ULUSLARARASI İKTİSAT TEORİSİ - Ünite 7: Uluslararası Teknoloji ve İş Gücü Akımlar Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 7: Uluslararası Teknoloji ve İş Gücü Akımlar

Uluslararası Teknoloji Transferi

Bu ünitede teknoloji ile iş gücünün uluslararası hareketleri incelenecektir.

Teknoloji, yeni bir mal ortaya çıkartan veya mevcut malların daha ucuz ve kaliteli biçimde üretimine olanak sağlayan her türlü bilgi, beceri ve süreçlerdir. Teknolojik gelişme ve yenilikler, araştırma ve bilimsel bilgi birikimine bağlıdır. O bakımdan, “araştırma ve geliştirme” (Ar-Ge) faaliyetleri, dolayısıyla da üniversiteler ve araştırma kurumları, teknolojik gelişme bakımından büyük önem taşırlar.

Bu araştırma geliştirme (AR-GE) faaliyetleri toplam GSYİH’nın %0,86’sını kapsamaktadır, ancak bu rakam gelişmiş ülkelerin gerisindedir. Bilindiği üzere AR-GE faaliyetleri ülkenin rekabet gücünü arttıran önemli bir unsurdur. Bu araştırma faaliyetleri ülkenin maddi olmayan sermayesini oluşturmaktadır. Hatta ABD’de bu tip sermaye fiziksel sermaye miktarının önüne geçmiştir.

Teknoloji, iki yönden uluslararası ticarete konu olabilir: Birincisi mal ticaretini geliştirici etkisidir. İkincisi de doğrudan doğruya teknolojinin kendisi uluslararası ticarete konu olabilmesidir.

Bir firmanın yeni teknolojilere ulaşabileceği yollardan birincisi, yeniliklerin doğrudan doğruya o firmanın kendisi tarafından icat edilmesidir. İkinci yol ise başkaları tarafından geliştirilen teknolojilerin elde edilip kullanılması veya taklit edilmesidir.

Teknoloji transferi, ülkeler arasındaki asırlık teknoloji açığının (technolo-gical gap) kısa bir süre içinde kapanmasına olanak sağlayan etkin bir yoldur.

Ancak teknoloji transferi yapmak önemli bir miktarda para gerektirmektedir. Bu da kendi teknolojisini geliştiremeyen ülke fe firmalar için rekabet ortamında şarttır.

Uyarılmış teknoloji hipotezine göre gelişmekte olan ülkeler rekabet için teknoloji açlığı çekmektedir. Oysa gelişmiş ülkelerde teknoloji ucuz, emek pahalıdır. Ayrıca işsizlik oranı düşüktür. Gelişmekte olan ülkelerde ise teknoloji ithal etmek masraflı, emek ucuzdur. Ayrıca işsizlik oranı yüksektir. Böyle bir durumda gelişmekte olan bir ülkede teknoloji transferi ucuz olan emek miktarını azaltacak zaten yüksek olan işsizliği arttıracaktır. Bu her iki gurup ülke arasında yaşanan bir çelişkidir.

Teknolojik Gelişme ve Rekabet Üstünlüğü

Teknolojik gelişme rekabeti belirleyen ana etken olduğu için Ekonomik gelişmede bilgi yoğun ve yüksek katma değerli mal ve hizmet üretimi ön plana geçmiş ve özellikle iş gücünün eğitimi ve gerekli becerilere sahip kılınması çok büyük önem kazanmıştır. Türkiye rekabet üstünlüğü açısından 135 ülke arasında 56. lığa yükselmiştir. Geçmiş yıllarla kıyaslandığında olumlu yönde gir gelişme olduğu açıktır. Türkiye işgücü verimliliği sıralamasında da 46. sıradadır.

Teknolojiyi “İçsel” veya “Dışsal” Kullanma

Üretimin yurt dışında yapılması maliyet yönünden bazı üstünlükler sağlıyorsa (ucuz işgücü, tasıma giderlerinden tasarruf, vs.), bu teknolojiler üretim tesisler ile birlikte yurt dışına taşınır (yatay bütünleşme) ve böylece firma çok uluslaşama sürecine girer. Burada cevap verilmesi gereken önemli bir soru vardır: Bir teknolojik yenilik icat eden firma, bu yeniliği hangi koşullar altında, lisans anlaşması gibi yollarla yabancı üreticilere kiralamalıdır. Yada hangi koşullar altında da kendi üretiminde kullanarak elde edeceği ürünü dış piyasalara ihraç etmelidir? Yenilikçi firma açısından bunlardan birincisi teknolojinin dışsal, ikincisi de içsel kullanımı olarak adlandırılır.

