VIII-XIII. YÜZYILLAR TÜRK EDEBİYATI - Ünite 3: Karahanlı Dönemi Türk Edebiyatı Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 3: Karahanlı Dönemi Türk Edebiyatı

Giriş: Karahanlıların Kısa Tarihi

IX. yüzyılın ortalarından XIII. yüzyılın ilk onlu yıllarına kadar Doğu ve Batı Türkistan’da hüküm süren Karahanlılar, Samanilerden sonra ikinci Türk-İslam devletidir. Devleti kuranlar tarafından hangi adla ifade edildiği bilinmeyen bu ikinci İslamî Türk devletine Karahanlılar adı, ilk defa 1874 yılında V. V. Grigorev tarafından verilmiştir. Bu ad, Kara Han, Kara Hakan, Arslan Kara Hakan gibi Karahanlı hükümdarlarının unvanlarında sıkça kullanılan, “kuzey” ve “yücelik ve kuvvet” anlamlarına gelen kara kelimesinden gelir.

X. yüzyılın ortalarında İslamiyeti kabul eden Karahanlıların idare edildiği asıl merkez Kâşgar’dır. Ancak Balasagun, özellikle Harun zamanından sonra ikinci bir merkez olmuştur. Balasagun’da çok dilliliğin olması, burada Türklerle birlikte Soğdluların da yaşadığını düşündürtmektedir. Özkend ile Semerkand da devletin önemli merkezlerindendir.

Karahanlı tarihinin ilk dönemleri hakkında fazla bilgi yoktur. Kök Türkler’e karşı ittifak oluşturan Uygur, Karluk ve Basmıllar arasında yer alan Karlukların, 840 yılında Ötüken Uygur Devleti yıkıldıktan sonra, bu bölgede Karahanlı Devletini kurdukları tahmin edilmektedir

XIV. yüzyılın başlarında Cemal Karşî tarafından yazılan Mülhakâtü’s-sürâh adlı esere göre, ilk Karahanlı hükümdarı, Afrasiyab neslinden olan Bilge Kül Kadır Han’dır. Karahanlıların, Bilge Kül Kadır Han’ın torunu Satuk Buğra Han zamanında, muhtemelen 940’lı yıllarda İslamiyeti kabul ettikleri tahmin edilmektedir.

Satuk Buğra Han’dan sonra tahta sırasıyla oğulları Musa Tonga İlig ve Baytaş Arslan Han çıkmıştır. Baytaş Arslan Han zamanında, 960 yılında İslamiyet, Karahanlı devleti idaresi altındaki bütün Türk boylarına yayılmıştır. Karahanlı Devleti 1046/1047 yıllarında iç çekişmeler sonucunda Batı ve Doğu Karahanlılar olmak üzere ikiye ayrılmış; Batı Karahanlılar’ın merkezi, ilk başlarda Özkend sonraları ise Semerkand olmuş, Doğu Karahanlılar ise Balasagun ve Kaşgar merkezli birer devlet kurmuşlardır. Batı ve Doğu Karahanlılar, 1212 yılında Karahıtayların hâkimiyeti altına girerek son bulmuştur.

Karahanlı Türkçesi Eserleri

Türklerin İslâmiyeti kabul ettikten sonra kaleme aldıkları ilk Türkçe eserler, Karahanlılar döneminden kalmadır. Bu dönemde eserlerin Türkçe olarak verilmesinin en önemli sebebi, Karahanlı devletinin tamamen Türklerden oluşmasıdır. Bunun için Yusuf Has Hacip ve Edib Ahmed eserlerini Türkçe yazmışlardır. Karahanlı devletinden günümüze kalan, Karahanlı yazı diliyle yazılmış Türkçe eserler şunlardır:

  1. Kutadgu Bİlig
  2. Dîvânu Lugâti’t-Türk
  3. Atebetü’l-Hakayık
  4. Yarkend Hukuk Belgeleri
  5. Kur’an Tercümeleri

Bunlar arasında Karahanlı yazı dilini en iyi yansıtan eser, kuşkusuz Kutadgu Bilig ’dir. Divanü Lügati’t-Türk , bütün Türk boylarına ait malzemeyi içerdiği için, sadece Karahanlı yazı dilini yansıtmaz. Buna karşın Kutadgu Bilig , Karahanlı yazı dilinin özellikleri hakkında bilgi edinebileceğimiz yegâne kaynaktır. Atebetü’l-hakayık ise, dil özellikleri bakımından Kutadgu Bilig ’den ve diğer Karahanlı metinlerinden daha farklıdır. Bu farklılık büyük bir ihtimalle Atebetü’l-hakayık ’ın daha geç dönemde yazılmış olmasından kaynaklanmaktadır.

