ULUSLARARASI SOSYAL POLİTİKA - Ünite 7: Çok Uluslu Şirketler, Uluslararası Sendikalar ve Sosyal Politika Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 7: Çok Uluslu Şirketler, Uluslararası Sendikalar ve Sosyal Politika

Giriş

Günümüzde küresel düzeyde etkili iki sivil aktör grubunun, uluslararası çalışma normları ve sosyal politika açısından giderek daha fazla önem kazandığı görülmektedir. Bunlardan birincisi küresel çaptaki faaliyetleri ile çalışma normlarını ve sosyal politikaları etkileme gücüne sahip olan çok uluslu şirketlerdir. İkincisi ise küresel sendikalar ve bazı küresel sivil toplum örgütleridir.

Çok Uluslu Şirketler ve Sosyal Politika

Çok uluslu şirketlerin tanımına ilişkin tek bir yaklaşımın olduğundan söz edilememektedir. En az iki ülkede aktif varlıkları kontrol eden şirketleri çok uluslu şirket olarak tanımlayanlar olduğu gibi çok ulusluluk için ikiden de fazla ülkede faaliyet göstermek gerektiğini ileri sürenler de bulunmaktadır.

Terminoloji açısından çok uluslu şirket deyimi, bu şirketlerin belirli bir ülkeye bağlılıklarının olmadığı çağrışımını yapmaktadır. Çok uluslu şirketlerin önemli bir bölümünün, bir ana ülkeye bağlı olduğunu ve bu anlamda çok uluslu olmadığını savunanlar, çok uluslu şirket deyimi yerine ulus ötesi şirket deyimini kullanmayı yeğlemektedirler. Ama çoğu kez çok uluslu ve ulus ötesi deyimi aynı anlama gelmek üzere kullanılmaktadır.

Küresel ekonominin itici gücü olan çok uluslu şirketler , faaliyet gösterdikleri ülke sayısı ve sahip oldukları yabancı hisse payları ile tanımlanmaları yeterli olmayan, üretim zincirini ulus ötesi ölçeğe taşımış, ulus ötesi yatırım kararları alabilen, küresel bir stratejinin bir parçası olarak yabancı ülkelerde bağlı şirketler oluşturan büyük firmalar olarak tanımlanmaktadır. Gerçek çok uluslular, kârlılık açısından avantajlı, faaliyetleri az sayıda büyük firmanın göreli olarak büyük paya sahip olduğu oligopolistik piyasalarda yoğunlaşmış ve çeşitlenmiş, dünyadaki doğrudan sermaye yatırımlarının büyük bölümünü gerçekleştiren şirketlerdir.

Bu anlamda gerçek çok uluslular, aslında günümüzde “küresel şirket” diye tanımlanan ve üretim zincirini küresel coğrafyaya taşımış olan şirketlerdir. Bu küresel şirketler, dünyayı tek bir varlık olarak kabul ederler. Perspektifleri ulusal sınırları aşmıştır. Ticari kararlarını alırlarken ana ülkelerindeki koşulları ve ana ülkede ürettikleri mal ya da hizmet grubunu değil, şirketin tüm dünyadaki faaliyetlerini ve tüm dünyadaki koşulları göz önüne alırlar.

Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD), şirketlerin ulus ötesi niteliğini ölçmek için ulus ötesilik indeksi kavramını geliştirmiştir. UNCTAD’ın ulus ötesilik indeksi , dış satışların toplam satışlara, dış aktiflerin toplam aktiflere ve dış istihdamın toplam istihdama oranının ortalaması olarak hesaplanmaktadır.

Ticaretin ve sermaye hareketlerinin küresel ölçekte serbestleşmesi, dünyayı adeta tek bir pazar haline getirirken çok uluslu şirketler bu pazarın hâkim gücü olarak belirmişlerdir. Çok uluslu şirketlerin bu gücü, mevcut ve gelecekteki yatırımları kontrol edebilmelerinden kaynaklanmaktadır.

