VERGİ YARGILAMASI HUKUKU - Ünite 8: Yargı Kararlarına Karşı Başvuru Yolları (Olağanüstü Kanun Yolları ile Yargı Kararlarına Karşı Diğer Başvuru Yolları)-Vergi Yargılaması Hukukuna Egemen Olan İlkeler Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 8: Yargı Kararlarına Karşı Başvuru Yolları (Olağanüstü Kanun Yolları ile Yargı Kararlarına Karşı Diğer Başvuru Yolları)-Vergi Yargılaması Hukukuna Egemen Olan İlkeler

Olağanüstü Kanun Yolları

Mahkemenin kendi kararının değiştirilmesini sağlayabilen olağanüstü kanun yolu yargılamanın yenilenmesidir. Ancak, kararın sonuçlarını değiştirmeyen; fakat hukuka aykırı kararların, içtihadın yaygınlaşmasını önlemek amacıyla kabul edilen bir başka yol daha vardır; o da kanun yararına temyizdir.

Yargılamanın Yenilenmesi

Kavram

Yargılamanın yenilenmesi, bir mahkemece verilen ve kesinlik arz eden bir kararın belli bazı sebepler dolayısıyla aynı mahkemece kaldırılmasını veya değiştirilmesini sağlamaya yarayan bir olağanüstü kanun yoludur.

Danıştay ile bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinden verilen ve kesinleşmiş bulunan kararlar hakkında yargılamanın yenilenmesi istenebilir.

Yargının Yenilenmesi İçin Gerekli Şartlar

Yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurabilmek için aşağıdaki şartların gerçekleşmesi gerekir:

  1. Mahkemece verilmiş nihaî bir karar olmalı ve bu karar da kesin hüküm niteliği kazanmış bulunmalıdır.
  2. Yargılamanın yenilenmesi nedenlerinden birinin bulunması gerekir.
  3. Yargılamanın yenilenmesi yoluna süresi içinde başvurulmuş olmalıdır.

Bu üç şartın gerçekleşmesi hâlinde, kesin hüküm niteliği kazanmış olan bir yargı kararının, kararı vermiş olan mahkeme tarafından yeniden incelenmesi mümkündür.

Yargılamanın Yenilenmesi Nedenleri ve Süresi

Karardan sonra yeni bir belgenin ele geçmiş olması: Yargılamanın yenilenmesi nedenlerden biri zorlayıcı sebepler dolayısıyla veya lehine karar verilen tarafın eyleminden doğan bir sebeple elde edilemeyen bir belgenin, kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olmasıdır. Bu durumda başvurma süresi, belgenin elde edildiği tarihten itibaren altmış gündür.

Karara esas alınan belgenin sahteliğinin anlaşılması: İkinci neden, karara esas olarak alınan belgenin sahteliğine hükmedilmiş veya sahte olduğu mahkeme veya resmî bir makam huzurunda ikrar olunmuş veya sahtelik hakkındaki hüküm karardan evvel verilmiş olup da yargılamanın yenilenmesini isteyen kimsenin, karar zamanında bundan haberi bulunmamış olmasıdır. Burada önemli olan, belgenin sahteliğidir. Bu durumda başvurma süresi, sahtelik hakkındaki hükmün kesinleştiği tarihten itibaren altmış gündür.

Karara esas alınan bir ilamın kesinleşen bir mahkeme kararı ile kalkması: Üçüncü neden, karara esas olarak alınan bir ilâm hükmünün kesinleşen bir mahkeme kararı ile bozularak ortadan kalkmasıdır. Bu durumda başvurma süresi, yargılamanın yenilenmesini talep edenin, kesin delil olarak kullanılan hükmün, kesin bir biçimde ortadan kalktığını öğrendiği tarihten itibaren altmış gündür.

Bilirkişinin bilerek gerçeğe aykırı rapor vermesi: Dördüncü neden, bilirkişinin kasıtla gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunun, mahkeme kararı ile belirlenmesidir. Bilirkişinin gerçeğe aykırı raporunun yargılamanın yenilenmesi nedeni sayılabilmesi için, kararın verilmesinde etkili olmuş bulunması gerekir. Bu durumda başvurma süresi, mahkûmiyet kararının kesinleşmesinden itibaren altmış gündür.

