VERGİ HUKUKU - Ünite 1: Vergi Hukukuna Giriş Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 1: Vergi Hukukuna Giriş

Vergi Hukukuna Giriş

Kamu Gelirleri İçinde Vergilerin Yeri ve Önemi

Devletlerin var olması ve varlığını devam ettirebilmesi için vergilere ihtiyacı vardır. Vergi olmadan bir devletin bağımsız kalabilmesi mümkün değildir.

Maliye ya da kamu maliyesi olarak adlandırılan bilim dalı; kamunun (devletin) harcama yapması, gelir elde etmesi, bu harcama ve gelirler arasında denge oluşturup plan yapması (bütçe), borçlanması, kamusal malvarlığı ve yönetilmesi, maliye politikası gibi konuları inceleyen kapsamlı bir bilim dalıdır.

Maliyenin inceleme konularının salt hukuk boyutu ile ele alınmasıyla ortaya çıkan hukuk bilim dalı ise “ Malî Hukuk ” olarak adlandırılmaktadır. Malî hukuk, devletin gelir toplaması ve bunları harcaması, bütçe oluşturması gibi konuları, salt hukuk boyutuyla ele alan bir hukuk dalıdır. Malî hukuk devletin egemenlik gücünü kullandığı hukuk alanlarından biridir. Bu itibarla doğal olarak kamu hukuku içinde yer almaktadır.

Malî hukukun bu inceleme konuları doğrultusunda çeşitli alt dalları bulunmaktadır:

  • Kamu harcamaları ile ilgili kısmı ‘Kamu Harcama (Gider) Hukuku’dur. Kamu İhale Kanunu ve ilgili mevzuat bu kapsam içindedir.
  • Bütçe ile ilgili kısım ‘Bütçe Hukuku’nu oluşturmaktadır. Bütçe kanunları, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu bu hukuk dalının kaynakları içindedir.
  • Kamu gelirleri ile ilgili kısım ise ‘Kamu Gelirleri Hukuku’nu (=Vergi Hukuku) oluşturmaktadır. Buradaki kamu gelirlerinden kasıt, devletin egemenliğine dayanarak kamu hukuku kuralları çerçevesinde elde ettiği kamu gelirleridir. Bu kamu gelirlerinin en önemli kısmını ise vergiler oluşturmaktadır. Bu yüzden kamu gelirleri hukuku tabiri yerine Vergi hukuku tabiri kullanılmaktadır.

Vergi hukuku kamu hukuku içinde malî hukukun bir alt dalını oluşturmaktadır. Devletle kişiler arasında dikey hukukî ilişkiler söz konusudur. Taraflar eşit değildir. Devlet üstün emredici pozisyondadır.

Vergilerin Alınmasının Zorunluluğu

Devletin vergi almak zorunda olmasını, ülkelerdeki ekonomik yapıyı belirterek ifade edebiliriz. Her ülkede esas itibariyle –büyüklükleri ülkelerin yapısına göre farklılık arz etmekle beraber– iki ekonomi bulunmaktadır: Kamu ekonomisi ve Özel ekonomi.

  • Kamu ekonomisi , toplumun ihtiyaçlarının devlet tarafından siyasî ve idarî organların kararları altında sağlandığı, bütçe yoluyla organize edilen iktisadî faaliyet alanı olarak tanımlanabilir.
  • Kamu ekonomisi dışında kalan (devletin egemenlik gücüne dayanarak yaptığı faaliyet alanlarının dışındaki) alan ise özel ekonomiyi teşkil etmektedir.

Vergi hukuku, temel itibariyle, devletin zorla aldığı kamu gelirlerinin (temelde vergilerin) alınması ile ilgili kural ve esasları inceleyen bir hukuk dalıdır.

İsteğe bağlı (ihtiyarî) (Özel hukuk kurallarına göre alınan) kamu gelirleri (özel ekonomi gelirleri): Bunlara devletin mülk ve teşebbüs gelirleri, borçlanma gelirleri örnek gösterilebilir.