Kutadgu Bilig (KB)

Türk edebiyatında yazılan ilk mesnevi olan Kutadgu Bilig, klasik mesnevi tertibini yansıtması, konunun işlenişi, aruzun Türkçeye başarılı bir şekilde tatbik edilmesi ve Türkçenin başarılı bir biçimde kullanılmasıyla dikkat çekmektedir. KB dil, üslup, sanat, tertip, kompozisyon, alegorik oluşu, İslamî ve ahlakî düşüncelerin işlenişi, şekil ve aruzun kullanımı yönlerinden mükemmel bir eserdir. Bu da KB’e gelinceye kadar, Türk diliyle çeşitli seviyede eserler yazılmış olduğunu teyit etmektedir.

Türkler, “İslam Öncesi Türk Edebiyatı” olarak isimlendirilen dönemde var olan dilleri, edebî türleri, nazım şekilleri ile anlatım tekniklerini kullanarak bağlandığı farklı dinlerde ve yayıldığı farklı coğrafyalarda büyük ve gelişmiş bir edebiyat meydana getirmişlerdir. Oluşturulan bu edebî birikim, Türklerin yüzyıllar sonra meydana getirecekleri İslamî dönem edebî eserlerinin temellerini oluşturmuştur. Çünkü Türkler, İslamî döneme geçtiklerinde eski edebî alışkanlıklarını bırakmamıştır.

Karahanlıların tamamen Müslüman olmalarından sonra Türk tarihinde yeni bir dönem başlamıştır. Özellikle IX. asır İslam medeniyetinin altın çağını yaşadığı bir dönem olmuştur. Böylece Türkistan’ın Merv, Beykent, Buhara, Semerkand, Faryab, Şaş (Taşkent), Kâşgar ve Harezm gibi büyük şehirleri erken devirlerden itibaren bir kültür merkezi hâline gelmiştir. Böylece, Irâk-ı Arab’ın yanında Türkistan coğrafyası, ikinci kültür merkezi olarak İslam dünyasındaki yerini almıştır. Bu yeni oluşum, diğer alanlarda olduğu gibi kendisini edebiyatta da göstermiştir. Özellikle İslam dünyasında “ilk Rönesans devri” olarak kabul edilebilecek bu dönemde, önemli bir Türk-İslam merkezi hâline gelen Doğu Karahanlıların başkenti Kâşgar’da, İslamî Türk edebiyatının bilinen ilk eserleri Karahanlı Türkçesi ile yazılmiştır.

Bu iki kültür merkezi (Irak-ı Arab ve Türkistan) aracılığıyla Araplarla Türkler, aynı inancı paylaşmaları yanında, bilimsel etkinliklerde de yan yana gelmeye başlamışlardır. Diğer bir ifadeyle, erken dönemlerde Arap ve Türk kültürel birlikteliği öne çıkarken bu iki kültürün Fars kültürüyle ayrıştığı görülmektedir.

Türkistan coğrafyasında Türkçe ve manzum yazılan ilk eser olan KB’in, söylenilenlerin aksine Türklerin daha önce şiirlerinde kullandığı ve “aa bb cc…” şeklinde kafiyelendirdiği şiir yapısıyla, Arap edebiyatında gördüğü mesnevi formu arasındaki paralellikten dolayı bu nazım şeklini rahatlıkla kullandığı söylenebilir. Bu da Türklerin mesnevi formunu Fars mesnevilerinden hareketle değil, Uygur dönemi Türk şiiri ile Arap şiirinden esinlenerek kullanmış olabileceğini göstermektedir.