Lehine karar verilen kişinin hile kullanmış olması: Beşinci neden, lehine karar verilen tarafın karara etkisi olan bir hile kullanmış olmasıdır. Burada söz konusu olan hile, tanıklık, yalan yere yemin, sahte belge gibi nedenlerin dışında kalan hileli bir tutumdur. Örneğin, davayı kazanan tarafın, karşı tarafın avukatı ile anlaşması ya da davanın yürütülmesi sırasında yazılı bildirimlerin alınmasında hileli yollara başvurulmuş olması, bildirimin asıl davalı yerine bir başkasına yaptırılması gibi. Bu durumda başvurma süresi, hilenin ortaya çıktığı andan itibaren altmış gündür.

Yetkisiz kimselerin huzurunda davanın görülmesi: Altıncı neden, vekil ya da kanuni temsilci olmayan kimseler ile davanın görülüp karara bağlanmış olmasıdır. Bu durumda başvurma süresi, hilenin ortaya çıktığı andan itibaren altmış gündür.

Davaya bakması yasak olan hakimlerin karar vermesi: Yedinci neden, çekinmeye mecbur olan başkan, üye veya hâkimin katılması ile karar verilmiş olmasıdır. Çekinmesi gereken hâkimin karara katılmış olması yargılamanın yenilenmesi için yeterlidir. Bu durumda başvurma süresi, altmış gündür.

Birbirine aykırı kararların varlığı: Tarafları, konusu ve sebebi aynı olan bir dava hakkında verilen karara aykırı yeni bir karar verilmesine sebep olabilecek kanuni bir dayanak yokken aynı mahkeme yahut başka bir mahkeme tarafından evvelki ilâmın hükmüne aykırı bir karar verilmiş bulunması da bir yargılamanın yenilenmesi nedenidir. Yargılamanın yenilenmesi yoluna gidebilmek için, her iki kararın da kesinleşmiş olması zorunludur. Bu durumda başvurma süresi, ilâmların zamanaşımı süresi kadar, yani on yıldır. Bu süre ikinci kararın kesinleşmesinden itibaren işlemeye başlar.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ihlal edilmesi: Sonuncu neden, Hükmün, İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olmasıdır. Bu sebebe dayanarak yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurma süresi, bir yıldır.

Yargının Yenilenmesi Talebinde Bulunabilecekler

Yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunma hakkı, asıl davanın taraflarına aittir. Davanın taraflarından olmayan bir kimse, yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunamaz.

Lehine karar verilmiş olan taraf, yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunamaz.

Yargılamanın Yenilenmesinin Usulü

Yargılamanın yenilenmesinde uygulanacak usul, kararın düzeltilmesinde uygulanan usule benzemektedir. Yargılamanın yenilenmesi talebi de bir dilekçe ile esas kararı vermiş olan mahkemeden talep edilmektedir.

Yargılamanın yenilenmesi talepleri, kural olarak esas kararı vermiş olan mahkeme tarafından karara bağlanır.

İdarî/vergi yargısında da, idare mahkemeleri ya da vergi mahkemeleri yahut idare ve vergi mahkemeleri ya da Danıştay daireleri arasındaki çelişkili kararlardan dolayı yargılamanın yenilenmesi talebini, son kararı vermiş olan yargı organı karara bağlayabilir. Buna karşın, çelişkili kararlardan biri Danıştay, diğeri ilk derece yargı organı tarafından verilmiş ise son kararı verenin Danıştay olup olmadığına bakılmaksızın, yargılamanın yenilenmesi talebini Danıştay’ın karara bağlaması yerinde bir uygulama olacaktır.

Yargılamanın yenilenmesi dilekçesinin, dava dilekçesinde bulunması gereken bilgileri içermesi gerekir. Ayrıca, bu dilekçede özellikle yargılamanın yenilenmesini haklı gösteren nedenlere yer verilir.

Yargılamanın yenilenmesi dilekçesinin bir örneği karşı tarafa bildirilir ve savunması alınır. Yargılamanın yenilenmesi talebi, kanunda yazılı nedenlere dayanmıyorsa, talebin reddine; dayanıyorsa, talebin kabulüne karar verilir. Yargılamanın yenilenmesi talebinin kabulünden sonra mahkeme davaya yeniden bakar ve kararını verir.

