XVII. YÜZYIL TÜRK EDEBİYATI - Ünite 7: XVII. Yüzyıl Türk Edebiyatında Nesir Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 7: XVII. Yüzyıl Türk Edebiyatında Nesir
Giriş
XVII. yüzyılda inşa dediğimiz estetik nesir tarzının en yüksek düzeye ulaşmıştır. Bu üslubu benimseyen münşiler genelde kâtiptirler. Resmi daireler olan “kitâbet kalemleri” (yazı büroları) Osmanlı inşasının oluşumunda bir mektep (=okul) görevi üstlenmiştir. Bu yüzyıl nesrinde mektup türü de önemlidir. Münşeat mecmualarında mektup yazımının bütün kuralları örnekleriyle gösterilir. Bu üslup, sanatlı nesir, estetik nesir, ağdalı nesir, üslub-ı âlî gibi adlarla da anılır. Söz varlığının yaklaşık dörtte üçü Arapça ve Farsça kelimelere dayanır. Farsça yapılı tamlamaların uzun zircirlerden oluşması dikkat çeker. Secin de kullanılır ve ahenk ön plandadır. Aliterasyon, asonans, cinas gibi imkânlarla ses güzelliği aranır. Edebî sanatlarla ifade gücünü artırmak, ayet ve hadis alıntılarıyla esere ilmî ve manevi derinlik katmak gayretinde olunmuştur. Ağdalı nesirler şiirlerden alıntılarla süslenmiştir. Arapça bir kelime olan nesir, yaymak, saçmak, dağıtmak anlamına gelir. Aslı nesrdir. Edebiyatta “manzum olmayan söz” (düz yazı) anlamını kazanmıştır. Nesir yazan kişiye nasir, esere mensur veya mensure de denir. Eser, yüksek edebî ve bediî nitelikleri taşıyorsa inşa; inşa yapan kişiye ise münşi denir.Bu yüzyılda, ağdalı nesir (üslub-ı âlî) ve süslü nesir (üslub-ı müzeyyen) öne çıkar. Ünlü eseri Seyahatname ise farklı üslup düzeylerine örnektir.
Mensur Türler
Riyazî’nin eseri hariç tutulursa XVII. yüzyıl tezkireleri antoloji tipi eserlerdir. Şiir örnekleri çok, biyografik bilgi sınırlıdır. Bu tarz, Kafzade Faizî’nin Zübdetü’l-Eşar adlı eseriyle başlamıştır.
Tezkireler Dışındaki Biyografi Eserleri: Bu dönemde nesir dili açısından tezkirelerin dışındaki biyografi kitapları daha önemlidir; Şakayıku’n-Nu‘maniyye çeviri ve zeyilleri, Mecdî’nin Hadayıku’l-Hakayık adlı Şakayık tercümesine Nevizade Atayî’nin zeyil olarak kaleme aldığı bilgin ve şeyhlerin biyografilerini içeren Hadayıku’lHakayık fî Tekmileti’ş-Şakayık, Kâtip Çelebi’nin Keşfu’z-Zünun ve Süllemü’l-Vusul’ü gibi Arapça eserler, Baldırzade Selisî’nin Ravza-i Evliya’sıdır.
Tarihler: Bu yüzyılda tarih alanında verilen nesirler öne çıkar. İbrahim Peçevî, Hasan Beyzade Ahmet, Karaçelebizade Abdülaziz, Naima, Kâtip Çelebi, Solakzade Mehmet Hemdemî, Abdî ve Silahdar Fındıklılı Mehmet Ağa önemli yazarlardır. İbrahim Peçevî’nin Tarih-i- Peçevî adlı eseri, Hasan Beyzade Ahmet’in Tarihi Âl-i Osman adlı eseri, Karaçelebizade Abdülaziz’in Ravzatü’l-Ebrar adlı eseri, Karaçelebizade’nin Kanunî’nin Süleymanname’si ve Tarih-i Feth-i Revan ve Bağdad’ı , ‘nın Tarih-i Naima’sı, Abdurrahman Hıbrî’nin Defter-i Ahbar’ı ve Enisü’l-Müsamirin’i , Koçi Bey’in Risale-i Koçi Bey’i, bu yüzyılın önemli eserleridir.
Gazavatnameler: Gazavatnameler, sadece bir savaş, kuşatma veya seferi yahut bir kumandanın sefer veya savaşlarını ele alan tarihlerdir. Manzum ve mensur türleri vardır. Fetihname veya zafername genel adlarıyla da anılır. Tiryaki Hasan Paşa, Kuyucu Murat Paşa ve IV. Murat gibi askerî kahramanları konu edinir. Ahmet bin Osman’ın Menakıb-ı Tiryaki Hasan Paşa’sı, Faizî’nin Hasenat-ı, ve Telhisat’ı bu dönemin gazavatnameleridir.