İlk örneği Arap edebiyatında görülen mesneviler, konusu itibariyle genellikle didaktik olup toplumun huzuru ve mutluluğu için yol gösteren özelliklere sahiptir. Aynı özelliklerin Uygur dönemi Türk şiirlerinde ve hem dünya hem de ahirette insan mutluluğunu esas alan Kutadgu Bilig ’de bulunması, ilk mesnevi yazma geleneğinin Eski Türk şiiri ile Abbasî/Arap edebiyatından İslam sonrası Türk şiirine geçtiğini göstermektedir. KB’de millî nazım şekli olan dörtlükler de bulunmaktadır.

Yusuf Has Hacip’in mesnevi içinde Fars edebiyatında şekillenen gazele değil de Arap edebiyatının önemli nazım şekli olan kasideye yer vermesi, onun bu edebiyatın geleneğine daha yakın olduğunu göstermektedir. Mesnevi şeklinde yazılmış olmakla beraber nazım örgüsünde milli nazım geleneğinden gelen dörtlüklerin 173 defa yer alması, hele Atebetü’l-hakâyık ’ın baştan sona kadar bu dörtlüklerle yazılması, henüz klasik İran şiirinin nüfuz dairesine tam girilmemiş olduğunun delilidir. Mütekarib bahrini kullanması ise, bir taraftan Arap edebiyatında bu bahirle yazılan eserlerin olması, diğer taraftan da 11’li (6+5) hece veznine karşılık gelmesindendir. Bu nedenle, KB’in, şekil ve muhteva yönünden, hem Arap edebiyatı hem İslamiyet öncesi Türk edebiyatı geleneğini devam ettirdiği söylenebilir.

Karahanlı yazı dilinin ve İslamî Türk edebiyatının bilinen ilk eseri olan KB’in kelime anlamı “kutlu olma bilgisi”dir. Eser Yusuf Has Hacip tarafından Balasagun’da yazılmaya başlanmış, 1069 yılında Kâşgar’da tamamlanarak Karahanlı hükümdarı Tavgaç Buğra Han’a sunulmuştur. Eserin sunuluşunun ardından yazara, hükümdar tarafından Has Hacip ya da Ulug Has Hacip unvanı verilmiştir.

Yusuf Has Hacip hakkındaki bilgiler, eserin mukaddimesindekilerden öteye geçmez. Buna göre Yusuf Has Hacip, Karahanlı devletinin önemli merkezlerinden biri olan Balasagunlu ’dur. Eserini yazdığı 1069 yılında altmış yaşına yaklaştığı tahmin edilmektedir.

İnsanlara her iki dünyada da mutlu olmanın yollarının gösterilmek istendiği KB’in yazılış amacı, “insanları Yusuf Has Hacip’in tasavvur ettiği ideal hayat tarzına kavuşturmak”tır. KB, içerik bakımından siyasetname özelliğine de sahiptir.

Mesnevi nazım şekliyle yazılan KB, 6645 beyitten oluşmaktadır. Eser, Firdevsî’nin 1010 yılında tamamladığı Şeh-nâme adlı eserle aynı vezne (feûlün feûlün feûlün feûl) ve nazım şekline sahip olmasından ve içinde yer yer Farsça ve Arapça kelimelerin bulunmasından dolayı, bazı araştırmacılar tarafından Şeh-nâme ’den etkilenilerek yazıldığı iddia edilmiştir. Ancak bu düşünce gerçeği yansıtmamaktadır. Eserde, dağınık şekilde yer alan ve Türk nazım geleneğinden gelen 173 adet dörtlük de vardır.

KB’de “giriş bölümü”, “konunun işlendiği bölüm” ve “bitiş bölümü” diye isimlendirilen üç bölüm bulunur. Giriş bölümünde Allah’ın zikredilmesi, Hz. Peygamber ve dört halifenin övülmesinden sonra İslam öncesi Türk edebiyatından izler taşıyan bahar tasviri, bunun ardından hükümdar övgüsü yer alır. Daha sonra gezegenler, burçlar, evren; bilgi ve aklın önemi; bilgi ve aklın faydaları gibi konular işlenir. Bu kısımda ifade edilen görüşler, XI. yüzyılda Türk toplumunun bilgi ve akla verdiği önemi göstermesi bakımından önemlidir.

