VIII-XIII. YÜZYILLAR TÜRK EDEBİYATI - Ünite 4: Arap ve Fars Edebiyatları Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 4: Arap ve Fars Edebiyatları

Giriş

Genelde Türk edebiyatının özelde Anadolu’da gelişen Klasik Türk edebiyatının anlaşılabilmesi ve hüviyetinin ortaya konulması ortak medeniyeti paylaştıkları Arap ve Fars edebiyatlarının bilinmesiyle mümkündür.

Arapların Kısa Tarihi

Araplar, Sam soyundan gelir. Akkadlar, Asurlular, İbraniler, Kenanlılar, Aramiler, Nebatlılar, Habeşliler ve Sebalıların da yer aldığı bu topluluklara “Sami Kavimler”, bu kavimlerin konuştukları dillere ise “Sami Dilleri” denir. Sami dilleri konuşan kavimlerin ana anavatanlarının Arap yarımadası olduğu düşünülmektedir.

“Arap” kelimesinin kökeni ihtilaflıdır. Arap kelimesinin, “kara ülkesi” veya “step” anlamına gelen İbranice “arabh” ya da göçebelerin hayatını ifade eden “erebh” kelimesiyle bağlantılı olduğu veya bu kelimenin “çöl”, “çölde yaşayan kimse” anlamına geldiği ileri sürülmüştür.

Arapça, Sami dilleri ailesindendir. Sami dilleri: I. Doğu Sami dilleri; II. Batı Sami dilleri: a. Kuzeybatı Sami dilleri; b. Güneybatı Sami dilleri: 1. Habesçe; 2. Arapça olarak incelenebilir. Bugün bir milyona yakın insan tarafından kullanılan Arapçanın tarihi şu şekildedir: 1. Eski Arapça, 2. Klasik Arapça, 3. Orta Arapça, 4. Modern Arapça, 5. Mahalli lehçeler.

Araplar, tarihî olarak iki kısma ayrılmaktadır: 1. elArabu’l-Bâide: 2. el-Arabu’l-Bâkiyye.

İslamiyet’ten önce Güney Arabistan’da birbirinin devamı olan üç büyük devlet kurulmuştur: Ma’in (Mina) Devleti, Sebeliler, Himyeriler. Kuzey Arabistan’da ise Nebatiler, Palmirliler/Tedmurlular, Gassaniler, Hireliler/Lahmiler ve Kindeliler hüküm sürmüşlerdir.

Arap Edebiyatı

Arap edebiyatı, manzum ve mensur olmak üzere iki koldan gelişmiştir. Araştırmacılar Arap şiirinin düz nesir, bunun daha olgun hali olan secili nesir, recez ve kaside aşamalarından geçerek oluştuğu görüşünde birleşmişlerdir.

Arap edebiyatında birbirini takip eden devirler ve nesiller göz önüne alınarak şairler çeşitli gruplara ayrılır. Tabakalara bölünen ana gruplar şunlardır: 1. Cahiliyyun: Cahiliye devri, yani İslamiyet’ten önceki devir şairleri. İmru’u’l-Kays ve el-A’sa gibi. 2. Muhadramun: Yaşamlarının bir kısmını Cahiliye, bir kısmını İslamî devirde geçirmiş olanlar. Lebid ve Hassan b. Sabit gibi. 3. İslamiyyun: İslamî devrin Sadru’l-İslâm ve Emeviler döneminde yaşamış ilk şairleri. Cerir ve Ferezdak gibi. 4. Muhdesun veya Müvelledun: İslamî şairlerden sonra yaşamış şehirli veya yeni şairler. Beşşar b. Burd, Ebu Nuvas gibi. 5. Asriyyun: Müelliflerin kendi zamanlarında yaşayan şairler.

Arap edebiyatı, geçirdiği devrelere göre altı gruba ayrılmıştır:

Cahiliye Dönemi: Arap edebiyatina ait tespit edilen en eski şiirler, İslam öncesi Cahiliye dönemine aittir. Bu dönemin en seçkin edebî ürünleri, mu’allakat diye bilinen kasidelerdir. Bu şiirler, dönemin sosyal hayatını ve şairlerin yaşadığı çevrenin doğal özelliklerini sunmaktadır. Daha çok “Mu’allakatu’s-seb’a/yedi askı” diye tanınan şiirlerin şairleri şunlardır: İmru’u’l-Kays, Zuheyr b. Ebi Sulma, Tarafa b. Abd, Lebid b. Rebi’a, Amr b. Kulsum, Antera b. Şeddad ve Haris b. Hillize.

İslamî Dönem: İslamiyetle birlikte Arap edebiyatında yeni bir döneme girilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm ve hadisin kaynaklık ettiği bu dönemde dinî konular öne çıkmış ve ayet iktibaslarıyla şiir desteklenmiştir. Hassan b. Sabit, Ka’b b. Zuheyr, Lebid b. Rebi’a, Hutay’a dönemin tanınmış şairlerindendir.