Kanun Yararına Temyiz

İstinaf ve temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşen kararlara karşı Danıştay Başsavcısının başvurabileceği özel bir kanun yoluna kanun yararına temyiz denilmektedir. İdare ve vergi mahkemeleri ile bölge idare mahkemelerinin kesin olarak verdiği kararlar ile istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardan niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenler hakkında Danıştay Başsavcısına kanun yararına temyiz yoluna başvurma yetkisi tanınmaktadır.

Başvurma Yetkisi ve Görevi

İdari Yargılama Usûlü Kanunu’nun 51’inci maddesine göre, idare ve vergi mahkemeleri ile bölge idare mahkemelerinin kesin olarak verdiği kararlar ile istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardan niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenler hakkında Danıştay Başsavcısına kanun yararına temyiz yoluna başvurma yetkisi tanınmaktadır.

Başvurma Şartları

Kanun yararına temyiz yoluna başvurulabilmesi için iki şart vardır; bunlardan birincisi, kanun yararına temyiz yoluna başvurulacak kararın istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş olmasıdır. İkincisi, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş kararın niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bulunmasıdır. Kanun yararına temyiz yoluna başvuru için herhangi bir süre belirlenmemiştir.

Süre

Kanun yararına temyiz yoluna başvuru için herhangi bir süre belirlenmemiştir.

Bozma Kararının Sonuçları

Danıştay Başsavcısı tarafından kanun yararına temyiz yoluna başvurulması sonucunda Danıştay’ca bozma kararı verilirse bu karar, daha önce kesinleşmiş olan mahkeme kararının hukukî sonuçlarını kaldırmaz. Kanun yararına bozma kararı üzerine kararı veren ilk derece mahkemesi olarak Danıştay dava dairesi ile vergi mahkemesi ya da bölge idare mahkemesince davaya yeniden bakılmaz. Ayrıca bu mahkemelerin bozma kararından sonra kendi kararlarında ısrar etme imkânları da yoktur.

Yargı Kararlarına Karşı Diğer Başvuru Yolları

(Özel) itiraz, istinaf, temyiz, (kararın düzeltilmesi) kanun yararına temyiz ve yargılamanın yenilenmesi olarak düzenlenen kanun yollarının yanında, kararlara karşı başka başvuru yolları da vardır. Bunlar, hükmün açıklanması ve yanlışlıkların düzeltilmesidir. Bu yollarla tarafların lehine veya aleyhine yeni bir hüküm tesis edilemez; mevcut karar değiştirilemez, başkalaştırılamaz veya mevcut kararın kapsamı genişletilemez ya da daraltılamaz.

Hükmün Açıklanması

Hükmün Açıklanması Kurumu ve Niteliği: Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerince verilen kararların yeterince açık olmaması veya birbirine aykırı hüküm fıkraları içermesi hâlinde, hükümdeki gerçek anlamın ortaya çıkartılabilmesi amacıyla, uyuşmazlığın taraflarınca başvurulan yola, açıklama ya da hükmün açıklanması yolu denilmektedir. Hükmün açıklanması yolunun usul kanunlarında yer almasının amacı, mahkemeler tarafından verilmiş bulunan kararların yerine getirilmesi sırasında gerçek anlamından farklı biçimde yorumlanmasını ve bu yolla değişik şekillerde uygulanmasını önlemektir.

Hükmün Açıklanması Yoluna Başvurulabilecek Haller: Hükmün açıklanması ancak, kararın yeterince açık olmaması veya kararın birbirleri ile çelişkili hüküm fıkraları içermesi hâlinde istenebilmektedir.

Doktrinde ve uygulamada, yürütmenin durdurulması veya diğer ara kararları yönünden de, hükmün açıklanması yoluna başvurulabileceği kabul edilmektedir. Ayrıca yargılamanın yenilenmesi veya kararın düzeltilmesi başvuruları üzerine verilen kararlar için de açıklama yoluna başvurulması mümkündür. Çünkü bu kararlar da hüküm fıkrasında belirsizlik veya çelişkiler içerebilir ve dolayısıyla uygulanması sırasında yorum ve anlam farklılıklarına yol açabilir.