Ekonomik büyüklükleri, faaliyet alanları ve örgütlenme biçimleri ile ulusal sınırları aşmış olan ulus ötesi şirketler, çalışma mevzuatı ve işçi işveren ilişkileri açısından küresel bir yasal çerçeveye tabi olmayıp, bulundukları ülkelerin ulusal yasa ve uygulamalarına göre hareket ederler.

Çok uluslu şirketlerin küresel düzlemde geniş bir politikalar yelpazesini etkileme güçleri ve bu bağlamda çalışma koşulları ve sosyal politikalar açısından yarattıkları etkiler, ulus ötesi şirket faaliyetlerinin küresel düzeyde düzenlenmesi için farklı zamanlarda, çeşitli girişimlere yol açmıştır. Bu girişimler çok uluslu şirket faaliyetlerinin sosyal açıdan düzenlenmesi yoluyla uluslararası bir sosyal politika çerçevesi yaratmayı hedeflemişlerdir.

1960’lı ve 1970’li yıllar, genel olarak çok uluslulara ilişkin güçlü uluslararası önlemlerin alınması gerektiğinin savunulduğu yıllar olmuştur.

1973 yılında BM Ekonomik ve Sosyal Konseyi atadığı bir “Saygın Kişiler Grubu”na çok uluslu şirketlerin faaliyetleri ve kalkınma sürecindeki rolleri konusunda bir Rapor hazırlama görevi vermiştir. Hazırlanan Raporda, çok uluslu şirketlerin yatırımlarının, yatırımların yapıldığı ülkelerin kalkınma amaçları ve ulusal çıkarlarıyla çelişebileceği belirtilmiş, çok uluslu şirketlerin anavatanı olan ülkelerin hükümetleri ile yatırımların yöneldiği ülke hükümetlerinin işbirliği yaparak çok uluslu şirketlerin faaliyetlerini düzenlemesi gerektiği savunulmuştur. Rapor, ulusal piyasalara olduğu gibi uluslararası piyasalara da devletlerin müdahale edebileceği ve çok ulusluların faaliyetlerinin ulusal ve küresel düzenlemelerle denetlenebileceği inancının ifadesi olmuştur. Çok uluslu şirketlere ilişkin sürekli bir hükümetler arası forum niteliğini taşıyan BM Ulus ötesi Şirketler Komisyonu kurulmuştur. Merkezin amacı, ulus ötesi şirketlerin niteliğini, özellikle gelişmekte olan ülkeler üzerindeki ekonomik, yasal, politik ve sosyal etkilerini araştırmak, gelişmekte olan ülkelerin ulus ötesi şirketlerle olan ilişkilerinde müzakere kapasitelerini artırmak ve ulus ötesi şirketlerin, ulusal kalkınma amaçlarına ve dünya ekonomisine katkılarını artıracak etkin uluslararası düzenlemeler yapmak olarak belirlenmiştir. Ancak BM’nin çok uluslulara ilişkin bir davranış kodu benimsemesi girişimleri başarılı olmamıştır. Merkezin faaliyetleri 1993 yılında son bulmuş ve Çok Uluslulara İlişkin Program Cenevre’deki UNCTAD’a devredilmiştir.