Emeviler Dönemi: Muaviye’nin 661 yılında Şam’da hilafete geçmesiyle başlayıp 750’de Abbasilerin idareye geçmesine kadar devam eder. Emevi döneminde şairlerin maddi yönden desteklenmeleri ve halifelerin şiire önem vermeleri şiirin gelişmesini sağlamıştır. Bu dönemde gelişip kısmen siyasî özellik taşıyan bir şiir türü olan “nakaiz”de, genellikle şahsi ve kabile anlaşmazlıkları dile getirilmiştir. Cerir, Ferezdak ve Ahtal bu tarz şiirin öncülüğünü yapmıştır. Bu dönemde “gazelü’l-hadarî” veya “gazelü’l-hissî” olarak adlandırılan aşk şiirleri gelişmeye başlamıştır. Bu şiir türünün kurucusu Ömer b. Ebi Rebi’a’dir. Adını Benî Uzra kabilesinden alan ve “gazelü’luzrî” diye adlandırılan bir şiir türü de gelişmiştir. Cemil b. Ma’mer’in öncüsü olduğu bu şiir türünün en tanınmış şairi, Mecnun lakabıyla tanınan Kays b. Mülevvah’tir.

Endülüs Dönemi: Emirlikler döneminde Endülüs şiirini oluşturma yolunda önemli adımlar atılmıştır. Bu dönemde, klasik Arap şiiri tarzında ya da Endülüs’e has özellikleri barındıran şiirler yazılmıştır. İlk gruptaki şairler, klasik şiirin konuları olan övünme, övgü, hamaset ve yergi gibi konuları işlemiştir. Ebu’l-muhaşşa Asim b. Zeyd, Abbas b. Nasih, Abdullah b. Şemr, Abdulmelik b. Habib ve kadın şairlerden Hassane Teymiyye bu tarz şairlerdir. İkinci guruptaki Endülüslü şairler önce şiirin konularında daha sonra üslubunda yenilikler oluşturmuşlardır. Ramadî, Yahya b. Hakem ve İsmail b. Bedr ise bu tip şairlerdendir.

Hilafet döneminde klasik ve muhdes şiir ekolünün yanında, klasik ve muhdes şiirin sentezi olup neo-klasik diye isimlendirilen yeni bir şiir tarzı oluşmuştur. Bu şiirde, gelenekçilik ve yenilikçilik bir arada görülmektedir. Ebu Osman Müsenna, Ebu’l-yusr eş-şeybanî ve İbn Abdirabbih bu gruba giren şairlerdir.

Bu dönemde klasik Arap kasidesinden veya İspanyol halk şarkı ve şiirlerinden etkilenen, “muvaşşahat” adı verilen ve bestelenmek için yazılan bir şiir türü de vardır. Emir Abdullah b. Muhammed, Muhammed b. Mahmud elKabrî ed-Darir, İbn Abdirabbih ve Ubade b. Ma’is–Semâ muvaşşah söyleyen şairlerden bazılarıdır.

Abbasi Dönemi: 750 yılında Şam’da Emevilerin yıkılışı ve Küfe’de Abbasi devletinin kuruluşu ile başlayan bu dönem, 1258 yılında Bağdat’ın Moğollar tarafından fethedilmesiyle son bulur. Bu dönemde, çeşitli unsurlardan oluşan yeni toplumun ruhu yansıtılmıştır. Bu dönemde Arap ruhunu taşımayan şairler “müvelled” ve “muhdes” olarak adlandırılmıştır. Büyük çoğunluğu oluşturan Fars asıllı şairler, Abbasi şiirine yeni bir şiir anlayışı getirmişlerdir. II. Abbasi döneminde bu iki kültüre Türk kültürü de eklenmiştir. Türk asıllı şair ve kâtiplerin en ünlüleri İbrahim es-Sulî’dir. Bu dönemin diğer tanınmış şairleri Beşşar b. Burd, Ebu Nuvas, Ebu Temmam, el-Mütenebbî, Ebu’l-Alâ el-Ma’arrî, İbnu’rRumî, Mu’tî b. İyas, Abbas b. Ahnef, İbnu’l-Mutez, Ebu’lAtahiyye, Hallac-ı Mansur, Ömer İbn Fariz’dir.

