ULUSLARARASI SOSYAL POLİTİKA - Ünite 6: Uluslararası Sosyal Politikanın Diğer Aktörleri Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 6: Uluslararası Sosyal Politikanın Diğer Aktörleri

Giriş

Çağdaş uluslararası yaşamın karakteristik olgularından biri, insan hakları belgelerinin ve gözetim sistemlerinin yaygınlaşmasıdır. Birleşmiş Milletler (BM) ve uzman kuruluşları, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi ve Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi gibi kapsamlı küresel sözleşmelere ek olarak, insan haklarının belirli yönlerini (örneğin, ırk ayrımcılığı, kadın hakları) yönetmek için yeni belgeler kabul etmişlerdir. Ayrıca bölgesel kuruluşlarda da (örneğin, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği), gerek medeni ve siyasi haklara gerekse sosyal haklara ilişkin çeşitli enstrümanlar kabul edilmiştir.

Birleşmiş Milletler ve Sosyal Politika

II. Dünya Savaşına son veren ülkeler ve bu ülkelerin liderleri, barışı koruyacak bir sistemin kurulması gerektiğini belirtmişlerdir. Böylece BM’nin temelleri atılmıştır. BM, kurucu devletler olarak adlandırılan 51 ülke tarafından 24 Ekim 1945 tarihinde kurulmuştur. BM Faaliyetlerini Birleşmiş Milletler Anlaşmasına göre yürütmektedir. BM’nin dört ana amacı vardır. Bunlar:

  • Uluslararası barış ve güvenliği korumak,
  • Ülkeler arasında dostça ilişkiler kurmak,
  • Uluslararası ekonomik, sosyal, kültürel, insani sorunların çözümünde işbirliği yapmak ve temel insan hak ve özgürlüklerine gerekli saygının gösterilmesine teşvik etmek,
  • Ortak çıkarların elde edilmesi noktasında milletler arasında uyum sağlayan bir merkez olmak.

Birleşmiş Milletler Belgeleri

BM, Uluslararası Çalışma Örgütünü (UÇÖ) çalışma yaşamından sorumlu uzman kuruluş olarak kabul etmiştir. UÇÖ normları, yalnızca ekonomik ve sosyal alandaki insan hakları belgelerine kaynak oluşturmakla kalmamış; zorla çalışma, sendikal haklar ve ayrımcılığın önlenmesi konularında medeni ve siyasi haklara ilişkin insan hakları belgelerine de kaynaklık yapmıştır. BM sözleşmeleri kapsamlı niteliklerinden dolayı genel ifadelerle kaleme alınmıştır. Bu nedenle UÇÖ sözleşmeleri, daha kapsamlı ve daha fazla koruma sağlayan yapılarıyla ön plana çıkmaktadır.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi

BM’nin çalışma haklarına ilişkin hükümler içeren önemli belgelerin başında 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi gelmektedir. Bildirge, evrensel anlamda insan haklarının bölünmezlik, bütünsellik ve karşılıklı bağımlılık gibi ilkelerinin yer aldığı ilk belgedir. Bildirgede ekonomik, sosyal ve kültürel haklara da yer verilerek, sosyal hakların insan haklarından olduğu kesin bir biçimde kabul edilmiştir. Bildirge, önsöz metninden ve 30 maddeden oluşmaktadır. Uluslararası hukukta bir bağlayıcılığı olmamasına rağmen bildirge, manevi düzeyde dünya çapında kabul görmüştür. Türkiye de bildirge metni uluslararası bir anlaşma olmadığı halde TBMM’de okuyarak kabul etmiş ve Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. Bildirgenin kabul edildiği tarih olan 10 Aralık, her yıl tüm dünyada “İnsan Hakları Günü” olarak kutlanmaktadır.

Bildirgenin özsözünde eşitliğin, özgürlüğün şart olduğu; insanlığın korkudan uzak tutulması ve yoksulluktan kurtulması en yüksek ideal olarak belirtilmiştir.

