ULUSLARARASI İKTİSAT POLİTİKASI - Ünite 4: Uluslararası Ticaret Politikaları ve Ekonomik Kalkınma Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 4: Uluslararası Ticaret Politikaları ve Ekonomik Kalkınma

Giriş

Ekonomik kalkınma, millî gelirdeki reel artışlarla tanımlanan ekonomik büyümenin yanı sıra ülkenin kurumsal, sosyal, kültürel ve teknolojik alanlarda toplumun daha yüksek düzeyde yaşamsal koşullara ulaşabilmesini ifade eder. Kısaca, toplumun yaşam kalitesinin yükselmesidir.

Karşılaştırmalı üstünlükler Teorisi’ne dayanan serbest ticaret görüşünü benimseyen iktisatçılara göre, her ülkeyi daha ucuza üretebildiği malların üretiminde uzmanlaşmaya ve bu malları diğer ülkelerin daha ucuza üretebildiği mallar karşılığında ihraç etmeye yetkili kılan uluslararası işbölümü ve dış ticaret, ticarete katılan her ülkenin ekonomik açıdan gelişmesini hızlandıran ve millî gelirini arttıran temel unsurlardandır.

Söz konusu dönemde yine bazı kalkınma iktisatçıları dış ticaretin azgelişmiş ülkelerin gelişiminde olumsuzluklara yol açacağını savunmuşlardır, bunlar dış ticarette korumacılığı savunan görüşlerdir. İthal ikameci sanayileşme stratejileri olarak adlandırılan bu politikaların temelleri ise Singer-Prebisch tezine dayanır. SingerPrebisch Tezi, dış ticaret hadlerinin olan gelişmekte olan ülkelerde aleyhine olduğunu savunur.

Genç/Bebek Endüstriler Tezi de azgelişmiş ülkelerdeki genç endüstrilerin dış ticarette rekabet gücünün olamayacağını, yerli endüstrilerin gelişebilmeleri için üretimin dış rekabete getirilecek sınırlamalarla korunması gerektiğini savunmaktadır.

Serbest Uluslararası Ticaret Politikaları ve Ekonomik Kalkınma

Dışa Dönük Kalkınma

Dışa dönük strateji, dünya piyasaları ile bütünleşmeyi temel almaktadır. İhracata dayalı sanayileşme stratejisinde geliştirilecek sanayilerin iç piyasadan çok, dış piyasa için üretimde bulunması amaçlanmaktadır. Bu strateji, ithalatın yapısından çok ihracatın yapısını değiştirecek yöndedir.

İhracata Dayalı Kalkınma

Azgelişmiş ülkelerde, uluslararası ticaretin özellikle ihracat gelirlerinin millî gelire katkısı ve dolayısıyla kalkınmaya olan pozitif etkisi açıktır. Dış ticaretin kalkınma açısından yarattığı olumlu etkiler şu şekilde sıralanabilir:

  1. Ara ve yatırım mallarının temini
  2. Piyasa genişletici etki
  3. Ölçek ekonomilerinin ve dışsallıkların yaratılması
  4. Teknik bilgi aktarımı
  5. Sermaye birikimine katkı
  6. Tekellerin önlenmesi
  7. Kalitenin artırılması ve kalitedeki farklılıkların giderilmesi
  8. İşsizliğin azaltılması

Dış ticaret haddi ihracat fiyat endeksinin ithalat fiyat endeksine oranıdır. Eğer, ihracat fiyatları ithalat fiyatlarından daha hızlı artarsa dış ticaret hadleri ülkenin lehine değişiyor demektir. Klasik iktisatçılar, dış ticaret hadlerinin uzun dönemde, daha çok hammadde ve tarımsal ürün ihracatçısı olan gelişmekte olan ülkelerin lehine ve dolayısıyla sanayi ürün ihracatçısı gelişmiş ülkelerin aleyhine olacağını öne sürmüşlerdir. Klasik iktisatçılar bunu tarımsal ürün üretiminde azalan verimler yasasına, gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelerden satın aldıkları tarımsal ürünlerin yoğunluğuna, fiyat endeksleri sanayi mallarının kalitesinde meydana gelen değişmeleri doğrudan yansıtmamasına dayandırmışlardır.

Dış ticaret hadlerinin gelişmekte olan ülkelerin aleyhine olduğu yönünde görüşler de vardır. Buna göre azgelişmiş ülkelerin ihraç etmiş oldukları tarımsal ürünlere olan dış talep esnekliğinin birden büyük olması ve bu ülkelerin ekonomilerinin yapısal esneklikten yoksun bulunması, dış ticaret hadlerinin adı geçen ülkeler aleyhine gelişmesine sebep olmaktadır.

