ULUSLARARASI İLETİŞİM - Ünite 5: Küresel İletişim Kültürleri Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 5: Küresel İletişim Kültürleri

Giriş

Bireylerin ve toplumların davranışlarının hemen hepsi iletişim süreci içerisinde oluşmaktadır. Bu nedenle iletişim kavramını ve iletişim süreçlerini incelerken, kitle iletişim araçlarının dolayısıyla teknoloji kavramının da ele alınmasında yarar vardır. Gelişen teknoloji sayesinde bireyler ve toplumlar, sınırlar olmaksızın, birbirlerine sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel bağlamda yakınlaşmakta ve daha fazla etkileşimde bulunmaktadırlar. Neredeyse bir zorunluluk haline gelen söz konusu yakınlık ve etkileşim küreselleşme kavramını ortaya çıkarmaktadır. Genel olarak olumlu anlamlarla tanımlanan küreselleşme kavramı ülkeler arasındaki sınırların kalkması, ilişkilerin gelişmesi, metaya kolay ulaşım, kültürlerin serbest dolaşımı olarak ifade edilmektedir. Yerellikten yana olan kişiler, küreselleşmenin yerel kültürü, sermayeyi ve değerleri yok ettiğine inanmaktadır. Özellikle gelişmekte olan ülkelere göre küreselleşme, gelişmiş ülkelerin yeni bir sömürü yöntemi olarak algılanmaktadır.

İletişim Kültür ve Küreselleşme Tanımları

İletişim

Günlük yaşamımızın büyük bir bölümünü içeren iletişim kavramını şu süreçlerle ifade edebiliriz:

İnsanlar arasındaki duygu ve fikirlerin akışıdır. Bir kimsenin düşüncelerini ve duygularını diğerlerine açık seçik olarak belirtmesidir. Bireyler arasında anlamları ortak kılma sürecidir. Bir kaynağın bir iletiyi bir kanal üzerinden bir alıcıya iletmesidir. Seçilmiş bir haberin, bir haber kaynağından belli bir mesafeye iletilmesidir.

İletişim süreçlerini, içinde bulunduğu toplumsal, ekonomik, siyasal ve kültürel yapılardan ayırmak mümkün değildir. İletişim, kültürün yaşamasının temelinde yer alır, ve iletişim olmaksızın bir kültürün yaşaması düşünülemez.

Kültür

Latince "tarım" anlamına gelen "cultura" kelimesinden türeyen Kültür kavramı, İngilizceye "Culture" olarak geçmiş olmakla birlikte tanımlanış aşamasında üzerinde net bir fikir birliği yoktur.

Betimleyici Tanımlar: Kültür, sosyal hayatın tamamını oluşturan bir bütün olarak ele alınır.

Tarihsel Tanımlar: Kültürü, tarihi süreç içerisinde nesilden nesile aktarılan bir miras olarak görür.

Normatif Tanımlar: İki kola ayrılan bu tanımın ilkine göre kültür, eylemleri biçimlendiren, onları belli davranış kalıpları içerisinde gerçekleşmeye zorlayan kurallar veya yaşam biçimleridir. İkinci biçim ise davranıştan ziyade değerlerin önemini vurgular.

Psikolojik Tanımlar: Kültür, İnsanların iletişim kurmasına, beşeri ve manevi ihtiyaçlarının karşılanmasına olanak tanıyan bir araç olarak değerlendirilir.

Yapısal Tanımlar: Kültürün bütününden ayrılabilen özelliklerinin birbirlerine olan bağını esas alır ve kültürün soyut yapısını ön plana çıkarır.

Genetik Tanımlar: Kültürü, nasıl varolduğu ve nasıl var olacağı açılarından ele alır. Bu yaklaşıma göre kültür, insanlararası iletişim yoluyla gelecek nesillere aktarılır.

Genel olarak kültürü bir toplumun tarihini, dinini, dilini, sanatını, düşünüşlerini, davranışlarını, ahlakasal kurallarını, kişinin kabiliyetlerini belirleyen ve içine alan, bu unsurlarla birlikte toplumsal yapıyı şekillendiren, aynı zamanda o toplumsal yapıdan etkilenen maddi ve manevi yapılar bütünü olarak tanımlayabiliriz.