Cebrî (hukukî zora dayanılarak alınan) (Kamu hukuku kurallarına göre alınan) kamu gelirleri (kamu ekonomisi gelirleri): Devletin egemenlik gücüne dayanarak elde ettiği gelirlerdir. En önemlisi vergilerdir:

Vergi: Devletin en önemli gelir kaynağı olan vergiler, devletin ve yetkili diğer kamu kurumlarının egemenlik gücüne dayanarak, kamu hizmetlerinin gerektirdiği giderleri karşılamak (malî amaç) ve devletin yüklendiği sosyal, ekonomik vb. diğer görevleri gerçekleştirmek (malî olmayan amaç) üzere, herkesten (gerçek ve tüzel kişilerden), kural olarak malî gücüne göre, karşılıksız ve cebren aldığı para şeklindeki iktisadî unsurdur.

Vergilerin karşılıksız olması, mükelleflerin ödedikleri vergiler dolayısıyla özel bir karşılık beklentilerinin olamayacağını belirtir.

Resim: Bir iş ya da faaliyetin yapılmasına yetkili kuruluşlar tarafından izin verilmesi karşılığında gerçekleşen bir ödeme niteliğindedir. Bir karşılığının bulunması dolayısıyla harçlara benzer.

Harç: Kamu hizmetlerinden yararlanmak üzere ödenen bedeller olarak tanımlanabilir. Devletin sunduğu kamusal nitelikteki bazı hizmetlerden bazı kişilerin özel yarar elde etmesi dolayısıyla alınmaktadır. Harçlarda da, resimlerde olduğu gibi karşılık bulunmaktadır.

Benzeri malî yükümlülükler: Vergilere de harçlara da benzeyen yükümlülüklerdir. Benzeri malî yükümlülükler vergilerden, belli bir kamu hizmetinin karşılığı olarak yapılan ödemeler olmaları, diğer bir ifade ile karşılıklı nitelikte bulunmaları dolayısıyla ayrılmaktadır. Karşılığının olması dolayısıyla vergilerden ayrılmakta; harç ve resimlere benzemektedir.

Şerefiyeler: Devletin ve diğer kamu kuruluşlarının yaptığı bayındırlık hizmetleri sonucu gayrimenkullerinin değerinde artış meydana gelen kişilerden, bu değer artışı dolayısıyla alınan paralardır. Şerefiyeler bir değer artışı, yani rant vergisi niteliğindedir. Günümüzde uygulanmamaktadır.

Harcamalara Katılma Payı: Belediye Gelirleri Kanunu’nda yol harcamalarına katılma payı (md. 86), kanalizasyon harcamalarına katılma payı (md. 87) ve su tesisleri harcamalarına katılma payı (md. 88) olarak düzenlenmiştir. Kamu harcamalarının finansmanı amacıyla yapılan bir takım harcamalara, bu hizmetlerden yararlananlardan bir katkı olarak alınan paralardır.

Vergi ve Para Cezası: Vergi cezaları, vergi mükelleflerinin ödevlerini gereğine uygun şekilde, zamanında ve tam olarak yerine getirilmelerini sağlamaya yönelik olarak uygulanmaktadır. Para cezaları ise kamu düzenini sağlamaya yönelik yaptırımlardır. Vergi cezaları Vergi Usul Kanunu ve Gümrük Kanunu’nda düzenlenen cezaları ifade etmektedir.

Vergi Hukukunun Kapsamı

Vergi hukuku geniş kapsamıyla , devletin kamu gücüne dayanarak (cebren) elde ettiği tüm kamu gelirlerini içermek üzere kullanılır. Böylece vergilerin yanı sıra, resim, harç, harcamalara katılma payı, benzeri malî yükümlülükler gibi kamu gücüne dayanılarak elde edilen diğer kamu gelirleri de geniş anlamıyla vergi hukuku içinde yer alır.

Dar anlamıyla vergi hukuku ise yalnız vergilere ilişkin kurallarla ilgilenir. Buna göre vergi hukuku, vergilere ilişkin hukuk kurallarını inceleyen bir hukuk dalı olarak tanımlanabilir.

