ULUSLARARASI ÖRGÜTLER - Ünite 7: Sui Generis Örgütler Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 7: Sui Generis Örgütler

Bağımsız Devletler Topluluğu

Bağımsız Devletler Topluluğu (Commonwealth of Independent States: CIS) 8 Aralık 1991 tarihinde Rusya Federasyonu, Ukrayna ve Belarus’un Bağımsız Devletler Topluluğu’nu kuran anlaşmayı imzalayarak Sovyetler Birliği’ne son vermesiyle kurulmuştur.

SSCB’de iktidarda olan Komünist Parti’nin Genel Sekreteri olan Mihayl Garbaçov, bu göreve geldiği 1985’ten başlayarak bir dizi reform paketiyle (perestroyka, glasnost ve demokratikleşme) çözülmenin önüne geçmeye çalışmıştır. Sonuçta bu girişiminde başarısız olmuş ve 1990’da Baltıklar’dan başlayarak SSCB’yi oluşturan cumhuriyetler bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Bunu engellemeye çalışan Garbaçov, yeni bir açılım sunarak 24 Kasım 1990’da “Egemen Devletler Birliği” adı altında bir federatif yapı öne sürmüştür. Savunma, maliye ve dış politika konuları dışında merkezî yönetimi ikinci plana iten bu öneri, 19 Ağustos 1991’deki darbe girişiminin de etkisiyle gerçekleşememiştir.

Gorbaçov’un bu girişiminin ardından, Baltıklar dışındaki cumhuriyetler de birer birer bağımsızlıklarını ilan edince çözülme süreci ivme kazanmıştır. SSCB’nin dağılma sürecinin tamamlanması kimi araştırmacılara göre 8 Aralık 1991’de imzalanan Minsk Anlaşması’yla olmuştur. Bu tarihte Belarus’ta bir araya gelen Rusya, Belarus ve Ukrayna yöneticileri SSCB’nin dağıldığını, Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT)’nun kurulduğunu ilan etmişlerdir. 13 Aralık’ta Orta Asya Cumhuriyetleri, Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat’ta bir araya gelerek bu birliğe katılıp katılmamayı ele almışlar, sonucun olumlu çıkması üzerine bu kez 21-22 Aralık’ta o dönemde Kazakistan’ın başkenti olan Almaata’da imzalanan Protokol’le BDT’nin kuruluş süreci tamamlanmıştır.

SSCB’nin yıkılma süreci içerisinde, geride kalan ülkeler arasında sıkı bir iletişim zorunluluğu BDT’nin doğmasına yol açmıştır.

Genel olarak, o dönemde BDT’yi oluşturan cumhuriyetler arasında kesintisiz bağlar kurmak bir zorunluluktur: Her şeyden önce merkezî ekonominin getirdiği bir zorunluluktur bu.

Bazı cumhuriyetlerdeki sanayi (örneğin Ukrayna’da) diğer cumhuriyetlerden sağlanan enerji kaynakları ile işletiliyordu. Bu nedenle dağılmanın ardından ekonomik ilişkileri sürdürmek kaçınılmazdı ve BDT bunu sağladı.

İkincisi, BDT siyasi açıdan da bir zorunluluktu. Pek çoğu ilk kez bağımsızlıklarını kazanan bu iktidarlar “devlet geleneği”ne sahip değillerdi.

Üçüncüsü, toplumsal açıdan da bir zorunluluktu. Ortak evlilikler ve Birlik içerisindeki çalışma alanları nedeniyle milyonlarca kişi kendi cumhuriyeti dışında buldu kendisini. Bunları bir gün içerisinde vatandaşlık ve dolaşım haklarını düzenlemek olanaksızdı.

Son olarak, askerî açıdan yaşanan zorunluluktan söz edilebilir. Aralık 1991’de Kızıl Ordu’nun silah ve donanımının eşit biçimde paylaşılması kararı alındı. Ardından Mayıs 1992’de RF kendi ordusunu kurdu ve askerî konuları karara bağlamak üzere Haziran’da Taşkent’te bir toplantı yapıldı. RF, Ermenistan ve Orta Asya Cumhuriyetleri arasında bir güvenlik anlaşması imzalandı bu anlaşma başka bir örgüt olan Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (KGAÖ)’nün de nüvesini oluşturacaktır.