Ulus ötesi şirketlerin sosyal sorumluluğu konusunun dünya gündeminde yeniden canlanması üzerine, 2005 yılında, BM İnsan Hakları Komisyonu, Genel Sekreterden ulus ötesi şirketler ve insan hakları konusunda bir özel temsilci tayin edilmesini talep eden bir karar tasarısı kabul etmiştir. 2005 yılında görevine başlayan Özel temsilci 2008 yılında “Koru, Saygı Göster ve Çözüm Bul” başlığını taşıyan bir politika çerçevesini İnsan Hakları Konseyine sunmuştur. Bu çerçeve, üç temel ilke içermektedir: Devletlerin, iş çevreleri de dâhil olmak üzere üçüncü tarafların insan hakları ihlalleri karşısında, uygun politikalar, düzenlemeler ve yargı yoluyla koruma görevi; şirketlerin insan haklarına saygı görevi ve kurbanların etkin yargısal veya yargı dışı etkin çözümlere daha fazla ulaşabilmelerinin sağlanmasıdır. Hükümetlere, şirketlere, sivil topluma, yatırımcılara ve ilgili pek çok kişi ve gruba danışılarak hazırlanan bu ilkeler, İnsan Hakları Konseyinin 16 Haziran 2011 tarihindeki toplantısında onaylanmıştır. Böylece ulus ötesi şirketlerin ve genel olarak iş çevrelerinin faaliyetlerinin insan hakları üzerindeki olumsuz etkilerini önlemeye yönelik yol gösterici nitelikte bir küresel standart BM bünyesinde benimsenmiştir. Özel temsilcinin görevi de 2011 yılında son bulmuştur.

1970’li yıllarda çok uluslu şirketlere ilişkin farklı bir düzenleme girişimi de OECD bünyesinde yürütülmüştür. OECD bünyesinde 1976 tarihinde kabul edilen Uluslararası Yatırım ve Çok Uluslu İşletmeler Bildirgesi başlıklı belge, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının serbestleştirilmesini hedef alan OECD enstrümanlarından biridir. Bildirgede, üye ülkelerin, liberal bir yatırım rejiminin temeli olan “ulusal muamele” ilkesini benimsedikleri, yani çok uluslu şirketlere, kendi şirketlerine tanıdıkları hakların aynısını tanıyacakları ilan edilmektedir. Bildirge, çok uluslu şirketlere ev sahipliği yapan hükümetlerin, şirketlerden çelişkili taleplerde bulunmayacağını ve şirketlerin yatırımlarını olumsuz etkilemeyeceğini de ifade etmektedir. Bu belgeye ek olarak kabul edilen Çok Uluslu işletmeler için Rehber isimli belgede ise OECD üyesi hükümetlerin, kendi topraklarında faaliyet gösteren çok uluslu şirketlerden beklentileri yer almaktadır. İstihdam ve Endüstri İlişkileri başlığı altında sıralanan bu hükümlere rağmen, Rehber bağlayıcılığı ve yaptırımları olmayan zayıf bir belgedir.

OECD, 2000 yılında Rehberde değişiklik yaparak, UÇÖ’nün Çalışmaya ilişkin Temel İlkeler ve Haklar Bildirgesinde (1998) sıralanan temel işçi haklarını Rehbere dâhil etmiştir. Metinde yapılan diğer değişiklikler, çok uluslu şirketlerin çevreye ilişkin performanslarının yükseltilmesine, genel olarak insan haklarına, yolsuzlukla mücadeleye ve tüketici haklarına ilişkindir.

2000 yılındaki değişiklikten on yıl sonra, Çok Uluslu Şirketler için OECD Rehberinin güncellenmesi ihtiyacı tekrar gündeme gelmiş ve 2010 yılında geniş bir paydaş yelpazesi ile danışma sürecini de içeren güncelleme çalışmaları başlatılmıştır. Pek çok alanda yenilenme getiren güncellenmiş Rehber 2011 Mayıs ayında resmen kabul edilmiştir. Böylece tüm OECD ülkelerine ilaveten, Arjantin, Brezilya, Mısır, Latviya, Litvanya, Fas, Peru ve Romanya’dan oluşan 42 ülke güncellenmiş rehberi benimsemiş olmaktadır.

