection) sorunu yaratmaktadır.

Gümrük birliği: Serbest ticaret bölgesinde olduğu gibi üye ülkeler arasında ticarete uygulanan tüm engellerin kaldırıldığı ancak üye ülkelerin serbest ticaret bölgesi dışındaki ülkelere karşı ortak ticari düzenlemeler (örneğin; ortak gümrük tarifesi) geliştirdikleri ve uyguladıkları ekonomik entegrasyon aşamasıdır.

Ortak pazar: Malların yanı sıra hizmetlerin, işgücünün ve sermayenin serbest dolaşımının sağlandığı ekonomik entegrasyon aşamasıdır. Ortak pazarın iyi işleyebilmesi için üye ülkelerin ekonomi politikalarını uyumlaştırmaları hatta bazı politikalarda ortak düzenlemelere gitmeleri gerekmektedir.

Ekonomik birlik: En ileri ekonomik entegrasyon aşamasıdır. Üye ülkelerin para ve maliye politikalarının uyumlaştırılmasını hatta ortak politikalara dönüştürülmesini gerektirmektedir.

Ekonomik Entegrasyonların Refah Etkileri: Gümrük Birlikleri

Jacob Viner, gümrük birliklerinin ticaret yaratma ve ticaret saptırma etkilerini analiz etmiş ve gümrük birliklerinin refahı olumlu yönde etkileyebileceği gibi olumsuz yönde de etkileyebileceğini ispatlamıştır. Gümrük birliklerinin statik etkilerini oluşturan ticaret yaratma ve ticaret saptırma kaynak tahsisinde etkinlik ile ilgilidir ve bu yolla refahı olumlu veya olumsuz yönde etkilemektedir. Gümrük birliklerinin ticaret yaratma etkisi, kaynak tahsisinde etkinliği artırır ve dünya refahını olumlu yönde etkiler. Gümrük birliklerinin ticaret saptırma etkisi ise kaynak tahsisinde etkinliği azaltır ve dünya refahını olumsuz yönde etkiler. Gümrük birliğinin net refah etkisi ise ticaret yaratma ve ticaret saptırma etkilerinin büyüklükleri ile ilgilidir.

Gümrük Birliklerinin Statik Etkileri

Viner, gümrük birliklerinin ticaret yaratma (trade creation) ve ticaret saptırma (trade diversion) etkilerini analiz etmiş ve gümrük birliklerinin refahı olumlu yönde etkileyebileceği gibi olumsuz yönde de etkileyebileceğini ispatlamıştır. Gümrük birliklerinin statik etkilerini oluşturan ticaret yaratma ve ticaret saptırma kaynak tahsisinde etkinlik ile ilgilidir ve bu yolla refahı olumlu veya olumsuz yönde etkilemektedir. Gümrük birliklerinin ticaret yaratma etkisi , kaynak tahsisinde etkinliği artırır ve dünya refahını olumlu yönde etkiler. Gümrük birliklerinin ticaret saptırma etkisi ise kaynak tahsisinde etkinliği azaltır ve dünya refahını olumsuz yönde etkiler.

Gümrük Birlikleri ve İkinci En İyi Teorisi

Hatırlanacağı gibi, Viner öncesi dönemde gümrük birlikleri serbest ticaret yönünde atılmış bir adım olarak kabul edilmiş ve bu nedenle gümrük birlikleri pozitif refah etkilerine sahip girişimler olarak kabul edilmiştir. Tam rekabet ve serbest ticaret dünya refahının arttırılması için en iyi politikadır. Diğer bir ifadeyle tam rekabet ve serbest ticaret, dünya refahının arttırılması için birinci en iyi politikadır . Dolayısıyla serbest ticaretin önündeki tarife ve tarife dışı engellerin kaldırılmasına yönelik girişimler de dünya refahının arttırılmasına olumlu katkılar yapmaktadır.

Pareto optimumu: Tam rekabet piyasası koşullarında ekonominin genel dengesini ifade etmektedir. Pareto optimumu, üretimde ve değişimde (mübadelede) eş anlı dengenin sağlanması ile gerçekleşmektedir. Üretim faktörlerinin mallar arasındaki yeni dağılımı ve malların tüketiciler arasındaki yeni bir paylaşımı, bireylerin bir kısmını daha kötü duruma getirmiyorsa ekonominin genel dengesi veya Pareto optimumu sağlanmıştır.