Vergilere İlişkin Bazı Temel Kavramlar

Verginin konusu: Verginin üzerinden alındığı ekonomik unsurdur. Örneğin gelir vergisinin konusu, gerçek kişilerin geliridir.

Mükellef (Yükümlü): Genel manada, verginin borçlusudur. Üzerine vergi borcu düşen kişidir. Örneğin gelir vergisinin konusu, gerçek kişilerdir.

Vergiyi doğuran olay: Vergi konusu ile vergi mükellefinin ilişkiye girmesidir. Vergiyi doğuran olayın gerçekleşmesi ile devlet alacaklı, kişiler ise borçlu (maddî vergi borçlusu mükellef) duruma girer. Örneğin gelir vergisinde vergiyi doğuran olay, gerçek kişinin gelir elde etmesidir. Gelir elde edilmedikçe kişilerden gelir vergisi alınmaz.

Matrah: Vergi konusunun değeri ya da miktarıdır. Vergiyi hesaplayabilmek için vergi konusuna bir değer (advalorem matrah) ya da miktar (spesifik matrah) biçmek gerekir. Matraha vergi tarifesi uygulanmak suretiyle ödenecek vergi hesaplanır (tarh edilir). Gelir vergisinin matrahı, gelirin safî (net) tutarıdır.

İndirim: Vergi hesaplanırken matrahtan veya hesaplanan vergiden yapılan, kanunun kabul ettiği indirimlerdir.

Vergi istisnası: Vergi konularının vergi dışında bırakılmasıdır.

Vergi muafiyeti: Vergi ödeyecek kişilerin (mükelleflerin) vergi dışında bırakılmasıdır. Gelir vergisinde küçük esnaf muaflığı örnek gösterilebilir.

Vergi tarifesi: Verginin hesaplanmasında, matraha uygulanan ölçülerdir. Yüzdelik ya da bindelik oran şeklinde (nispî) olabileceği gibi; önceden belirlenmiş sabit tutar (maktu) şeklinde de olabilir.

Vergi İlişkisi

Vergi hukuku esas itibariyle “Devlet” ile “kişiler” arasında ortaya çıkan “vergi ilişkisi”ni düzenlemektedir. Vergi ilişkisi, iki kanun maddesi kapsamında şu şekilde belirtilebilir:

  • VUK madde 19: Bu maddede aslında vergi ilişkisinin niteliği ortaya konulmaktadır. Bu vergi ilişkisi bu maddede esas itibariyle bir alacak-borç ilişkisi olarak düzenlenmiş bulunmaktadır: Vergi alacaklısı “Devlet” ile vergi borçlusu “Mükellef” arasında bir vergi ilişkisi bulunmaktadır.
  • Anayasa madde 73: Vergi ödevi “siyasi hak ve ödev” olarak düzenlenmiştir.

Buna göre devlet açısından vergi almak bir hak, zorunluluk veya yetki olarak belirtilebilir.

Vergi Hukuku ve Diğer Hukuk Dallarıyla İlişkisi

Vergi hukuku; vergi ödevinin niteliğine, vergi borcunun doğması ve ortadan kalkmasına ilişkin hukuk kuralları bütünü olarak tanımlanabilir.

Hukuk kuralları diğer toplumsal düzen kuralları gibi taraflara sadece yükümlülükler değil, aynı zamanda haklar ve yetkiler de tanımaktadır. Vergi hukuku, gerek devlete ve gerekse vergi borçlusuna karşılıklı hak ve ödevler yüklemektedir. Örneğin vergi ödemek mükellefin ödevidir, vergiyi almak ise devletin hakkıdır.

Vergi ilişkisinin temelinde kaçınılmaz olarak çıkar çatışması bulunmaktadır. Devlet vergi almak isterken, kişiler ise vergi vermemek ya da mümkün olduğunca az vergi vermek düşüncesindedir. Vergi hukuku, menfaatler arasında denge kurmak suretiyle vergi uyuşmazlıklarının çözülmesini de sağlamaktadır.