Duraklama Dönemi: Duraklama döneminin birinci devresi Memlûklar dönemidir. Tarih düşürme şiirleri, yeni türler olarak yaygınlaşmıştır. Dini hayatın etkisiyle bedi’iyyat türü şiirler ortaya çıkmıştır. Bu dönemde dil ve sözlük alanında önemli çalışmalar yapılmıştır. Duraklama döneminin ikinci devresini 1517-1802 arasındaki Osmanlı dönemi teşkil eder. Osmanlı döneminde Türkler, Arap dili ve edebiyatına büyük katkı sağlamıştır. Türkler, Arap hat sanatına, gramerine, belagatine, biyografik-bibliyografik eserlerin kaleme alınmasına dair pek çok eser yazmışlardır

Modern Dönem: XIX yüzyıl ile başlamaktadır. Bu dönem Arap şiiri, Batı şiiri ve Batı edebiyat akımlarından etkilenmiştir. Cubran Halil Cubran, Emin er-Reyhanî, İliyya Ebu Madî, Mihaşl Nu’ayme ve daha pek çok yazar ve şair, Batılı yazar ve şairlerden etkilenerek Arap şiiri alanında modern anlamda ilk yenilikleri gerçekleştiren şairlerdir. Avrupa romantizmi ve sembolizm akımı Arap şiirinde kullanılmıştır. Halil Mutrancı romantik, Ali Mahmud Taha parnasist, Ahmed Refik el-Mehdevî realist, Nizar Kabbanî sürrealist, Yusuf Gassub sembolist, Halil Havî egzistansiyalist (varoluşçu) akıma bağlıdır.

Modern Arap şiirinde biçimsel tür olarak kafiyesiz şiir, çok vezinli şiir, serbest şiir ve düzyazı şiiri benimsenmiştir. Kapalılığın ağır basması, mitolojik unsurlar içermesi, hayal, duygu ve düşüncede yaratıcılık modern Arap şiirinin öne çıkan içerik özellikleridir. Duygusal konular, içki ve eğlence, tabiat, kadın, milli duygular, sosyal problemler, hayatla ilintilenen her konu modern şiirin muhtevası içerisine girmektedir.

Arap Edebiyatı Nazım Türleri/Biçimleri

Arap edebiyatında şiirin başlangıcı, genellikle nesre dayandırılmıştır. Nesirden seciye, seciden, receze, recezden kasideye geçilmiştir. Arap şiirinde en küçük nazım birimi beyittir.

Arap şiirinin en eski nazım şekli recezdir. Alt alta dizilen ve 7-8 mısraı geçmeyen recezde, bütün mısralar kendi arasında kafiyelidir. Recezi, kaside şeklinde uzun şiirler haline girdiren ilk şair Ağleb el-İclî olmuştur. Bu tip yeni recezlere, “urcuze” denmiştir.

Gerek beyit, vezin ve kafiye gibi biçimsel yönleriyle gerekse muhtevanın işlenişi yönüyle Arap şiirinin en gelişmiş formu kasidedir. Kasideyi ilk kez bölümlere ayırip uzun şiir şekline sokan ve ona his yoğunluğu katarak yapısal biçim veren şair İmru’u’l-Kays’tır. Genellikle 90- 120 beyitten oluşan kas ide, “aa ba ca da…” şeklinde kafiyelenmiştir. Klasik kaside üç bölümden oluşur: Nesib/teşbib/gazel, rahil, maksud.

Arap şiirinde görülen başka bir nazım şekli müzdevicdir. “İkili, iki mısralı” anlamına gelen müzdevicde, her beyit kendi arasında (aa bb cc dd ee…) kafiyelidir. Bu nazım şekli mesnevi olarak da isimlendirilmiştir.

Bestelenmek üzere yazılan, biri tam beyit, diğeri mısralardan oluşan iki kısımdan meydana gelen muvaşşah ile halk diliyle ve sokak ağzıyla söylenen zecel Endülüs’te oluşan nazım şekillerindendir.

Arap edebiyatındaki gazel ile klasik Fars ve Türk edebiyatındaki gazel arasında çok fark vardır. Gazel Arap edebiyatında tür; Fars ve Türk edebiyatında ise nazım şekli olarak algılanmış ve kabul görmüştür.

Arap Edebiyatında Nesir

Cahiliye döneminden günümüze gelen nesir örnekleri hitabetler, vasiyetler, meseller, hikmetli sözler, hikâyeler ve kâhinlerin sözlerinden oluşmaktadır. İslamî dönemde nesir konuları, İslam dini ve onun kutsal kitabı Kur’ân-ı Kerîm’den beslenmiştir. İslamî dönemden günümüze gelebilen metin örneklerinde konuya göre ya ‘icaz’a ya da ‘itnab’a yer verildiği veya her ikisinin bir arada kullanıldığı görülmektedir. Bir nesir türü olan kitabet ile tevki’at da ilk kez bu devirde ortaya çıkmıştır.