Münşeat Mecmuaları: Münşeat mecmuaları, yazışma kurallarının da örneklerle gösterildiği mektup derlemeleridir. Bu eserler, yazarı için “temrin” (=alıştırma); okurlar ve hevesliler için de “örnek kitap” sayılırdı. Veysî ve ’ye ait Münşeat iyi bir örnektir ve Nabî’nin Münşeat’ı çeşitli mektuplarından oluşan bir mecmuadır. Devrinde “münşi” olarak ün yapan Okçuzade Mehmet Şahî de bir Münşeat Mecmuası toplamıştır. Süheylî mahlaslı Ahmet Hemdemi Çelebi de başkalarının yazdığı mektup örneklerini derleyerek bir münşeat hazırlamıştır.
Seyahatnameler: Evliya Çelebi’nin Seyahatname’si en ünlüleridir. Nabî’nin hac hatıralarını anlattığı Tuhfetü’lHarameyn’i de ünlüdür. Ağdalı ve süslü bir dille yazılmıştır. Örnek için sayfa 126'ya bakınız
Surnameler: Şehzadelerin sünnet düğünlerinin ve padişah kızlarının evlenme merasimleri anlatılır. İlk örneği önceki yüzyılda İntizamî tarafından verilmiştir.. XVII. yüzyılın tek mensur surnamesi ise Abdî’nin Surname-i Muhammed bin İbrahim Han veya Vakayiname-i Sur-ı Hümayun gibi farklı isimlerle tanınan eseridir.
Sefaretnameler: Kara Mehmet Paşa’nın 1665 yılında sefir (elçi) olarak Avusturya’ya gidişinde yaşadıklarını ayrıntılı olarak anlattığı Viyana Sefaretnamesi, bir sonraki asırda yaygınlaşacak olan türün ilk ve bu yüzyılın tek örneğidir.
Şerhler: XVII. yüzyıl nesrinin bir başka zenginliği de Mevlana’nın Mesnevi’sine yazılan şerhler konusunda görülür. Ankaralı İsmail Rusuhî’nin Fatihü’l-Ebyat adlı şerhiyle Sarı Abdullah’ın Cevahir-i Bevahir-i Mesnevi adlı eseri ilgi çeken Mesnevi şerhleridir.
Diğer Türler / Eserler: Kefeli Hüseyin’in mensur biyografilerden ve tefeül (fal bakma) hikâyelerinden oluşan Razname’si ile Süheylî Ahmet Çelebi’nin anlattığı mensur hikâyeleri içeren Acaibü’lMesair ve Garaibü’nNevadir’i de XVII. yüzyıl Osmanlı nesrinin önemli eserleridir. Sanat yapma endişesi gütmeyen, geniş halk kitlelerine hitap etmek amacıyla yazılan eserler de vardır. Muslihittin’in Mebahis-i İman’dan adlı eseri sade bir dille yazılmıştır..Örnek için sayfa 128'e bakınız.
Estetik Nesrin iki Önemli Temsilcisi: Veysî ve Nergisî
Veysî ve Nergisî, “süslü nesir” olarak da nitelendirilen ağdalı nesri bütün Türk edebiyatında en ileri uca taşımışlardır. “Süslü nesir” tabiri, eski kitaplarda, secinin çok kullanıldığı Sinan Paşa’nın eserleri örneğiyle “üslub-ı müzeyyen” olarak da anılır. Dili daha ağır olan ve secinin daha az görüldüğü üsluba ise “üslub-ı âlî” (yüksek üslup) denmiştir. Süslü nesirde, anlatılan konunun özelliğine göre aynı eserin değişik bölümlerinde dahi farklı üsluplara rastlamak mümkündür. Veysî ve Nergisî’de Türkçe kelime oranı üçte bir kadardır. Nabî de nesir dili açısından bu iki isme eklenebilir.
Veysî (1561-1628): Asıl adı Üveys’tir. Kadı Mehmet Efendi’nin oğlu ve şair Makalî’nin yeğenidir. Medrese eğitimini Alaşehir’de tamamladıktan sonra İstanbul’a gitmiştir. Kâtip ve kadı olarak değişik şehirlerde görev yapmıştır. En tanınmış eserleri Siyer ve Hâbname’dir. Siyer-i Veysî (Dürretü’t-tâc fî Sîreti Sâhibi Mi‘râc): Hz. Peygamber’in Bedir Savaşı’na kadarki hayatını anlatır. Düzgün, sağlam cümlelerle kurulmuştur ve ifadeleri samimi ve duygusaldır. Esere Nabî, Zeyl-i Siyer-i Veysî adında bir zeyil yazmıştır. Hâbname (Vakıaname): Ağır bir dile sahiptir ve estetik açıdan güzel ve orijinal bir eserdir. I. Ahmet ile Büyük İskender’in rüya konuşmaları üzerine kurulmuştur. Hz. Âdem’den itibaren dünyada olan kötülüklerin çeşitli hikâyelerle anlatıldığı bir tür siyasetnamedir. Örnek için sayfa 129'a bakınız.