Pareto optimumunun sağlanamadığı durumlarda, sapmayı ortadan kaldırmaya yönelik tedbirler almak yerine mevcut kısıtlamaları dengeleyecek yeni kısıtlayıcı önlemler alınması ülke refahı açısından daha yararlı olabilir. Birinci en iyi politika olarak kabul edilen tam rekabet ve serbest ticaretin gerçekleşmediği durumda mevcut kısıtlamaları dengeleyecek yeni kısıtlayıcı önlemlerin uygulanması, ikinci en iyi politikaları oluşturmaktadır. Gümrük birlikleri, ikinci en iyi teorisinin en bilinen uygulama alanlarından biridir.

Gümrük Birliklerinin Dinamik Etkileri

Son yıllarda yapılan ampirik çalışmalar gümrük birliklerinin dinamik etkilerinin statik etkilerinden yaklaşık altı kat daha fazla olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu etkiler aşağıdaki gibi sıralanabilir

Artan rekabet: İthalat tarifeleri, ithalat kotaları ve diğer ticaret engelleri, ülke içinde monopolleri ve verimsiz firmaları teşvik etmektedir. Gümrük birlikleri ise üye ülkeler arasındaki ticaretin önündeki engelleri kaldırarak rekabeti arttırmaktadır.

Ölçek ekonomileri: Gümrük birlikleri, piyasaların genişlemesine yol açmaktadır. Bu durumda firmalar genişlemiş piyasanın taleplerini karşılayabilmek için daha fazla üretim yapmakta ve böylece ölçek ekonomilerinden yararlanabilmektedir.

Yatırımları özendirme: Gümrük birliklerinin piyasaların genişlemesine yol açması, yabancı yatırımları teşvik etmektedir. Yabancı yatırımcılar, genişleyen piyasalar ve artan rekabetten yararlanmak için yatırımlarını gümrük birliğine üye olan ülkelere kaydırabilmektedir. Ayrıca gümrük birliklerinin ticaret yaratma etkisi, kaynak tahsisinde etkinliği arttırarak millî gelirde artışa neden olabilmektedir. Millî gelirdeki artış ise tasarrufları ve yatırımları arttırıcı etki yaratmaktadır.

Teknolojik ilerleme: Gümrük birliğine üye olan ülkelerde teknolojik ilerleme hızlanmaktadır. Artan rekabet nedeniyle firmalar araştırma-geliştirme faaliyetlerine daha fazla harcama yapmakta ve diğer ülkelerden teknoloji transferi önem kazanmaktadır.

Kaynak verimliliğindeki artış : Esasen kaynak verimliliğindeki artış gümrük birliğinin değil, ortak pazarın ortaya çıkardığı bir dinamik etkidir. Ortak pazar kapsamında üretim faktörlerinin serbest dolaşımı, kaynak verimliliğini arttırmakta ve bu yolla üye ülkelerin refahının yükselmesine neden olabilmektedir

Ekonomik Entegrasyon Örnekleri

Avrupa Birliği

Avrupa Birliği temelleri 1952 yılında Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT) ile atılan, günümüzün en başarılı ekonomik entegrasyon örneğidir. Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg’un bir araya gelerek oluşturduğu AKÇT, üye ülkeler arasında kömür ve çelik endüstrilerinde ortak pazar yaratmayı hedeflemiştir. Kurucu ülkeler, uluslarüstü (supranasyonel) kuruluş niteliğine sahip olan AKÇT’nin oluşumundan yaklaşık beş yıl sonra, başlattıkları ekonomik entegrasyon sürecini geliştirmeye ve güçlendirmeye karar vermişler ve 1957 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET)’nu kuran Roma Antlaşması’nı imzalamışlardır. Aynı tarihte, nükleer enerji alanında faaliyette bulunmak üzere Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (EURATOM), aynı ülkeler tarafından kurulan üçüncü topluluk olarak hayata geçmiştir. Söz konusu üç topluluğun ortak özelliği, her birinin uluslarüstü kuruluş niteliğine sahip olmasıdır.

Uluslarüstü (supranasyonel) kuruluş: Üye ülkeler arasında karar alma sürecinde yetki paylaşımının olduğu kuruluştur. Üye ülkeler karar alma sürecinde yetkilerini uluslarüstü kuruluşun kurumları aracılığıyla paylaşırlar. Herhangi bir ülkenin alınacak karara red oyu vermesi durumunda, eğer yeterli çoğunluk sağlanmışsa, karar alınır ve o karar red oyu kullanan ülke de dâhil olmak üzere tüm üye ülkeleri bağlar.