Kullanım Alanlarına Göre Kültür

Kültür kavramının tarihçesine baktığımızda 17. yüzyıl Fransız düşünürü Voltaire, kavramı, “insan zekasının gelişimi” anlamında kullanmış, daha sonra Fransızca’dan Almanca’ya geçen “kültür”, kültürbilimci G.Klemm’in 10 ciltlik “İnsanın Genel Kültür Tarihi” adlı eserinde “uygarlık ve kültürel evrim” anlamında kullanılmıştır.

Güvenç’in özetlediği haliyle kültür ise:

  • Bilim alanında Uygarlık
  • İnsan merkezli olarak Eğitim
  • Estetik alanında ise Güzel Sanatlar
  • Üretim (tarım, ekin, yetiştirme) anlamlarına gelecek şekilde kullanılmaktadır.

Güvenç, İnsan ve Kültür adlı kitabında kültürün özelliklerini ve kültürü meydana getiren unsurları şöyle sıralamıştır:

  • Kültür, öğrenilebilir ve öğretilebilirdir
  • Kültür, tarihi ve süreklidir
  • Kültür, toplumsaldır
  • Kültür, ideal ve idealleştirilmiş kurallar sistemidir
  • Kültür, ihtiyaçları karşılayıcı ve doyum sağlayıcıdır
  • Kültür, değişir
  • Kültür, birleştirici, bütünleştiricidir
  • Kültür, bir soyutlamadır

Toplum

Yarım milyon yıldır dünya üzerinde varolan insan, varolduğu günden itibaren birlikte yaşamanın ve ortak hareket etmenin bilincinde olmuştur. Zamanla şekillenen değerler etrafında belli toplum türleri ortaya çıkmış ve zamanın şartlarına göre de bu toplumların özellikleri ve yapısı da değişmiştir ve bu değişim çok büyük bir hız ile günümüzde de devam etmektedir.

Modernlik öncesi toplumlara göz atacak olursak bunları Giddens üç başlık altında ele almıştır.

  • Avcı ve toplayıcı toplum
  • Tarım ve kır toplumları
  • Sanayileşememiş ülkeler ya da geleneksel devletler

Bunun dışında Giddens modern dönemde toplumların değişimini üç ana unsur ile açıklamaktadır. Bunlar;

  • Kültürel etkenler
  • Ekonomik etkenler
  • Siyasal etkenler

Emperyalizm’den Kültür Emperyalizmine

Emperyalizm, Türk Dil Kurumu’na göre “bir milletin sömürü temeline dayanarak başka bir milleti siyasi ve ekonomik egemenliği altına alıp yayılması veya yayılmayı istemesi, yayılmacılık...” olarak tanımlanmaktadır.

Emperyalizm ya da kolonyalizm’in tarihini Antik Yunan, Roma, İnka, Aztek uygarlıklarına kadar götürebiliriz ancak modern emperyalist / kolonyalist hareketi Batı Avrupa için dönüm noktası olan 15. yüzyıl Coğrafi Keşifler’e dayandırmak yerinde olacaktır. Kolonyalizm ile emperyalizm birbirleriyle yakın anlamlı ve çokça da birbirinin yerine kullanılan iki kavramdır. Loomba Oxford İngilizce Sözlüğüne dayanarak kolonyalizmi, yeni bir kara parçasına yerleşen topluluğun ana vatan ile bağlarını koparmadan oluşturduğu yeni bir siyasi düzen ya da yapılanma olarak aktarır. Koloni ise, ana vatan ’ın ekonomik ve siyasal olarak etki ettiği bir çeşit “uydu”dur.