BM Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi ve BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi

Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi ile Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi, 16 Aralık 1966 tarihinde BM Genel Kurulunda kabul edilmiştir. Bu sözleşmeler, insan haklarının bölünmezliği, bütünselliği ve karşılıklı bağımlılığını ifade etmelerinin yanı sıra taraf devletler için hukuksal yükümlülükler de doğurmaktadır. Bu anlamda bu iki sözleşme Evrensel Bildirgedeki hakları bir adım ileriye taşımıştır.

23 Mart 1976 tarihinde yürürlüğe giren Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi, sosyal politikaya ilişkin olarak, ayrımcılık yapılmaması (Madde 3), hiç kimseden zorla ya da zorunlu çalışma istenmeyeceği (Madde 8) ve sendika hakkının tanınması (Madde 22) hükümlerini içermektedir. Taraf devletler için bağlayıcılığı olan sözleşme, BM İnsan Hakları Komitesi tarafından izlenmektedir.

Çalışma yaşamı ve sosyal politika açısından en ayrıntılı hükümleri içeren Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi, 3 Ocak 1976 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşmeyi onaylayan devletler çalışma, sağlık, eğitim ve yeterli yaşam standardı hakları dâhil olmak üzere bireylerin ekonomik, sosyal ve kültürel haklarının verilmesi doğrultusunda çalışacaklarını taahhüt etmiş olmaktadır. Taraf devletler için hukuksal bağlayıcılığı olan sözleşme, BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi tarafından izlenmektedir.

Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesinin maddeleri şu şekilde listelenebilir.

  • Çalışma hakkı (madde 6),
  • Adil ve uygun çalışma şartları hakkı (madde 7),
  • Sendikal haklar (madde 8),
  • Sosyal güvenlik hakkı (madde 9),
  • Ailenin, analığın, çocukların ve gençlerin korunması hakkı (madde 10),
  • Yaşam standardı hakkı (madde 11),
  • Sağlık hakkı (madde 12),
  • Eğitim hakkı (madde 13 ve madde 14),
  • Kültürel yaşama katılma hakkı (madde 15).

Diğer BM Sözleşmeleri

BM Genel Kurulunun kabul ettiği ve taraf devletler için bağlayıcılığı olan diğer bazı sözleşmelerde de çalışma yaşamına ve sosyal politikaya ilişkin hükümler bulunmaktadır. Bu sözleşmeler şu şekildedir:

  • Irk ayrımcılığının tüm biçimlerinin ortadan kaldırılması sözleşmesi (kabul 1966, yürürlük 1969),
  • Kadınlara karşı ayrımcılığın tüm biçimlerinin önlenmesi sözleşmesi (kabul 1979, yürürlük 1981),
  • Çocuk hakları sözleşmesi (kabul 1989, yürürlük 1990),
  • Tüm göçmen işçilerin ve aile fertlerinin haklarının korunması sözleşmesi (kabul 1990, yürürlük 2003),
  • Mültecilerin statüsü sözleşmesi (kabul 1951, yürürlük 1954),
  • Vatansız kişilerin durumu sözleşmesi (kabul 1954, yürürlük 1960),
  • Engellilerin haklarına ilişkin sözleşme (kabul 2006, yürürlük 2008).

Birleşmiş Milletler Sisteminde Sosyal Politika Organları ve Kuruluşları

BM sistemi içinde uluslararası sosyal politika BM Sözleşmeleri ile sınırlı değildir. BM sistemi içerisindeki çeşitli organ ve kuruluşlarda geniş bir sosyal politikalar yelpazesinin hayata geçirildiği görülmektedir. BM’nin altı temel organı bulunmaktadır. Bunlar;

  • Genel kurul
  • Güvenlik konseyi
  • Ekonomik ve sosyal konsey (ECOSOC)
  • Vesayet konseyi
  • Uluslararası adalet divanı
  • Genel sekreterlik şeklindedir.

