UYGARLIK TARİHİ I - Ünite 6: Eski Yunan Tarihi ve Uygarlığı Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 6: Eski Yunan Tarihi ve Uygarlığı
Minos Uygarlığı
Yunan tarihi boyunca önemini koruyan Girit Adası, Minos Uygarlığı’nın merkezi olmuştur.
Eski Yunan Uygarlığı’nın öncüsü niteliğindeki Minos Uygarlığı 1900 yılında Knossos Sarayının keşfedilmesiyle tüm dünyanın ilgisini çekmiştir.
İ.Ö. 2600-1450 yılları arasında varlığını sürdüren Minos Uygarlığı esas olarak deniz ticareti ile uğraşan bir ticaret toplumudur.
Minos Uygarlığı sanatında ahşap ve tekstil ürünleri, seramiği, duvar freskoları, taş işçiliği ve mühürleri dikkat çekicidir. Minos Uygarlığı’nın kronolojisiErken Minos-Orta MinosGenç Minos Dönemi olarak üç evreye ayrılmıştır.
Erken Minos Dönemi seramiklerinde balık kılçığı, spiral ve dalgalı çizgiler, Orta Minos Dönemi seramiklerinde balık, kuş, leylak figürleri görülürken, Geç Minos Döneminde çiçekler ve hayvanlar figürleri artmış, natüralist motifler sadeleşerek geometrik formlar görülmeye başlamıştır.
Minos Uygarlığı’nın yazı dili, Akaların Girit’i ele geçirmesine kadar Liner A, sonrasında ise Linear B olarak bilinmektedir.
Arkeoloji dünyasının hala gizemini koruyan eserlerinden biri olan Phaistos Diski’nin üzerinde hem Linear A, hem de Linear B ye yakın hiyeroglif karakterler görülmektedir.
Yönetim biçimi Teokrasi olan kral ve soylular tarafından yönetilen Minos Uygarlığı’nda erkek ve kadının eşit sosyal statülere sahip olduğu, hatta anaerkil bir sistem içerisinde olduğu arkeologlar tarafından düşünülmektedir.
Minos kültürünün karakteristik objelerinden biri olan taş mühürlerin merkezinde hep bir tanrıça, çevresinde de ona hizmet eden figürler bulunmaktadır.
Homeros pek çok kabileden oluşan Girit halkının yaklaşık 90 şehirde yaşadığından bahsederken, en önemli şehir merkezinin Knossos olduğunu, diğer öne çıkan şehirlerin ise Phaistos, Kydonia ve Gortyna olduğunu belirtir.
Yunanistan, Kıbrıs, Anadolu, Mısır, Mezopotamya ve İspanya ile ticaret yapan Minoslular altın, gümüş, bakır, kalay gibi madenler ve seramik ticareti ile uğraşmışlardır.
Miken Uygarlığı
Yunanistan’daki Aka / Miken Uygarlığı İ.Ö. 1600-1100 yılları arasında varlığını sürdürürken en önemli Aka merkezi Mikenai olmuştur.
Seramiklerinin gelişimine göre Erken-Orta-Geç ve SubMiken olarak dört evreye ayrılan Aka / Miken Uygarlığında Linear B yazısı kullanılmıştır.
Minos Uygarlığı’nın çöküşü ile deniz ticaret yollarına hakim olan Akalar parfüm yağları, zeytinyağı, şarap, baharat,bronz, altın, bakır, kalay, fildişi, boya ve seramik ürünlerle Kıbrıs, Mısır ve Anadolu ile ticareti ilerletmiştir.
Miken mimarisinin en karakteristik yapılarından olan Tholos Mezarlarının en önemlileri, Mikenai kentinde bulunan ve İ.Ö. 1525-1275 tarihleri arasında yapılmış olan 9 adet mezar ile altından yapılmış Agamemnon’un maskı, Miken Uygarlığının en önemli eserlerinden biridir.
Ünlü ozan Homeros, konusu Akalar ve Troyalılar arasında geçen büyük savaşı anlatan İlyada ve Odysseus isimli eserinde Miken Uygarlığı’nın efsanevi kral ve kahramanlarını anlatmıştır.
Odysseus isimli Akalı kahramanın Troya Savaşı’nda başından geçen maceraları konu alan eserde, 9 yıl süren savaş ve bu savaşın kazanılmasında büyük rolü olan, içinde askerlerin bulunduğu tahtadan yapılmış at ile Akaların zaferi anlatılmaktadır.