Yusuf Has Hacip, eserinin yazılma sebebini XI. babda açıklamıştır. Burada kitabın adı, ne anlam ifade ettiği ve ayrıca kendisinin yaşlılığı dile getirilmiştir. Kitabın asıl konusu XII. babda başlar. Bu bölüm kendi içinde dörde ayrılır ve dört alegorik kişi arasında geçen bir münazaraya dayanır. Olaylar büyük ölçüde hükümdar Küntoğdı ile vezir Aytoldı arasında geçer. Adaleti temsil eden Küntoğdı ile kutu temsil eden Aytoldı bu bölümde karşılaşır, Aytoldı ’nın bilgisinden ve düşüncelerinden etkilenen Küntoğdı , onu vezir yapar. Ancak vezir Aytoldı bir müddet sonra hastalanır ve aklına, bilgisine, gönlüne güvendiği oğlu Ögdülmis ’i çağırır. Aytoldı ’nın, eserde ukuş ’u (akıl ve bilgi) temsil eden Ögdülmiş ’e adalet ve doğruluk konularında öğütler verir.

Yusuf Has Hacip’in KB’i yazarken hangi kaynaklardan beslendiği konusunda çeşitli görüşler vardır. Bunlardan biri, yukarıda da değinildiği üzere, KB’in Firdevsî tarafından 1010 yılında tamamlanan Şehnâme’nin tesirinde kalmış olduğuna ilişkin görüştür. KB’de Arapça ve Farsça sözcüklerin azlığı, buna karşılık Eski Türk diline ait birçok sözcüğün varlığı, Yusuf Has Hacip’in etkilendiği asıl kaynağın Türk kültürü olduğunu göstermektedir. Yine KB’de geçen “Türk Beği”, “Ötüken Beği”, “Tonga Alp Er” gibi adlandırmalar, Yusuf Has Hacip’in Türk kültür ve medeniyeti çevresinde yetiştiğini göstermektedir.

KB, her şeyden önce devleti idare edenlerde bulunması gereken erdem ve kabiliyetlerin neler olması gerektiğini vurgulamış olmasından dolayı, “siyasetname” olarak tanımlanabilir. KB, her biri ayrı bir kavramı temsil eden dört şahıs etrafındaki olaylar ve konuşmalardan meydana gelmiş alegorik bir eserdir. Eserdeki kahramanlar ve temsil ettikleri kavramlar şunlardır:

  1. Adaleti, nizamı (köni törü “doğru kanun”) temsil eden Küntoğdı , eserde hükümdardır;
  2. Talih ve bahtı (kut) temsil eden Aytoldı , eserde vezirdir;
  3. Aklı ve bilgiyi (ukuş) temsil eden Ögdilmiş , eserde Aytoldı’nın oğlu bilge kişidir;
  4. Akıbeti, hayatın sonunu temsil eden Odgırmış , eserde dünya işlerinden elini eteğini çekmiş zahit/sofu kişidir.

Yusuf Has Hacip KB’de olaylar karşısında bu şahısları konuşturarak ahlakî, siyasî ve dinî anlamlar içeren mesajları okuyucuya verir. Bütün dinî ve dünyevî düşünceler dört temel ilkeyi temsil eden dört kişi etrafında şekillenmiş, bu kişilere yeri geldikçe arkadaş, haberci, uşak gibi diğer kişiler de katılmıştır.

KB’in nüshaları

Kutadgu Bilig’in Herat (Viyana), Mısır (Kahire) ve Fergana olmak üzere üç nüshası vardır. Sonradan istinsah edilen bu nüshaların ikisinde yer alan biri manzum diğeri mensur mukaddimeler, müstensihler tarafından esere sonradan ilave edilmiştir. Eserde, XI. yüzyıl Türk dilinde olmaması gereken bazı şekillerin bulunması bunu göstermektedir. Mevcut nüshalardan ikisi ( Mısır ve Fergana ) Arap, diğeri ( Herat ) de Uygur alfabesiyle yazılmıştır. Müellif nüshası olmadığı için, Yusuf Has Hacip’in eserini hangi alfabeyle yazdığı belirsizdir.

Herat nüshası: 190 sayfa ve 915 beyitten oluşan Herat nüshası, XV. yüzyılda Arap alfabesiyle yazılan bir nüshadan Şahruh döneminde 17 Haziran 1439’da Herat’ta Uygur alfabesiyle istinsah edilmiştir. Herat’ta bulunan nüsha Tokat’a, oradan da Abdürrezzak Bahşı’nın isteğiyle 1474 yılında İstanbul’a getirilmiştir. Ancak XVIII. yüzyılın sonlarında tarihçi Hammer, eseri bulup Viyana’ya götürmüştür. Bu nedenle Viyana nüshası olarak da anılmaktadır.