Nergisî (ö. 1635): Saraybosna’da doğmuştur. Asıl adı Mehmet’tir. 1580-1585 yılları arasında doğduğu tahmin edilmektedir. İlk tahsilinden sonra İstanbul’a gelmiştir. Bosna’da müderrislik yapmış, sonra tekrar İstanbul’a dönmüştür. Hocası ve hamisi Feyzullah Efendi dir.. Selanik, Mostar, Yenipazar gibi Rumeli şehirlerinde kadılık, müderrislik ve naiplik yapmıştır. Atandığı her görevler arası İstanbul’da yaşamıştır. Eserleri divan tertip etmiştir ve bazı mecmualarda şiirleri vardır, münşi olarak tanınır. En meşhur eseri Hamse’sidir. Nihalistan, İksir-i Saadet, Meşakku’lUşşak, Kanunu’r-Reşad ve Gazavat-ı Mesleme’den oluşan eser, mensur eserlerden tertip edilen ilk hamse örneğidir. Hamseyi oluşturan eserlerden Nihalistan ve Meşakku’l-Uşşak önemlidir. Nihalistan: Cömertlik, aşk, ibret verici olaylar, konukseverlik ve tövbekârlık konularına ayrılmış “nihâl” adı verilen beş ana bölümde toplanmış yirmibeş hikâyeden oluşur. Hamse dışındaki eserlerinden, Münşeat’ı da önemlidir. Eserde çoğu kazasker, kadı ve müderris gibi şahsiyetlere yazılmış mektuplar bulunmaktadır. Nergisî, inşa üslubunun en büyük ustalarındandır. Ses benzerlikleri, cinas ve aliterasyon imkânlarını mecaz ve hayallerle dolu anlatım tarzıyla birleştirmiş, estetik bir söyleyiş meydana getirmiştir. Cümleleri uzun ama gramer yapısı sağlamdır. Örnek için sayfa 131’e bakınız.
XVII. Yüzyılda İki Çelebi: Evliya Çelebi ve Kâtip Çelebi
Evliya Çelebi (1611-1684?): 1611’de İstanbul’da doğmuştur. Hocası Evliya Mehmet Efendi’dir. İlk tahsilini Sıbyan Mektebi’nde yapmış, Şeyhülislam Hamit Efendi Medresesi’ne sonra da Enderun Mektebi’ne devam etmiştir. Padişahın emriyle Kilar-ı Has’a alınmıştır. Rüyasını yorumlattığı Kasımpaşa Mevlevihanesi şeyhi Abdullah Dede’nin tavsiyesi ile seyahatlerine başlamıştır. Önce İstanbul ve Bursa, ardından da Trabzon u gezer. Sonrasında Osmanlı vilayetlerini ve bazı komşu ülkeleri gezer. Hemen her seyahatini ya bir devlet adamının maiyetiyle birlikte veya bir sefere çıkılırken askerî ricalle beraber yapmıştır. Yerine getirdiği kimi hizmetler karşılığında hediyeler almış ve seferlerde payına düşen ganimetlerle rahat yaşamıştır. Eserin asıl ve tam adı Tarihi Seyyah Evliya Çelebi’dir. Bütün Türk nesrinin en önemli eserleri arasında sayılır. Tarih, coğrafya, biyografi kitapları ve lügatler gibi pek çok kaynaktan yararlanmıştır. Ayrıca kanunnameler, eyalet tahrirleri gibi resmî kaynaklardan şairlerin divanlarına, menakıbnameler ve velayetnamelere kadar pek çok belge ve eser ona kaynaklık etmiştir. Döneminin canlı ve tanıklı bilgileriyle ortaya konmuştur. Osmanlı tarih ve coğrafyasına ilişkin en değerli kaynaktır. Osmanlı toplum hayatını tespit eden bir ildiği önemli bir belgeseldir. Seyahatname, Gezdiği yerlerin tarihi ve coğrafi özellikleri, halkının sosyokültürel ve ekonomik durumu, dili, dinî ve etnik yapısı, mimarisi, geçim kaynakları, gelenek ve görenekleri gibi her sahadan araştırmacı için vazgeçilmez bir başvuru kaynağıdır. Üslubu ve özellikle dili bakımından da çok değerli bir kaynaktır. “Orta nesir” diye tabir edilir, yer yer secilerle süslenmiştir. Okuyucuyu güldüren mübalağalı anlatımı, samimi ifade tarzı, güçlü tasvirleriyle özgün bir eserdir. Yüzyılın konuşma dilini de örnekler. Dili anlatılan yerlerin durumuna, tasvir edilen kişinin niteliklerine, özellikle de yararlandığı kaynaklara göre değişkenlik gösterir. Medrese dilinin ağdalı söyleyişi de yer yer görülür. Örnekler için sayfa 134'e bakınız.
