ULUSLARARASI İKTİSAT POLİTİKASI - Ünite 1: Uluslararası Ticaret Politikaları Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 1: Uluslararası Ticaret Politikaları

Uluslararası İktisat Politikası-Genel İktisat Politikası İlişkisi

Bir ülkede uluslararası iktisat politikası ile genel iktisat politikası (ulusal iktisat politikası) karşılıklı etkileşim içindedir. Bilindiği gibi genel iktisat politikası, iç ekonomik denge ve dış ekonomik dengeyi aynı anda sağlamayı amaçlamaktadır.. Uluslararası iktisat politikası ile genel iktisat politikasının karşılıklı etkileşimi içinde uluslararası ticaret politikası çok önemli bir yere sahiptir. Bilindiği gibi hükûmetler dış ekonomik dengeyi sağlamak üzere harcama kaydırıcı politikalara başvurabilmektedir. Harcama kaydırıcı politikalar içinde yer alan ithalat tarifeleri, ithalat kotaları, ithalat veya ihracat sübvansiyonları veya vergileri uluslararası ticaret politikası araçlarıdır.

Uluslararası Ticaret Politikası Tercihleri

Serbest Dış Ticaret Politikası Tezleri

Uluslararası ticaret teorisi analizlerinden hatırlanacağı gibi, işbölümü ve uzmanlaşmaya dayanan serbest dış ticaret ülke refahının artışı için en iyi politikadır. Hükûmetler serbest dış ticaret politikasını ekonomik etkinliği arttırdığı, dinamik kazançlar yarattığı ve rant arayışını sona erdirdiği için benimsemektedir.

Korumacı Dış Ticaret Politikası Tezleri

Adam Smith’den günümüze, serbest dış ticaret politikasının yukarıda kısaca belirtilen nedenlerle en iyi politika olduğu tezi savunulsa bile gerçek hayatta serbest dış ticaret politikası sadece Hong Kong’ta uygulanmaktadır. Yasal olarak Çin’in bir parçası olan Hong Kong’da Çin’den bağımsız bir ekonomi politikası yürütülmektedir. Hong Kong korumacı dış ticaret politikası araçlarından hiçbirinin kullanılmadığı, serbest dış ticaret politikasının tam anlamıyla benimsendiği tek örnektir. serbest dış ticaret politikasının iktisatçıların savunduğu ideal bir politika önerisi olmanın ötesine geçemediği anlaşılmaktadır. Hükûmetleri korumacı dış ticaret politikası uygulamaya iten nedenler nelerdir? Şimdi bu sorunun yanıtını, diğer bir ifade ile korumacı dış ticaret politikası tezlerini belirlemeye çalışalım:

Dış Ticaret Dengesinin İyileştirilmesi

Hükûmetlerin korumacı dış ticaret politikası uygulamalarının nedenlerinden biri, korumacı araçların ülkenin dış ticaret dengesini iyileştirmesidir. Korumacı araçlara başvurulduğunda ithalat azalır ve böylece dış ticaret dengesi iyileşir. Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), ödemeler bilançosu açığı sorunu ile karşı karşıya kalan bir ülkenin, geçici olarak dış ticaretini kısıtlamasına olanak tanımaktadır.

Dış Ticaret Hadlerinin İyileştirilmesi

Korumacı dış ticaret politikasının dış ticaret hadlerinin iyileştirilmesi için uygulanması, esasen ülke refahının arttırılması amacı taşımaktadır. Örneğin hükûmetler korumacı dış ticaret politikası araçlarından biri olan ithalat tarifeleri aracılığıyla dış ticaret hadlerini iyileştirebilir ve böylece ülke refahını arttırabilir. Ancak bu ticaret haddi iyileşmesi ve refah artışı, ithalat yapılan ülkelerin ticaret haddini bozar ve refahını düşürür. Kısacası, bir ülkenin ticaret haddinin iyileşmesi ve refahının artması, diğer ülkelerin ticaret hadlerinin bozulması ve refahlarının azalması pahasına gerçekleşmektedir. Bu durum, diğer ülkelerin de korumacı dış ticaret politikası araçlarına başvurarak misilleme yapma olasılıklarını güçlendirmektedir.