Mısır Nüshası: 1896 yılında Kahire’deki Hidiv (Kral) kütüphanesinin Alman müdürü Moritz tarafından bulunmuştur. Hâlâ Kahire’de olan Mısır nüshası, 1374 tarihinden önce, Kıpçak Türk kumandanlarından İzzettin Aydemir için Arap harfleriyle istinsah edilmiştir.

Fergana Nüshası: Zeki Velidi Toğan tarafından 1913 yılında Fergana yakınlarında bulunan ve bilim dünyasına tanıtılan Fergana nüshası, diğer nüshalara göre daha geniş ve tamdır. Bu nüsha, bugün Taşkent’te muhafaza edilmektedir. Herat ve Mısır nüshalarında hem manzum hem de mensur mukaddimeler bulunmasına karşılık, Fergana nüshasında sadece mensur mukaddime vardır.

KB’in üç nüshasının karşılaştırılmasıyla tenkitli metni Reşit Rahmeti Arat tarafından yayımlanmıştır (1979). Yine Arat KB’i Türkiye Türkçesine aktarmıştır. KB’in indeksi de Reşit Rahmeti Arat tarafından hazırlanmış olmakla birlikte, ölümünden sonra Kemal Eraslan, Nuri Yüce ve Osman Fikri Sertkaya tarafından yayımlanmıştır.

Dîvânu Lugâti’t-Türk (DLT)

“Türk Dİllerinin Sözlüğü” anlamına gelen Dîvânu Lugâti’t-Türk , Kâşgarlı Mahmud bin Hüseyin bin Muhammed, Türkolojideki alışılmış kullanımıyla Kâşgarlı Mahmud ya da Mahmud Kâşgarî tarafından XI. yüzyılda Karahanlı Türkçesiyle yazılmış ansiklopedik bir sözlüktür.

Eser, Karahanlı Türkçesinin standart diliyle yazılmış olmasına karşılık, XI. yüzyılın Türk dünyasına ait zengin bilgi ve malzeme içerdiği için, bir bakıma Türk dili, edebiyatı ve kültürünün antolojisi ve ansiklopedisi durumundadır. Bu anlamda DLT, Türkçenin bilinen ilk sözlüğüdür. Eserden öğrendiğimize göre, DLT, Bağdad’da Abbasî halifesi Muhammedü’l-Muktedî bi-emrillah’ın oğlu Ebu’l-Kasım Abdullah’a sunulmuştur.

DLT’ün yazarı: Kâsgarlı Mahmud: DLT’ün yazarı Kâşgarlı Mahmud hakkında tarihî kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlanmamaktadır. Eser ve yazarı hakkındaki ilk bilgiler, 1650’li yıllarda Kâtip Çelebi tarafından yazılan Kesfü’z-zünûn ’da geçmektedir. Buna göre Kaşgarlı Mahmud hükümdar bir sülaleye mensup olup Kaşgar’da yetişmiştir. Kâşgarlı Mahmud’un Türk coğrafyasını gezip eseri için gerekli malzemeyi topladıktan sonra, Bağdat’a gittiği ve eserini burada yazdığı tahmin edilmektedir. Kâşgarlı Mahmud, DLT’ün dışında, ayrıca Cevâhirü’n-nahv fi-Lugâti’t-Türk (Türk Dilinin Gramer Cevherleri) adında başka bir eser daha yazdığını, bizzat eserinde ifade etmektedir. Ancak bu eser bugüne değin bulunamamıştır.

DLT’ün yazılış tarihi ve yeri: DLT’ün nerede yazıldığı belli değildir. Ancak eser üzerinde çalışanlar, Bağdat’ta yazıldığını kabul etmişlerdir. DLT, 25 Ocak 1072 tarihinde Çarşamba günü yazılmaya başlanmış, 9 Ocak 1077 tarihinde Pazartesi günü tamamlanmıştır.