Temyiz başvurusu üzerine verilen kararlardan, yalnızca bozma kararlarının açıklanması istenebilir; onama şeklindeki kararların açıklanmasının istenmesine gerek yoktur. Ancak, Danıştay’ın temyiz incelemesi sırasında maddî hataları düzelterek vereceği onama kararlarında düzeltilen hususlar hakkında hükmün açıklanması yoluna başvurulabilir. Ayrıca, bölge idare mahkemelerinin istinaf başvurusu üzerine kararın kaldırılması ile birlikte işin esası hakkında verdiği kararların açıklanmasının talep edilmesi de mümkündür.

Hükmün Açıklanması Talebi

Talep ve Yöneltileceği Mahkeme: Hükmün açıklanması, ancak açıklanması istenilen karara konu uyuşmazlığın taraflarınca talep edilebilir.

Talebin Şekli: Hükmün açıklanması talebi, açıklanması istenilen kararı vermiş bulunan mahkemeye, karşı taraf sayısından bir fazla nüsha dilekçe verilmesi suretiyle yapılır.

Süre: Herhangi bir kesin süre yoktur. Karar yerine yetirilinceye kadar açıklama talebinde bulunulabilir.

Hükmün Açıklanması Talebinin İncelenmesi: Hükmün açıklanması talebi, hakkında açıklama talep edilen kararı vermiş bulunan mahkeme tarafından incelenir. Mahkeme incelemesi sonunda kararın açık olmadığı ya da çelişkili olduğunu belirlerse, hükmü açıklar. Açıklama talebi üzerine, Danıştay çoğu kez açıklama kararında gerekli açıklamaları yapmış olmasına rağmen, kararın açık olduğunu, açıklama yapmayı gerektirecek bir durum bulunmadığını belirtir ve açıklama talebinin reddine karar verir. Görevli daire ya da mahkemenin bu konudaki kararı taraflara tebliğ edilir.

Hükmün Açıklanması Kararına Karşı İstinaf veya Temyiz Yoluna Başvurulması: Mahkemelerce verilecek açıklama kararları kesindir. Bu kararlar aleyhine kural olarak, kanun yollarına başvurulamaz. Açıklama sınırlarının aşılıp aşılmadığının belirlenmesi, yani açıklama kararı ile eski hükmün değiştirilmesi ve yeni bir hüküm tesis olunması hâlinde istinaf veya temyiz yoluna başvurmak mümkündür.

Yanlışlıkların Düzeltilmesi

Kararlarda yapılan önemli olmayan bazı yanlışlıkları gidermek için kanun koyucunun kabul ettiği yollardan biri de yanlışlıkların düzeltilmesidir. Yanlışlıkların düzeltilmesi yolu ile kararın özünde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Hükmün kapsamı ne genişletilebilir ne de daraltılabilir. Hukukî yanlışlıklar, bu yolla giderilemez. Burada söz konusu olan maddî yanlışlıklardır. Bunlar da dosyanın incelenmesi ile kolayca düzeltilebilir. Bilindiği gibi, hukukî yanlışlıklar ancak (özel) itiraz, istinaf, temyiz, (kararın düzeltilmesi), yargılamanın yenilenmesi ve kanun yararına temyiz yolları ile giderilebilir.

Yanlışlıkların Düzeltilmesinin Konusu: İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 30. Maddesinde yer almaktadır:

  • Tarafların adı, soyadı ve unvanlarında yapılan yanlışlıklar,
  • İddia ve savunmaların sonuç taleplerine ilişkin yanlışlar,
  • Kararın hüküm fıkrasındaki hesap yanlışlıkları,
  • Diğer tüm maddi yanlışlıklardır.

Süre: Yanlışlıkların düzeltilmesinde, süre yönünden herhangi bir sınırlama yoktur. Yanlışlıkların düzeltilmesi her zaman, hatta kararlar yerine getirildikten sonra bile istenebilir. Çünkü kararın maddi hatalarla malul olmaması gerekir.

Başvuru: Tarafların yanlışlıkların düzeltilmesini, düzeltilecek kararı veren yargı organından bir dilekçe ile talep etmeleri mümkündür. Dilekçe karşı taraf sayısından bir nüsha fazla verilir. Dilekçenin bir örneği, belirlenecek süre içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir. Karşı taraf cevabını iki nüsha olarak verir, biri yanlışlıkların düzeltilmesini isteyen tarafa gönderilir.