BM’nin altı temel organından biri olan Ekonomik ve Sosyal Konsey (ECOSOC), BM sistemi içinde ekonomik ve sosyal sorunların tartışıldığı ana forumdur. ECOSOC’ un sosyal politika alanındaki görevleri şöyledir:

  • Uluslararası ekonomik ve sosyal konuları ele almak ve BM’ye üye devletlere siyasi tavsiyelerde bulunacak ana forum niteliği taşımak,
  • Hayat standartlarının yüksek tutulmasını, tam istihdam, ekonomik ve sosyal gelişimin sağlanmasını desteklemek,
  • Uluslararası ekonomik ve sosyal sorunlar ile sağlık sorunları için çözümler üretmek, kültürel ve eğitime dayalı işbirliği dâhil olmak üzere, ülkeler arasında işbirliğini sağlamak.

Küresel Sosyal Politikanın Tartışmalı Aktörleri IMF ve Dünya Bankası

BM’nin iki uzman kuruluşu olan Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası, sosyal politikada etkin kuruluşlar olarak öne çıkmış, hatta eğitim, sağlık, sosyal koruma ve çalışma yaşamına ilişkin küresel sosyal politikaların esas taşıyıcıları haline gelmişlerdir. 1945 yılında kurulan IMF’nin kuruluş amacı, parasal politikaların ve döviz kurlarının gözetimini yaparak uluslararası parasal istikrarı sağlamak ve korumaktır. Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 189 devlet IMF’ye üyedir. Fonun en yetkili organı, üye ülkelerin temsilcilerinden oluşan Guvernörler Heyetidir. Dünya Bankası da 1945 yılında Uluslararası Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Bankası (IBRD) adıyla kurulmuş ve 1947 yılında BM'nin özerk uzman kuruluşlarından biri olmuştur. Günümüzde Türkiye dâhil olmak üzere 189 üye devlet bulunmaktadır.

Zaman içinde Dünya Bankası Grubu (WBG) adını alan kuruluşun bünyesinde beş ana kurum yer almaktadır.

  • Uluslararası Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Bankası (IBRD), 1945
  • Uluslararası Kalkınma Birliği (IDA), 1960
  • Uluslararası Finans Kurumu (IFC), 1956
  • Çoktaraflı Yatırımlar Garanti Ajansı (MIGA), 1985
  • Uluslararası Yatırım Anlaşmazlıkları Çözüm Merkezi (ICSID), 1965

Küreselleşmenin dünyaya hâkim olduğu 1980’li yıllarda IMF, üyelerine teknik kriterlere göre destek veren bir fon olmaktan çıkarak neoliberal ekonomik politikaların yayılmasını hızlandıran bir kuruluş haline gelmiştir. 1980’li yılların dış borç krizi ve 1990’lı yılların mali kriz dönemlerinde, gelişmekte olan ülkelere verilen IMF kredileri belirli koşullara bağlanmıştır. Bu koşullar 1980’li yıllarda istikrar programları olarak biçimlenirken, 1990’lı yıllarda çok daha geniş kapsamlı olan yapısal uyum programları biçimini almıştır. Aynı koşulluluk Dünya Bankası kredileri için de geçerli olmuştur.

Tipik bir Yapısal Uyum Programı şu unsurları içermektedir:

  • Ticaretin serbestleşmesi,
  • Bankacılık sisteminin serbestleştirilip, özelleştirilmesi,
  • Sermaye piyasalarının serbestleştirilmesi,
  • Kamu harcamaları ile çalışanlarının azaltılması,
  • Bazı vergi reformları,
  • Kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi,
  • Sosyal sektörler de özelleştirilmeye gidilmesi,
  • İhracata dayalı büyümeye öncelik verilmesi,
  • Devlet desteği ve kontrollerin kaldırılması,
  • İşgücü piyasasının esnekleştirilmesi,

IMF ve Dünya Bankası, başta BM kuruluşları olmak üzere çeşitli çevrelerden gelen eleştirilerin ve IMF karşıtı sosyal hareketlerin etkisiyle yapısal uyum programlarına UNICEF’in adını koyduğu insani yüzü eklemek üzere politikalarında değişiklikler yaptılar. Böylece ekonomik liberalizmin gereği olarak mal, hizmet ve sermaye hareketlerinde serbestleşme, sosyal hizmetler de dâhil olmak üzere özelleştirme ve işgücü piyasalarının esnekleştirilmesi politikaları devam ederken yoksullara yönelik telafi edici politikalar geliştirildi.