DLT’ün nüshası ve bulunuşu: DLT’ün Kâşgarlı Mahmud tarafından yazılan asıl nüshası bugün elimizde değildir. DLT’ün bugün elimizdeki tek nüshası olan yazma, eserin yazılışından yaklaşık iki yüzyıl sonra, aslen Sâveli olan Muhammed bin Ebi Bekr ibni Ebi’l-Feth tarafından 1266 yılında Şam’da istinsah edilmiştir. Şam’da istinsah edilen bu nüsha, 1517 yılında Osmanlılar tarafından İstanbul’a getirilmiştir.

Eser 1917 yılında İstanbul’daki bir sahafta Ali Emiri tarafından bulunduktan sonra dönemin sadrazamı Talat Paşa’nın ricasıyla, ilk defa Kilisli Muallim Rıfat tarafından 1918 yılında üç cilt hâlinde yayımlanmıştır. DLT’ün tek yazması, bugün İstanbul’daki Millet Kütüphanesi’nin Ali Emirî bölümündedir.

DLT’ün içeriği: DLT, Araplara Türkçe öğretmek, Türkçenin Arapça ile boy ölçüşebileceğini göstermek için kaleme alınmıştır. Bu nedenle, eserin mukaddimesi ve sözcüklerin açıklamaları Arapça ifade edilmiş, madde başında verilen Türkçe sözcükler, Arap leksikolojisine göre sıralanmıştır. Buna göre Türkçe sözcükler, ünsüzlerin sayısına göre Arapça vezinlere göre gruplandırılmış, her bir grup da Arap alfabesine göre sıralanmıştır.

Kâşgarlı Mahmud, kitabını sekiz bölüme ayırdığını kaydeder. Her bir bölümü isimler ve fiiller olarak ikiye ayırdığını, ilk önce isimleri sonra da fiilleri yazdığını açıklar. Madde başı verilen fiiller, görülen geçmiş zamanın teklik 3. şahsında verilir ( kör - yerine kördi , bil yerine bildi vb). Türkçe sözcüklerin Arapça karşılıkları verildikten sonra, sözcügü daha iyi açıklamak ve tanıklamak amacıyla manzum parçalar, atasözleri ya da bazen Kâşgarlı Mahmûd’un kurduğu cümleler verilmiştir. bununla birlikte Türk boylarının sosyo-kültürel yapıları yeri geldikçe, eser içine serpiştirilmiştir. Bu bakımdan DLT, Türklerle ilgili etnolojik, etnoğrafik bir eser olduğu gibi aynı zamanda Türk dilinin yazılmış ilk grameri ve sözlüğüdür. Karahanlı yazı dili ile yazılmış DLT, sadece Karahanlı Türkçesi ile yazılmış olmasından dolayı değil, aynı zamanda Türk diyalektleri hakkında verdiği eşsiz bilgiler sebebiyle de başyapıttır.

Kaşgarlı Mahmud Türk boylarının yaşadıkları yerleri anlatırken bir de haritaya yer vermiştir. Bu haritada sadece Türklerin oturdukları yerler değil, Türklere komşu milletler de gösterilmiştir.

Türk boylarından derlenen ve daha önceki çağlara ait olduğu anlaşılan şiir ve atasözleri, böylece Kâşgarlı Mahmud tarafından kayıt altına alınmıştır. DLT’teki atasözleri, Türklerin bilinen ilk atasözleri olduğu için çok önemlidir.

DLT’te manzum parçalar önemli bir yer tutar. Bizzat Kâşgarlı Mahmud tarafından Türk boylarından derlenen bu manzum parçalar, 764 dizeden oluşmaktadır ve büyük bir ihtimalle birçoğu anonimdir. Şiirler; savaşları, büyüklerin ölümünün ardından duyulan üzüntüyü, bahar tasvirlerini ve aşkı konu edinmiştir. Şiirlerin büyük bir kısmı, savaşları anlatır. Karahanlıların Tangutlar, Basmıllar ve Uygurlarla yaptığı savaş sahneleri, çok canlı bir şekilde tasvir edilmiştir.

Atebetü’l-Hakayık (AH)

“Hakikatlerin Eşiği” anlamına gelen Atebetü’l-Hakayık ’ın, dil özellikleri ve yazarı hakkındaki kimi ipuçlarından hareketle XII. yüzyılda yazıldığı tahmin edilmektedir. Eser, Yüknekli Edib Ahmed bin Mahmud tarafından yazılmıştır.