Emevi dönemi nesri; Emeviler, Hariciler, Şişler ve Zubeyriler tarafından dört parçaya bölünmüş bir görünüm sergiler. Dinî anlamlar ile siyasî unsurların iç içe olması, Emevi nesrini diğer dönem nesirlerinden ayıran bir özelliktir. Beyan ve belağat biliminin kuralları bu dönem nesrinde uygulanmaya başlanmıştır. Seci bol miktarda kullanılmış ve hayal ilk kez nesirde yer almıştır. Hitabet, kitabet, tevki’at, bu dönem nesir türleridir.

Abbasiler döneminde nesirde, edebî sanatların kullanımı artmış, mecaz, teşbih, istiare ve kinaye en çok başvurulan sanatlar olmuştur. Bunlardan bir yazım sanatı olan inşa, II. Abbasi asrında bir tür haline gelmiştir.

Bir başka edebi tür de “makame”dir. Secili küçük bir hikâye türü olan makamede, hayali bir anlatıcı ve hayali bir kahraman bulunur. Makame, Bedi’uzzaman Hemedanî tarafından geliştirilip işlenmiştir.

Abbasi nesrinde üç üslup vardır: fenni/sanatsal üslup; tasni’ üslup; tasannu’ üslup. Bu nesir üslupları ise nesir alanında dört farklı ekolün oluşmasını sağlamıştır.

İranlıların Kısa Tarihi

M.Ö. XI. yüzyıldan itibaren Hint-Avrupa kavimleri, batıdan doğuya gelerek bu bölgelere yerleşmişlerdir. Bu kolun İran ve Hint kesimleri kendilerine “şerefli, soylu, asil” anlamındaki “Arya” adını vermiştir. Arya sözcüğünden türeyen İran, Aryalar ülkesi demektir. İlk Müslüman Türk devletlerinin kurulmasıyla birlikte İran coğrafyası Türklerin eline geçmiştir. İranlıların İran platosuna gelişlerinden (M.Ö. 1000), Ahamenişlerin yıkılışına (M.Ö. 330) kadar geçen devre, “eski İran dilleri dönemi” olarak adlandırılır. Özellikle M.Ö. 700-1000 yılları arasındaki devre, eski İran dillerinin yaygın olarak kullanıldığı devirdir.

İran-Fars Edebiyatı

İslamiyetten Önce İran/Fars Edebiyatı

Fars edebiyatı, İslamiyet öncesi ve sonrası olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. İran edebiyatının İslamiyet öncesi en eski yazılı belgeleri, Ahameniş devrine ait kitabelerdir. Bu devrede şiir, vezinli olup ayinlerde terennüm edilen Zerdüşt’ün Gataları’dır. İran edebiyatı tarihlerinde bu devreye “birinci kadim edebiyat devresi” denilmektedir.

İslamiyet öncesi “ikinci eski/kadim edebiyat devresi”, Sasanilerin kurulması ile başlayıp Arapların İran’ı ele geçirmelerine kadar devam eder. Sasaniler döneminde Zerdüştlük İran’ın resmî dini olur. Yunan ve Hint kültürü yeniden canlanır ve Yunanca ile Sanskritçeden bazı eserler Pehleviceye çevrilir. Bu devrede musiki ile şiir iç içedir.

İslamiyetten Sonra İran/Fars Edebiyatı

Son Sasani hükümdarının Araplara yenilmesiyle İran Arapların eline geçti ve Arap valiler tarafından yönetildi. Böylece Arapça, İran’ın hem resmî ve konuşma dili hem de edebiyat ve bilim dili oldu. IX. yüzyılın başlarından itibaren Arapça yerini “Yeni Farsça” da denen “Derî Farsçası”na bıraktı. Yeni Farsça ile şiir yazmayı deneyenler, Arapça yazıp Farsça konuşan şairlerdir. Böylece Arapça şiirlerin kelime kelime tercüme edildiği, ilk Farsça şiirler yazılmıştır.

İslamiyet sonrası Fars edebiyatı şu dönemlere ayrılır:

Tahiriler ve Saffariler Dönemi

Bu dönemlerden günümüze Yeni Farsça ile söylenmiş 58 beyit kalmıştır. Büyük bir kısmı övgü, öğüt ve aşk içerikli olan bu şiirler, kaside nazım şekliyle yazılmıştır. Hanzla Badgisî, Firuz Maşrikî ve Ebu Suleyk Gürganî bu dönem şairleridir.

Samaniler Dönemi

Son zamanlarda bir Türk devleti olduğu anlaşılan Samaniler döneminde (819-1005 ) Fars edebiyatı gelişme göstermiştir. Müzik nağmeleriyle söylenen lirik şiir/tegazzül ile kahramanlık mesnevileri revaç bulmuştur. Yeni mazmunlarin yer almaya başladığı şiirde, anlaşılması zor Arapça kelimelere fazla yer verilmemiştir.