Krallıklar arasında çıkan iç savaşlar sonucunda çöken Miken Uygarlığı’nın ardından, Yunanistan da İ.Ö. 1100- 1050 yılları arasında karanlık çağ adı verilen dönem başlamıştır.
Karanlık Çağ / Geometrik Çağ
İ.Ö. 1100-800 yılları arasında Kuzeybatı Yunanistan, Makedonya ve Epirus’tan gelen Dorlar olarak adlandırılan topluluğun Yunanistan’ı işgal etmesi ve Miken Uygarlığının çöküşü sonucunda “ Karanlık Çağ” adı verilen dönem başlamıştır. Bu dönemde daha önceden bilinen pek çok kültürel öge kaybolmuş ve Yunanistan’ın Yakın Doğu ve Mısır’la olan ticari ilişkileri sona ermiştir.
Bu dönemde ki en büyük gelişme kralla birlikte yönetime yardım eden hukuk koruyucular-denetçiler gibi memurlar ile danışma meclisleri ve denetleme kurullarından oluşan Polis adı verilen kent devletlerinin oluşmasıdır.
Karanlık Dönemde Kuzey Yunanistan’daki Aioller’in ardından Orta Yunanistan’daki İyonların Anadolu topraklarına göçü sonucunda Midilli Adası, Biga Yarımadası ile İzmir Körfezi arasındaki bölgede Aiolya ve Sakız-Susam Adaları, İzmir Körfezinin güneyi ile Büyük Menderes Irmağı arasındaki bölgede İyonya olarak adlandırılan yeni yerleşim alanları oluşmuştur.
Günümüz Batı Uygarlığının temelinde yer alan İyonya Uygarlığı Antik Yunan ve Anadolu toplumlarının karşılıklı etkileşimi ile felsefe, tarih yazımı, biyoloji ve mimari olmak üzere pek çok alanda kendini geliştirmiş büyük bir uygarlık olarak etki bırakmıştır.
İ.Ö. 900 yıllarında Dorlar; Girit, Kos ve Rodos Adaları ile Güney Batı Anadolu kıyılarına göç etmişler buraları ele geçirerek yerleşmişlerdir.
Hellen isimli bir atadan meydana geldiklerine inanan Yunanlılar, Miken Uygarlığının çöküşü ile kaybettikleri yazı dilini, geometrik çağ boyunca ilerleyen kültür hayatı, artan nüfus ve gelişen deniz ticareti ile birlikte kurdukları ilişkiler sonucunda, İ.Ö. 800 yıllarında Fenike’lilerden öğrendikleri yazı dilini geliştirerek 24 harften oluşan kendi alfabelerini oluşturmuşlardır.
İ.Ö.8. yüzyılda yaşayan Hesiodos, Yunanlılar için bir Teogonia (Tanrılar Sistemi) yaratmış, görünüş ve karakter olarak insan gibi ancak ölümsüz, esası 12 adet pek çok tanrıya isim vererek, yetkilerini belirlemiştir.
Tanrıların heykellerini ve kutsal eşyalarını koruyan ilk tapınaklar “Naos” olarak adlandırılan megoran şeklinde çevresi sütun sırası ile çevrilerek görkemli hale getirilmiş, tanrıların isteklerini öğrenebilen kahinlerin yardımlarıyla rahiplerin yönettiği dini tören alanlarıdır.
Geometrik Dönem’i en iyi, çanak-çömleklerdeki dama tahtası, iç içe daireler, meander, gamalı haç gibi geometrik motiflerle süslenen, insan ve hayvan figürlerinin de köşeli ve geometrik formlarda kullanıldığı çömlekler ve İ.Ö. 8. yüzyıldan başlayarak Yunan mitolojisindeki hikayelerin geometrik üsluplarla betimlendiği vazo gibi seramiklerde izleyebilmekteyiz.
Geometrik Dönem heykeltıraşlığın da ise tunç, pişmiş toprak ve çeşitli taşlardan yapılmış çoğunlukla tanrıtanrıça ve kahramanların betimlendiği küçük ebatlı heykelciklerle karşılaşırız.
Tarıma elverişli toprakların yetersizliği, hammadde ve üretilen mallara pazar bulma kaygısı, İ.Ö. 8. yüzyılda pek çok şehir devletinin Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz kıyılarında koloniler kurmasıyla İ.Ö.6. yüzyılın ortalarına kadar devam eden kolonizasyon hareketinin başlanmasına neden olmuştur.
Bu dönemde Doğu Akdeniz kıyılarındaki toplumlarla daha yakın ticari ilişkiler ve etkileşim sonucu, Yunan sanatına özellikle vazo sanatında daha yumuşak motifler ve aslan, panter, grifon, sfenks gibi doğu sanatına özgü çeşitli hayvan ve yaratıklar figürleri girmeye başlamıştır.