İhracata dayalı sanayileşme stratejisinin araçları genellikle ihracatı özendirme önlemleri ile ilişkilidir. Bunlar, döviz kuru politikası, ihracatta vergi iadesi ve ihracatı özendiren diğer uygulamalar olarak üç ana grupta sıralanabilir.

Korumacı Uluslararası Ticaret Politikaları ve Ekonomik Kalkınma

İçe Dönük Kalkınma

İçe dönük sanayileşme, yurt dışından ithal edilmek durumunda olan malların yurt içinde üretilmesini sağlayarak dışarıya bağımlılıktan kurtulmak suretiyle sanayileşmeyi öngören politikadır. Dış piyasa koşulları dikkate alınmaksızın sadece iç talebi karşılamaya yönelik politikaları kapsar.

İthal İkamesine Dayalı Kalkınma

Dar anlamda ithalat ikamesi ise, daha önce ithal edilen malların artık ithal edilmeyip, ülke içinde üretilmesi anlamına gelir. İthal ikamesi tiplerini sınıflamakta ilk ayrım “doğal ve uyarılmış¸” ithal ikamesi süreçleri arasında yapılmaktadır. Doğal ithal ikamesi ya da rastgele ithal ikamesi sürecinde, ithalatın yerli üretimle ikamesinin, bu yönde oluşturulmuş¸ ve somut tercihleri içeren bir politikadan veya ekonominin diğer kesimlerine yönelik ancak dolaylı olarak bu sonuca götürecek müdahalelerden etkilenmeden ortaya çıkması söz konusudur. Uyarılmış ithal ikamesi ise kamu otoritesinin tercihlerini yansıtan politikalarla uyarılıp geliştirilmektedir.

Gelişmekte olan ülkelerde gerek pazar darlığı gerekse sermaye yetersizliği, sermaye-yoğun olan ikinci aşamada ithal ikamesi sanayilerinin optimum ölçekle kurulmalarını engellemektedir. Bu durum parça başına maliyeti arttırmakta, ayrıca bu sanayilerin yüksek oranlı ithal girdisi ihtiyacı, dövize olan talebin artmasına neden olmaktadır. Bu durum ise korumacılıkta aşırılığa neden olmaktadır. Ara ve yatırım malları sanayilerinde aşırı korumacılık ise iç girdi maliyetlerinin yüksekliğinden dolayı, tarım, tarıma dayalı sanayi ve imalat sanayinin gelişmesini ve dışa açılmasını engellemektedir. Bu aşamanın temel özellikleri, yüksek değerlenmiş döviz kurları, ihracat aleyhine çarpıklıklar, aşırı ve değişken oranlı korumacılık anlayışı, temel gıda maddeleri ile kamu işletmeleri ürünlerinde fiyat kontrolleri, kredilerde negatif faiz oranları uygulamalarıdır.

Sanayileşmede ithal ikamesi süreci bir yandan koruma politikasını gerektirirken diğer yandan da içeride yaygın sanayileşme sonucunu doğurur. Bu durumda ithal ikamesi, koruma ve yaygın sanayileşme politikalarının birlikte yürütülmesi gerekir. İthal ikamesine dayalı sanayileşme stratejisinin araçları genel araçlar aşağıdaki gibi sıralanabilir:

Gümrük Vergileri: Dış ticarette devlet müdahaleciliğinin en eski ve yaygın şekli olan gümrük vergilerinin hem koruyucu hem de gelir sağlayıcı etkileri vardır.

Kotalar: Kotalar, diğer adıyla ithalat yasakları, ithalatı belirli bir miktar veya değer olarak sınırlandıran uygulamalardır. Yasal yollardan izin verilen miktarın üzerinde ithalat yapılamaz. Kuşkusuz kotalar ne ölçüde daraltılırsa, piyasaya yapılan müdahale ve dolayısıyla yerli ekonomiye sağlanan koruma da o derece arttırılmış olmaktadır.

Döviz Kuru Politikası: Kambiyo kontrol rejimlerinde otoriteler, döviz tahsisi ile ithalat rejimini doğrudan etkileyebilmektedir. Ayrıca, döviz kurlarında oynamalarla dış ticaret hacmini de etkileyebilmektedirler. İthal ikamesinin uygulandığı bir ekonomide aşırı değerlenmiş kur politikası söz konusudur. Aşırı değerlenmiş kur politikası ile yüksek tarifelerin ithalatı kısıtlayıcı etkileri daraltılır; ancak spesifik miktar kısıtlamaları ve sınırlamaları ile birlikte kullanıldığında, ithal ikamesi sanayilerin kuruluşu için gerekli olan makine-donanım ithalini kolaylaştırıp, mamul mal ithalini zorlaştıracaktır. Bu politika diğer yandan ihracatı sınırlandıracak, iç piyasalara yönelik üretimi çekici hale getirecek; böylece ithal ikameci ve korumacı politikaların etkilerini arttırabilecektir.

