XVI. YÜZYIL TÜRK EDEBİYATI - Ünite 7: XVI. Yüzyıl Mesnevileri-II Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 7: XVI. Yüzyıl Mesnevileri-II

Dini ve Tasavvufi Mesneviler

Mesnevi geleneği içinde hemen her konu işlenmiştir. Şiirin, daha doğrusu manzum anlatımın revaçta olduğu bir ortamda sadece estetik duyguları tatmin etmek için değil, aynı zamanda okuyucu ve dinleyicileri bilgilendirmek için de mesneviler yazılmıştır. İslam akaidinin kapsamı içinde yer alan didaktik konuların işlendiği mesnevilerin yanı sıra, İslam uygarlığı çerçevesinde oluşturulan birikimin de mesnevi nazım şekliyle ele alındığı bilinmektedir. Osmanlı şiir geleneği içinde Hz. Peygamber’in söz ve davranışları (hadis), dünyaya gelişi ve peygamberliği (mevlit), beden yapısı ve karakteri (hilye) pek çok edebî eserin konusu olmuştur. Lamiî Çelebi, Behiştî ve Şemsettin Sivasî mevlit yazmıştır. Tasavvufun mahiyeti, kuralları, gündelik hayata yansımaları kıssalarla zenginleştirilerek mesnevi tarzında anlatılmıştır.

XVI. yüzyıl divan şairleri sadece aşk ve macera konularını değil, dinî-tasavvufi konuları işlerken de Genceli Nizamî’nin yolunu takip ederler. Onun Mahzenü’l-Esrar’ı divan şairleri tarafından örnek alınır. Ortak hikâyelerin belli başlı kaynakları Kuran-ı Kerim, Mevlana’nın Mesnevi’si, Feridüttin Attar’ın Tezkiretü’lEvliya’sı, Mantıku’t-Tayr’ı, Sadi’nin Gülistan ve Bostan’ı ve Fuzulî’nin Leylâ vü Mecnun mesnevisidir. Bu mesnevilerde genellikle anlatım sade, olay örgüsü basittir. Çünkü amaç öğüt vermek ve kıssadan hisse çıkarmak suretiyle hayat tecrübesini paylaşmaktır

Mahzenü’l-Esrar’a Anadolu sahasında ilk Türkçe nazire olarak kabul edilen eser, Ahmed-i Rıdvan’ın Mahzenü’lEsrar’ıdır. Ahmed-i Rıdvan’ın Rıdvaniyye isimli mesnevisi de dinî ve ahlakî öğütler içeren bir eserdir. Yahya Bey’in Gülşen-i Envar, Gencine-i Raz ve Kitab-ı Usul adlı eserlerinde de dinî nitelikli hikâyeler ve temsiller anlatılmaktadır.

Dinî-mistik konuların işlendiği eserler arasında en dikkate değer olanı ise Azerî İbrahim Çelebi’nin 3140 beyitlik Nakş-ı Hayal adlı mesnevisidir. Azerî’nin eseri beğenilerek okunmuştur. Yakın dostu Cinanî, Riyazü’lCinan adlı mesnevisini yazarken Nakş-ı Hayal’den esinlenmiştir. Yaklaşık 3310 beyit tutarındadır. Eser yirmi ravzaya ayrılmıştır. Her ravzada, “dastan” başlığı altında öğütler sırlanır. Cinanî’nin Riyazü’l-Cinan’ına benzeyen bir eseri de Cilâu’l-Kulub adını taşır. Bunda yirmi ravzanın yerini yirmi ıkd alır. Bu eserler konu bakımından çok fazla benzerlik gösterir. Ancak Cilau’lKulub’da konuların anlatımında ve ele alınış biçiminde dinî yön daha ağır basar.