Teknoloji Transferi Kanalları

Teknoloji ya sermaye mallarına dönüşmüş olarak ya da yalın biçemde ithal edilir. Buna göre başlıca teknoloji transferi kanalları aşağıdaki gibi belirtilebilir:

  • Sermaye malları ithaliyle sağlanan teknoloji
  • Dolaysız yabancı sermaye yatırımları
  • Yalın biçimde teknoloji ithali
    • Yabancı teknolojinin patentini satın almak,
    • Lisans anlaşmaları ile teknoloji kiralamak,
    • Ücretli danışmanlık hizmetlerinden yararlanmak.
  • Bilimsel konferanslar, teknik bültenler ve yabancı bilim adamı değim programları
  • Teknik yardım programları

Teknoloji Transferi Politikaları

!960’lı yıllardan itibaren gelişmekte olan ülkeler teknoloji transferlerinin çok adaletsiz bir şekilde fahiş fiyatlarla yapıldığını iddia ettiler. 1964’de UNCTAD’ın kurulmasıyla bu doğrultuda olumlu gelişmeler kat ettiler. Batılı ülke hükümetleri daha çok ilgilendiren konu, sına ve fikrî mülkiyet haklarının korunması olmuştur. Nitekim GATT’ın Uruguay toplantılarında da bu konuda bazı önemli kararlar alınmıştır. Sanayileşmiş ülkelerdeki ant- tröst yasaları teknoloji lisansları üzerine bazı kısıtlamalar getirmektedir. Bunlar, daha çok şirketler arasındaki anlaşmaları önleme ve ticaret serbestisini ya da rekabet engelleyen etkenler ortadan kaldırma amacına yöneliktir.

Bu arada, Türkiye de bir yandan yerli teknolojinin geliştirilmesine ağırlık verirken, diğer yandan kalkınmasının gerektirdiği teknolojilerin yurt dışından ithaline dayanan politikalar izlemektedir. Türkiye aynı zamanda geliştirdiği teknolojileri de başka ülkelere transfer edebilir konuma gelmiştir.

Uluslararası İşgücü Akımları

Dünyada uluslararası iş gücü hareketleri, ihmal edilemeyecek boyutlardadır. Göç hareketleri çeşitli sebeplere dayanmaktadır, bu sebeplerden biride iktisadi nitelikteki göçlerdir. İnsanların iş bulmak veya daha iyi koşullarda yasayabilmek için yaptıkları göçler bu gruba girer. Bu tip göçlerde ana sebep daha iyi koşullar aramaktır. Ancak bu göçlerin maddi ve manevi yüksek maliyetleri vardır. Bu göçler emeğin bol ücretin düşük olduğu bölgelerden, emeğin kıt ücretin yüksek olduğu bölgelere doğrudur. Bu durum aynı zamanda Heckscher- Ohlin teoremi ile de açıklanmıştır. İşgücü hareketliliği ülkeler arasında yasalarla kısıtlansa da hiçbir zaman durdurulamamıştır. Kısıtlamaların yanı sıra AB örneğinde olduğu gibi işgücü hareketliliğini serbestleştirme faaliyetleri de gözlemlenmektedir.

İş gücü kıtlığı, nüfustaki artısın büyümenin gerektirdiği işçi talebin karşılayamaması, emeğin işe katılma oranının düşüklüğü, ülke içi işçi hareketliliğinin yetersiz olması, vs. gibi nedenlere bağlıdır. Bazı durumlarda dış iş gücü talebi gelişmiş ülkelerde gözlemlendiği gibi nitelikli işçiden yana değil niteliksiz işçiden yanadır. Çünkü bu ülkelerdeki yetişmiş iş gücü niteliklidir, basit işler için ise dışarıdan iş gücü talep edilmesi normaldir ve bu ülkenin işsizlik oranını etkilemez. Kimi durumlarda ise yükselen konjonktür o ülkede bir iş gücü açlığı doğurur ve ülke diğer ülkelerden işgücü talep eder (1960’lı 70’li yıllarda batı Avrupa örneği). Bazı durumlarda ise ülkedeki teknolojik yatırımlara o ülkenin iş gücünün eğitim seviyesi cevap veremez ve ülke daha gelişmiş ülkelerden iş gücü talep eder.

Geleneksel teoride, uluslararası s gücü akımları gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler arasındaki ücret farklılıkları le açıklanır. Bu farklar var olduğu sürece iş gücü akımları da sürer. İş gücünün bu faktörün bol olduğu yörelerden kıt olduğu alanlara doğru göç etmesi, dünya kaynaklarının daha etkin kullanımı açısından yararlı bir olaydır. Çünkü iş gücü, marjinal verimi düşük (hatta sıfır) yörelerden, yüksek olduğu alanlara doğru yer değiştirir. Bu ise dünya kaynaklarının ortalama verimliliğinin artması demektir. Ancak insanların sadece değişiklik veya daha öncekilerin göç ettiği için göç etmesi gibi sebeplerle de göç edildiği gözlemlenmiştir.