Ancak, bu zorunlulukların yanı sıra anlaşmazlıklar da söz konusuydu. Genel olarak BDT içerisinde RF’nin ağırlığından ve bu yapıyı kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirme çabalarından söz edilebilir. Diğer üyeler başlangıçta olduğu gibi zaman zaman bu durumdan yakınmışlardır. İkinci olarak, üyeler arasındaki çatışmaya varan anlaşmazlıklar vardı.

Özetleyecek olursak eski Sovyet coğrafyasındaki yeni devletler BDT çatısı altında bir arada olmaya ne denli zorunluysa aralarında zaman zaman çatışmaya varan bir o kadar önemli çıkar farklılıkları söz konusuydu. Zaten BDT’nin ilk 25 yılına damgasını vuran üye devletleri bir araya getirmesi beklenen çıkarlardaki bu farklılık oldu.

Yapısı ve Yönetimi

BDT, siyasal, askerî, ekonomik, toplumsal ve kültürel alanlarda yakın işbirliğini hedefleyen çok amaçlı bir bölgesel örgüttür.

Topluluğun temel organları aşağıda maddeler halinde belirtilmiştir.

  • Devlet Başkanları Konseyi (DBK)
  • Hükûmet Başkanları Konseyi
  • Dışişleri Bakanları Konseyi
  • Savunma Bakanları Konseyi
  • Sınır Birlikleri Komutanları Konseyi
  • Parlamentolararası Asamble
  • Yürütme Komitesi
  • Ekonomi Mahkemesi

BDT çatısı altında 70’e yakın organ vardır. Bu organlar insan haklarından istatistiğe, kalkınmadan terörizmle mücadeleye çok geniş bir yelpazede çalışmalar yapmaktadırlar.

İşlevi

1992’den başlayarak BDT içerisindeki pek çok işbirliği girişimi başarısızlıkla sonuçlanmıştır.Bütün çabalara karşın 2008’de BDT ülkeleri yaptıkları ihracatın yalnızca yüzde 20’sine yakınını, ithalatın ise yüzde 30’unu diğer BDT ülkelerine/ülkelerinden yapmışlardır. 2008’de RF ile yaşanan çatışmanın ardından 18 Ağustos 2009’da Gürcistan BDT’den ayrılması topluluğun bütünlüğüne yönelik çok ciddi bir darbe niteliğini taşımaktadır. Son olarak, 2013 güzünde başlayan, 2014’te Rusya’nın Kırım’ı ilhakı ve Ukrayna’daki devlet bütünlüğünün sona ermesiyle sonuçlanan bunalım ilişkileri son derece olumsuz yönde etkilemiştir.

Yine de BDT’yi toptan bir başarısızlık olarak değerlendirmek yanlış olacaktır. 2016’da 25. yılını kutlayan topluluk sürekliliğini kanıtlamıştır.

Bir kere, düzenli olarak yapılan DBK zirveleri bölgedeki sorunların dile getirilerek çözüm arandığı bir platform işlevini görmektedir. SSCB’nin dağılmasının ardından yaşanan pazar ekonomisine geçiş ve devletin inşası süreçlerinin kansız biçimde gerçekleşmesinde BDT’nin büyük katkısı olmuştur. Bu coğrafyanın “Balkanizasyonu” engellenmiştir. Kazakistan ve Ukrayna’nın nükleer silahlardan arınma süreci de BDT çerçevesinde gerçekleştirilmiştir