Kolonileştirilen topraklardan sağlanan para, hammadde ve öteki zenginlikler sömürünün sadece bir yanını teşkil etmektedir. Kolonileşen coğrafyanın yerli halkı köleleştirilip Avrupa’ya ve Amerika’ya işçi olarak gönderilmiştir. Tüm bu karmaşık ve ana yurt merkezli üretim ve sermaye akışı Avrupa kapitalizminin doğuşuna yardım etmiştir. Geçtiğimiz yüzyılın ilk yarısında Lenin ve Kautsky kavrama yeni bir tanımlama getirdiler. Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması (1947) adlı çalışmada Lenin, batılı ülkelerin kolonilerden gelen hammadde aracılığıyla sermaye birikimine sahip olduğunu ancak ana yurtta işgücü sıkıntısı çekildiğini; kolonilerde ise iş gücünün bol, sermayenin az olmasından ötürü sermayeye ihtiyaç duyulduğunu belirtir. Lenin’e göre bu çapraz koşullardan ötürü kapitalizm, karlı yatırımlar yapabilmek adına endüstrileşememiş zayıf ülkeleri egemenliği altına almak istemekte ve bu ülkelerin iş gücünü sömürme arzusundadır. İşte emperyalizme getirilen yeni tanım ya da yaklaşım bu şekildedir. Kültürel emperyalizm, günümüzde ekonomik ilişkilerden bağımsız olarak düşünülemez. 1960'larda önem kazanan kültürel emperalizm, uluslararası ilişkilerde kapitalizmin kültürel faaliyetlerini inceledi. Erdoğan ve Korkmaz, kültür emperyalizminin belli başlı özelliklerini aşağıdaki gibi açıklamışlardır.

  • Kurulan uluslararası ilişkiler yoluyla dolaşıma sokulan teknolojik araç ve ürünler, kültürel ve ekonomik sonuçlar yaratırlar.
  • Teknolojik araçların aktarılması iş kültürünün, değerlerin, ideolojilerin de aktarılması demektir.
  • Bu aktarım, sermaye ile devlet kurumlarının (ordu, hükümet) iş birliği ile gerçekleşir.
  • Ürünün üretimi ve transferiyle birlikte uluslararası ve yerel endüstrinin çıkarlarıyla örtüşen siyasal, ekomomik ve bilinç yapıları oluşur.
  • Tüm bu süreçlerin sonunda, yerel kültürel pratiklerin ve kültürlerin bir bölümü silinirken, bir kısmı egemen kültür ve ekonomi tarafından asimile edilir ya da değersizleştirilir. Buna kültürel emperyalizm denir.

Küreselleşme

Kitle iletişim araçları, kültürlerin dönüşümünde/ yozlaşmasında / sömürülmesinde / aktarılmasında başat konumdadır. Küreselleşme dediğimiz olgu, kitle iletişim araçları ile hız kazanmıştır. Küreselleşme kavramının tanımlanması üzerinde kesin bir görüş birliği olmamakla birlikte ilk yıllarda küreselleşme, ülkelerarası ilişkilerde gelişme, siyasi kutuplaşmaların erimesi, ortak bir paydada buluşma, farklı kültürlerin ait oldukları toplumların dışına çıkarak yayılması gibi pozitif duygu ve anlamlarla gelecek şekilde kullanıldığını görürürüz.

Özellikle teknoloji ve iletişim alanında meydana gelen gelişmeler ile birlikte küreselleşme çok sık tartışılır olmuştur. Bu tartışmalar, dünyada meydana gelen değişimlerin sebebinin küreselleşme olup olmadığı üzerinde yoğunlaşmıştır. Giddens, David Held ve arkadaşlarının tartışmacıları 3'e ayırdığı sınıflandırmayı şu şekilde belirtmektedir:

  1. Kuşkucular: Bu görüşü savunanlara göre günümüz dünya ekonomisi, küreselleşmiş bir ekonomi oluşturacak kadar bütünleşmiş değildir.
  2. Aşırı Küreselleşmeciler: Kuşkucular'ın tam karşısında yer alan Aşırı Küreselleşmeciler'e göre, küreselleşmenin sonuçları her yerde hissedilmekte ve küreselleşme, ülke sınırlarını aşan üretim ve dağıtım vasıtasıyla yeni bir düzen oluşturmaktadır.
  3. Dönüşümcüler: Dönüşümcülere göre, toplumsal değişimin en büyük nedeni küreselleşmedir. Daha ortada yer alan bu kesim, aşırı küreselleşmecilerin aksine hükümetlerin yoğunlaşan uluslararası bağımlılığa rağmen halen önemli bir gücü ellerinde tuttuklarını öne sürerler.

