ULUSLARARASI İLİŞKİLER KURAMLARI II - Ünite 6: İngiliz Okulu Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 6: İngiliz Okulu

Giriş

İngiliz Okulu, 1950’lerde başlamış olup; daha çok London School of Economics (LSE) kökenli, temel çalışma konuları ağırlıklı olarak “uluslararası toplum” olan İngiliz ekolüne yakın araştırmacıları ve çalışmalarını kapsamaktadır. Kavram ilk kez Roy E. Jones tarafından 1981 yılında Review of International Relations dergisinde yayımlanan “The English School of International Relations: A Case for Closure” adlı makalede kullanılmıştır.

İngiliz Okulu’nun Ortaya Çıkışı

İngiliz Okulu, 1950’lerde ortaya çıkmış olup, daha çok London School of Economics (LSE) kökenli, temel çalışma konuları ağırlıklı olarak “uluslararası toplum olan İngiliz ekolüne yakın araştırmacıları ve çalışmalarını kapsamaktadır. Okulun başlı başına belli bir kuram olarak nitelendirilebilecek hale gelmesinde Herbert Butterfield, Adam Watson ve Hedley Bull’un çalışmalarının katkısı büyüktür.

British Committee on Theory of International Politics 1959 yılında tarihçi Herbert Butterfield’in başkanlığında, Rockefeller Vakfı’nın mali desteği ile bir grup akademisyen tarafından kurulmuştur. Komite üyeleri kuruluşundan 1980’lerin ortalarına kadar yılda üç kez toplanarak uluslararası ilişkilerin tarihinden, teorisine kadar uzanan pek çok konuda fikir teatisinde bulunmuşlardır. Herbert Butterfield’den sonra İngiliz Okulu’nun öncüleri kabul edilen Martin Wight, Adam Watson ve Hedley Bull sırasıyla Komite’ye başkanlık etmişlerdir.

Çalışmaların büyük çoğunluğunu devletler sistemi, uluslararası toplum, uluslararası toplumda düzen ve düzen-adalet ikilemi üzerine odaklanmıştır. İngiliz Okulu öncelikle tarih boyunca uluslararası ilişkilerde hakim olan farklı düşünsel yaklaşımları birleştirerek bir sentez yaratmaya çalışmıştır. Gerçekçilik, akılcılık ve devrimcilik arasında “orta yol” olarak değerlendirilebilecek Grotiuscu geleneğe ait akılcılığa yakın durmuştur. Okul, egemen devletlerin kendi iradelerini yüksek otoriteye teslim etmedikleri için anarşik da olsa bir toplum oluşturabilecekleri iddiasından hareketle, uluslararası toplumu hem çatışma hem de işbirliğinin bulunduğu bir ilişkiler bütünü olarak tanımlamıştır.

İkinci olarak İngiliz Okulu devlet davranışlarının, uluslararası toplumu meydana getiren kurallar, değerler, kurumlar, gelenekler ve normlar dikkate alınmadan tam olarak analiz edilemeyeceğini öne sürmektedir. Okul’a göre herhangi bir yüksek siyasi otorite olmamasına rağmen uluslararası toplumda önemli ölçüde düzen dağlanabilirken, şiddet seviyesi yüksek değildir. Devletler arasındaki şiddet yadsınamaz ancak şiddet uluslararası hukuk gibi kurumlar ya da ahlak ve erdem gibi değerlerle büyük oranda kontrol edilebilir.

Son olarak İngiliz Okulu, uluslararası toplumun varlığını sonsuza dek sürdüreceğinin bir garantisi olmadığını, ancak var olduğu sürece de iyileştirilmesi için gerekenin yapılması gerektiği konusunda ısrarcı olmaktadır. Bu yüzden düzen ve adalet kavramları Okul’un başlangıçtaki en önemli çalışma konularından birini oluşturmuştur.