Arkaik Çağ
Yunanistan’da demokratik gelişimin izlendiği, Atinalıların tam yetkiyle iktidarın başına getirdiği Solon’un gerçekleştirdiği ve Nomos adı verilen Solon Kanunları ile yeni bir sosyal düzen yaratılmış, kişiler mal mülk ve gelirlerine göre dört sınıfa ayırılmış, ait oldukları sınıfa göre siyasal hak ve askerlik görevi tespit edilmiş, oy verme hakkı fakir vatandaşlara da verilmiş olduğu aristotik rejimle demokratik rejim arasında bir yönetim biçimi olan tyranlık dönemini içeren İ.Ö. 8.-6. yüzyılları Arkaik Çağ olarak bilinmektedir.
Tyranlıktan sonra İ.Ö. 508/507 yılında iktidara gelen Kleisthenes’in reformlarıyla yeni yönetim biçimine yön verilmiş, aristokratik teşkilatın gücünün tamamen ortadan kaldırılarak tüm yurttaşların yönetime katılabileceği düzenli bir hükümet şekli kurulması amaçlanmıştır.
Eski Yunan Uygarlığının yaratıcı dönemleri Arkaik Çağ ile başlamış, bilim alanında büyük ilerlemeler kaydedilerek Thales ve Pythagoras gibi bilim adamları bu çağda yetişmiştir.
Arkaik Çağın en önemli şehir devleti olan Atina, yeni yapılar ve kamu binalarıyla genişlerken, Kuros ve Kore gibi, ilk kez gerçek ölçülerde yapılan heykellerle donatılmıştır.
İlk heykellerde malzeme olarak kireç taşı kullanılmış olup, İ.Ö. 6. yüzyılın ortalarında mermer ön plana çıkmış, heykeltıraşlar bu malzemelerle Kuros heykellerinde insan anatomisini etüt ederken, Korelerde giysi ve giysi kıvrımlarının veriliş biçimini incelemişlerdir.
Bu dönemde gelişen ticaret hayatı ve ekonominin giderek güçlenmesi, heykel sanatı ve mimaride değişiklikler ile kendini göstermiş, tanrılar için kerpiç, ahşap ve taştan tapınaklar inşa edilmiştir.
Bir Yunan kentini şehir yapan başlıca alanlardan biri akrapolis, diğerleri ise Arkaik Çağ’dan itibaren önemli kamu yapıları ve dini yapıların çevresinde inşa edildiği agora ile Antik Çağ’da dünyanın yedi harikasından biri kabul edilen Zeus heykeli gibi içinde altın, fildişi, mermer gibi malzemelerle yapılan devasa tanrı heykellerinin bulunduğu tapınaklardır.
Tapınak mimarisinde, İ.Ö. 6. yüzyılında başlayıp Dor düzeni adı verilen, sütunların kaide üzerine oturtulmadığı, sütun gövdelerinin genelde kasnakların üst üste konulması ile meydana getirilen Ekhinos ve abakustan oluşan tek cepheli sütun başlıkları dikkat çeker.
Arkaik Çağ’da başlayan diğer önemli bir düzen olan İyon düzeni ile yapılan tapınaklar sütunların kaide üzerine yerleştirildiği, sütun gövdelerinde derin yivlerin olduğu, her iki yanından volütler sarkan iki cepheli sütun başlıkları ile çok basamaklı bir podyum üzerine yerleştirilen tapınaklardır.
Üçüncü mimari düzen Klasik Çağ’da başlayıp İ.Ö. 4. yüzyılda gelişen “ Korint Düzeni” ise pek çok açıdan İyon Düzenine benzerken sepet biçiminde yukarı doğru yükselen ve etrafından kevger yaprakları çıkartılan sütun başlığı ile farklıdır.
Arkaik Çağ’ın sonlarında gelişerek Klasik Çağ’da tam olarak kendini bulan kent planlamacılığı, ilk olarak İyonya bölgesinde ızgara planı denilen ve dik açı ile kesişen düzgün sokaklardan oluşan plan tipidir. Arkaik Çağ’ın başlarında vazo resim sanatında “siyah figür” denilen kırmızı hamur üzerine siyah gölge olarak işlenen siyah kazıma çizgilerle yapılan mitolojik konulu seramik sanatı gelişirken, çağın sonlarında siyah zemin üstüne kırmızı renkli iç ayrıntıları fırça ile yapılmış çizgilerden oluşan “kırmızı figür” öne çıkmıştır.