Vergi Hukukunun Alt Dalları

Genel vergi hukuku, bütün vergilerde uygulanacak temel ilke ve kuralları, vergi ilişkisinin niteliği, vergi alacağının doğması ve sona ermesi, vergilendirme alanında çıkan uyuşmazlıklar, kabahat ve suçlar ile bunların çözüm yolları ve vergi alacağının zorla tahsiline ilişkin hükümleri inceleyen vergi hukuku kısmıdır.

Özel vergi hukuku nda ise konularına göre vergiler ve bunları düzenleyen vergi kanunları ayrı ayrı inceleme konusu yapılmaktadır. Türk Vergi Sistemi olarak anılmaktadır.

Maddî vergi hukuku, vergi alacağının doğması, bununla ilgili vergi idaresi ve mükelleflerin hak ve ödevleri, vergi alacağının sona ermesi ve bunların içeriğine ilişkin olarak tüm hukukî ilke ve kuralları inceleyen vergi hukuku bölümüdür.

Şeklî vergi hukuku , maddî hukukça belirlenen vergi ilişkisindeki hak ve yükümlülüklerin gerçekleştirilme usullerini düzenleyen vergi hukuku dalıdır.

Vergi Usul Hukuku: Vergiye ilişkin usul kurallarını ihtiva eder. Verginin nasıl hesaplanacağı (tarh), tebliğin nasıl olacağı, uyuşmazlıkların hangi usullerle çözüleceği ve vergi cezaları gibi konular yer alır. Vergi Usul Kanununda düzenlenmektedir. VUK’un 1. maddesi gereğince, gümrük vergileri VUK kapsamı dışındadır.

Vergi İcra Hukuku: Vergi ve diğer kamu alacaklarının nasıl tahsil edileceği konusunu inceler. Özel hukuktan doğan alacaklar İcra İflas Kanununa göre tahsil edilirken; kamu alacakları 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanununa göre tahsil edilmektedir.

İnceleme konusu itibariyle diğer alt dallar ise, Vergi Ceza Hukuku, Vergi Yargılama Hukuku, Milletlerarası Vergi Hukuku ’dur.

Vergi Hukukunun Diğer Hukuk Dallarıyla İlişkisi

Kamu hukukunun içinde yer alan vergi hukuku, malî hukukun bir alt dalıdır. Vergi hukukunun alt dalları ise; vergi usul hukuk, vergi icra hukuku, vergi ceza hukuku, vergi yargılama hukuku, milletlerarası vergi hukukudur.

Vergi hukuku, kamu hukuku içinde yer almasına rağmen, özel hukuk dalları ile çok daha yakından ilişki içindedir.

Özel hukukun kavram ve kurumları ilke olarak vergi hukukunda aynen geçerlidir. Ancak vergi hukuku bir konuda kendi özel düzenlemesini getirdiğinde, artık bu özel düzenlemenin esas tutulması gerekir. Örneğin, Gelir Vergisi Kanunu ticarî kazancı tanımlarken Ticaret Kanununa genel atıfta bulunmakla birlikte, ayrıca hangi faaliyetlerin de ticarî faaliyet olarak vergilendirileceğini ayrıntılı olarak düzenlemektedir.

Egemenlik, Vergi Hakkı ve Vergi Hukukunun Tarihî Gelişimi

Devletin vergi alma, harcama yapma, bütçe yapma hakları gibi malî alanda sahip olduğu iktidarı/gücü, devletin malî alandaki iktidarı olarak ifade edilebilir. Devletin serbestçe vergileme yapması (vergi hakkı), malî iktidarın kapsamına dâhil hakların en önemlisidir.

Malî iktidarın vergilemeye ilişkin olan unsuru, vergi hakkı (vergilendirme yetkisi) olarak ifade edilebilir. Vergi hakkı, “ devletin ülkesi üzerindeki egemenliğine dayanarak vergi alma konusunda sahip olduğu hukukî ve fiilî gücü ” olarak tanımlanabilir.