XVI. yüzyıl mesnevileri arasında dinî-tasavvufî içeriğiyle ilgi gören mesnevilerden biri de Bursalı Rahmî’nin yazdığı Gül-i Sad-Berg’dir. Eser konu itibariyle Mahzenü’l-Esrar tarzındaki eserlere benzemekle birlikte biçimsel olarak farklılıklar gösterir. Yedi ravza ve yedi hikâyeden oluşur. Doğrudan dinî ve tasavvufi konuları işleyen bu eserlerin yanı sıra temsili (alegorik) bir anlatımla da benzer konular ele alınmıştır. Lamiî Çelebi’nin Gûy u Çevgân adlı mesnevisini de hem aşk hem de tasavvuf konulu mesneviler arasında saymak mümkündür. Eser, tasavvufî bir nitelik arz eder. Ünlü sufi şair Attar’ın Esrarname ve İlahiname adlı eserlerine yazılan Türkçe nazireler de dini-ahlakî öğütler ve temsiller içeren mesnevilerdir. Güvâhî ve Edirneli Nazmî doğrudan öğüt veren Pendnameler yazmışlardır. Dinîtasavvufî mesneviler konusunda Şemsettin-i Sivasî’nin ayrıcalıklı bir yeri vardır. Şemsettin-i Sivasî Süleyman peygamberin kıssasını ele aldığı Süleymânname adlı bir mesnevi yazmıştır. Eser, yaklaşık 1460 beyitten oluşmaktadır. Şemsettin-i Sivasî’nin bir diğer mesnevisi, 1575 yılında kaleme aldığı İbretnüma’dır. Bu eser, Feridüttin Attâr’ın İlahiname isimli eserinin manzum bir özeti niteliğindedir. Şairin yine tasavvuf konulu bir diğer mesnevisi Gülşenabad isimli eseridir. Aynı zaman- da Baharu’s-Sufiyye ismini de taşıyan ve 557 beyitten oluşan mesnevi, aruzun “mefâ’îlün mefâ’îlün fe’ûlün” kalıbıyla yazılmıştır. Gülşenabad tasavvufî mahiyette didaktik bir gayeye matuf olarak nazmedilmiştir. Sivasî’nin bir diğer mesnevisi de Heşt-Behişt’tir. 1584 yılında yazılan ve yaklaşık 2300 beyitlik eser, dört bölümden oluşmaktadır. Bu dört bölümün her biri iki alt bölüme ayrılmıştır. Şemsettin-i Sivasî’nin iyi ve kötü ahlak üzerine yazdığı Mir’atü’l-Ahlak ve Mirkatü’l-Eşvâk adlı bir mesnevisi vardır. İmam-ı Azam’ın hayat hikâyesinin ele alındığı Menakıb-ı İmam-ı Azam adlı eser Şemsettin-i Sivasî’nin bir diğer mesnevisidir.

Tarihi ve Destani Mesneviler

Osmanlı padişah ve şehzadeleri başta olmak üzere yönetici zümrenin tarihî kişilikleri, sefer ve zaferlerdeki tutumları şairler tarafından olağanüstü özellikler katılarak farklı tür ve biçimlerde anlatılmıştır. Siyasal yaşamı yönlendiren seçkinlerle toplumsal hayatın akışı içinde sıra dışı davranışlarıyla dikkati çeken popüler şeyh ve dervişlerin menkıbeleri şiirin imkânları içerisinde nakledilir. Osmanlı padişahlarının yapıp ettikleri, icraatları mesnevilerin konusu olur. Fatih döneminden itibaren şahname niteliğinde metinlerin ortaya çıktığı görülür. Bir yandan menkıbe geleneğini sürdüren kıssahanlar, diğer yandan İran tarihçiliğini model alarak eserler veren münşilerin ortaya koydukları metinler, şairler tarafından manzumelere dönüştürülecek ciddi bir birikim oluşturur.I. Selim’in çok kısa süren saltanat yıllarına sığdırdığı hep zaferle sonuçlanan seferler, şairler için birer Selimname; Kanunî’nin yaklaşık yarım asrı dolduran başarıları ise birer Süleymanname vesilesi sayılır. Yavuz Selim’in sefere çıkarken devrin şairlerinden bazılarını yanında götürüp yaşananları nazm etmelerini istediği ve böylece ortaya Selimnamelerin çıktığı bilinmektedir. Yavuz döneminin şairlerinden Üsküplü İshak Çelebi, Sücudî, Keşfî, Süheylî, Muhyî ve Edayî; bilginlerinden Hoca Sadettin ve Akkoyunlu sarayında münşilik ve hükümdar çocuklarına lâlâlık hizmetinde bulunan ve daha sonra Osmanlı bürokratı olarak tanınan İdris-i Bitlisî ve onun hemşerisi Şükrü Selimname yazmıştır. Şükrî-i Bitlisî’nin Fütuhat-ı Selimiye veya Fütuhat-ı Selim Han mesnevisinde I. Selim’in 1490-1520 yılları arasındaki hayatı anlatılmaktadır. Yavuz döneminde Selimnamelerle başlayan bu eğilim, Kanunî döneminde Süleyman- namelere dönüşerek devam eder. Osmanlı tarihçileri arasında sayılan Hadidî’nin Süleymanname olarak da bilinen Tevarih-i Âl-i Osman adlı eseri, Süleyman Şah’tan başlayarak İbrahim Paşa’nın sadrazam olduğu 1522’yılına kadar cereyan eden olayları anlatan bir mesnevidir. Tatavlalı Mahremî ise Şehname’sinin birinci bölümünde II. Bayezit’in seferlerini, ikinci bölümünde Yavuz Selim’in İran ve Mısır seferlerini, son bölümde de Belgrat ve Rodos seferlerine kadar geçen olayları anlatır. Niğde kadısı Hakî, Kanunî’nin Erivan ve Nahcivan seferlerini anlatan bir Süleymanname yazar. Eyyubî de Menakıb-ı Sultan Süleyman adlı eserinde Kanunî’nin Belgrat, Rodos ve Budin seferleri hakkında kısaca bilgi verir; gelenek ve görenekler, mimaride kullanılan araçgereçler ve İstanbul’da yapılan çeşmelere dair pek çok ayrıntıyı nakleder. Osmanlı şairleri arasında bilhassa musammatlarıyla tanınan Fevrî ise Ahlak-ı Süleyman adlı mesnevisinde Kanunî’nin şiirlerini açıklayarak dünya görüşü ve kişiliği hakkında bilgi verir.