Klasik Çağ
İ.Ö. 5-4. yüzyılları kapsayan Yunan Klasik Çağ’ın başları Yunanlılarla Persler arasındaki uzun savaşlarla siyasi anlamda çalkantılı geçmiştir.
Öncelikle Anadolu’yu işgal eden Perslerin Yunanistan’a girmesiyle aralarında birçok savaş yapılmış, Yunanistan’ın Maraton Ovası’nda yapılan savaşı az sayıda askerle kazanması Yunan sanatını etkilemiş, zafere sembolik göndermelerle her fırsatta sanatta bunu vurgulamak istemişlerdir.
Persler İ.Ö. 480 yılında Atina Akrapolisi’ne kadar gelerek tapınakları ve kutsal heykelleri tahrip etmiş, İ.Ö. 479 yılında ise Plataya ve Mykale’de Perslerin geri püskürtülmesiyle, adalar ve Anadolu’daki kentler dışında tehlike bir miktar uzaklaştırılmıştır.
Savaş sonrasında merkezi Delos Adası olan, Sparta dışındaki Yunan Şehir Devletlerinin katılımıyla “AttikaDelos Deniz Birliği” kurulmuştur.
Perikles’in İ.Ö.461 yılında Atina Kentinin yöneticisi olmasıyla tüm Yunan Dünyası altın çağını yaşarken Kallias Barışı ile Pers tehlikesi tamamen uzaklaştırılmıştır.
Perikles ile Yunan dünyasının lideri olan Atina, İ.Ö. 431 yılında Sparta ile ekonomik nedenlerle başlayan 27 yıllık savaşın sonunda yenilmiş ve bir daha eski siyasi gücüne ulaşamamıştır.
Klasik Çağ, yaşanan büyük savaşlara rağmen kültür ve uygarlıkta en büyük gelişmelerin yaşandığı, mimari, heykeltıraşlık ve resim sanatının yüksek düzeye ulaştığı, bilim alanında büyük ilerlemelerin kaydedildiği dönemdir.
Klasik Çağ’ın ünlü heykeltıraşlarından olan Phadias Athena Parthenos Tapınağının heykelleri ile ünlenirken, Myron orjinali bulunamayan Roma Döneminde pek çok kopyası yapılan disk atan atlet heykeli ile ünlenmiş, Polykletios ise mızrak taşıyan atlet heykelinde ilk kez 1/8 oranını kullanarak sonrasında da diğer heykeltıraşların bu oranı kullanmasına öncülük etmiştir.
Gynasiumlar Yunanlı gençlerin düşünsel ve bedensel yönden eğitilip, öğrenim gördükleri ve spor etkinliklerinde bulundukları sosyalleşme mekanlarıyken, Paleastra ise genelde Gynasiumlara bağlı, güreşlerin yapıldığı alanlardır.
Stadyum, 183 metrelik bir uzunlukta koşu yapılan yerler, tiyatro ise toplum yaşantısında önemli yere sahip, mimari olarak orkestra, oturma sıraları ve sahneden oluşan mekanlardır.
Siyaset yaşamında önemli yeri olan Bouleterion günümüz meclis binalarıyla aynı işleve sahip kamu yapısı olup Boule ise Danışma Meclisi görevi yapan etkin bir hükümet organıdır.
Klasik Çağ’da Yunan dünyası, mitolojiden ve çok tanrılı dinden koparak doğal olayların yine doğal nedenlerle açıklanması gerektiği inancını benimsemiş, bilimle felsefe bir arada gelişirken, çağın başlarında doğa felsefesi ön planda olup, sonrasında pratik felsefe öne çıkmıştır.
Klasik Çağ’a damgasını vurmuş filozoflar Sokrates ve öğrencisi Platon’dur. Felsefe alanında Herekleitos, Tıp alanında Hipokrat, Doğa Bilimlerinde Anaksagoras, Tarih alanında Herodotos modern bilimlerin doğuşuna öncelik etmiştir.
İ.Ö. 5. yüzyılın sonlarında öne çıkan Sofizm akımıyla ünlenen isim Protogoras’dır.
Helenistik Çağ
İ.Ö. 338’de kurulan Hellen Birliğinin liderliği Yunan Şehir Devletlerinin arasındaki çekişmeler yüzünden Makedonya Krallığına geçmiş, İ.Ö 330-30 arasını kapsayan 300 yıllık Helenistik Çağ’ın öne çıkan ismi Makedonya Kralı Büyük İskender olmuştur.