Güncellenmiş Rehberdeki yenilikler şunlardır: Çok uluslu şirketler, faaliyetlerinin mevcut ve potansiyel etkilerinin değerlendirilmesini, yönetim süreçlerinin bir parçası yapacaklardır. Bu değerlendirme, şirketlerin yalnızca kendi faaliyetleri için değil, üretim zincirindeki iş yaptıkları tüm firmaların faaliyetleri için de geçerli olacaktır. Çok uluslulardan, taşeronlarının veya sözleşme yaptıkları tedarik firmalarının da faaliyetlerini temel insan hakları ve çalışma hakları açısından değerlendirmeleri ve gereken önlemleri almaları beklenecektir.

Çok uluslu şirketlere ilişkin bir diğer uluslararası belge de 1977 yılında kabul edilen UÇÖ Çok Uluslu işletmeler ve Sosyal Politikaya ilişkin ilkeler Üçlü Bildirgesidir. Genel ilkeler, istihdam, fırsat eşitliği, istihdam güvencesi, eğitim, çalışma ve yaşam koşulları, işçi sağlığı ve iş güvenliği, endüstri ilişkileri ve anlaşmazlıkların çözümü, toplu sözleşme, danışma, şikâyetlerin incelenmesi konularında ayrıntılı hükümler içeren bu Bildirgenin de bağlayıcılığı ve yaptırımı yoktur. Bildirgede, çok uluslu şirketlerin faaliyetleri ile ilgili olarak hükümetlere, işçi ve işveren örgütlerine ve çok uluslu şirketlerin kendilerine rehberlik edecek bazı ilkeler yer almakta ve tarafların bu ilkelere gönüllü olarak uyacakları beklenmektedir.

1970’li yıllar genel olarak çok uluslulara ilişkin uluslararası önlemlerin alınması gerektiğinin savunulduğu yıllar olmuştur. 1990’lı yıllardan sonra ise çok uluslu şirketlerin faaliyetlerini düzenleyecek uluslararası sosyal politika arayışlarının yerini, şirketlerin gönüllü olarak benimseyecekleri belgeleri temel alan “şirket sosyal sorumluluğu” yaklaşımı almış, sosyal sorumluluk belgelerine sahip olan şirketlerin sayısı artmıştır.

Şirketlerin sosyal sorumluluğu, özellikle çok uluslu şirketler ve onların gelişmekte olan ülkelerdeki faaliyetleri için gündemdedir. Sosyal sorumluluk, şirketlerin, ticari faaliyetlerine ve paydaşlarla ilişkilerine gönüllü olarak sosyal ve çevresel kaygıları dâhil etmeleri demektir. Sosyal sorumluluk yaklaşımını benimseyen şirketler, içinde bulundukları ortamlarda yasalarla belirlenmiş sosyal yükümlülüklerini yerine getirmelerinin yanı sıra, bu yükümlülüklerin de ötesinde topluma ve çevreye karşı sorumluluklar üstlenmeyi kabul etmek durumundadır.

Sosyal sorumluluk, şirketlerin çalışanlarıyla ilişkileri gibi şirket içi alanları kapsayabileceği kadar, şirketlerin insan haklarına, kalkınmaya, çevreye etkileri gibi şirket dışı alanları da kapsayabilir.

Kuşkusuz şirketlerin sosyal sorumlulukları insan hakları, işçi hakları ve çevrenin korunması ile sınırlı değildir. Şirketlerin sosyal sorumluluğu kapsamında önemli bir konu, 1970’li yıllarda talep edildiği üzere, çok uluslu şirketlerin, faaliyetlerini gelişmekte olan ülkelerin kalkınma politikaları ile uyumlu olarak biçimlendirmeleridir.

Çok ulusluları sosyal sorumluluk belgeleri benimsemeye iten birinci neden, küreselleşme sürecinde özellikle gelişmekte olan ülkelerde, çok ulusluların tedarik zincirlerinde çalışma koşullarının kötüleşmesi, çocuk işçiliğin, düzensiz çalışma biçimlerinin yaygınlaşması, kısacası ağır sömürü koşullarında çalışmanın artmasının yarattığı imaj bozulmasıdır. Çok ulusluları sosyal sorumluluk ilkeleri benimsemeye iten bir başka etken de şirketin hisse senetlerinin değerini korumak ihtiyacıdır. Şirketlerin sosyal sorumluluk metinleri benimsemelerinin bir diğer gerekçesi de etik davranış, sosyal haklar, çalışma koşulları vb. açısından kendi kendilerini denetleyebildiklerini ve hükümetlerin müdahalelerine ve düzenlemelerine gerek olmadığını kanıtlamaktır.