Şangay İşbirliği Örgütü

Dışta hem SSCB’yle hem de Batı dünyasıyla ciddi sorunlara, içeride de ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel çalkantılara neden olan Kültür Devrimi, Mao’nun ölümüyle terk edilmiştir. Üstelik 1978’de yapılan Çin Komünist Partisi’nin 11. Kongresi’nde alınan kararlarla da “reform ve dışa açılma” süreci başlatılmıştır. Bu çerçevede “Çin’e özgü sosyalizm” yani “piyasa sosyalizmi” ya da “devlet kapitalizmi” olarak da anılan karma ekonomik ve siyasi sisteme geçilmiştir. Böylece Çin, yaygın görüşe göre binlerce yıldır içinde durduğu kabuğu kırmaya ve ekonomik ve hatta siyasi olarak sınırlarının dışıyla aktif olarak ilgilenmeye başlamıştır. Bölgesinden başlayarak uluslararası sahada varlık göstermeye başlamasının tartışmasız en önemli nedenlerinden birisi, yeni ekonomi politikaları için gerekli hammadde ve pazar arayışıdır. Zaten bu arayış, Şangay İşbirliği Örgütü’nün kurulmasına giden süreçte Çin açısından çok belirleyici olmuştur.

Soğuk Savaş’ın bitimiyle SSCB’nin bir anlamda yerini alan Rusya Federasyonu (RF) da dünyaya, Batı’ya ya da en azından Batı sistemine bakışını önemli ölçüde değiştirmiştir. Ekonomik olarak “kapitalist” sisteminin parçası olmak için ciddi adımlar atılmıştır.

Tüm bu sürecin gelişimi çerçevesinde ve Soğuk Savaş sonrasının koşullarında 1996’da birbirlerini “stratejik ortak” ilan eden iki ülke, 1999’da yaptıkları ortak tatbikatla da ikili ilişkilerini yeni bir safhaya taşıdı. Bu çerçevede bu iki ülke bölgesel yapılanmalarda başı çekecek iki lider ülke olduklarını gösterme şansını elde etti. İkilinin devlet başkanlarına Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan liderlerinin de katılmasıyla 26 Nisan 1996’da Şangay’da imzalanan Sınır Bölgelerinde Askeri Güveni Derinleştirme Antlaşması’yla “Şangay Beşlisi (Shanghai Five)” olarak anılan yapı kuruldu.

Bunu, 24 Nisan 1997’de Moskova’da imzalanan Sınır Bölgelerinde Askerî Kuvvetleri İndirme Antlaşması (Treaty on Reduction of Military Forces in Border Regions) izledi ve takip eden her yıl da sırayla diğer üç devletin başkentlerinde zirveler yapıldı.

2001’de tekrar Şangay’da yapılan zirveye Özbekistan’ın da katılımıyla yapılanmanın bir hükûmetler arası örgüt şeklinde kurumsallaşması kararı alındı ve 15 Haziran 2001’de yayımlanan bildiriyle de altı üyeli Şangay İşbirliği Örgütü (Shanghai Cooperation Organisation: SCO) resmen kurulmuş oldu.

Amaç ve İlkeleri

Örgüt, “Şangay Ruhu” olarak atıf yapılan kurucu ilkelerini, karşılıklı güven, karşılıklı fayda, dayanışma, kültürel farklılığa saygı ve ortak bir geleceğe yönelme olarak belirtmektedir.

Ana amaçlarsa “karşılıklı güveni ve üyeler arası iyi ilişkileri güçlendirmek; siyaset, ticaret, ekonomi, bilim ve teknoloji, kültür, eğitim, enerji, ulaşım, turizm, çevre koruma vb. alanlarda etkin işbirliğini artırmak; bölgede barış, güvenlik ve istikrarı sağlamak, korumak ve sürdürmek için ortak çaba göstermek ve yeni demokratik, adil ve makul bir siyasi ve ekonomik uluslararası düzen kurmaya yönelmek” olarak ifade edilmiştir.

Yapısı ve Yönetimi

Örgütün en üst karar alma organı olan Devlet Başkanları Konseyi, yılda bir kez (Rus alfabesine göre sırayla) üye ülkelerden birisinin başkentinde toplanmakta ve ev sahibi ülke devlet başkanı da bir anlamda o yıl için dönem başkanlığı yürütmektedir.