Talebin karara bağlanması: Kararı vermiş olan yargı organı talebi yerinde görürse yanlışlıkları düzeltir; aksi hâlde talebi reddeder. Düzeltme veya ret kararına karşı, kural olarak, kanun yollarına başvurulamaz. Ancak, yanlışlıkların düzeltilmesi için yapılan başvuru üzerine hüküm değiştirilmiş veya yeni bir hüküm verilmişse, kanun yollarına başvurulması mümkündür. Yanlışlıkların düzeltilmesi kararı, düzeltilen ilâmın altına yazılır.

Vergi Yargılaması Hukukuna Egemen Olan İlkeler

Vergi yargılaması hukuku, kurumlar bakımından medenî yargılama hukukuna; ilkeler yönünden ise, ceza yargılaması hukukuna yakındır. Vergi yargılaması hukukuna özgü olan ilkeler;

  • Yazılılık ilkesi
  • Re ‘sen (kendiliğinden) araştırma ilkesi
  • Delil serbestîsi ilkesi
  • Delillerin serbestçe değerlendirilmesi ilkesi
  • Ekonomik yaklaşım ilkesidir.

Ayrıca, yargılama hukuku bakımından önemi dikkate alınarak usul ekonomisi ilkesi ile âdil yargılanma hakkına da değinilmektedir.

Yazılılık İlkesi

Bu ilkeye göre, taraflar iddia ve savunmalarını yazılı şekilde bildirirler. İncelemeler de dosya ve yazılı belgeler üzerinden yapılır. Vergi yargılaması hukukunda yazılı yargılama usulünün uygulanması, vergilendirme işlemlerinin yazılı olmasının bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bütün vergilendirme işlemleri yazılı olduğuna göre, bunlar hakkında yapılacak yargılamanın da yazılı usulde cereyan etmesini doğal karşılamak gerekir.

Yazılılık ilkesinden beklenen, özellikle tebligat ve cevap verme sürelerinin de düzenlenmesi sonucunda, davayı hızlandırmak, uyuşmazlığın makul ve hatta en kısa sürede yargı kararıyla çözümlenmesini sağlamaktır. Dolayısıyla bu ilke, çabukluk ilkesi ile de ilişkili bulunmaktadır.

Vergi yargılaması hukukunda, yazılılık esas olmakla beraber bazı hâllerde sözlü yargılama usulünün de uygulanabileceği kabul edilmektedir. Ancak, vergi mahkemesinde sözlü yargılama usulünün uygulanabilmesi, yani duruşma yapılabilmesi için, Kanun’da belirtilen şartların gerçekleşmesi gerekir.

Re ’sen (Kendiliğinden) Araştırma İlkesi

Yargılama teorisinde, dava malzemesinin yargılamaya getirilmesi konusunda birbirinin karşısında yer alan iki ilkenin varlığından söz edilmektedir. Birinci durumda, taraflarca hazırlama ilkesi; ikinci durumda ise, re ’sen (kendiliğinden) araştırma ilkesinin geçerli olduğu kabul edilmektedir.

Taraflarca hazırlama ilkesi, davanın ve savunmanın dayanağı olan olayların ve bunların delillerinin (dava malzemesinin) taraflarca mahkemeye bildirilmesi demektir. Yargı organlarının tarafların ileri sürdükleri delillerle bağlı olmaksızın, uyuşmazlık konusu olayın aydınlatılması için kendiliklerinden delil araştırması yapabilmesine de re ‘sen araştırma ilkesi denir.

Vergi yargılaması hukukunda re‘sen araştırma ilkesi geçerlidir. Bu bakımdan, hâkimler, önlerine gelen davada her çeşit incelemeyi kendiliklerinden yapıp gerekli bilgi ve belgeleri taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilmektedir.

Maddi Olayların Belirlenmesi Açısından: Vergi mahkemesinin yargılamaya maddi olaylar getirmesi mümkün değildir. Çünkü, İdari Yargılama Usûlü Kanunu’nun 20’inci maddesinde yer alan, “... vergi mahkemeleri, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliğinden yapar” , hükmünün sadece delillerin temini hususunu kapsadığını kabul etmek gerekir. Yargı organlarının kendiliklerinden yapacakları belirtilen incelemeler, idarece yapılan işlem ve belirlemelerin doğruluğunu tespit içindir.