Çok uluslu şirketlerin gönüllü olarak benimsedikleri sosyal sorumluluklar, çeşitli biçimlerde standartlaştırılmakta ve belgelenmektedir. Bu belgelerin bir bölümü, çokulusluların kendileri tarafından ya da belirli sektörlerdeki çokuluslular tarafından yaratılmış olan “Şirket Davranış Kodları”dır. UÇÖ şirket davranış kodlarını “şirketin belirli bir konuda nasıl davranacağı konusunda taahhütlerini içeren yazılı politika belgesi” olarak tanımlamaktadır. Şirket davranış kodlarının uluslararası sosyal politika açısından anlam taşıması için, çokuluslu şirketlerin tüm küresel faaliyetlerinde ve değer zincirinin her halkasında geçerli olması, uygulama ve denetleme ilkelerinin belirlenmiş olması gerekir. Şirketlerin grup halinde geliştirdikleri davranış kodları da mevcuttur. Bir başka tür davranış kodu da, işveren örgütleri, sendikalar veya hükümet örgütleri tarafından veya bu örgütlerin koalisyonları tarafından benimsenen ve şirketlerin “abone” olduğu kodlardır. Bir de paydaş kuruluşların hazırladıkları ve çok uluslu şirketlere model teşkil edecek kodlar vardır.

ABD kökenli bir hükümet dışı örgüt olan ve şirketlerin sosyal sorumluluğu konularında çalışmalar yürüten Ekonomik Öncelikler Konseyi, bir Akreditasyon Ajansı kurmuş ve bu Ajans ISO standartlarının benimsenmesine benzer bir yöntemle uluslararası insan hakları ve işçi hakları için SA8000 (Sosyal Sorumluluk 8000) adını taşıyan bir sosyal sorumluluk standardı geliştirmiştir.

SA8000 dört bölümden oluşmaktadır:

  • Birinci Bölümde, standardın amacı şirketlerin sosyal sorumluluğunun ölçütlerini saptamak olarak belirtilmektedir.
  • Standardın ikinci bölümü, standardın dayanağı olan uluslararası enstrümanları sıralamaktadır.
  • Standardın üçüncü bölümü tanımlara ayrılmıştır. Bu bölümde şirket, mal veya hizmet sunucuları, taşeron, telafi edici önlem, düzeltici önlem, ilgili taraf, genç işçi, çocuk emeği, zorla çalıştırma, çocuklar için telafi edici destek tanımları verilmiştir.
  • Dördüncü bölümde, sosyal sorumluluk ölçütleri belirlenmektedir.

SA8000 sıkı koşulları olan, ana şirketin yanı sıra alt şirketlere ve taşeronlara da uygulanması öngörülen bir sistemdir. SA8000’in işleyişinde, Sosyal Sorumluluk Örgütü (SAI) denetçi olarak işlev yapmamaktadır. SAI, denetim firmaları veya denetçilere lisans vermekte, onları eğitmekte ve denetlemektedir.

ISO 26000, Uluslararası Standartlar Örgütü, ISO tarafından 2010 yılında yayımlanmış bir uluslararası sosyal sorumluluk standardıdır. Bu standart, sosyal sorumluluk anlayışları ve olası eylemler hakkında yalnızca rehberlik sunmaktadır; bu nedenle, ISO yönetim sistemi standartlarının aksine bir sertifikasyon süreci içermemektedir. ISO 26000 kılavuzu; yönetişim, insan hakları, çalışma yaşamı, çevre, etik iş uygulamaları, müşteriler ve yerel halkın kalkınmasını içeren 7 ana başlıktan oluşmaktadır.