AET üye ülkeler arasında bütün endüstrileri kapsayacak şekilde bir ortak pazar oluşturmayı amaçlamıştır. Bu amaç doğrultusunda öncelikle üye ülkeler arasında bir gümrük birliği oluşturulmuştur. Üye ülkeler daha sonra nihai hedef olan ortak pazar hedefine ulaşmak için gerekli çalışmalara başlamıştır. Bu süreçte AKÇT, AET ve EURATOM’un kurumları birleştirilmiş ve üç topluluk Avrupa Toplulukları (AT) olarak adlandırılmıştır.

AT’nun ortak pazar süreci, gümrük birliği süreci kadar kolay olmamıştır. 1970’li yılların genel ekonomik konjonktürü, genişlemelerin etkileri ve bazı üye ülkelerin sürece geç uyumları ortak pazar sürecini yavaşlatmış ve zorlaştırmıştır. AT, ortak pazar hedefine ancak 1 Ocak 1993 tarihi itibariyle ulaşabilmiştir.

Ortak pazar hedefine ulaşan AT, 1992 yılında imzalanan Maastricht Antlaşması ile ekonomik birlik oluşturma yönünde önemli bir adım atmış ve üye ülkeler arasında Ekonomik ve Parasal Birlik (EPB) yaratma kararı almıştır. Ayrıca Maastricht Antlaşması ile AT, AB adını almıştır. AB’de EPB, 1 Ocak 2002 tarihinde oluşturulmuş; bu tarihte AB’nin ortak para birimi olan euro tedavüle girmiştir.

Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi (NAFTA)

NAFTA ekonomik entegrasyon aşamalarından serbest ticaret bölgesine verilebilecek bir örnektir. NAFTA, 1994 yılında ABD, Kanada ve Meksika tarafından oluşturulmuştur. NAFTA, Kuzey Amerika Bölgesi’nde malların ve hizmetlerin serbest ticaretine olanak tanımaktadır. Kanada ve Meksika ABD’nin en önemli ticaret partnerleridir.

NAFTA, mal ve üretim faktörleri piyasalarında rekabeti arttırarak malların ve özellikle ABD’de yüksek olan işgücü ücretlerinin düşmesine neden olmuştur. ABD’deki niteliksiz işgücü ücretlerinin yaklaşık altıda biri düzeyinde olan Meksika işgücü ücretleri, ABD’de niteliksiz işgücünün işsiz kalmasına neden olmuştur. Bu dönüşüm, ABD’de nitelikli işlerin artması ile sonuçlanmıştır. Meksika’nın NAFTA’dan elde ettiği kazançlar ise ABD ve Kanada’ya oranla daha sınırlı görünmektedir. Bunun nedenleri arasında, Meksika’nın ekonomik kurumlarının diğer iki ülkeye kıyasla daha zayıf olması ve ekonomik reformların yetersizliği gösterilmektedir.

Güney Amerika Ortak Pazarı

Güney Amerika Ortak Pazarı (Mercosur), Arjantin, Brezilya, Uruguay ve Paraguay tarafından 1991 yılında oluşturulmuştur. 2006 yılında Venezüella da Mercosur’e katılmıştır. Mercosur ülkeleri 1995 yılında gümrük birliğini tamamlamış ve ortak pazar yaratmayı hedefleyen bir ekonomik entegrasyona dönüşmüştür.

Mercosur, Güney Amerika için önemli bir entegrasyon girişimi olmasına rağmen kendinden beklenilen başarıyı henüz elde edememiştir. Bunun en önemli nedeni, üye ülkelerin ekonomik kalkınma düzeyleri arasında belirgin farklar bulunmasıdır. Arjantin ve Brezilya Güney Amerika’nın en gelişmiş ekonomileri arasında yer alırken Uruguay ve Paraguay daha az gelişmiş ekonomilere sahiptir. Bu durum ise ülkeler arasında, ortak pazardan elde edilecek kazançlar yönüyle dengesizlik yaratmakta ve ülkelerin, özellikle de Uruguay ve Paraguay’ın ekonomik entegrasyondan beklentilerini zayıflatmaktadır.