Vergi Hukukunun Tarihî Gelişimi (Vergi Hakkının Hukukla Sınırlandırılması)

Vergide hukuk fikri, ilk kez, siyasî iktidarı elinde bulunduranların sınırsız güçlerinin sınırlandırılmaya başlanması ile ortaya çıkmıştır.

İlk mücadelenin tarihi 1215 Magna Carta’ya kadar götürülebilir. Savaştan yenik çıkan İngiliz kralı oylama yapılmadan vergi konulmayacağını kabul etmek zorunda kalmıştır. Fakat Magna Carta’nın hükümlerine hiç uyulmamıştır. 1628 Haklar Dilekçesi ve 1689 Haklar Demeci ile parlamentonun onayı olmadıkça vergi alınmayacağı İngiltere’de kesin olarak yerleşmiştir. Amerika Birleşik Devletleri ise 18. Yüzyılda İngiltere’nin sömürgesi durumundadır. Amerika’da vergilendirme konusunda yapılan mücadele, bağımsızlığın kazanılması ve buna bağlı olarak vergileme hakkının kazanılmasına yöneliktir.

Tarih içindeki mücadeleler sonucunda ‘ rızasız vergi olmaz ’ ilkesi kabul edilmiştir. Buna göre halkın kendisinden alınacak vergiye rıza göstermesi gerekmektedir. Rızaya dayanmayan şekilde vergi alınması mümkün değildir. Bu ilkenin demokrasilerde uygulanması ise temsilcilerin onayıyla olmaktadır. bu ilke aynı zamanda ‘ temsilsiz vergi olmaz ’ ilkesi olarak da adlandırılmaktadır. Halkın kendisinin ya da temsilcilerinin rızası (onayı) olmaksızın vergi konulamayacaktır. Temsilcilerin (parlamentonun) rızası ise ancak kanun çıkarmakla gösterilebilecektir: ‘ kanunsuz vergi olmaz ’. İşte bugün anayasamızda da yer alan vergilerin kanunîliği ilkesi, tarih içindeki bu mücadeleler sonucu ortaya çıkan temel bir ilkedir.

1839 Gülhane Hattı Hümayûnu (Tanzimat Fermanı) ile padişah tek taraflı iradesi ile vergileme yetkisini sınırlandırmıştır. Mükelleflerin ödeme güçlerine göre vergi konulması ve önceden kanunnamelerle belirlenen vergiler dışında keyfî vergi alınmaması hükme bağlanmıştır. “ Ahali-i Memalikten her ferdin emlâk ve kudretine göre bir vergi münasip tâyin olunarak, kimseden ziyade şey alınmaması ...”. Bundan sonraki fermanlarda da bir takım vergi ilkelerine yer verilmiştir.

İlk Anayasa 1876 Kanun-u Esasî ’de vergilerin kanunîliği ilkesi düzenlenmiştir. Bu anayasada kanuna dayanmadıkça vergi alınamayacağı hükmünün yanı sıra vergide genellik, eşitlik, ödeme gücüne göre vergi alma ilkelerini ifade eden hükümler de yer almıştır: “ Bir kanuna dayanmadıkça, vergi ve rüsumat namı ile ve nam aherle hiç kimseden bir akçe alınamaz ”.

23 Nisan 1920 ’de Türkiye Büyük Millet Meclisinin toplanmasıyla padişaha ait olan vergi hak ve yetkisi artık meclise geçmiş olmaktaydı.

TBMM 20 Ocak 1921’de Teşkilât-ı Esasîye Kanunu adını taşıyan anayasayı kabul etti. 1921 Anayasası ’nda bütün yetkiler TBMM’de toplanmıştır. Vergilere ilişkin olarak içinde hüküm olmayan tek anayasamızdır.