Küreselleşmenin olumlu yönlerini ön plana çıkaran ve onu olumlu bir kavram/süreç/olgu olarak görenlerin dışında küreselleşmeye negatif bir anlam yükleyenler de bulunmaktadır. Bu grupta yer alanlar, küreselleşmenin "yerel olanı" yok ettiği savını desteklemektedirler.

Özellikle yeni gelişmekte olan ülkeler için ciddi bir tehdit oluşturduğuna inanılan küreselleşmenin, yeni bir sömürü düzeni olduğu görüşü her geçen gün daha fazla taraftar bulmaktadır. Gerek uluslararası şirketler gerek siyasi ilişkiler ve gerekse de kitle iletişim araçları batılı /sanayileşmiş ülkeler ile az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeler arasında hem siyasi-ekonomik hem de kültürel bir ilişki kurmuştur. Çift yönlü olması gereken bu ilişki, sanayileşmiş ülkelerden ihtal edilen teknolojik ürünler, medya program biçimleri (yarışma ve eğlence programları başta olmak üzere tüm popüler kültür ürünleri) ve sanatsal yapıtlar ile tek yönlü bir etkileşim yaratmakta ve az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerin kültürleri bir bakıma istilaya uğratılmaktadır. Tüm bu ilişkiler ağı, batı merkezli kapitalist düzene fayda sağlamaktadır. Bundan dolayı küreselleşme karşıtı kesimler, bilen veya bilmeyen herkes, küreselleşmeyi az gelişmiş ülkeleri geliştirecek bir sistem olarak görmekte. Oysa ki sınırların ortadan kalkması ile küresel pazarın bir parçası olunmakta görüşünü savunmaktadır.

İletişim, Kültür ve Küreselleşme Arasındaki İlişki

İletişim, kültür ve küreselleşme kavramları arasındaki ilişkiyi ele aldığımızda, üç kavramın da ortak bir kavramda kesiştiğini söyleyebiliriz. Teknoloji kavramı, iletişimin gerçekleştirilmesinde temel bir kitle iletişim aracı (gazete, televizyon, Internet) olarak ifade edilebileceği gibi kültürün aktarılmasında ve küreselleşmenin sürdürülmesinde önemli bir rol üstlendiği de ifade edilebilir.

Kültür ve Teknoloji

Hiçbir toplum diğer toplumlardan veya dış kaynaklardan yalıtılmış ve kendine yeterli değildir. Toplumlar, genel kültürel tesmalarla yeni teknikler ve ürünler ile ilgili bilgileri birbirlerine aktarırlar. Teknolojiyle ilgili bilgilerin bir kültürden diğerine aktarılmasını sağlayan en eski araç kültürel temaslardır. Teknolojinin yayılmasına yol açan kültürel temas biçimleri arasında Emperyalizm ve sömürge fetihlerinin de rolü büyüktür. Böyle bir durum söz konusu olduğunda, alıcı konumda bulunan kültürün emperyal güçlerce sunulan teknolojiyi kabul etmemesi yönünde fazla seçim şansı olmadığını ifade edebiliriz. Benzer şekilde, teknoloji dünyasına kısaca bir göz attığımızda otomobillerin, telefonların, ev araç gereçlerinin ve televizyon gibi cihazların farklı ülkelerde veya kültürlerde değişik biçimler aldığını görebiliriz.

Küreselleşme ve Teknoloji

Teknolojik gelişmelerin küreselleşme üzerindeki etkisi kuşkusuz yadsınamaz. 1980’li yıllardan itibaren bilgi teknolojilerinin yaygınlaşmaya başlamasıyla birlikte dünyada mesafe kavramı da eski anlamını kaybetmeye başlamıştır. Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki yenilikler, bireysel, toplumsal ve uluslarötesi bilgi, kültür ve sermaye akışını gerçekleştirdiği için küreselleşmenin öncüsü olarak gösterilebilir.