Delillerin Temini Açısından: Ekonomik/maddî gerçekle vergiyi doğuran olayı çakıştırmaya çalışan vergi mahkemesi, yargılamaya yeni maddî olaylar getiremeyecek ise de, re’sen araştırma ilkesinden yararlanarak, uyuşmazlık konusu olayın aydınlatılmasında yararlanılacak delillerin, dosyada dayanağı bulunup bulunmadığına bakmaksızın, yargılamaya sokulması hususunda serbest davranabilmektedir.

Delil Serbestîsi İlkesi

Delil serbestîsi ilkesi, bir anlamda re‘sen araştırma ilkesinin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu ilkeye göre, belirli bir uyuşmazlığın kanunda önceden belirlenmiş delillerle ispat edilmesi söz konusu değildir. İspat edilmesi gereken uyuşmazlığın, mahiyetine uygun her türlü delille ispatı mümkündür. Bu bakımdan, delil serbestîsi ilkesi, delillerin sayısı ve sınırlandırılması ile doğrudan ilgilidir.

Vergi Usul Kanunu’nun 3’üncü maddesinin B bendi, vergiyi doğuran olayla ilgisi tabiî ve açık bulunmayan şahit ifadesi ve yemin dışında, her türlü delilin gerçeği ortaya çıkarmak için kullanılabileceğini açık bir dille ortaya koymaktadır. Burada önemli olan, kullanılan aracın yeterli düzeyde ve ağırlıkta delil niteliği taşımasıdır.

Delil serbestîsi ilkesi gereği, vergi idaresi, biçimsel delillerle ortaya konulan durumun maddî gerçeğe uymadığını her türlü delil ile ortaya koyabilmekte; biçim kurallarına uyulması, vergi idaresinin olayın gerçek niteliğini ortaya koyarak vergilendirme yoluna gitmesini engellememektedir. Delil serbestîsi ilkesi idare için olduğu kadar yükümlüler bakımından da geçerlidir. Bu itibarla, vergi yükümlüsü ve sorumluları da, delil serbestîsi ilkesinden vergi idaresi ile eşit şartlarda yararlanabilmektedir.

Delillerin Serbestçe Değerlendirilmesi İlkesi

Hâkimin delilleri, önceden konulmuş kayıtlara bağlı olmadan serbestçe değerlendirmesi anlamına gelmektedir. Mahkeme, yargılamada tarafların ileri sürdükleri olayları olabildiğince doğru ve eksiksiz bir şekilde tespit etmek ve hukuka uygun olarak değerlendirmek zorundadır. Bir delilin uyuşmazlık konusu olayı ispat edip edemediği delillerin değerlendirilmesi sonucu ortaya çıkmaktadır. Delillerin serbestçe değerlendirilmesi, kesin delil kavramının olmadığı durumlarda söz konusudur. Mahkeme her delili serbestçe değerlendirmektedir.

Delil serbestîsi ilkesi, delillerin çeşidi ve sayısı ile delillerin serbestçe değerlendirilmesi ilkesi ise, delillerin niteliği ve ispat gücü ile ilgilidir.

Ekonomik Yaklaşım İlkesi

Ekonomik yaklaşım ilkesi, vergiyi doğuran olayların belirlenmesinde ve vergi kanunu hükümlerinin yorumlanmasında hukukî biçimlerin ötesine geçilerek gerçek ekonomik nitelik ve içeriklerin esas alınması anlamına gelmektedir. Ekonomik yaklaşım, vergi hukukuna özgü bir yorum yöntemi olup hem maddî olayın belirlenmesini hem de hukuk kuralının yorumunu içeren bir üst kavramdır.