1921 yılında çıkarılan Başkomutanlık Kanunu ile üç ay süreyle TBMM’nin tüm yetkileri, Kurtuluş Savaşı’nın kazanılabilmesi için Mustafa Kemal Atatürk’e bırakılmıştır. Bu yetkiye dayanılarak on tane yükümlülük içeren Tekâlif-i Milliye (Millî Vergiler) çıkarılmıştır. Bu düzenleme ile vatandaşlara çeşitli hizmet yükümlülükleri ve aynî vergiler getirilmiştir.

1924 Anayasası Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk anayasasıdır. Bu anayasada, diğer anayasalarımızdan farklı olarak verginin tanımı yapılmıştır: “ Vergi devletin genel harcamalarına halkın katılmasıdır ”. Vergilerin kanunîliği ilkesine yer verilmiştir. Bu anayasanın 85/1. maddesinde “ Vergiler ancak bir kanunla tarh ve cibayet olunur ” hükmü yer almaktadır. Buna göre vergi hakkı yasama organına aittir.

1961 Anayasası Vergilerin kanunîliği, genellik ve eşitlik ilkelerine yer vermiştir. Bu dönemde Anayasa Mahkemesi kurulmuştur. Böylece kanunîlik ilkesine aykırı düzenlemeler denetime ve hukukî yaptırıma tâbi tutulmuştur.

1982 Anayasası ve Vergi Hukuku ile İlgili Anayasal İlkeler

Vergiler ve devletin vergi hakkı, temelini anayasadan almaktadır ve bunların düzenlenmesinde anayasadaki ilkelere uyulması gerekmektedir.

Anayasanın vergi hukukunu doğrudan ilgilendiren hükmü, 73. maddesidir. Söz konusu madde, anayasanın “ Temel Haklar ve Ödevler ” başlıklı ikinci kısmının, “ Siyasî Haklar ve Ödevler ”i düzenleyen dördüncü bölümünde, “ Vergi Ödevi ” başlığı altında düzenlenmiştir. Bu düzenleme, sistematik bakımdan 1961 Anayasası ile aynıdır.

Bu madde dışında, Anayasanın vergi hukukunu ilgilendiren temel ilkeleri de söz konusudur. Anayasanın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti, “... sosyal bir hukuk devletidir”. Bu ilkeler esas olarak, hukuk devleti ve sosyal devlet olmak üzere iki başlık altında incelenebilir.

  • Hukuk devleti, hukukun egemen olduğu ve vatandaşların hukukî güvenliğe sahip olduğu devlet olarak tanımlanabilir.
  • Hukuk devletinin ileri aşaması, sosyal devlet ilkesi ile sağlanır. Sosyal devletin temel amaç ve görevleri sosyal adaletin, sosyal refahın ve sosyal güvenliğin sağlanmasıdır.

Anayasanın 73. Maddesine Hâkim Olan İlkeler

Anayasanın “Vergi Ödevi” başlığı altında düzenlenen 73. maddesi şu şekildedir:

“Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, malî gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür.

Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır.

Vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.

Vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapma yetkisi Cumhurbaşkanına verilebilir”.

Ayrıca, aşağıdaki ilkeler de bu kapsamda ele alınmaktadır:

  • Verginin Genelliği
  • Verginin Kamu Giderlerini Karşılamaya Yönelik Olması
  • Verginin Malî Güçle Orantılı Olması
  • Vergi Yükünün Adaletli ve Dengeli Dağılımı
  • Verginin Kanunîliği

Verginin Kanunîliği İlkesinin Sonuçları

Verginin kanunîliğine bağlanan ilk sonuç, hukuk devleti ilkesinin bir alt ilkesi olan hukukî güvenlik ilkesi ve bunun alt ilkeleridir.

Hukukî güvenlikten bahsedebilmek için üç ilkenin bulunması gerekir:

  • Vergilerin belirliliği
  • Geçmişe yürümeme
  • Kıyas yasağı

Vergi hukukunda irade özgürlüğü ve sözleşmelerin söz konusu olmaması, verginin kanunîliği ilkesinin diğer bir sonucudur. VUK’nun 8. maddesinde “ vergi kanunlarıyla kabul edilen haller müstesna olmak üzere, mükellefiyete veya vergi sorumluluğuna müteallik özel mukaveleler vergi dairelerini bağlamaz ” hükmü yer almaktadır.