Uluslararası Sosyal Politikanın Bölgesel Aktörleri

II. Dünya Savaşından sonra, Avrupa düzeyinde bazı bölgesel örgütlenmeler çalışma yaşamına ve sosyal politikaya ilişkin yasal metinler benimsemişlerdir. Bu bağlamda Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliğinin düzenlemelerine değinilmesi gereklidir.

Avrupa Konseyi ve Sosyal Politika

Avrupa Konseyi, 5 Mayıs 1949 yılında insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü savunmak amacıyla Avrupa çapında kurulmuş hükümetler arası bir kuruluştur. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu ve 800 milyonluk bir nüfusu kapsayan 47 üye ülkeden oluşur. Konsey, Avrupa devletleri arasında bireysel özgürlüklerin, siyasal serbestliğin ve hukuk düzeninin korunmasında daha büyük bir birliktelik sağlamayı amaçlar. Bu amaç doğrultusunda, karşılıklı yükümlülükler getiren sözleşmeler hazırlar, tüm üye devletlerin birlikte kararlaştırdıkları faaliyetleri yürütür, üye ülkeler arasında sürekli bir bilgi ve deneyim alışverişi sağlar.

Avrupa Konseyi: Bakanlar Komitesi, Parlamenterler Asamblesi, Avrupa Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi ve Sekreterli olmak üzere dört temel organdan oluşur.

Avrupa Konseyinin amaçları şu şekildedir:

  • Çoğulcu demokrasiyi, insan hakları ve hukuk düzenini savunmak ve güçlendirmek,
  • Avrupa toplumunun karşılaştığı tüm sosyal sorunlara; ırkçılığa, hoşgörüsüzlüğe, azınlıklara farklı muameleye, uyuşturucu bağımlılığına, biyoetik sorunlara, sosyal dışlanmaya ve organize suçlara çözüm bulmak,
  • Bir Avrupa kimliği bilincini teşvik etmek ve farklı kültürlerden gelen insanlar arasında karşılıklı anlayışı geliştirmek.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, 4 Kasım 1950 tarihinde Roma’da imzalanmış ve 1953 yılında yürürlüğe girmiştir. Türkiye, sözleşmeyi 1954 tarihinde onaylamıştır. Sözleşmeyle kabul edilen yükümlülüklere uyulmasını sağlamak için bir denetim mekanizması oluşturulmuş ve bu denetim 1998 yılına kadar Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ile bunun bir üst organı olan Avrupa İnsan Hakları Divanı tarafından yürütülmüştür. Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Komisyonuna bireysel başvuru hakkını 1987 yılında tanımış, Avrupa İnsan Hakları Divanının zorunlu yargı yetkisini ise 1990’da kabul etmiştir. 1998 yılında sözleşmeye Ek 11 No’lu protokol ile Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ve Avrupa İnsan Hakları Divanı kaldırılmış, yerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) oluşturulmuştur. Üye devletlerin yargıç statüsündeki birer üyelerinden oluşan AİHM’nin görevi, Sözleşmede kabul edilen yükümlülüklere uyulmasını sağlamaktır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinden esinlenmiştir. Aralarındaki fark sadece klasik kişisel ve siyasal hakları güvence altına almasıdır.

Avrupa Sosyal Şartı: Temel sosyal ve ekonomik hakları güvence altına alan Avrupa Sosyal Şartı, bildirge niteliğinde olmayıp uluslararası sözleşme niteliği taşıyan ve onaylanan ülkeler açısından bağlayıcılığı olan bir belgedir. 18 Ekim 1961’de kabul edilmiş, 1965 yılında yürürlüğe girmiştir. Türkiye, 1989 yılında onaylamıştır. Avrupa Sosyal Şartı, sosyal ve ekonomik hakların korunması anlamında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini tamamlayıcı niteliktedir. Sosyal şart, çalışma hakkı, meslek eğitimi hakkı, uygun maaş ve çalışma ortamı, sendika üyeliği, sosyal yardım ve sosyal güvenlik gibi bir dizi hakkı güvence altına alır.