Bilgi ve iletişim teknolojilerinin hızlı gelişimine bağlı olarak dünyamız hızla küreselleştiği gibi, teknolojininin aktarımı da aynı hızla devam etmektedir. Ülkeler arasındaki başlıca teknoloji transferi kanalları şu şekilde özetlenebilir:

Sermaye malları ithalatı: Az gelişmiş ülkeler, makine ve donatım ithali yoluyla üretilmiş ileri teknikleri de ithal etmiş olurlar.

Dolaysız yabancı sermaye yatırımları: Çok uluslu şirketlerin sınır ötesi yatırımları aynı zamanda üretim teknolojisinin de o ülkeye girmesine ve teknolojik düzeyinin yükselmesine yardımcı olur.

Yalın biçime teknoloji ithali: Sabit sermaye malına dönüşmeden önce bir teknolojinin ithal edilmesi, patentler, lisans anlaşmaları

Bilimsel konferanslar, teknik bültenler ve yabancı bilim adamı değişim programları: Her türlü uluslararası akademik faaliyet, teknik bilgi düzeyinin dünya çapında yenilenmesine ve teknolojik kapasitenin verimli kullanılmasına sebep olur.

Teknik yardım programları: Hibe şeklinde veya düşük bir bedel karşılığında yapılan teknik yardımlar da teknoloji transferi yollarından biridir. Birleşmiş milletler, UNCTAD, Dünya Bankası, IMF gibi kuruluşlar da çok taraflı teknik yardım sağlanmasına aracılık etmektedir.

Yönetim sözleşmeleri, üretim imtiyazı, uluslararası taşeronluk, finansal kiralama ve bağlı ticaret düzenlemeleri, uluslararası mülkiyet hakları gibi sayıları daha da arttırılabilecek teknoloji transferi kanalları.

İletişim ve Teknoloji

Teknolojinin ülkeden ülkeye, kültürden kültüre transferinde kuşkusuz iletişim süreçlerinden de söz etmek gerekmektedir. Teknolojinin küresel boyutta yaygınlaşmasını sağlayan çeşitli iletişim şekilleri aşağıdaki gibi özetlenebilir.

Emperyalizm: Hindistan’ı yönettikleri iki yüz yıl boyunca (1740-1947) İngilizler maddi kültürlerinin hemen hemen hepsini Hindistan’a taşıdılar.

Göç: Hünerlerin ve ürünlerin göç eden insan kümleriyle birlikte aktarılmasına bağlıdır. XIV. Louis’in 1685 yılında iki yüz bini aşkın Fransız Protestan’ın yaşadığı topraklardan göç etmeye zorlanmasıyla birlikte, aralarında zanaat ve ticaret alanında uzmanlaşmış işçilerin bulunduğu Fransız Protestanlar yeteneklerini ve teknik bilgilerini İngiltere, İrlanda, Hollanda, Almanya ve İsviçre’ye taşıdılar.

Pratik bilgi: Teknolojinin deneyim yoluyla kazanıla pratik bilgilere dayalı olarak geliştirilmesi ve yayılmasıdır.

Çevresel etkiler: Teknolojik yayılmada, doğal ortamın, kültüre aktarılan bir üründe değişiklikler yapılmasına neden olabileceği durumlar vardır. Bir doğal ortamda belirli bir işlevi yerine getirmesi için tasarlanan bir alet veya buluşun, yeni bir ortamda işlerlik göstermesi istendiğinde çoğunlukla bu alet veya buluş üzerinde değişiklikler yapılması zorunludur.