Bu konseyin yanı sıra bir de üye devlet hükümet başkanlarından oluşan Hükümet Başkanları Konseyi bulunmaktadır.

Yıllık bütçeyi onaylama yetkisine de sahip olan Konsey, yılda bir kez toplanarak üyeler arası işbirliğini çeşitli boyutlarıyla ele almaktadır.

Onun da altında yine düzenli toplantılar yapan ve örgütün dış ilişkilerini yürüten Dışişleri Bakanları Konseyi yer almaktadır. Üyeler arası ilişkileri koordine eden ve ŞİÖ’nün bu çerçevede işleyişini yürüten ise Ulusal Koordinatörler Konseyi ’dir.

ŞİÖ’nün sürekliliğinin aracı ve sembolü olarak bir uluslararası örgüt olmasını sağlayan bir de Sekretarya vardır.

Devlet Başkanları Konseyi tarafından 3 yıllığına atanan ve (şimdilik) zayıf/sembolik de olsa örgütü bir anlamda temsil eden Genel Sekreter bulunmaktadır.

Örgütün daimi iki organından bir diğerinin Bölgesel AntiTerör Yapısı (Regional Anti-Terrorist Structure: RATS) olması, yani örgütün sıralanan amaçları arasında sadece “terörle mücadele”nin özel bir daimi yapılanmaya konu olması, kuşkusuz meseleye atfedilen önemin bir göstergesidir. 2004’te Taşkent’te yapılan zirvede kurulan ve merkezi de Taşkent’te olan RATS, kendi içinde karar alma organı işlevi gören bir Konsey ve bir de Yürütme Komitesine sahiptir.

Üyeleri

Kuruluşunu takiben kimi bölge ülkeleri de üye olma niyetlerini ilan etmiş ve uzun süre de “gözlemci üyelik” statüsüyle ŞİÖ’nün kimi çalışmalarına katılmıştır. Bunlardan Hindistan ve Pakistan 9 Haziran 2017’de örgüte katılmış ve böylece ŞİÖ’nün üye sayısı sekize ulaşmıştır. Afganistan, Belarus, İran ve Moğolistan ise Eylül 2017 itibariyle “gözlemci statüsü”ne sahip olan devletlerdir.

Ayrıca, 2008’de “örgütün amaç ve ilkelerini paylaşan ve karşılıklı yarar ilkesine dayalı ilişkiler tesis etmek isteyen devlet ya da örgütler” için “Diyalog Partneri” statüsü ihdas edilmiştir.Türkiye’nin 2012’de aldığı bu statüye sahip olan diğer devletlerse Azerbaycan, Ermenistan, Kamboçya, Nepal ve Sri Lanka’dır.

Bangladeş, İsrail, Mısır ve Ukrayna gibi devletlerin gözlemcilik başvurularının da gösterdiği üzere Örgüte bölge içi ve dışı ilgi de artmakta ve 2107’de ilk kez genişleyen örgütün üye sayısının gelecekte artabileceği görüşü yaygınlaşmaktadır.

ABD’nin Şangay İşbirliği Örgütü’ne gözlemci üye olma başvurusu 2005’te reddedilmiştir.

İşlevi

Temel olarak orta ve uzun vadede ABD karşısında bir denge/karşı-güç oluşturma amaçlı olduğu düşünülen bu yaklaşımın işe bölgesinden başladığı, yani en azından yakın çevrelerini ve bölgelerini ABD’nin hegemonik tekkutuplu dünya anlayışına kaptırmama anlayışıyla hareket ettiği düşünülmektedir.

ŞİÖ’nün orta vadede küresel siyasette daha etkin bir güç merkezi olabileceğini, en azından bu potansiyeli taşıdığını ve “mücadele merkezi”nin Asya-Pasifik’e kaymasıyla da örgütün gelecekte adından sıklıkla söz ettireceğini ileri süren görüşlere yaygın şekilde rastlanmaktadır.