Avrupa Sosyal Şartında sosyal haklarla ilgili iki bölüm bulunmaktadır. Birinci bölümde şartın kapsadığı haklar ve ilkeler ana başlıklar halinde listelenmiş, bu hak ve ilkelere ulaşmanın taraf devletler için politik bir taahhüt olduğu belirtilmiştir. İkinci bölümde ise 31 sosyal hak alt başlıklarıyla ayrıntılı biçimde listelenmiş ve taraf devletlerin bu hakları uygulama yükümlülüğü olduğu ifade edilmiştir. Şartlarda belirtilen taahhütlere saygı gösterilmesi, Avrupa Sosyal Haklar Komitesinin denetimine bağlı tutulmuştur.

Avrupa Konseyi Sosyal Güvenlik Belgeleri: Avrupa Konseyi, üye devletlerarasında sosyal güvenlik konusundaki işbirliğini geliştirerek ve gelişmeleri izleyerek, Avrupa’da asgari sosyal güvenlik standartlarının yerleşmesinde önemli bir rol oynamıştır. Bu faaliyetlerinin sonucunda da çeşitli sosyal güvenlik belgeleri kabul edilmiştir. Bu belgeler 1964 yılında imzalanıp 1968 yılında yürürlüğe giren Avrupa Sosyal Güvenlik Kodu ve 1972’de imzalanıp 1977 yılında yürürlüğe giren Sosyal Güvenlik Avrupa Sözleşmesidir. Avrupa Konseyi, yaşamak veya çalışmak için bir başka ülkeye giden göçmenlerin sosyal güvenliğinin koordinasyonu için de belgeler benimsemiştir. Bu koordinasyonun amacı sosyal güvenlik anlamında göçmenlere adil davranılmasının sağlanmasıdır.

Avrupa Birliği ve Sosyal Politika

AB sosyal politikası, öncelikle ekonomik bütünleşmeyi hayata geçirmek için gerekli olan alanlar üzerine yoğunlaşmış, ancak başlangıçta yavaş bir biçimde ilerleyen sosyal politika, 1990’lı yıllarda ivme kazanmıştır. 1990’lı yılların sonlarında ise ağırlaşan işsizlik, yoksulluk ve sosyal dışlanma sorunlarına karşı işbirliği temelinde bağlayıcı olmayan önlemlerin alınması ihtiyacı kuvvetlenmiş, istihdam, sosyal koruma ve sosyal içerme politikaları AB gündeminde giderek daha fazla yer almaya başlamıştır. 1990’lı yıllardan itibaren Avrupa sosyal politikası, sosyal koruma ile ekonomik etkinlik ve dış rekabet edebilirlik arasında hassas bir dengeye oturtulmaya çalışılmıştır. Avrupa Birliği sosyal politikası, Avrupa Birliği üyeliğine aday olan diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de sosyal politika seçimlerinde belirleyici rol oynamaktadır.

Avrupa Birliği Ana Antlaşmalarında Sosyal Politika: Maastricht Antlaşmasında (1992) sosyal konular, İngiltere’nin onayladığı ek protokol ve onun bir parçası sayılan ayrı bir anlaşma biçiminde düzenlenmiştir. Maastricht Antlaşmasına kadar, üye devletlerin koordinasyon amacıyla kural koydukları bir sosyal politika alanı olan sosyal koruma, Maastricht sonrasında uyumlaştırma yöntemine açık bir alan haline getirilmeye çalışılmıştır.

2 Ekim 1997 tarihinde imzalanan ve 1 Mayıs 1999 tarihinde yürürlüğe giren Amsterdam Antlaşması, genel olarak sosyal politika ve özel olarak sosyal koruma ve sosyal içerme konusunda özel bir yere sahiptir. Amsterdam Antlaşmasıyla Avrupa Topluluğu Antlaşmasına getirilen yeni 13. Madde, ayrımcılığa karşı hükümlerin benimsenmesine değinmektedir. Bu antlaşmayla istihdamın geliştirilmesi Topluluk amaçlarına dâhil edilmiştir. Ayrıca Sosyal Protokol Avrupa Topluluğu Antlaşması bünyesine alınmıştır. Böylece sosyal politikanın Avrupa Topluluğu ve Üye Devletlerin ortak sorumluluğu olduğu teyit edilmiştir. Örgütlenme hakkı, grev hakkı ve lokavt Avrupa Topluluğunun yetki alanı dışında bırakılmıştır. Temel Haklar Şartı medeni ve siyasi hakların yanı sıra sosyal hakları da içeren yapısı ile BM İnsan Hakları Bildirgesindeki yapıdan esinlenmiştir.