Büyük ülke: Dünya ticaret hacminde büyük paya sahip olan ülkedir. Bu nedenle büyük ülke herhangi bir malın ithalatını sınırladığında ilgili ülke söz konusu malın en büyük ithalatçısı olduğu için malın dünya talebi azalmakta ve fiyatı düşmektedir. Diğer bir ifadeyle ithal malın ihraç malı cinsinden nispi fiyatı düşmektedir. Böylece büyük ülke için P x / P m oranı artmakta ve dış ticaret haddi iyileşmektedir.

Piyasa Başarısızlıklarına Müdahale: Dışsallıklar

Piyasa mekanizması ve mekanizmanın etkin kaynak dağılımı gerçekleştirmesini sağlayan görünmez el , bazı alanlarda ekonomik etkinliği sağlamada yetersiz kalmaktadır. Ekonomik etkinliğin sağlanamadığı durumlara, piyasa mekanizmasının başarısızlığı anlamında piyasa başarısızlıkları denilmektedir. Piyasa başarısızlıklarının temel nedenleri, dışsallıklar , kamu malları, eksik bilgi, aksak rekabet ve gelir dağılımında adaletsizliktir. Piyasa başarısızlıklarının telafisi için devlet (hükûmet) müdahalesine ihtiyaç duyulmaktadır.

İşsizliğin Azaltılması

Korumacı dış ticaret politikası işsizliğin azaltılmasında rol oynayabilir. Örneğin ithalat tarifesi uygulaması tüketicilerin tercihlerini ithal mallardan yerli mallara kaydırmalarına neden olur. Yerli mal talebinin artışı, firmaların üretim hacimlerini genişletir. Bu süreçte firmalar işgücü taleplerini arttırır ve böylece ülkedeki işsizliğin azaltılmasına yardımcı olur.

Korunan Endüstride İstihdamın Arttırılması

Korumacı dış ticaret politikası korumacılık uygulanan endüstride istihdamın artmasına yardımcı olur.Korumacılık nedeniyle ithal malların yerli mallara kıyasla daha pahalı hale gelmesi nedeniyle tüketici tercihi ithal mallardan yerli mallara kayar. Talep artışı yerli malların fiyatlarını da arttırır. Artan fiyatlar karşısında daha fazla üretim yapmak isteyen üreticiler, işgücü talebinde bir artış yaratırlar. Böylece korunan endüstride istihdam artar.

Hazineye Gelir Sağlanması

Gelir ve varlık üzerinden vergi toplamakta zorlanan ülkelerde tüketim üzerinden alınan vergiler kamu harcamalarının en önemli finansman kaynağıdır. Bu ülkeler genellikle yerli malların tüketimi üzerinden alınan vergilerin yanı sıra ithal malların tüketiminden de gümrük vergisi tahsil etmeyi arzular. Böylece kamu harcamalarının finansmanında kullanılmak üzere hazineye giren gelir artar.

Ulusal Güvenlik/Savunma Tezi

Ülkenin ulusal güvenliği veya ulusal savunması açısından bir endüstri hayati öneme sahip olabilir. Herhangi bir diplomatik kriz veya ulusal güvenliği tehdit edecek bir gelişme karşısında hazırlıklı olmak amacıyla ilgili endüstri için korumacı dış ticaret politikası araçları uygulanabilir.

Dampinge Karşı Korunma

Korumacı dış ticaret politikası araçlarından ithalat tarifesi, damping e karşı korunma amaçlı olarak uygulanmaktadır. Yabancı firmalar tarafından iç piyasada yapılan damping, ithal mal fiyatının yerli mal fiyatından daha düşük olması nedeniyle rekabeti bozmakta ve yerli üreticiler için bir tehdit oluşturmaktadır. Bu durumda haksız rekabeti ortadan kaldırmak üzere ithalat tarifesi uygulamasına gidilmekte; uygulanan ithalat tarifesi ise anti-damping vergisi olarak adlandırılmaktadır.