Ebu Şekur-i Belhî, Şehid-i Belhî, Dakiki-i Tusî, Kisayi Mervezî, Rudeki-yi Semerkandî, Âgâcî, Buharayî, Türkî Keşî Îlâkî’, Herevî, Nişaburî, Cürcanî, Belhî, Buharayî bu devirdeki şairlerden bazılarıdır.

Gazneliler Dönemi

Horasan coğrafyasındaki ikinci büyük Türk-İslam devleti, adını başkenti Gazne’den alan Gazneliler (963-1186)’dir. İranlıların Müslüman olmadan önceki bin yıllık tarihini anlatan manzum Şâh-nâme Firdevsî tarafından bu dönemde yazılmıştır. Ferruhî ve Unsurî, Senaî-yi Gaznevî bu dönem şairlerindendir.

Târîh-i Beyhakî ’ye göre Türkçe, Gazne sarayının ve ordunun diliydi. Ayrıca bu dönemde, Farsça şiirlerde Türkçe kelime alıntıları artmış, Çigil, Karluk, Yağma, Kay, Halaç gibi Türk boy ve soy adları sıkça geçmiştir. Unsurî ve Ferruhî’nin divanları bu açıdan zengindir.

Selçuklular Dönemi

Gaznelilerden sonra Horasan coğrafyasına Selçuklular egemen olmuştur. Bir Türk üslubu alan “sebk-i Azerbaycan” bu dönemde ortaya çıkmış, tasavvufî şiir rağbet görmüş, büyük mutasavvıf şairler yetişmiştir. Hamse ilk kez bu dönemde oluşturulmuş, kasideler, Arap kasideciliğine daha çok benzemeye başlamış, gazellerde maddi zevkler, yerini manevi hazlara bırakmıştır. Böylece şiir, “Selçuklu” kimliğine bürünmeye başlamıştır.

Fahreddin Gürganî, Edib Sabir, Reşidüddin Vatvat, Zahiri Faryabî, Cemaleddin İsfahanî, Seyyid Hasan Gaznevî, Abdulvasi’ Cebelî, Muhtar Gaznevî, Enverî, Suzenî-yi Semerkandî bu dönemde eser vermiş şairlerdir. Dönemin önemli bilginlerinden Ömer Hayyam, özellikle rubaileriyle öne çıkmış ve dünya çapında bir şöhret kazanmıştır. Hayyam, dört mısra içerisinde felsefî inanç ve düşüncelerini etkili bir şekilde ifade etmiştir.

Baba Tahir, Ebu Sa’id Ebu’l-hayr ve Abdullah Ensarî, Feridüddin Attar dönemin mutasavvıf şairlerdir. Attar’ın mesnevilerinin en tanınmışı Mantıku’t-tayr’dir. Türk şairlerinden Gülşehrî, Ali Şir Nevaî, Ârifî, Şemsî, İbrahim Gülşenî ve Şemseddin Sivasî bu eserden hareketle mesneviler yazmışlardir. Bülbül-nâme , Esrâr-nâme , İlâhînâme , Pend-nâme ve Tezkiretü’l-evliyâ Attar’ın diğer eserlerindendir.

Katran-ı Tebrizî, Mu’izzî ve Hakanî-yi Şirvanî, dönemin Türk asıllı ünlü şairlerindendir. Bu dönemin en meşhur Türk şairlerinin başında Genceli Nizamî gelir. Nizamî, dile olan hâkimiyeti, hislerinin genişliği, hayal derinliği, sahip olduğu bilgi birikimi ve şair yaradılışlı oluşuyla, Fars edebiyatinin birinci derecede şairleri arasinda yer alır.

Nizamî’nin Divanı ve “Penc-genc/beş hazine” adı verilen Hamse’si vardır. Bu hamsenin mesnevileri sırasıyla Mahzenü’l esrâr, Hüsrev ü Şîrîn, Leylâ ve Mecnûn’, Heşpeyker (Behrâm-nâme) ve İskender-nâme ’dir.

Moğollar Dönemi

1206 yılında Cengiz Han tarafından kurulan Moğol devleti, kısa zamanda genişleyerek dünyanın en büyük imparatorluğu haline gelmiştir. Bu devirde İslamî kültür merkezleri yıkılmış, bu merkezlerdeki kütüphaneler, içerisindeki kitaplarla birlikte yakılmıştır.

Bu devirde yetişen ünlü şairler Sa’dî-yi Şirazî, Divan ’ı ile Bostân ve Gülistân adlı eserleriyle tanınan Sa’dî’dir. On kısımdan ve bu kısımlarda anlatılan küçük hikâyelerden oluşan ahlakî ve didaktik bir eser olan Bostan, mesnevi nazım şekliyle yazılmıştir. Gülistân ’daki konular, ahlak ve terbiye ile ilgilidir. İlk kez XIV. yüzyılda Seyf-i Sarayî tarafindan Kıpçak Türkçesine tercüme edilen Gülistân ’ın en güzel şerhi Sudî tarafından yapılmıştır.