İngiliz Okulu’nun Temel Varsayımları

Okul’un temel yaklaşımını ve varsayımlarını şekillendiren şey eklektik yapısı ve düşünsel temellerinin çeşitliliği olmuştur. Okul temel olarak üç varsayım öne sürmektedir. Bunlardan ilki Okul’un uluslararası ilişkilerde temel aktör olarak egemen devleti kabul etmesi, ikincisi uluslararası sistemin anarşik yağıda olduğunu ileri sürmesi ve üçüncüsü de bu anarşik yapı içinde dahi egemen devletlerin uluslararası toplumu oluşturabileceği öngörüsüdür. Kuram hem teorik hem de metodolojik açıdan çoğulcu bir yaklaşımı benimsemiş, bu durum okul içinde etkileşime ve farklı yaklaşımlara neden olmuştur.

İngiliz Okulu temsilcileri tarafından kullanılan temel kavramlar uluslararası düzen, uluslararası sistem, uluslararası toplum ve uluslararası toplumun kurumlarıdır.

İngiliz Okulu’nun metodolojik açıdan çoğulcu olması ile kastedilen Martin Wight’ın üçlü imgesi (gerçekçilik, akılcılık ve devrimcilik) ve Hedley Bull’un üçlü düşünsel geleneği (uluslararası sistem-Hobbescu, uluslararası toplum- Grotiuscu ve dünya toplumu-Kantçı)’dir.

Kendisi de bir tarihçi olan olan Martin Wight tarihselci yöntem ile tümevarım yaklaşımını benimserken siyaset bilimci Hedley Bull yapısalcı yöntem ve tümdengelim yaklaşımını kullanmıştır.

İngiliz Okulu’nun Temsilcileri

İngiliz Okulu’nun kuruluş, gelişim ve dönüşüm olmak üzere üç farklı döneminden söz edilebilir. Martin Wight, Adam Watson ve Hedley Bull ile başlayan oluşum ve gelişim sürecinde daha çok devletler sistemi, uluslararası toplum, uluslararası toplumda düzen ve düzen-adalet ikilemi çalışılmıştır. 1980’lerde İngiliz Okulu’na dahil olan Robert Jackson, John Vincent, Timothy Dunne ve Nicholas Wheeler gibi İngiliz Okulu kuramcıları vasıtasıyla, bireyin ve devletin haklarının birbirlerine karşı üstünlüğü, insan hakları ve insani müdahale konuları çalışma alanına girmiştir. 1990’lı yıllardan itibarense Barry Buzan gibi İngiliz Okulu temsilcileri daha çok Okul’un temel kavramlarının yeniden gözden geçirilmesi sürecine odaklanmış ve İngiliz Okulu inşacı öğeleri ile Alexander Wendt’in sosyal inşacılığını birleştirme çabası içinde olmuştur.

Herbert Butterfield, Martin Wight, Adam Watson ve Hedley Bull İngiliz Okulu’nun kurucuları sayılırken Robert Jackson, John Vincent, Timothy Dunne ve Nicholas Wheeler 1980’lerdeki, Barry Buzan ve Richard Little ise 1990’lardaki temsilcileri olarak görülmektedir.

Kuruluş döneminde daha çok Martin Wight ve Hedley Bull’ın çalışmaları ön plana çıkmaktadır. Wight, çalışmalarında daha çok uluslararası toplumun niteliği, devamlılığının sağlanma koşulları ve uluslararası toplum ile devletlerarası işbirliği arasındaki ilişkiye odaklanmıştır. Wight daha çok uluslararası toplumu meydana getiren kuralları odak noktası olarak görmüş ve kendisini etkilediğini öne sürdüğü gerçekçilik, akılcılık ve devrimcilik geleneklerinden uluslararası toplum kavramını kullanarak akılcılığa yakın durmuştur. Hedley ise uluslararası toplum ve uluslararası sistem arasındaki farkı ortaya koyduktan sonra daha çok uluslararası sistemin anarşik niteliği, uluslararası sistemde düzeni belirleyen koşullar ve dünya politikasında düzen-adalet ikileminin yarattığı problemler üzerinde durmuştur. Hedley Bull uluslararası düzeni “uluslararası toplumun öncelikli ve temel ihtiyaçlarını sağlayacak ve idame ettirecek eylem kalıbı” olarak tanımlamıştır.