Delillerin neyin ispatlanmasında vasıta olacağı konusu, ekonomik yaklaşım ilkesi ile delil konusunun ilişkisini ortaya koymaktadır. Öte yandan, ekonomik yaklaşım, bir yorum ilkesi olmasına rağmen ispatın konusunun ne olduğunu ortaya koyması bakımından da delil ve ispat ile ilgili bir ilke olma özelliğine sahiptir. Ayrıca, vergiyi doğuran olayın gerçek mahiyetinin sayılı ve sınırlı delillerle ispatının mümkün olmaması nedeniyle ekonomik yaklaşım ilkesi, delil serbestîsi ve delillerin serbestçe değerlendirilmesi ilkeleri ile de bağlantılıdır. Dolayısıyla Ekonomik Yaklaşım İlkesinin re ‘sen araştırma ilkesi ilişkisi, delil serbestîsi ilkesi ilişkisi, delillerin serbestçe değerlendirilmesi ilkesi ile ilişkilidir.

Ekonomik Yaklaşım İlkesinin Diğer İlkelerle İlişkisi

Ekonomik yaklaşım ilkesi, başta delil serbestîsi ilkesi olmak üzere bazı, ilkelere kaynaklık etmesine rağmen, uygulanabilmesi ve amacına ulaşabilmesi, re‘sen araştırma, delil serbestîsi ve delillerin serbestçe değerlendirilmesi ilkelerinin benimsenmesi sayesinde mümkün olabilmektedir.

Usûl Ekonomisi (Çabukluk ve Ucuzluk) İlkesi

Taraflar arasındaki uyuşmazlık, bir dava ile mahkeme önüne getirildikten sonra, artık kamu yararı alanına girmiş demektir. Davanın çabuk ve ucuz bir biçimde görülmesinde, tarafların olduğu kadar toplumun da yararı vardır. Bu nedenle, mahkeme/hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.

Usul ekonomisi ilkesi, çiğnenen veya çiğnenme ihtimali bulunan bir hakkın tesbit ve tesliminin en az giderle, en kısa sürede, en az zahmetle gerçekleşmesini ve boş yere davalar açılmasının önlenmesini sağlamaya yönelik bir usul ilkesi, olarak tanımlanmaktadır.

Yargılama hukukunun amacı, adaletli karar vermektir. Adaletli karar, taraflar arasındaki uyuşmazlığı ortadan kaldıran ve bu yolla kamu düzenini sağlayan karardır. Böyle bir karara ucuz, basit, çabuk varan ve usulüne uygun olarak yapılan yargılama, âdil yargılamadır. Başka bir deyişle, ancak böyle bir yargılama, usul ekonomisi ilkesine uygun bir yargılamadır.

Vergi yargılaması usulünün de basit ve az masraflı bir şekilde yürütülmesi gerekmektedir. Dolayısıyla, re ‘sen araştırma ilkesi ve yazılılık ilkesi, usul ekonomisinin sağlanması bakımından önemli bir yere sahiptir. Öte yandan, vergi yargılaması usulünün az masraflı oluşu, keşif ve bilirkişi incelemesi gibi masraf artırıcı yollara az başvurulmasından kaynaklanmaktadır.

Davaların usul ekonomisi ilkesine uygun olarak görülüp sonuçlandırılmasında hâkimin rolü önemlidir. Tarafların tutum ve davranışlarının bu konuda çok daha etkili olabileceği de bir gerçektir.

Adil (Doğru) Yargılanma Hakkı

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesinde yer alan bu hak, Anayasa’nın 36’ncı maddesinde “Herkes, ... adil yargılanma hakkına sahiptir.” şeklinde açıkça düzenlenmektedir. Temel hak olarak âdil yargılanma hakkı, yargılama hukukunda hem davacıya hem de davalıya aittir. Adil yargılanma, belli bir yargılama usulü ile ya da yargılamanın sadece belli bir parçası ile sınırlı olmayıp, davanın açılmasından yargılamanın sona ermesine ve hükümden sonra da hükmün yerine getirilmesinin tamamlanmasına kadar devam etmektedir. Adil yargılama hakkı, yargılamanın hukuk devleti içinde yürütülmesinin garantisidir ve maddî hukuktan da bağımsızdır. Bu hak, genel olarak dört unsuru içermektedir:

  1. Kanunî, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından,
  2. Makul sürede,
  3. Alenî,
  4. Hakkaniyete uygun olarak (âdil) yargılamadır.

Buna göre, âdil yargılanma hakkı, tabiî hâkim ilkesine bağlı, tarafsız ve bağımsız bir mahkeme tarafından, makul sürede, alenî ve hakkaniyete uygun olarak yargılanmayı talep edebilmeyi ifade etmektedir.