Fars edebiyatının en seçkin ve tanınmış şairi, Hafız-ı Şirazî’dir. O, Sa’dî’nin âşıkane gazelleriyle, Mevlana’nın tasavvufî gazellerini birleştirerek, kendine has bir tarz ortaya koymuştur. Mecd-i Hemger, Mahmud-i Şebüsterî, Kemaleddin-i İsfahanî, Fahreddin-i İrakî, Hümâm-ı Tebrizî, Evhadî-yi Merağa’î, Hacu-yı Kirmanî ve Selman-ı Savecî bu dönemin diğer şairleridir.

Timurlular Dönemi

Moğollardan sonra İran’ın çeşitli yerlerinde kurulan devletler, Emir Timur tarafından kısa sürede ortadan kaldırılmış ve 1369 yılından itibaren Timurlular adıyla yeni bir devlet kurulmuştur. Timurlu hükümdar, şehzade ve emirler şiir ve edebiyatı desteklemiştir. Timurun oğlu Şahruh, onun çocukları Mirza Baysungur ve Ulug Bey ile Sultan Hüseyin Baykara bunlardandır.

Moğollar döneminde devam eden İran edebiyatındaki çöküş, Timurlular zamanında (1365-1500) da devam eder. Türk dili bu dönemde yaygınlaşır. Ali Şİr Neva’î, Hilalî-yi Çağatayî, Mağribî-yi Tebrizî, İsmet-i Buharî, Şah Nimetullah Velî, Kasim-ı Envar bu dönemde eser vermiştir.

Bu dönemde yaşayan Nureddin Abdurrahman Cami’nin en önemli eseri yedi mesneviden oluşan “Heş-evreng” adlı hamsesidir. Câmî’nin birçok mensur eseri de vardır. Bunlar içerisinde en tanınmışları Bahâristân, Nefehâtü’lüns, Sevâhidü’n-nübüvve, Levâyih, Levâmi’ ve Fevâidü’zziyâiyye fî-Serhi’l-Kâfiye ’dir.

Safevîler Dönemi

Moğol ve Timurlulardan sonra İran coğrafyasına bir Türk devleti olan Safeviler (1500-1724) egemen oldular. Özellikle fıkıh ve hadis alanında büyük Şii şahsiyetler yetişmiştir. Ayrıca Handmir, İskender Bey Müniî gibi ünlü tarihçiler, Sam Mirza ve Emin Ahmed Razî, Cemaleddin Hasan, Kasım-ı Kaşanî, Halef-i Tebrizî bu devirde yaşamıştır.

Safeviler zamanında edebiyat dinî bir hüviyet kazandığı için, övgü şiiri olan kaside içerik değiştirip 12 imam ile Şii büyüklerini öven bir özelliğe bürünmüştür. İran’dan göç eden şairler, Hindistan’da “Sebk-i Hindî” adı verilen yeni bir şiir tarzının doğmasını sağlamıştır.

Safevi devrinin ünlü şairleri Muhteşem-i Kaşanî, Vahiî-yi Bafıkî, Urfî-yi Şirazî, Feyzî-i Hindî, Nazirî-yi Nişaburî, Talib-i Amulî, Sa’ib-i Tebrizî, Kelim-i Kaşanî, Abdulkadir Bidil ve Hazin-i Lahicî’dir.

Kaçarlar Dönemi

Bu dönemde şair ve yazarlar, Menuçehrî, Unsurî, Ferruhî, Muizzî ve Hakanî gibi eski şairlerin yolundan giderek “bâzgeşt-i edebî/ edebî geri dönüş” adıyla anılan yeni bir tarz geliştirdiler. Hint üslubunu terk eden şair ve yazarlar, nazım ve nesirde Moğollardan önceki şair ve yazarların üslubuna döndüler. Bu hareket, kısa sürede gelişti. Hatif-i İsfahanî ve Âzer-i Bigdilî, Ka’anî-yi Şirazî, Micmer-i İsfahanî, Neşat-ı İsfahanî ve Visal-i Şirazî dönemin ünlü şairlerindendir.

Meşrutiyet Dönemi

İran’da 1906 yılında gerçekleşen meşrutiyet devrimi, edebiyat üzerinde derin bir etki yaparak siyasî yaşamı şiire sokmuş ve Batı edebiyatına yönelimi başlatmıştır. Daha önce görülmeyen hak, hukuk, kardeşlik, eşitlik, adalet, hürriyet gibi kavramlar şiirde yer almaya başlamıştır. İrec Mirza, Ârif Kazvinî, Pervin İ’tisamî ve Meliküşşuara Bahar, dönemin önde gelen şairleridir. Bu dönem 1979’da gerçekleştirilen “İran-İslam Devrimi”ne kadar sürmüştür.