1980’lerde Robert Jackson, Tim Dunne, John Vincent ve Nicholas Wheeler gibi araştırmacıların çalışmaları ön plana çıkmaktadır. Bu araştırmacılar Hedley’in düzenadalet ikilemi üzerinden çalışmalarını gerçekleştirmiş ve bu bağlamda döneme damgasını vuran temel tartışma çoğulcular (birey haklarına karşı devlet haklarını önceleyen – Jackson gibi) ve dayanışmacılar (devlete karşı birey haklarını önceleyen- Dunne gibi) arasında yaşanmıştır. Bu dönemde daha çok uluslararası düzene katkı sağladığı düşünülen uluslararası hukukun niteliği üzerinde durulmuş, insan hakları ve insani müdahale konuları çalışılmıştır.

1990’lı yıllarda ise Okul’a yöneltilen eleştiriler cevaplanmaya çalışıldığı ve değişen uluslararası koşullar doğrultusunda bir dönüşümün yaşandığı bir süreç görülmüştür. Bu dönemde 80’li yıllarda Okul’a dahil olan araştırmacıların üzerinde durdukları normatif (olması gereken) nitelikli sorulara cevap aramak yerine, mevcut durum üzerine odaklanılmış ve Okul’un inşacı özellikleri ön plana çıkarılmaya çalışılmıştır. Bu çerçevede Barry Buzan Okul’a yönelttiği eleştirileri bertaraf edecek biçimde İngiliz Okulu’nu yeni bir okumaya tabi tutmuştur. Okul’un uluslararası sistem, uluslararası toplum ve dünya toplumu ayrımından uluslararası sistemi çıkarıp, dünya toplumunu insanlar arası toplumlar ve ulus-aşırı toplumlar olarak gruplandırmış, İngiliz Okulu’nun daha önce kullandığı üçlü ayrımı (uluslararası sistem, uluslararası toplum ve dünya toplumu) devletler arası toplumlar, insanlar arası toplumlar ve ulus-aşırı toplumlar olarak yeniden düzenlemiştir.

Uluslararası Toplum ve Düzen-Adalet İkilemi

İngiliz Okulu kuramcılarının en çok ilgilerini çeken konuların başında “anarşi” koşullarında egemen siyasi topluluklarının aralarında nasıl olup da bir düzen oluşturabildikleri gelmektedir. Dolayısıyla “uluslararası toplum” Okul’un en önemli kavramlarından birisi haline gelmiştir. Wight “Power Politics” adlı çalışmasına göre uluslararası toplumda güç politikalarının işleyişini zorlaştıran ve onları değişime zorlayan diplomatik sistem, uluslararası hukuk ve kurumların varlığı önemli yer tutmaktadır. Bu bağlamda diplomasi, ittifaklar, tahkim ve savaş uluslararası toplumun temel kurumlarıdır. Wight uluslararası toplumun tanımını da yapmış, uluslararası toplumu dünya üzerinde görülebilecek en kapsayıcı, devletlerden müteşekkil, üye sayısı az ve üyelerin birbirinden farklı ve ölümsüz bir toplum olarak betimlemiştir.

Hedley’e göre ise eğer söz konusu devletlerin arasında düzenli bir etkileşim varsa ve bu etkileşim devletleri birbirini gözeterek karar almaya ya da davranmaya yöneltiyorsa bu devletlerin bir uluslararası sistem oluşturduklarından söz edilebilir. Uluslararası toplum ise aralarında bazı ortak çıkar ve ortak değerlerinin farkında olan, birbirleri ile ilişkilerinde ortak kurallara, ortak kurumlara bağlı olduklarını bilen devletlerin bir araya gelmesi ile oluşmaktadır. Uluslararası toplum, uluslararası sistemi gerektirir, ancak bu tam tersi geçerli değildir.

Hedley Bull devleti “her biri belli bir toprak parçası ve insan topluluğu üzerinde egemenliğe sahip ve bir hükûmeti olan egemen siyasi topluluklar” olarak tanımlamıştır ve şehir devletleri, imparatorlukları, hanedanlıkları ve ulus devletleri tanımın içine alırken ilkel toplulukları, kabileleri vs. dışında bırakmıştır.