İş Gücü Akımlarının Sonuçları

Uluslararası iş gücü göçler, işçi gönderen ülkede genç ve erkek nüfusu azaltıcı, işçi ithal eden ülkede ise artırıcı etkide bulunur. Ayrıca bazı durumda yalnız çalışacak bireylerin gittiği ailelerini götürmediği durumlarda gidilen ülkede faal nüfusun arttığı da gözlenir.

Düz işçi gönderen ülkeler genelde az gelişmiş ülkelerdir ve faal nüfusa oranla sermaye ve doğal kaynakları kıttır. Bu ülkeler aşırı iş gücü bolluğu, sermaye-yoğun tekniklerin kullanılmasını güçleştirerek kamu ve özel kesim işyerlerinde aşırı istihdama yol açar. Bunun sonucunda da ülke blnen “yoksulluğun kısır döngüsü” içine girer. Bu sebeple işgücü ihracı bu kısır döngüyü kırabilir. Göçün bu tip ülkelere olumlu etkileri aşağıdaki gibi sıralanabilir:

  • İşsizliği azaltır,
  • İç tasarrufu artırır,
  • Dış ödemeler bilançosunu iyileştirir,
  • Bilgi ve görgü kazandırır.

Olumsuz etkiler ise:

  • Nitelikli iş gücü kaybı
  • Beşeri sermaye kaybı (beyin göçü)

İşçi ithal eden ülkedeki olumlu gelişmeler şu şekildedir:

  • Sermayenin tam kapasite ile çalışması sağlanır,
  • Yatırım hızı artar,
  • Ekonomik refah yükselir,
  • Ücretlerin yükselmesi önlenir.

Olumsuzluklar ise aşağıdaki gibi sıralanabilir:

  • Artan nüfus beraberinde yeni sorunları getirir,
  • Kendi yurttaşlarında işsizlik oranı artar,
  • Toplumsal ve kültürel uyumsuzluklar gözlenir.

İş gücü göçlerinin dünya ve işçi ihraç ve ithal eden ülkeler üzerindeki etkileri emeğin marjinal ürün eğrilerine dayalı iki ülkeli bir model yardımıyla incelenebilir (kitabınız sayfa 165, şekil 7.1). Böyle bir analiz uluslararası iş gücü hareketlerinin dünya üretimi ve refahını yükselteceğini ortaya koyar.

Az gelişmiş ülkelerden ileri derecede eğitilmiş insan gücünün gelişmiş ülkelere doğru göç etmesi olayına “beyin göçü” denir. Bu insanların gitmesi, az gelişmiş ülkeden sanayileşmiş ülkeye doğru bir tür sermaye ihracı niteliğindedir. Beyin göçü, yalnız bilim adamlarının ve teknisyenlerin ülkeler arasında yer değiştirmeler biçiminde olmaz. Buna benzer, fakat belki daha önemli bir sorun da az gelişmiş ülke aydınlarının gelişmiş ülkelerdeki eğitim modellerin ve uygulamalarının aşırı derece etkisi altında kalmaları ve kendi kimliklerinden uzaklaşmalarıdır.

Türkiye’den 1960’lı yıllardan itibaren o zamanki AET ülkelerine (başta Almanya olmak üzere) önemli bir işçi göçü yaşanmıştır. Bu emek talebinin sebebi savaşı yaralarını sarmaları ve hızlı bir kalkınmaya girmeleridir. Bu talep 1973 petrol buhranı ve daralan konjonktür yavaşlayarak azalmıştır. Daha sonra petrol zengini ülkelerin işçi ve müteahhitlik hizmetleri talepleri görülmüş, aynı talep daha sonraki yıllarda dağılan Sovyetler Birliği’ne yönelmiştir.

Bu gün yurt dışında yaklaşık 3,5 milyon insanımız bu amaçla başta Almanya olmak üzere pek çok ülkede aileleriyle yerleşik olarak yaşamaktadır. Bu kişiler tarafından yurda gönderilen dövizler 1980 öncesi dönemde toplam döviz girdileri içerisinde önemli bir yer tutarken günümüzde gelişen ekonomimizle beraber önemi azalmıştır. Bununla beraber yurt dışındaki Türk toplumunun bulundukları ülkelerde girişimci hale de geldikleri o toplumun bir parçası oldukları gözlenmektedir. Bu sayede bambaşka toplumsal faydaların ortaya çıkmaktadır.