İran/Fars Edebiyatında Üsluplar

İslam sonrası Fars edebiyatında ortaya çıkan üsluplar ve bunların en önemlileri şunlardır:

Türkistan Üslubu (Sebk-i Türkistanî): Horasan üslubu (sebk-i Horasanî) olarak da isimlendirilen bu üslup, IX.- XII. yüzyıllar arasında devam eder. Bu üslubun en önemli yönü sade, basit ve anlaşılır olması, Arapça terkip ve kelimelerin şiirde yok denecek kadar az kullanılmasıdır. Rudekî, Şehid-i Belhî, Dakikî, Fİrdevsî, Unsurî, Ferruhî, Fahreddin-i Gurganî, Sena’î ve Katran-ı Tebrizî bu üslubun temsilcileridir.

Irak Üslubu: XII. yüzyılda başlayıp XV. yüzyılın sonuna kadar devam eden bu üsluba mensup şairler, Arap edebiyatından fazla etkilendikleri için Arap şiirindeki mazmunlar Fars şiirinde de görülmeye başlamıştır. Tasavvufî duygu ve düşünceler şiire girmiş, anlaşılması zor, aşırı mübalağalı kasideler yazılmıştır. Özellikle âşıkane ve tasavvufî gazeller rağbet görmüştür. Sebk-i Selçukî (Selçuklu üslubu) de denilen bu üslubun en önemli ekolü, Sa’dî-yi Şirazî ile Hafız-ı Şirazî’nin oluşturduğu Şiraz ekolüdür. Esiruddin-i Ahsigetî, Cemalüddin-i İsfahanî, Kemalüddin-i İsfahanî, Attar, Mevlana, Fahrruddin-i İrakî, Hümamî-yi Tebrizî, Evhadî-yi Merağî, Selman-ı Savecî ve Molla Camî bu üslubun önemli temsilcilerindendir.

Azerbaycan Üslubu: Irak üslubunun devam ettiği XII. yüzyılda, İran’ın batısında belli bir bölgede yetişen şairler tarafından yaratılmıştır. Bu bölge, Horasan mıntıkasından uzak olduğu için Derî lehçesi yerine Azerî lehçesi geçerli olmuş, bu dönem şiirinde Arapça kelime ve terkipler fazla yer almıştır. Yeni mazmun ve manalar ortaya konulmuş, narin ve nazik fikirlere yer verilmiştir. Hakanî ve Nizamî, bu üslubun en büyük temsilcilerindendir.

Hint üslubu: Safeviler döneminde İran ve daha çok Hindistan’da görülen şiir üslubudur. XVI-XVIII. yüzyılda devam eden bu üslup, Babürlü Hint-Türk hükümdarlarının saraylarında şiir söyleyen şairler tarafından geliştirilmiştir. Şiirde ince manalar, karmaşık hayaller, yeni, orijinal ve giriş mazmunlar kullanılmış; mana, söze karşı üstün tutulmuş, muhayyile ön plana çıkmıştır. Urfî-yi Şirazî, Feyzî-yi Hindî, Talib-i Âmulî, Kelim-i Kaşanî, Zulalî-yi Hansarî ve Sa’ib-i Tebrizî üslubun önemli temsilcileridir.

Edebî geri dönüş üslubu: “Bâzgeşt-i edebî” olarak adlandırılan bu üslup, Hind üslubuna karşı ortaya çıkmıştır. Bu üslupta Moğollardan önceki şair ve yazarların üslubuna yönelme vardır. Hatifî-yi İsfahanî, Âzer-i Bigdil, Ka’anî-yi Şirazî ve Sabah-ı Kaşanî önemli temsilcileridir.

Fars Edebiyatında Nesir

İslam öncesi Fars edebiyatında manzum ve mensur eserler bulunur. Mensur eserlerin bir kısmı dinî olup Avesta’nın şerh ve tefsirleriyle, Mani dininin öğretileriyle, tarih, astronomi, tip, siyaset gibi bilimlerle ilgilidir. Bu devrede, hitabet, ahlakî hikâyeler gibi edebî mensur eserler; Kelîle ve Dimne gibi Hintçeden Pehleviceye tercüme edilen kitaplar vardır.

İslamiyet sonrası Fars nesrinin ilk ilerleme dönemi Samaniler (874-1005) devridir. Bu dönemde Kur’an tefsirleri, kelam, kahramanlık destanları, tıp, matematik, coğrafya, özellikle tarih kitapları gibi çeşitli bilimlerle ilgili bazı mensur eserler yazılmıştır. Bu eserler, tasannudan uzak olup son derece sade ve basittir.