Dış Sübvansiyona Karşı Korunma

İthal mal ülkesinde sübvansiyonla üretilmişse, bu mal ithal edildiğinde yerli üretim üzerinde haksız rekabet yaratmaktadır. Dolayısıyla malı ithal eden ülke, ilgili mala üzerindeki sübvansiyon değerinde bir ithalat tarifesi uygulamakta; uygulanan ithalat tarifesi, telafi edici vergi olarak adlandırılmaktadır.

Bebek Endüstri Tezi

Bebek endüstri tezi , 18 yüzyılın sonlarına doğru A. Hamilton ve F. List tarafından geliştirilmiş, 20 yüzyılda özellikle Latin Amerika ülkeleri tarafından benimsenmiştir. Tez, mevcut durumda ithalata dayalı bir endüstrinin uzun dönemde karşılaştırmalı üstünlük elde edeceği varsayımına dayanmaktadır. İlgili endüstrinin karşılaştırmalı üstünlük potansiyeline sahip olduğu düşünülmektedir. Şimdi bir ülkede belirli bir endüstrinin düşük maliyetli ithal mallar nedeniyle büyüyemediğini varsayalım. Bebek endüstri tezine göre eğer bu endüstriye geçici olarak (bebeklik dönemi sona erene kadar) korumacı dış ticaret politikası uygulanırsa ölçek ekonomilerinin ortaya çıkmasıyla endüstrideki firmaların birim maliyetleri düşer. Ölçek ekonomileri, her biri üretim kapasitesini artırmış ve daha fazla çıktı üretmeye başlamış olan ve bu nedenle uzun dönem ortalama maliyetleri azalan firmalara özgü olabilir. Bu durumda içsel ölçek ekonomilerinden söz edilir. Ölçek ekonomileri firmalar için dışsal fakat endüstri için içsel olabilir. Firmaların ortalama maliyetlerinin azalmasının nedeni, endüstrideki çıktının artması ise bu durumda dışsal ölçek ekonomilerinden söz edilir. Ölçek ekonomilerinin içsel veya dışsal olması sonucu değiştirmez. Sonuç itibarıyla bebek endüstri ihracatçı endüstri durumuna gelir ve böylece endüstri üzerindeki geçici korumacı dış ticaret politikası uygulamaları sona erdirilir.

Stratejik Ticaret Politikası

Son yıllarda ticaret ve finans alanında küreselleşmenin giderek hız kazanmış olması, ülkelerin rekabet gücü kavramını gündeme getirmiştir. Bu bağlamda, ülkelerin rekabet güçlerini arttıracak hükûmet politikaları tartışılmaya başlanmıştır. Gelişmiş ülkelerde uluslararası işlemlerin artan önemi ile birlikte ekonomik yapı da değişime uğramış ve hizmetler sektörü ekonominin belkemiğini oluşturmaya başlamıştır. Hizmetler sektöründeki nispi büyüme ve imalat sanayindeki işgücü oranının düşmesi, sanayileşmenin yerini sanayisizleşmenin almaya başladığı yönündeki düşünceleri güçlendirmiştir. Gelişmiş ülkeler bu süreçte imalat sanayi ürünlerinin ihracatçısı konumundan ithalatçısı konumuna gelmiştir. Gelişmiş ülkelerdeki sanayisizleşme sürecini önlemek üzere hükûmetlerin stratejik ticaret ve sanayi politikaları uygulayarak yüksek ücretli ve yüksek işgücü katma değerine sahip olan endüstrileri veya ileri teknoloji endüstrilerini teşvik etmeleri gerektiği öne sürülmektedir. Bu politikaların başarılı olması durumunda ülkelere karşılaştırmalı üstünlükler sağlayacak yeni malların üretilmesi mümkün olacak ve ülkeler bu yeni ürünlerle küresel pazarda rekabet gücü elde edecektir. Buraya kadar anlatılanlardan stratejik ticaret politikasının bebek endüstri tezine çok benzediği anlaşılmaktadır. Aralarındaki en temel farklılık, bebek endüstri tezinin gelişmekte olan ülkeler için, stratejik ticaret politikasının ise gelişmiş ülkeler için geçerli olmasıdır. Bebek endüstri tezi ile stratejik ticaret politikası arasındaki diğer bir farklılık ise stratejik ticaret politikasının daha çok büyük riskler taşıyan ileri teknoloji endüstrilerinin teşviki için benimsenmesi gerektiğidir. Nitekim uygulamadan örnekler de bu saptamayı doğrulamaktadır.