Dünya petrol üretim ve kullanım pazarının yarısından fazlasını elinde bulunduran İran ve Moğolistan’ın gözlemci olarak bulunduğu örgüt, ABD’ye karşı etkili bir kutup oluşturmaktadır. Dönemin Rusya Devlet Başkanı Putin, Şanghay İşbirliği Örgütü’nün Ağustos 2007 Bişkek Zirvesi’nde “tek kutuplu dünya kabul edilemez” diyerek bir anlamda Örgüt misyonunu da belirtmiştir.

İslam İşbirliği Örgütü

1969-1972 arasında düzenlenen bir dizi konferans neticesinde kurulan İslam Konferansı Örgütü (İKÖ), 2011’de İslam İşbirliği Örgütü (İİÖ) adını almıştır. Başlangıçtan beri isminde bir din adı barındırması açısından sui generis bir uluslararası örgüt olan İİÖ, amaç ve faaliyet alanlarını da büyük ölçüde bu çerçevede belirlemiştir. İİÖ’nün bir diğer dikkat çekici özelliğiyse, Birleşmiş Milletler’den sonra en fazla üyeye sahip olan uluslararası örgüt olmasıdır. Örgütün 57 üyesi, toplam 1.5 milyarlık nüfuslarıyla dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 22’sini teşkil etmektedir.

Kuruluş Süreci

21 Ağustos 1969’da Mescid-i Aksa’nın kundaklandığı haberi geldi. Her ne kadar eylemi Avustralyalı fanatik Hristiyan Denis Ruhan’ın “İsa Mesih’in gelmesini hızlandırmak için” yaptığı sonradan anlaşılsa (ve hatta mahkemece “akıl hastası” bulunsa) da, nihayetinde Müslümanlar için kutsal olan mekânın yakılması büyük tepki çekmiş ve Ürdün, Fas ve Suudi Arabistan tarafından Rabat’ta acil bir toplantı yapılması talep edilmiştir. İsrail’in işgal ettiği topraklardan derhal çekilmesinin talep edildiği toplantıda ayrıca bir “daimi sekreterlik” kurularak toplantıların yıllık olarak tekrarlanması kararı da alındı. Örgütlenme yolunda atılan bu adım yıllık konferanslarda ilerletilmiş, 1971’deki Karaçi toplantısında şekillendirilen İslam Konferansı Örgütü kurucu metni 1972’deki Cidde toplantısında da kabul edilmiştir.

Kurucu metinde “Genel Sekreterliği’nin merkezinin Kudüs kurtulana ve ebedi merkez olana kadar Cidde’de olacağı”nın belirtilmesi, örgütün başlıca kuruluş amacını ve ortak hedefini bariz bir şekilde göstermektedir.

Üyeleri

30 kurucu devleti olan İİÖ’nün günümüzde 57 üyesi bulunmaktadır. Kurucu metnin 3. maddesinde yapılan düzenlemeye göre, örgüt kurucu metnine uyan ve “Müslüman çoğunluğa sahip olan (having Muslim majority)” BM üyesi her devlet, üyeliğe başvurabilecektir. Üyeliğe kabul ise Dışişleri Bakanları Konseyi tarafından oydaşma/konsensüs ile kararlaştırılmaktadır (madde 3). İİÖ’nün Ağustos 2017 itibariyle üyesi olan 57 devlet şunlardır: Afganistan, Arnavutluk, Azerbaycan, Bahreyn, Bangladeş, Benin, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Brunei, Burkina-Faso, Cezayir, Cibuti, Çad, Endonezya, Fas, Fildişi Sahili, Filistin, Gabon, Gambiya, Gine, Gine Bissau, Guyana, Irak, İran, Kamerun, Katar, Kazakistan, Kırgızistan, Komorlar, Kuveyt, Libya, Lübnan, Maldivler, Malezya, Mali, Mısır, Moritanya, Mozambik, Nijer, Nijerya, Özbekistan, Pakistan, Senegal, Sierra Leone, Somali, Sudan, Surinam, Suriye, Suudi Arabistan, Tacikistan, Togo, Tunus, Türkiye, Türkmenistan, Uganda, Umman, Ürdün ve Yemen. Öte yandan, Suriye’nin üyeliği 14-15 Ağustos 2012’de düzenlenen 4. Olağanüstü İİT Zirvesi’nde askıya alınmıştır.