Gazneliler döneminde (963-1186) şiire paralel olarak nesir de gelişip olgunlaşmıştır. Dönemin başlarında Arapça kelime ve terkipler oldukça azken, daha sonraları kullanım oranları artmıştır. Bazı konular işlenirken yeri geldikçe ayet ve hadis iktibaslarına başvurulmuş, ifadeler anlaşılır bir biçimde kullanılmış, nesri süslemek için şiirden de yararlanılmıştır. Târîh-i Beyhakî ve Kelîle ve Dimne bunun en güzel örneğidir.

Selçuklular dönemi nesri, Samaniler ve Gazneliler devrinin bir devamı gibidir. Sade ve süslü nesir örneklerinde hem konu çeşitliliği hem de eser sayısı artmıştır. Esrâru’ttevhîd, Tezkiretü’levliyâ, Târîh-i Beyhakî, Kâbûs-nâme, Kelîle ve Dimne, Çehâr-makâle bu dönemde yazılan mensur eserlerden bazılarıdır.

Moğollar dönemi (1218-1369) nesri, Selçuklu dönemi nesrinin devamıdır. Bu dönem, bir önceki dönemde olduğu gibi sade ve sanatlı iki nesir türünü de barındırmaktadır. Reşidüddin Fazlullah’ın Câmi’u’ttevârîh adlı tarih kitabı sade ve akıcı nesrin, Muhammed Avfî’nin ünlü tezkiresi Lübâbu’l-elbâb ise sanatlı nesrin güzel örneklerindendir.

Her iki üslubun bir arada kullanıldığı da görülmüştür. Bu dönem mensur eserlerinde Farsça ve Arapça şiirler, Arapça güzel sözler, ayet ve hadisler ve bilimsel kavramlardan yararlanılmıştır. Ata Melik Cüveynî’nin Târîh-i Cihângüsâ ’sı buna örnektir. Sa’dî-yi Şirazî de Gülistân’ında ifrata kaçmadan Arapça kelime, cümle, darbımesel yanında ayet iktibaslarını da kullanarak, kendinden sonra gelenlere önderlik etmiştir.

Moğollar döneminde en tanınmış mensur eserler tarih yazıcılığında ortaya çıkmıştır. Bu eserler, genel tarih, bir şehre veya bir bölgeye ait özel tarihler ile bir sülaleye ait tarihler olarak üç şekilde görülmektedir.

Timurlular devrinde (1369-1500) Fars nesri, şiirden daha çok rağbet görmüştür. Nesirde üslup sade ve akıcıdır. Önceki dönemlere göre sanatlı eserler oldukça azdır.

Bu dönem nesrinde Türkçe kelimelerin etkisi, gözle görülür bir noktaya ulaşmıştır. Hatta dönemin sonlarına doğru Türkçe yazılmış kitaplar ortaya çıkmıştır. Mecâlisü’n-nefâ’is, Muhâkemetü’l-lügateyn, Mahbûbu’lkulûb ve Bâbür-nâme bunların başında gelir. Eserlerde tarih yazıcılığı bilimsel konular da işlenmiştir.

Nizam-i Şamî’nin Zafer-nâme ’si, Hafız Ebru’nun Zübdedü’t-tevârîh ’i, Camî’nin Bahâristân ve Nefahâtü’lüns ’ü, Mirhand’ın Ravzâtü’s-safâ ’sı, Hüseyin Baykara’nın Mecâlisü’l-ussâk ’ı, Hüseyin Vaiz Kaşıfî’nin Ravzatü’ssühedâ ’sı, Devletşah’ın Tezkiretü’ş-şuarâ ’sı bu dönem yazılan mensur eserlerden bazılarıdır.

Safeviler Dönemi (1502-1736)’nde nesir zayıflamıştır. Çeşitli tarihî eserler kaleme alınmış, tezkire yazma geleneği de devam etmiştir. Farsça dilbilgisi yazıcılığı rağbet görmüş, bazı dinî ve bilimsel eserler de yazılmıştır.

Handmir’in Habîbü’s-siyer ’i, I. Şah Tahmasb’ın Tezkire-yi Şâh Tahmasb-ı Safevî ’si, Emin Ahmed-i Razî’nin Tezkireyi Heş-iklîm ’i, Ali Rıza Kulihan’ın Riyâzü’ş-şuarâ ’sı, İskender Big’in Âlem-ârây-ı Abbâsî ’si, İdris-i Bitlisî’nin Heşt Bihist ’i dönemin mensur eserlerindendir.

Safevilerden sonra değişen Fars nesri, Afşarlar, Zendler ve Kaçarlar dönemlerinde iyice zayıflamış, Kaçarlar döneminde ise eski nesir üsluplarına dönülmüştür.