Diğer yandan Bull’un uluslararası toplum için öngördüğü kurumlar ise güçler dengesi, savaş, uluslararası hukuk, diplomasi ve büyük güçlerdir. Devletler aynı medeniyete sahip olmasa bile bir düzen oluşturabilirler. Bu anlamda John Vincent da Bull ile aynı görüştedir. Ona göre uluslararası toplum kültürel ve etik olmaktan ziyade faydacı ve işlevsel bir oluşumdur. Adam Watson ise uluslararası toplumu birbirlerini gözeterek karar almanın yanında, ilişkilerini yürütmek üzere aralarında diyalog ve onay ile ortak kurallar ve kurumlar oluşturan ve bu oluşumların devamının ortak çıkarlarına olduğunu kavul eden ülkeler grubu olarak tanımlamaktadır. Watson’a göre anarşi olarak tanımlanan ve egemen devletlerden oluşan uluslararası toplum, uluslararası ilişkilerin tek aktörü değildir. Sarkacın diğer ucunda uluslararası toplum yer alıyorsa, diğer ucunda da egemen toplulukların bir emperyal merkez tarafından yönetildikleri imparatorluklar yer almaktadır.

İngiliz Okulu için önemli olan bir diğer tartışma konusu ise uluslararası ilişkilerde düzen-adalet ikilemidir. Bull, düzen için adaletten tamamen vazgeçilmesine sıcak bakmamakla birlikte özellikle de uluslararası toplumun öncelikli amaçları arasındaki mevcut çelişkiden dolayı çoğulcu uluslararası toplumların kısa vadede dayanışmacı bir yapıya evrilemeyeceği inancından hareket etmiş, bu çerçevede düzenin çoğu zaman adaletten daha önemli olabileceğinin altını çizmiştir. Bull uluslararası adalet, insani adalet ve dünya adaleti olmak üzere üç adalet türünden bahsetmiş, bu adalet türleri içerisinde ise yalnızca uluslararası adaletin sağlanmasının düzenin korunmasına katkı sağlayacağını savunmuştur. Wight da benzer şekilde temel siyasi görevin düzenin ve güvenin sağlanması olduğunu öne sürmüştür.

Genel olarak bakıldığında ise İngiliz Okulu temsilcilerinin ilk dönemde düzeni adalete ve refaha yeğledikleri, ikinci dönemde insan hakları, insani müdahale ve refah konusunda daha normatif bir yaklaşım benimsedikleri, son dönemde ise adalet ve düzenin aslında zıt kavramlar olmadığı fikrinden hareketle ikisinin aynı anda mümkün olabileceği düşüncesiyle hareket ettikleri görülmektedir.

İngiliz Okulu’nun Eleştirisi

Uluslararası ilişkiler literatürüne önemli katkıları olmakla birlikte İngiliz okulu “orta yol” olma konusunda eleştirilmiştir. Diğer yandan Okul’un tanımlanmasında İngiliz kelimesinin kullanılması da bir eleştiri konusu olmuş, kapsayıcı olmamakla eleştirilmiştir. Okul üyelerinin hiç bir zaman ortak bir yaklaşımı olmamış bu da birbiriyle tutarsız ve bağdaştırılamaz fikirlerin doğmasına neden olmuştur.

İkinci olarak Okul’un kendisi kutuplar (gerçekçilik ve devrimcilik gibi) orta yol olmakla eleştirilmiştir. İngiliz Okulu bir taraftan kendisini gerçekçilikten uzak tutup onun öncüsü olduğu fikirlerden yararlanırken, diğer taraftan devrimciliğe uzak durduğu iddiasını sürdürürken onun düşüncelerinden istifade etmiştir. Bu tür karşıtlıklar sebebiyle Okul yeterince etkin ve yetkin olamamaktadır.

Üçüncü olarak uluslararası ilişkilerin çoğulcu ve çok geniş bir gündemi varken Okul’un sadece uluslararası topluma yönelmesi, onun disiplin içerisinde ancak küçük bir yer edinebilmesine imkan vermiş, bu yönden Okul büyük kuramların gölgesinde kalarak yeterli ilgiyi görmemiştir.

Son olarak İngiliz Okulu’nun karşılaştırmalı vaka analizlerinin önemine yaptığı vurguya rağmen daha çok Avrupa merkezli bir yaklaşım benimsemesi, Avrupa kurum ve değerlerini diğer uluslararası toplumlardan üstün görmesi de Okul’a yöneltilen eleştirilerden birisi olarak ön plana çıkmıştır.