Yerli ve Realist Mesneviler

XVI. yüzyılda gündelik hayat, çeşitli biçimlerde sanat eserlerine yansır. Şairler model kabul ettikleri Fars edebiyatındaki tür ve tarzların benzerlerini yerli unsurlar ve realist çizgiler katarak yeniden üretirler. Yönetici zümrenin doğum, sünnet ve evlenme gibi merasimleri edebî eserlerin imkânları çerçevesinde sûrnamelerde işlenir. Şehirlerin güzellikleri ve güzelleri konusunda şehrengizler yazılır. Divan şairleri gazellerinde kişisel sorunlarını pek fazla dillendirmezler. Hasb-i hâl tarzına uygun konuları mesnevi biçimiyle anlatmayı tercih ederler.

Surnameler: III. Murat’ın şehzâdesi Mehmet için 1582 yılında yapılan oldukça gösterişli sünnet düğü- nü, Gelibolulu Ali’nin Câmi’u’l-Buhur der-Mecalis-i Sur adlı 2775 beyitli eserinde bütün ihtişamıyla anlatılır.

Şehrengizler: İlk örnekleri XVI. yüzyılda görülmeye başlayan şehrengizler, Fars edebiyatındaki “şehrâşûb” türündeki eserlerden hareketle Türk edebiyatının ürettiği bir şiir türüdür. Şehrengizlerde bir şehrin güzelleri ve güzellikleri övülür.Tahmis nazım şekliyle yazılan Camî’nin Manisa Şehrengizi ile muhammes nazım şekliyle kaleme alınan Ravzî’nin Edincik Şehrengizi bunlardandır. Mesihî ve Zatî’nin Edirne için yazdıkları şehrengizler bu türün ilk örnekleridir. Manisalı Camî’nin ve Derzizade Ulvî’nin Manisa için yazdıkları şehrengizler, Lâmiî Çelebi’nin Bursa Şehrengiz’i, Vizeli Behiştî’nin Bursa ya da Vize için yazdığı şehrengiz, Bursalı Rahmî’nin Yenişehir Şehrengizi, Gelibolulu Mustafa Âlî’nin Gelibolu Şehrengizi türün XVI. yüzyılda yazılmış örneklerindendir. Lamiî’nin Bursa Şehrengizi hem XVI. yüzyıl hem de divan edebiyatında şehrengiz türü için farklı ve başarılı bir örnektir. Çoğunlukla şairlerin, doğup yetiştikleri yörelere bir hemşehrilik borcu duygusuyla kaleme aldıkları şehrengizler, biraz da bu yüzden daha çok bol şair yetiştiren şehirler için yazılmış, bir başka ifadeyle Osmanlı devletinin önemli kültür merkezleri, öbür şehirlere oranla daha çok şehrengizlere konu olmuştur. Bu yüzyılda Lamiî’den başka, İshak Çelebi Âşık Çelebi, Halilî, Manî şehrengiz yazmışlardır. Lamiî, Bursa Şehrengizi’ni 1522 yılında yazmıştır. Şehrengiz, bir münacâtla başlar. Şair, Allah’ı ululadıktan sonra Hz. Peygamber’i över. Bundan sonra şair, eseri niçin kaleme aldığını açıklar. Lâmiî’nin Bursa Şehrengizi edebiyat tarihi kadar sosyoloji, etnoloji gibi ilim dallarıyla uğraşanları hatta şehir tarihçilerini ve coğrafyacıları yakından ilgilendirecek zengin malzeme ihtiva etmektedir.