Verginin kanunîliği ilkesinin diğer bir sonucu ise, kural olarak yürütme organının takdir yetkisinin bulunmamasıdır. Vergi hukukunda idarenin kural olarak bağlı yetkisi söz konusudur. Ancak bazı durumlarda idareye sınırlı takdir yetkisi tanınmaktadır.

Vergilerin kanunîliği ilkesinin bazı istisnaları bulunmaktadır. Cumhurbaşkanına vergiler (malî yükümlülükler) konusunda yetki verilmesi söz konusudur. Cumhurbaşkanına tanınan yetkiler, vergilerin kanunîliğinin istisnası sayılmaktadır. Kanunîliğin istisnası niteliğindeki bu yetkiler, aynı zamanda idarenin takdir yetkisinin bir görünümü niteliğindedir.

Vergi hukukunda idarenin takdir yetkisi genel olarak, vergi idaresinin kanunlar çerçevesinde seçim serbestisine sahip olması olarak tanımlanabilir.

Anayasa Kapsamında Cumhurbaşkanına Tanınan Yetkiler

Cumhurbaşkanına vergiler konusunda yetki tanınan üç durum söz konusudur:

  1. Anayasanın 73/4. maddesi kapsamında bazı temel vergi ögelerine yönelik olarak Cumhurbaşkanına yetki verilmesi
  2. Anayasanın 167/2. maddesinde de Cumhurbaşkanına dış ticaretle ilgili yetki verilebileceğine ilişkin hüküm
  3. Olağanüstü hal dönemlerinde çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle de vergilerin temel ögelerine ilişkin düzenleme

Vergi İdaresine Tanınan Yetkiler

Vergi idaresine, mükellefe malî yük getirmeyen, verginin temel ögesi niteliğinde olmayan şeklî yükümlülükleri düzenleme konusunda takdir yetkisi tanınabilmektedir.

Vergi ve İlgili Diğer Maktu Miktarların Her Yıl Otomatik Artışı

VUK’un mükerrer 298. Maddesinde şu hüküm yer almaktadır: “ Yeniden değerleme oranı , yeniden değerleme yapılacak yılın Ekim ayında (Ekim ayı dahil) bir önceki yılın aynı dönemine göre Türkiye İstatistik Kurumunun Üretici Fiyatları Endeksinde (ÜFE) meydana gelen ortalama fiyat artış oranıdır. Bu oran Hazine ve Maliye Bakanlığınca Resmî Gazete ile ilan edilir”.

Vergi Hukukunun Kaynakları

Vergi hukukunun kaynakları aslî (temel, ana) kaynaklar ve talî (ikinci derecede, yardımcı) kaynaklar olmak üzere ikiye ayrılabilir:

Buna göre yeni bir kural koyan, kendilerine uyulması zorunlu kaynaklar aslî veya temel kaynaklar; yeni bir kural getirmeyen sadece mevcut hukuk kurallarındaki hükümleri açıklayıcı, yorumlayıcı nitelikte olan ve bu itibarla bağlayıcı olmayan kaynaklar ise talî veya yardımcı kaynaklar olarak tanımlanabilir.

Bunun dışında doğduğu organ esas alınmak suretiyle vergi hukukunun kaynakları 4’e ayrılır:

  1. yasama organından doğan kaynaklar
  2. yürütme organından doğan kaynaklar
  3. yargı organından doğan kaynaklar ve
  4. diğer kaynaklar (doktrin ve örf-âdet)

Vergi Hukukunun Yasama Organından Doğan Kaynakları

Vergi hukukunun yasama organından doğan kaynakları şunlardır:

  • Anayasa
  • Kanun
  • Milletlerarası vergi antlaşmaları

Vergi Hukukunun Yürütme Organından Doğan Kaynakları

Vergi hukukunun yürütme organından doğan kaynakları şunlardır:

  • Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi
  • Cumhurbaşkanı Kararları
  • Yönetmelik
  • Genel Tebliğ
  • Genelge ve genel yazılar
  • Özelgeler (Muktezalar)
  • Sirküler

Vergi Hukukunun Yargı Organından Doğan Kaynakları

Vergi hukukunun yargı organından doğan kaynakları şunlardır:

  • Anayasa Mahkemesi Kararları
  • İçtihadı Birleştirme Kararları
  • Diğer yargı kararları

Diğer Kaynaklar

  • Bilimsel görüşler (Doktrin)
  • Örf ve âdet

Vergi Kanunlarının Anlam Bakımından Uygulanması (Vergi Hukukunda Yorum)

Vergi hukukunda yorumun önemli bir yeri vardır. Vergi idaresi ve vergi yargısı organları önlerine gelen uyuşmazlıkları çözümlerken zorunlu olarak yorum yapmaktadırlar.

Yorum Yöntemleri

Vergi hukukunda uygulanmakta olan yorum yöntemleri şunlardır:

  • Lafzî (Deyimsel) Yorum Yöntemi
  • Sistematik Yorum Yöntemi
  • Tarihî Yorum Yöntemi
  • Amaçsal (Gaî) Yorum Yöntemi
  • Peçeleme İşlemleri ve Ekonomik Yaklaşım

Vergi Kanunlarının Yer Bakımından Uygulanması

Kanunların yer bakımından uygulanmasında iki ana ilke benimsenmektedir:

  • Kanunların Mülkîliği (Yerselliği) İlkesi (Kaynak İlkesi)
  • Şahsilik (Kişisellik) İlkesi

Çifte Vergilendirme ve Çifte Vergilendirmenin Sınırlandırılması

Hukukî anlamda milletlerarası çifte vergilendirme; aynı kişinin aynı vergi konusu için birden fazla devlet tarafından vergiye tabi tutulmasıdır. Örneğin, gelir vergisinde ikametgâh esasını kabul eden bir ülkeye yerleşen kimsenin, kaynak ilkesini kabul eden bir ülkedeki faaliyeti sonucunda gelir elde etmesi halinde, her iki ülkede de aynı gelir için vergi yükümlüsü sayılması söz konusudur.

Bu yüzden hukukî anlamda çifte vergilendirme, kural olarak şahsilik ilkesinin benimsendiği durumlarda ortaya çıkmaktadır. Hukukî anlamda çifte vergilendirmeyi önlemek için devletler tek taraflı olarak vergileme hak ve yetkilerini sınırlandırabilir yahut da bu yönde milletlerarası antlaşmalar yapılabilir.

Vergi Kanunlarının Zaman Bakımından Uygulanması

Vergi kanunları da diğer tüm kanunlar gibi kural olarak, yürürlüğe girdikleri andan itibaren yürürlükten kalkıncaya kadar kapsamlarına giren tüm olay ve kişiler hakkında uygulanacaktır. Kanunlar Resmî Gazetede yayımlanmadıkça yürürlüğe giremezler. Kanunlar yürürlüğe girmelerinden önceki olaylara uygulanamadığı gibi, yürürlükten kalktıktan sonraki olaylara da uygulanamazlar.

Gerçek geçmişe yürüme, yeni bir vergi kanunun eski kanun döneminde tamamlanmış ve hukukî sonuçlarını doğurmuş olaylara uygulanması; gerçek olmayan geçmişe yürüme ise, eski kanun yürürlükte iken başlamış olmakla birlikte henüz tamamlanmamış durum, ilişki ve olaylara uygulanması demektir.

Bir geçmişe yürümenin gerçek mi, yoksa gerçek olmayan bir geçmişe yürüme mi olduğunu tespit etmedeki ana kıstas, vergiyi doğuran olay dır. Vergiyi doğuran olaya, vergiyi doğuran olayın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan hükümler uygulanmaktadır.