Sübvansiyonlar: İthal ikamesiyle sanayileşme stratejisi uygulayan bir ekonomide sübvansiyon uygulamaları arasında ithalatçıya sağlanan düşük faizli kredi, ucuz enerji ve hammadde temini, yatırım indirimi, vergi muafiyeti gibi uygulamalar yer almaktadır. Bu uygulamalar, devletin özel sektörü yönlendirici şekilde destekleyerek, kaynak dağılımını belirli sektörlere kaydırma amacı taşımaktadır.

İthal ikamesine dayalı sanayileşme stratejisinin eleştirisi ve uygulamada karşılaşılan sorunlar şu şekilde sıralanabilir:

  • İthal ikamesi politikaları kaynak dağılımının bozulmasına yol açabilir. Bu strateji koruma ve özendirme politikalarını da gerektireceği için piyasada oluşan fiyatlar, faktörlerin gerçek kıtlıklarını
  • İthal ikamesi, beklenenin tersine, sanayileşme sürecinde ödemeler dengesinde bir rahatlatma yaratmak yerine durumu daha da kötüleştirebilir.
  • İthal teknolojiye bağımlılık, teknoloji üretiminde bir atılıma izin vermezken genellikle makine yapan makinecinin üretimi de gündeme gelmez. Dolayısıyla, sanayileşme sürecinin derinleşmesi de olanaksızlaşır. Bu tür bir ithal ikamesi geçerliyken ara malı üreten, sınırlı da olsa donanım üreten sektör ya yoktur ya da bu işi devlet üstlenmiş durumdadır.
  • İthal ikamesi yurt içi tasarrufun azalmasına yol açabilir. Tüketim mallarını ithal yoluyla sağlamak durumunda olan bir ekonomi döviz kıtlıkları nedeniyle bu konuda kısıtlı hareket eder, dolayısıyla bu durum yurt içi tasarrufu arttırıcı etki yapar. Ancak ilk aşamadan sonra, iç tüketimin özendirilmesiyle ekonomi bir tüketim ekonomisi görünümünü alır ve tasarrufların azalmasına yol açar.
  • Devlet bir yandan daha önce ithal edilen bir malın yurt içinde üretimine başlanmasıyla gümrük vergisi gelirlerini, diğer yandan da yeni kurulan sanayi üretim sürecinin ilk dönemlerinde teşvik için kurumlar vergisini ve diğer vergileri almayarak, toplamda yurtiçi vergi gelirlerini kaybedecektir.
  • İthal ikamesi yurt içi tekelleşmeyi arttırır. İç piyasa hacminin darlığı ve ihracat olanaklarının da gerek azgelişmiş ülkelerin koruyucu politikaları gerekse yabancı sermayenin geldiği alanlarda anlaşmalara konan ihraç yasakları nedeniyle kısıtlı olması sonucunda, kurulu ve yeni kurulan firmaların tekel hâline gelmesine yol açabilir.
  • Dış ticarette ithalat kısıtlamaları, aşırı koruma ve aşırı değerlendirilmiş kurların uzun süre devam ettirilmesi hâlinde ülkenin dışa açılması zorlaşacak; bu durum ekonomide etkinliğin ve verimliliğin düşmesine, maliyetlerin ve fiyatların yüksek kalmasına, dış piyasalarla rekabetin yapılamamasına ve buna bağlı olarak da ihracata yönelmenin engellenmesine yol açacaktır.

İhracata Dayalı Sanayileşme ve İthal İkamesine Dayalı Sanayileşme Stratejileri’nin Değerlendirilmesi: Bütünleştirilmiş Strateji

İmalat sanayinde, ithal ikamesine dayalı sanayileşme stratejisi döneminde selektif olmayan, genel koruma ve aşırı değerlenmiş kur politikaları sonucu yaratılan tekelci yapı, ihracata dayalı sanayileşme stratejisi döneminde selektif olmayan teşvik politikaları altında devam etmiştir. Etkinlik ve verimlilik kaygılarından uzak işletmeler ve yabancı sermaye, bu rastgele her şeyin teşvik edildiği ekonomide, gerçekçi kur ve yüksek faiz politikalarının da etkisi ile yatırımlarını üretken olmayan kesimlere kaydırmışlardır. Her iki strateji döneminde gerçekleşen büyümenin temel kaynağı, yurt içi talep artışıdır. Bu durum 1980 öncesinde aşırı ithal ikamesine yol acarken 1980 sonrasında ihracatçı kesimlerin kaynak ve üretimlerini rantların yüksek olduğu iç piyasaya yönlendirmelerine, dolayısıyla ihracatın engellenmesine yol açmıştır.