Hasbihaller ve Sergüzeştler: Hasbihâller ve sergüzeştler mesnevi tarzına en uygun konulardır. Hasb-i hâl ve sergüzeşt konulu mesnevilerin başlıcaları şunlardır:

Ebkar-ı Efkar: Molla Maşîzâde Fikrî Dervîş’in yazdığı bu eser, 1504 beyitten oluşmaktadır. Şairin Edirne ve İstanbul’da yaşadığı bir aşk hikâyesini anlattığı bu eseri, bir sergüzeştname veya hasbihâl olarak kabul edilebilir. Ebkâr-ı Efkâr, medreseden yetişme, kadılık mesleğini icra eden bir divan şairinin başından geçen bir aşk hikâyesini ilk ağızdan, oldukça detaylı bir şekilde aktarması bakımından “orijinal” ve önemlidir.

Sergüzeştname/Halname-i Sevadi: Şirvanlı Sevâdî, 1540 yılında yazdığı bu 3118 beyitli mesnevisinde gençlik yıllarından yaşlılık çağına kadar yaşadığı çeşitli olayları nakleder. Şair başından geçen, aşk hikâyesini Anadolu’ya gelişini, yolculuk sırasında yaşadığı sıkıntıları, Şeyhzade Ahmet ve onun oğlu Alaattin’le birlikte geçirdikleri günleri, uğradığı iftirayı ve hapisten kurtuluşunu anlatır.

Sergüzeştname-i Zaifi: Zaifî’nin 1543 yılında yazdığı bir eserdir. Dört yaşından başlayarak yaşlılık yıllarına kadar geçen dönemi anlatır. Başından geçen azilleri, seferleri, yolculukları ve ilginç olayları işler.

Hasbihal: Safî, Hasbihâl’ini 1586 tarihinde yazar. 830 beyitlik bu mesnevi “feilâtün mefâilün feilün” vezniyle kaleme alınmıştır. Kırk bölümden meydana gelir. Şair toplumun değişik kesimlerinden insanların durumu hakkında çeşitli bilgiler sunar. Toplumsal aksaklıkları ve işini gereği gibi yapmayan kişilerin neden oldukları olumsuzlukları hicveder. Hasbihâl, benzer türde yazılmış eserlerin en hacimlisidir.

Nalan u Handan: Muyî’nin hasbihâl tarzında yazmış olduğu bu mesnevi, 2759 beyitten oluşmaktadır. Eser, aruzun “mefâ’îlün mefâ’îlün fe’ûlün” kalıbıyla yazılmıştır. Eserin kahramanlarından Nalan, şairin kendisini temsil eder. Olay örgüsü bir rüya motifiyle başlar. Bu, asıl hikâyeye geçiş için kullanılan bir basamak görevini üstlenmiş durumdadır.

Hecrname/Hazanname: Bu yüzyılda klasik aşk hikâyeleri üzerine mesneviler yazılmış ya da Farsça yazılmış eserler tercüme edilmiştir. Bu klasikleşmiş hikâyelerin yazımında kimi şairler orijinal konu arayışına girmişlerdir. Orijinallik arayışı içerisindeki şairlerden biri Bursalı Celîlî’dir. Onun 1509 yılında kaleme aldığı Hecrname/Hazânname adlı mesnevisi bu yolda yazdığı mesnevilerdendir.

Mehekname: Bursalı Celilî’nin konu bakımından orijinal özellikler gösteren bir diğer eseri de Mehekname adlı mesnevisidir. Altın, gümüş, mihenk arasında geçen bir hikâyeyi konu edinir. Şair burada kendi hâlini anlatmış, değerinin bilinmediğini sembollere yüklediği anlamlar üzerinden anlatmaya çalışmıştır.

Sakinameler ve İşaretnameler:

Mesnevi nazım şekliyle kaleme alınan türlerden biri de sakinamelerdir. Bununla birlikte terkib-bend, tercibent, kaside gibi nazım şekilleriyle de kaleme alınmışlardır. Örnekleri XVI. yüzyıldan itibaren görülmeye başlayan sakinameler, eğlence meclisine ait terminoloji ile yazılırlar. Anadolu sahasında türün ilk örneği, Edirneli Revânî tarafından İşretnâme adıyla verilmiştir. Bu yüzyılda Hayretî’nin 102 beyitlik mesnevi nazım şekliyle yazılmış bir “sakiname”si vardır. Bu konuda Fuzulî de Sakiname / Heft Cam isimleriyle bilinen 327 beyitlik tasavvufî nitelikte bir mesnevi kaleme almıştır. Fevrî’nin Sahbaname adlı 55 beyitlik sakanamesi ile Taşlıcalı Yahya Bey’in 48 beyitlik “sakiname”si dönemin bu konuda yazılmış önemli eserleri arasındadır.