Kâtip Çelebi (1609-1657): 1609 yılında İstanbul’da doğmuştur. Asıl adı Mustafa’dır. Divan-ı Hümayun mensupları Hacı Halife demişlerdir. Batı dünyasında da Hacı Kalfa olarak şöhret bulmuştur. Abaza İsyanı’nı bastırmak üzere yola çıkan orduya katılarak Tercan ve Bağdat seferlerinde bulunmuştur (1626). Sonrasında Diyarbakır’da kalmış ve “Süvari Mukabelesi Kalemi”ne tayin edilmiştir. 1630’da Hüsrev Paşa’nın maiyetinde Hemedan ve Bağdat seferlerine katılmıştır. Bu seferler sırasındaki gözlemlerini Cihannüma ve Fezleke adlı eserlerinde anlatır. Derslerine devam ettiği Kadızade’nin fikirlerinden çok etkilenir. Doğu seferine katılan Kâtip Çelebi ordunun Halep’e çekilmesinden yararlanarak hac farizasını yerine getirir. Ardından Diyarbakır’da kışlamakta olan orduya katılır. 1635’teki Revan Seferi’nden sonra kendisini ilme ve öğrenmeye vermiştir. Devrin meşhur âlimlerinden Arec Mustafa Efendi, Abdullah Efendi, Keçi Mehmet Efendi, Vaiz Veli Efendi, Molla Veliyyüddin gibi hocalardan derler almıştır. Ömrünün son yıllarını öğrenmeye, öğretmeye ve yazmaya adamıştır. Girit Seferi’nden (1645) sonra Coğrafyaya ve harita yapımına ilgi duymuştur. Tıp ve şifa konulu kitaplar da okumuştur. 1648’de Takvimü’t-Tevarih adlı eserini tamamlamıştır. Latince’den Türkçe’ye çeviriler yapmıştır.
Önemli eserleri şunlardır:
Fezleke (Fezleketü’t-Tevarih): Tarih-i Kebîr olarak da nitelenen bu Arapça eser, kâinatın yaratılışından 1641 yılına kadar gelen genel bir tarihtir. 1592-1655 yılları arasındaki olayların anlatıldığı Türkçe Fezleke ise Arapça Fezleke’ye zeyil mahiyetindedir.
Keşfu’z-Zünun: Bibliyografik eseridir. Arapça olarak kaleme alınmıştır. Binlerce kitap ve o kitapların yazarları hakkında bilgi veren ansiklopedik mahiyette bir eserdir. Kitapların dili, yazılış tarihi, konusu, müellifi, müellifin diğer eserleri gibi konularda bilgiler verilir. Arapça kitaplardan ziyade Türkçe ve Farsça eserler üzerinde durulmuştur. On beş bine yakın kitap ve risalenin, on bin kadar müellifin adı geçmektedir, üç yüzü aşkın bilim dalı hakkında da bilgi verilmektedir. Keşfu’z-zünun’a birçok zeyil yazılmıştır.
Cihannüma: Bu coğrafya kitabının ilk bölümünü denizler, ırmaklar ve adalara, ikinci bölümünü karalara ayırmıştır. Batılı kaynaklar da değerlendirilmiş, İspanya, Mağrip (Kuzey Afrika), Avrupa içleri ve muhtelif Anadolu şehirlerini, hatta Batılı kaynaklara dayanarak Japonya ve bazı Uzak Doğu ülkelerini dahi anlatmıştır. Kâtip Çelebi esere bir dünya haritası ile yüz kadar muhtelif harita eklemiştir.
Tuhfetü’l-Kibar fi Esfari’l-Bihar: Osmanlı’nın ilk devirlerinden 1656 yılına kadar deniz savaşları anlatılılır. Özellikle Girit Savaşı’nda yapılan hataları ve yenilgi sebeplerini ortaya koyması açısından çok önemlidir. Sonunda kırk tavsiye verilmiştir. Osmanlı denizcilik tarihi için önemli bir kaynaktır.
Mizanül’Hakk fî İhtiyari’l-Ehakk (1956): İslam dünyasında uzun zaman gündem oluşturan bazı güncel konuların tartışılmasına son vermek amacıyla yazılmış bir eserdir, konulara akılcı, faydacı ve uzlaştırmacı bir tavırla yaklaşır. Örnek için sayfa 138'e bakınız.