Temel Haklar Şartının Dayanışma başlıklı bölümü aşağıda kısaca listelenen çalışma haklarına ayrılmıştır:

  • İşçilerin İşletmede bilgi alma ve dayanışma hakkı,
  • Toplu sözleşme görüşmeleri yapma ve eylem hakkı,
  • İşe yerleştirme hizmetlerinden yararlanma hakkı,
  • Adil ve hakkaniyete uygun çalışma koşulları,
  • Çocuk işçi çalıştırmanın yasaklanması ve çalışan gençlerin korunması,
  • Aile ve meslek yaşamı,
  • Sosyal güvenlik ve sosyal yardım,
  • Sağlık hizmetleri,
  • Genel ekonomik yarara ilişkin hizmetlerden yararlanma,

2007 yılında imzalanan ve 1 Aralık 2009 tarihinde yürürlüğe giren Lizbon Antlaşmasında, Avrupa Temel Haklar şartına atıfta bulunulmuş ve böylece Şart üye devletlerin tümü üzerinde bağlayıcılığa kavuşmuştur. Lizbon Antlaşması, Avrupa Birliğine yeni sosyal hedefler yüklemiş, sosyal boyutu hesaba katılmayan AB düzenlemelerinin Adalet Divanınca geçersiz sayılması olanağı doğmuştur. Lizbon Antlaşması ayrıca sosyal tarafların rolünü ve sosyal diyaloğu güçlendirmiştir.

Lizbon Stratejisi

Lizbon Stratejisi, 2000-2010 döneminde Avrupa Birliği sosyal politikalarına yön veren stratejidir. Lizbon’da belirlenen hedef, daha fazla ve daha iyi iş olanaklarına ve en ileri sosyal uyumla birlikte, sürdürülebilir ekonomik kalkınma yeteneğine sahip, dünyanın en rekabetçi ve en dinamik bilgiye dayanan ekonomisi olma hedefidir.

Büyümenin sürdürülebilir ve daha çok ve iyi işler yaratılarak olması ve AB ülkelerinde sosyal koruma sistemlerinin geliştirilerek modernizasyonu, insana yatırım ve sosyal içermenin sağlanması Lizbon stratejisinin sosyal ayakları olmuştur.

Lizbon Stratejisinin sosyal politikada öne çıkardığı yöntem, Açık Eşgüdüm Yöntemidir. Açık Eşgüdüm Yöntemi , Avrupa sosyal modelini, anlaşmaya varılmış bir dizi sosyal amaca dönüştürmenin yoludur. Açık Eşgüdüm Yönteminde;

  • Üye ülkelerce üzerinde anlaşmaya varılmış amaçlarla işe başlanır.
  • Ortak göstergeler tespit edilir.
  • Ulusal eylem planları hazırlanır.
  • Eylem planları ve göstergeler, başlangıçta belirlenen amaçlar doğrultusunda değerlendirilir.

Avrupa 2020: Büyüme ve İstihdam İçin Avrupa Stratejisi

2010 yılında mali ve ekonomik krizin etkileri altında benimsenen Avrupa 2020 Stratejisi, kapsayıcı bir büyüme ortamı yaratılırken sosyal ve bölgesel uyumun sağlanması için yüksek istihdam ekonomisinin teşvik edilmesini öncelikli hedef olarak belirlemiştir. Bu bağlamda 2020 yılına kadar 20 milyon insanın yoksulluk riskinden kurtarılması ve 20-64 yaş grubu için % 75 istihdam oranı sağlanması hedeflenmiştir.