Amaçları

farklı ekonomik, siyasi ve kültürel özelliklere sahip olan İKÖ’nün tek değilse de asıl ortaklık zemini İslam dinini benimseyen nüfusa sahip devletleri bir araya getirmesi olmuş, bu durum başlangıçta örgütün büyük ölçüde “içe dönük” olan amaçlarına da yansımıştır.

Genel olarak, ılımlılığın ve hoşgörünün teşviki, terörizmle ve İslamofobi ile mücadele, başta Filistin sorunu olmak üzere çatışmaların önlenmesi ve çözümü, ekonomik işbirliği ve Afrika’da yoksullukla mücadele, bilim ve teknoloji alanında ortak çalışmalar yapılması, insan hakları ve iyi yönetişim ile üyeler arasında kültürel değişim gibi konular öncelikli çalışma alanları ve hedefler olarak belirlenmiştir.

Yapısı ve İşleyişi

İİÖ’nün üç ana organı bulunmaktadır. Güncel gelişmelerin ve İslam dünyasının sorunlarının ele alındığı Zirve , İİÖ’nün en üst düzeyde yönetim ve karar alma organıdır.

Her yıl bir üyede toplanan (ve Zirve’ninkine benzer usulle olağanüstü de toplanabilen) Dışişleri Bakanları Konseyi , örgütün genel politikasının yürütülmesinden ve hayata geçirilmesinden sorumludur.

Örgütün ve çalışanlarının (Genel Sekreterlik) baş idari sorumlusu olan Genel Sekreter, Dışişleri Bakanları Konseyi tarafından beş yıl için ve toplamda en fazla iki dönem olacak şekilde seçilir. Genel Sekreterlik , İİÖ’nün rutin işleyişinden sorumludur.

Türkiye - İslam İşbirliği Örgütü İlişkileri

Türkiye’nin kurucu konferanslar sırasında mesafeli yaklaştığı İİÖ’yle ilişkileri zamanla gelişmiştir. 1969 Rabat toplantısına davet edilen Türkiye’de konunun birkaç açıdan tartışıldığı söylenebilir. Birincisi, dini nitelik taşıyan bu girişimin anayasada yer alan laiklik ilkesine aykırı olduğu gündeme gelmiştir. İkincisi, Ortadoğu’da Mısır gibi ülkelere karşı yapıldığı açık olan toplantının Türkiye’yi doğrudan tarafı olmadığı karşıtlıkların içine çekeceği düşünülmüştür. Üçüncüsü, İsrail’i ilk tanıyan devletlerden olan Türkiye’nin Filistin sorunun barışçıl çözümü adına aldığı tüm taraflara eşit mesafeli tutumun zarar görebileceği görüşü hâkimdir.

Arap Birliği

1945’te kurulan Arap Birliği, isminde bir etnisite adı barındırması açısından sui generis bir uluslararası örgüttür. İmparatorlukların dağıldığı, sömürgeciliğin sürdüğü ve “merkezi” devletlerin “ulus” temelli olarak kurulmaya başladığı 20. yüzyılın ilk yarısında, nüfusunun çoğunluğu Arap olan Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde de çeşitli görüşler ortaya çıkmıştır. Sömürgeciliğe ve manda sistemine karşı Arap dünyasının ortak mücadelesinin ancak tek bir Arap devleti (Pan-Arabizm) kurulmasıyla mümkün olduğunu dillendirilenler olsa da, kurulan ve kurulacak egemen ve bağımsız devletlerin yakın işbirliği esasında birlikte hareket etmesi fikri daha ağır basmıştır. Bunda geniş bir coğrafyaya yayılan ülkelerin ekonomik, toplumsal ve kültürel farklılıklarıyla iç ve dış politikalarındaki çıkar ve görüş ayrışmalarının da etkisi olmuştur. Ayrıca bölge dışı müdahaleler kadar özellikle Mısır gibi devletlerin ön plana çıkması olasılığının da bölge içinde kimi çekincelere neden olduğu söylenebilir.