Küresel İletişim Kültürleri

İletişim süreçlerini etkileyen pek çok unsur bulunmaktadır. Özellikle, küresel bağlamda düşündüğümüzde iletişimi zorlayan süreçler şu şekilde özetlenebilir;

  • Dil engelleri
  • Dünya görüşü ve kültürel değerlerdeki öncelikler
  • Uluslararası politikalar
  • Küresel bağlamda tek bir topluluk kültürü oluşturmanın güçlüğü

Bununla birlikte, küreselleşen dünyada farklı kültürler arasında iletişimi sağlamak bir zorunluluk haline gelmektedir. Bu nedenle, her kültüre ilişkin değerleri bilmek, evrensel düşünebilmek 21.yüzyıl bireylerinden beklenen temel değerler olarak karşımıza çıkmaktadır. Hampden-Turner ve Trompenaars, kültürlere ilişkin temel özellikleri yedi boyutta açıklamaktadır.

Evrenselciliğe karşı durumsalcılık: Evrensel toplumlar kurallara sıkı sıkıya bağlıdırlar ve istisnalardan kaçınırlar.

Bireyselciliğe karşı toplulukçuluk: Bireysel toplumlarda önemli olan kişinin tek başına başarılı olabilmesidir, öncelik her zaman bireyin kendisindedir. Topluluk düşüncesinin egemen olduğu toplumlarda ise öncelik toplumundur. Toplumsal başarı daha önemlidir ve sorumluluk topluluğa aittir.

Nötre karşı duygusallık: Nötr kültürlerde duygu ve düşünceler tarafsız ve objektiftir. Nötr kültürlerde bireyler duygularını kontrol edebilirler ve açık olarak ortaya koymazlar. Bununla birlikte, duygusal kültürlerde ise kişiler duygularını açıkça ifade eder, yüksek sesli konuşur ve sıcak kanlı davranırlar.

Özgüllüğe karşı yaygınlık: Özgül kültürlerde bireyler iş ve özel hayatı birbirinden ayırırlar. Yaygın kültürlerde ise kişisel ilişkiler iş ilişkilerinin her alanında geçerlidir. İlişkiler doğrudan gerçekleşmez, dolaylı yollarla gerçekleşir.

Başarıya karşı övgü: Başarı odaklı kültürlerde, başarı bilgi düzeyi ve performansa bağlı olarak değerledirilir. Bununla birlikte, övgü odaklı kültürlerde ise başarı yaşa, cinsiyete ve akrabalık durumuna bağlı olarak değerlendirilir.

İç yönelime karşı dış yönelim: İç yönelimli kültürler doğayı karmaşık bir makine gibi görür. Yeterli bir bilgiyle bu makinenin kontrol edilebileceğine inanırlar. Dış yönelimli kültürlerde ise insan doğanın bir parçasıdır. Bu kültürlerde, kaderin değişmeyeceği görüşü hakimdir.

Eşzamanlılığa karşı ardışıklık: Eşzamanlı kültürlerde, zaman dairesel döngüler halinde, esnek bir şekilde ilerler. Ardışık zamanlı kültürlerde ise, her iş için bir zaman dilimi ayrılmıştır. Planlar genellikle değişmez ve bireyler planlarına bağlıdır.

Kitle iletişim araçları, hem küreselleşmenin itici gücü olmuştur hem de küreselleşen dünyadan etkilenip ona uyum sağlamıştır. Küreselleşme ve teknolojik gelişmeler ile zaman ve mekan anlamını yitirmiştir. Günümüzde medya, ideolojilerin ve "özel üretim" kültürlerin yayılımında önemli bir konuma sahiptir. Böylesine önemli bir gücü elinde tutan medya devleri etki alanlarını genişletmekte ve küresel çaptaki iletişim sektöründeki ekonominin çoğunluğunu elde etmektedirler. Küresel medya şirketleri, ürettikleri ürünleri veya sağladıkları hizmeti dünya geneline dağıtmakta ve satmaktadır. Üretilen mal, ister bir sinema filmi ister teknolojik bir aygıt olsun, gittikleri ülkelere ürticisinin örgüt yapısını, kendi bakış açısını, beğenisini ve kültürünü satmaktadır. Süregelen kültür hegemonyası, dünyanın tek kültürlü ve genellikle yozlaşmış bir kültürel yapı ile sarılmasına neden olmaktadır.