Uluslararası Ticaret Politikası Araçları

Başlıca uluslararası ticaret politikası araçları veya diğer bir ifadeyle korumacı dış ticaret politikası araçları, ithalat tarifeleri ve tarife dışı kısıtlamalardır.

Günümüzde en çok uygulanan tarife dışı kısıtlamalar, ithalat kotaları, ihracat sübvansiyonları, gönüllü ihracat kısıtlamaları, kamu alımlarına ilişkin düzenlemeler, yerli katkı zorunluluğu, ürün standartları, anti-damping ve telafi edici vergi uygulamaları ile emek standartlarıdır.

İthalat kotası, belirli bir zaman diliminde ithal edilebilecek mal miktarına uygulanan fiziki kısıtlamadır. İthalat kotası, serbest ticaret koşullarında ithal edilebilecek mal miktarını kısıtlamaktadır. İthalat kotasının yönetimi, ithalat lisansına bağlanmıştır. Her bir ithalat lisansı, ilgili malın toplam ithalat kotasını ve ilgili ithalatçının ithal edebileceği mal miktarını göstermektedir. İthalat lisansları hükûmetler tarafından belirli bir tutar karşılığında ithalatçılara satılabilir veya hükûmetler lisansları diledikleri ithalatçıya verebilir. Mamul malların ithalatına kota uygulaması, DTÖ kurallarıyla düzenlenmiştir. DTÖ kuralları, ithalat kotalarının kademeli olarak ithalat tarifesine dönüştürülmesini öngörmektedir. Ancak DTÖ’nün düzenlemelerine rağmen ithalat kotaları, özellikle gelişmiş ülkeler tarafından yerli üreticileri korumak amacıyla tarım ürünleri ticaretine uygulanmaktadır.

İhracat sübvansiyonu, ihracat yapan firmaya hükûmet tarafından yapılan doğrudan ödeme veya verilen destektir. İthalat tarifesinde olduğu gibi ihracat sübvansiyonu da spesifik (birim başına belirli bir tutar) veya ad-valorem (ihraç tutarının belirli bir oranı) sübvansiyon olabilir. İhracat sübvansiyonları, ithalat tarifeleri ve ithalat kotalarında olduğu gibi, ticaret ve refah etkilerine sahiptir.

İhracat sübvansiyonu, ihracat yapan firmaya hükûmet tarafından yapılan doğrudan ödeme veya verilen destektir. İthalat tarifesinde olduğu gibi ihracat sübvansiyonu da spesifik (birim başına belirli bir tutar) veya ad-valorem (ihraç tutarının belirli bir oranı) sübvansiyon olabilir. İhracat sübvansiyonları, ithalat tarifeleri ve ithalat kotalarında olduğu gibi, ticaret ve refah etkilerine sahiptir. Gönüllü ihracat kısıtlamasının ekonomik etkileri bazı yönleriyle ithalat kotalarının etkilerine benzese de aralarında önemli farklar bulunmaktadır. Her iki tarife dışı kısıtlamada da ithalat miktarı sınırlandırılmaktadır. Ancak söz konusu kısıtlama ithalat kotasında ithalatçı ülke tarafından ithalat lisansları aracılığıyla yapılırken gönüllü ihracat kısıtlamasında bu kısıtlama bizzat ihracatçı ülke tarafından ihracat lisansları aracılığıyla yapılmaktadır. Diğer bir önemli farklılık ise ihracatın kısıtlanmasından doğan kazancın kim tarafından elde edileceği noktasında ortaya çıkmaktadır. İthalatın kısıtlanmasından doğan kazanç ithalat lisansına sahip olan ithalatçıya aitken gönüllü ihracat kısıtlamasında aynı alana karşılık gelen ihracatın kısıtlanmasından doğan kazanç ihracat lisansına sahip olan ihracatçıya aittir. Gönüllü ihracat kısıtlamaları, genellikle gelişmiş ülkelerin tercih ettiği bir tarife dışı kısıtlamadır. 1960’lardan itibaren başta ABD olmak üzere çoğu gelişmiş ülke, özellikle çelik ve otomobil endüstrilerine gönüllü ihracat kısıtlaması uygulamıştır. İhracatlarını gönüllü olarak kısıtlamaları istenmiş ülkelerin başında ise Japonya ve Kore gelmektedir. Günümüzde gönüllü ihracat kısıtlaması uygulamaları, DTÖ kurallarıyla düzenlenmiştir.