Arap Birliği’nin merkezi Kahire’dir. Ancak Konsey’in belirleyeceği başka bir yerde toplanması da mümkündür (madde 10). 1979’da imzalanan Camp David Anlaşması’yla İsrail’le yakın ilişkiler kuran Mısır’ın üyelikten çıkarılmasıyla örgüt çalışmaları Mısır’ın tekrar üye olacağı 1989’a kadar Tunus merkezli olarak yürütülmüştür.

Kuruluş Süreci

Çeşitli siyasi aktörlerle akımların bölge sorunlarını kendi lehlerine çare bulma arayışları çerçevesinde gündeme gelen fikirlerin başında da “Arap dayanışması”nın sağlanması ve derinleştirilmesi gelmiştir. 1930’larda kimi bölge devletleri kendi aralarındaki sorunları barışçıl yollarla çözme, saldırmazlık ve kültürel işbirliğini geliştirme adımları atmış, bu girişimleri pekiştiren ve yayarak kurumsallaştıransa Arap Birliği’nin 22 Mart 1945’te kurulması olmuştur.

Üyeleri

Arap Birliği’nin kurucu metni, 22 Mart 1945’te Kahire’de altı devlet (Mısır, Irak, Ürdün, Lübnan, Suudi Arabistan ve Suriye) tarafından imzalanmıştır. Aynı yıl Yemen’in de katıldığı örgütün üye sayısı zamanla 22’ye çıksa da, 2011’de kuruculardan Suriye’nin üyeliğinin “hükümetin siyasi muhalefete yönelik acımasız yöntemler uygulaması nedeniyle” askıya alındığı açıklanmıştır. Ağustos 2017 itibariyle örgütün 21 üyesi şunlardır: Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Cezayir, Cibuti, Fas, Filistin, Irak, Katar, Komor Adaları, Kuveyt, Libya, Lübnan, Mısır, Moritanya, Oman, Somali, Sudan, Suudi Arabistan, Tunus, Ürdün ve Yemen.

Amaçları

Örgütün amacı kurucu metninde “üyeler arası ilişkileri güçlendirmek, politikaların uyumlulaştırılmasını sağlamak, egemenlik ve bağımsızlıklarını korumak ve Arap ülkelerinin çıkarlarının gözetmek” şeklinde ifade edilmektedir. Bu çerçevede ticaret, gümrük, tarım ve endüstriyi içerecek şekilde ekonomik ve finansal konularda; ulaşım ve iletişimde; kültürel konularda; vatandaşlık işlemlerinde ve sosyal güvenlikle sağlığı ilgilendiren konularda her bir üyenin koşullarını ve yapılarını gözetecek şekilde yakın işbirliğinin hedeflendiği de ayrıca vurgulanmıştır. Dolayısıyla örgütün hemen her alanda işbirliği yapılmasını amaçladığı söylenebilir.

Yapısı ve İşleyişi

Örgütün kurucu metninde açıkça zikredilen iki ana organı bulunmaktadır: Konsey ve Genel Sekreterlik . Ocak ve ekim aylarında olmak üzere yılda iki olağan toplantı yapan Konsey’de üyelerin istedikleri sayıda temsilci bulundurması mümkün olsa da, her üye devlet bir oy hakkına sahiptir.

Örgütün kurucu metinde ismen zikredilen ikinci ana organıysa Genel Sekreterlik’tir. Genel Sekreter, yardımcıları ve uygun sayıda çalışandan oluşan (Madde 12) Genel Sekreterlik, Konsey tarafından belirlenecek üyelik aidatlarını da içerecek şekilde bütçeyi hazırlayıp Konsey’in onayına sunmak (Madde 13) başta olmak üzere örgütün rutin işleyişinden sorumludur.