Büyük İskender Hellen Birliği komutanı olarak önce Anadolu’yu, ardından Pers İmparatorluğu’nun toprakları fethederek Asya kıtasında Hindistan’ın Pencap havzasına kadar ilerlemiştir.
Kalabalık kitleler halinde Doğu ülkelerine dağılan Yunanlıların, Yunan dilinin diğer toplumlarda da yayılarak ortak bir dil olmasıyla Yunan kültürü ile Anadolu, Mısır, Pers ve diğer kültürlerin önceden beri var olan ilişkilerinin iyice kaynaşıp kozmopolit bir kültür ortaya çıkmasıyla oluşan yeni kültüre “Hellenizm” denmiştir.
Büyük İskender’in varis bırakmadan ani ölümü, yakın komutanlarının yönetimi ele geçirmek için yaptıkları savaşlar kurduğu imparatorluğun kısa zamanda parçalanmasına ayrıca Roma İmparatorluğunun yükselişi de sonradan kurulan tüm krallıkların sona ermesine neden olmuştur.
Helenistik Çağ’da Yunan mimarisi ve sanatı da Ege ve Akdeniz ülkelerinin dışına çıkarak çok geniş bir alana yayılmış, genel olarak Klasik Yunan mimarisinin Dor, İyon ve Korint düzenlerinin kullanıldığı çağda sütunların daha yüksek ve ince, başlıkların daha küçük yapılması gibi yenilikler de kendini göstermiştir..
Heykel sanatında ise, konularda çeşitlilik başlamış, tanrılar ve kahramanlar dışında yaşlılar, çocuklar, köleler işçiler gibi her sınıf insan sanatın konusu olmuştur.
Bu çağda Arkaik ve Klasik Çağ’da kullanılan siyah ve kırmızı figürlü vazo sanatı yerine başka teknikler geçmiş, boya ile yapılan motifler yerine de kabartmalar halinde yapılan süslemeler tercih edilmeye başlanmıştır.
Helenistik Çağ’da tarihçilik, bilim ve felsefe alanlarındaki gelişmelerle birlikte sürekli bilimsel araştırma yapan kurumlar ortaya çıkmış, İskenderiye, Bergama ve Efes’te kurulan akademilerde bilim dallarında önemli çalışmalar ortaya konulmuş, çağın büyük filozofu Aristotales sayesinde iç içe olan felsefe ile diğer bilimler birbirinden ayrılmış, Epikür ve Stoa felsefesi bu çağda başlayarak uzun süre varlığını koruyan iki önemli görüş olmuştur.
Eski Yunan dünyasında günlük yaşam ve ölü gömme gelenekleri
Yunanlılar Antik Çağ’da güne incir, üzüm gibi meyvelerin yendiği kahvaltı ile başlamış, esas öğünleri olan ikindi de et, balık, kabuklu deniz ürünleri ile sebze tercih etmiş, kahvaltı sonrasında alt tabakaya mensup kişiler günlük işlerini yaparlarken diğerleri gymnasium ve agoraya gitmiş, akşamları da evin erkeklerinin misafirlerini ağırladığı, kadınlarının katılmadığı symposiumlar düzenlemişlerdir.
Yunanlılar günlük yaşamlarında keten ya da yünden yapılan khiton ve hymation adı verilen elbiseler giymişlerdir.
Yunanlılarda, çoğunlukla erkek ve kadının birlikte dans etmedikleri, ruh ve fiziksel sağlıklarını koruduğuna ve toplum hayatında önemli bir rolü olduğuna inandıkları 200 civarındaki Yunan dansı vardır.
Evlilik törenleri, karanlık çöktükten sonra başlayıp gelinin başı örtülü halde kendi evinden damadın evine konukların meşaleleri ve çaldıkları müzikle götürülmesiyle devam eder.
Kolonizasyon hareketinin ardından sayıları hayli artan kölelerin hiçbir politik hakları yoktur, istenildiğinde alınıp satılırlar ve ömürlerinin sonuna kadar hizmet vermek zorundadırlar.
Antik Yunan dünyasında var olan ölümden sonra yaşamın devam edeceği ölenlerin baştanrı Hades’in yanına gideceği inancıyla, yaşarken sevdiği özel eşyalar, yiyecek içecekler mezarına yerleştirilmiştir.
Mezar tipleri çeşitli olup en basit mezar, üstüne mezar sahibinin kimlik bilgileri ve günlük yaşamını gösteren sahnelerin işlendiği, toprağa açılmış basit dikdörtgen çukurdur.
Bunun dışında mermerden yapılan lahit mezarlar ve gösterişli anıt mezarlar da kullanılmıştır.