Küresel Sözleşme , Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından 1999 Davos Dünya Ekonomik Forumunda ilan edilmiş olan BM destekli küresel bir diyalog platformudur.

Küresel Sözleşme şirketlerin sosyal sorumluluklarını insan hakları, işçi hakları ve çevrenin korunması şeklinde üç ana başlık altında toplamaktadır. Buna göre şirketler, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine, UÇÖ’nün Çalışmada Temel İlkeler ve Haklar Bildirgesine ve Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansının Rio Bildirgesine saygı göstermekle yükümlüdür. Şirketler;

  • Kendi etki alanlarında uluslararası insan haklarına saygı duymalı ve bu hakları desteklemeli, ana ve bağlı firmalarının insan hakları ihlallerine karışmamasını sağlamalı,
  • Örgütlenme özgürlüğü, toplu sözleşme hakkı, zorla ve zorunlu olarak çalıştırmanın bütün biçimlerinin engellenmesi, çocuk emeğinin ortadan kaldırılması, işte ve meslekte ayrımcılığın engellenmesi ilkelerine uymalı,
  • Karar alma süreçlerinde çevreyi düşünmeli, çevresel sorumluluğun artırılması için girişimlerde bulunmalı, çevre dostu teknolojilerin geliştirilmesi ve yayılmasını teşvik etmelidir.

Küresel Sözleşmeye katılan şirketlere düşen görev;

  • Küresel Sözleşmenin 10 ilkesini (s:190) şirket stratejilerinin bir parçası olarak kabul ettiğini açıklamak ve karar verme mekanizmalarına dâhil etmek;
  • Birleşmiş Milletlerle işbirliğine girerek yoksulluğun ortadan kaldırılması projelerine ya da bu ilkelerin hayata geçmesine yardımcı olacak BM projelerine stratejik ortak olarak katkıda bulunmak;
  • Her yıl Küresel Sözleşme ilkelerini nasıl uyguladığına dair bir ilerleme Raporu yayınlamaktır.

Küresel Raporlama Girişimi Birleşmiş Milletler Çevre Programı ve CERES tarafından 1997’de çok paydaşlı bir Sivil Toplum Kuruluşu olarak Amerika Birleşik Devletlerinde kurulmuştur. 2002 yılında bugünkü Sekretaryasının bulunduğu yer olan Amsterdam’a taşınmıştır.

Küresel Raporlama Girişimi, sürdürülebilirlik raporlamasının tüm kurumlar tarafından yapılmasını teşvik etmektedir. Küresel Raporlama Girişiminin hazırlamış olduğu Sürdürülebilirlik Raporlaması Çerçevesi, Raporlamanın nasıl yapılacağını ayrıntısı ile belirtmektedir.

Küresel Raporlama Girişiminin, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD), Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP), Birleşmiş Milletler Küresel Sözleşmesi (UNGC) ve Uluslararası Standardizasyon Teşkilatı (ISO) ile küresel stratejik ortaklıkları mevcuttur.

Sonuç olarak çok uluslu şirketler tarafından gönüllülük esasına dayalı olarak benimsenen sosyal sorumluluk metinlerinin, gevşek, gönüllü kabule bağlı, uygulama ve denetleme mekanizmalarını büyük çoğunlukla taşımayan, taşısa bile küresel üretim ve ticaretin parçalanmış niteliği gereği hayata geçirilmesi oldukça zor olan belgeler olduğu söylenebilir. Bu tür kodlar, sertifikasyonlar ve raporlama süreçlerinin genel olarak ortak özellikleri, uluslararası hukuk belgeleri statüsünde olmamaları, şirketlere yasal değil moral sorumluluk yüklemeleridir.