AH, Türk ve Acem hükümdarı, milletlerin efendisi ve yüce emir olarak nitelendirilen, ancak kimliği, nerede ve ne zaman yaşadığı bilinmeyen Muhammed Dad İspehselar Bey ’e sunulmuştur. Kutadgu Bilig gibi aruzun “feûlün feûlün feûlün feûl” vezniyle yazılan eserde, 40 beyit ve 101 dörtlük vardır. 14 bâb’dan oluşan AH, didaktik ve ahlâkî bir özellige sahiptir.

AH’a sonradan ilâve edilmiş üç ek vardır. Bu eklerden ilkinin şairi bilinmemektedir. Diğer iki ekten biri Emir Seyfeddin ’e, diğeri de Emir Arslan Hoca Tarhan ’a aittir.

AH’ın ne zaman yazıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Dil özelliklerinden ve esere ilâve edilen eklerden, AH’ın Karahanlı Türkçesi (Kâşgar dili) ile yazıldığı anlaşılmaktadır. Eser en erken XII. yüzyılda yazılmış olmalıdır.

AH’ın bugüne kadar dört nüshası bulunmuştur: Semerkand, Ayasofya, Topkapı Müzesi, Seyit Ali nüshası. AH’ın bu dört nüshasından başka, bazı mecmuaların içinde AH’tan parçalar bulunduran; ancak eserin küçük bir kısmına tekabül eden metinlere de rastlanmaktadır.

AH, R. R. Arat tarafından nüshalar karşılaştırılarak, transkripsiyon, çeviri, açıklamalar, dizin ve tıpkıbasımıyla birlikte 1951 yılında yayımlanmıştır.

Karahanlı Türkçesi Kur’an tercümeleri

İlk Türkçe Kur’an çevirileri, Türkler arasında İslamiyet’i yine bir Türk-İslam devleti olan Samanilerden vasıtasıyla kabul eden Karahanlılar tarafından yapılmıştır. Kur’an’ın Türk diline ilk defa ne zaman çevrildiği bilinmemekle birlikte, ilk çeviri faaliyetleri X. yüzyılda gerçekleşmiş olabilir.

Kur’an ’ın Türkçeye tercümeleri, ya satır altı çeviri yoluyla ya da Kur’an ayetlerinin yorumlanması esasına dayalı tefsir yoluyla gerçekleşmiştir. Karahanlı devrinde yapılmış Kur’an tercümeleri ise genellikle satır altı çeviri şeklindedir. Satır altı çeviri, Arapça sözcüklerin Türkçeye birebir çevirisidir.

Karahanlı Türkçesi ile yazıldığı düşünülen satır altı Kur’an çevirileri şunlardır:

  1. Türk ve Islam Eserleri Müzesi (TİEM) Nüshası;
  2. Rylands Nüshası;
  3. Anonim Tefsir;
  4. Özbekistan Nüshası.

Yarkend dökümanları

Karahanlı edebiyatına ait eserler arasında, Karahanlı yerleşim yerlerinden olan Yarkend yakınlarında bulunmuş, Arap ve Uygur harfli hukuk belgeleri de sayılabilir. Bu dokümanların, Türk dilinde yazılmış ilk hukuk vesikaları olduğu ifade edilebilir.

Bu dokümanlardan bazıları Arap alfabesiyle yazılmasına karşılık şahit imzalarının Uygur alfabesiyle yazılması, o dönemde Arap yazısının herkes tarafından bilinmediğine işaret etmektedir. Yarkend dokümanlarının yapısı aynı yüzyılda bulunan Farsça denkleriyle değil, Çince hukuk belgeleriyle paralellik göstermektedir.

Yarkend dokümanlarının XI-XII. yüzyıllarda yazıldıkları bilinmektedir. İslamî Türk dilinin en eski metinleri olan KB ve DLT’ün elimizdeki nüshalarının daha sonraki yüzyıllarda kopya edildiği dikkate alındığında, Yarkend dokümanlarının Karahanlı edebiyatının en eski metinlerinden olduğu tahmin edilebilir.

Yarkend dokümanlarının dil özellikleri, Karahanlı Türkçesi ile yazılmış diğer metinlerden çok farklı değildir. Ancak bu metinler bazen Karahanlı yazı dilinden farklı özellikler göstermektedir.