Kamu alımları yapan hükûmetler ihracatçılar açısından önemli birer tüketicidir. Ancak hükûmetler, kamu alımlarında yerli malları ithal mallara tercih edebilmektedir. Hükûmetler bu tercihi çeşitli yönetsel düzenlemelere veya yasalara dayanarak uygulamaktadır. Ancak bu tercih de serbest ticareti kısıtladığı için negatif refah etkileri yaratmaktadır. Buna rağmen günümüzde çoğu ülkede kamu alımlarında yerli mallar tercih edilmektedir.

Günümüzde pek çok ürünün üretimi farklı ülkelerden farklı girdiler ve parçalar gerektirmektedir. Yerli üreticilerin üretici ülke dışından girdi sağlamaları dış kaynak kullanımı (outsourcing), üretimin bir bölümünü ülke dışında gerçekleştirmeleri ise üretimi paylaşma olarak nitelendirilmektedir.

Hükûmetler toplum sağlığını gerekçe göstererek ithal edecekleri mallar için ürün standartları geliştirebilirler. Ürün standartları genellikle sağlık, hijyen, güvenlik ve çevre standartlarından oluşmaktadır. İlgili standartlar sadece ithal malların uyması zorunlu standartlar olmayabilir; yerli mallar da aynı standartlara tabi olabilir. Ancak uygulamada, ithal malların standartlara uygunluğu daha ciddiyetle takip edilebilir. Ürün standartları, ithalat tarifelerini yükseltmezler veya hükûmetlere gelir sağlamazlar. Tam tersine, hükûmetlerin yerli mallara da standartlara uyma zorunluluğu getirmesi, ilave kaynak kullanımı gerektirmektedir. Bu durumda standartlardan, toplum sağlığını, güvenliğini ve çevreye duyarlılığı geliştirerek toplumun refahını yükseltmeleri beklenmektedir.

Aksak rekabet piyasalarında firmalar aynı mal için iki farklı fiyat belirleyebilir. Bu fiyatlardan biri malın iç piyasa fiyatı, diğeri ise malın ihraç fiyatıdır. Aynı malın farklı tüketicilere farklı fiyattan sunulmasına, fiyat farklılaştırması denmektedir. Uluslararası ticarette en sık görülen fiyat farklılaştırması ise damping olarak adlandırılmaktadır. Bir uluslararası ticaret politikası aracı olarak başvurulan damping, haksız bir uygulama olarak nitelendirilmekte ve özel damping düzenlemelerine tabi olmaktadır. DTÖ düzenlemeleri dampingin ithal mallara rakip yerli mallar üreten üreticilere zarar vermesi durumunda ülkelere koruma önlemi uygulama hakkı tanımaktadır. İthalatçı ülke dampingin yerli üreticiye zarar verdiğini tespit ederse anti-damping vergisi uygulama hakkına sahiptir. Telafi edici vergi ise daha önce de belirtildiği gibi, ülkesinde sübvansiyonla üretilmiş olan ve bu nedenle haksız rekabet yaratan ithal mala uygulanmaktadır. Telafi edici vergi uygulamaları da DTÖ kuralları ile düzenlenmiştir.

Uluslararası emek standartlarının geliştirilmesi ve uluslararası ticarette ilgili standartlara uyma zorunluluğu aranması konuları ise son yılların önemli tartışma konularıdır.