Uluslararası Sendikalar ve Sosyal Politika

Günümüzde uluslararası çalışma normları ve sosyal politika açısından giderek daha fazla önem kazanan küresel düzeyde etkili ikinci sivil aktör grubu uluslararası sendikalardır.

Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) dünyanın en büyük uluslararası işçi örgütüdür.

ITUC şemsiyesi altındaki uluslararası işkolu federasyonları ise farklı işkollarında örgütlü ulusal sendikaları sektörel bazda bir araya getirmektedir. Küresel Sendika da denilen uluslararası işkolu federasyonu sayısı 9’dur:

  1. İnşaat ve Ağaç işçileri Enternasyonali
  2. Uluslararası Sanat ve Eğlence ittifakı
  3. Eğitim Enternasyonali
  4. Küresel Sanayi İşçileri Federasyonu
  5. Uluslararası Gazeteciler Federasyonu
  6. Uluslararası Taşıma işçileri Federasyonu
  7. Uluslararası Gıda, Tarım, Otel, Restoran, Yiyecek işleri, Tütün ve ilgili işçiler Sendikalar Birliği
  8. Kamu Hizmetleri Enternasyonali
  9. UNI Küresel Sendika

1990’lı yıllarda geliştirilen ve uluslararası sendikal örgütlerin çok uluslu şirketlerin küresel değer zincirlerinde temel işçi haklarına riayet edilmesini sağlamak için kullandıkları bir araç, uluslararası işkolu federasyonları ile çok uluslu şirket merkezleri arasında yapılan çerçeve anlaşmalarıdır. Bir tür küresel toplu sözleşmenin çekirdeği sayılabilecek çerçeve anlaşmaları esas olarak çok uluslu şirketlerin gelişmekte olan ülkelerdeki faaliyetlerini temel almaktadır.

Çerçeve anlaşmalarında referans “sosyal hüküm” olarak da ifade edilen ve temel işçi hak ve özgürlüklerini tanımlayan UÇÖ sözleşmeleridir. Çerçeve anlaşmalarında, zorla çalıştırmanın engellenmesine ilişkin 29 ve 105 sayılı UÇÖ Sözleşmeleri, istihdamda ayrımcılık yapılmamasına ilişkin 100 ve 111 sayılı UÇÖ Sözleşmeleri, çocuk emeğinin kullanılmamasına ilişkin 138 sayılı UÇÖ Sözleşmesi, örgütlenme ve toplu sözleşme haklarına ilişkin 87 ve 98 sayılı UÇÖ Sözleşmeleri, işyeri temsilcilerinin haklarına ilişkin 135 sayılı UÇÖ Sözleşmesine atıfta bulunulmaktadır. Ayrıca ücretlerin, işçi ve ailelerinin insanca yaşamalarına yetecek kadar olması, çalışma saatlerinin haftada en fazla 48 saat, fazla mesainin 12 saat olması, sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamının bulunması, işçi taşeronluğu gibi yollarla kayıt dışı istihdama başvurulmaması da çerçeve anlaşmalarının kapsamına dâhil edilebilmektedir.

Çerçeve anlaşmalarının genel özelliklerine bakıldığında bu anlaşmaların, anavatanı Avrupa olan çok uluslularla imzalandığını, girişimin Avrupa sendikaları tarafından başlatıldığını ve anlaşmalarda Avrupa sendikalarının önemli rol oynadığını görüyoruz. Anlaşma konularında UÇÖ’nün temel çalışma standartlarına, işçi sağlığı iş güvenliği ve çevre konularına atıfta bulunulmaktadır. Gıda, inşaat, metal, kimya vb. işkollarında çok uluslu şirketlerle uluslararası işkolu sendika federasyonları arasında çok sayıda çerçeve anlaşması imzalanmış bulunmaktadır .

Çerçeve anlaşmaları, küresel çalışma ilişkilerinin işyeri, yerel, ulusal ve küresel düzeyleri kapsayan bir bütünlük arz ettiğinin de göstergesidir.