YAŞAM BOYU BÜYÜME VE GELİŞİM - Ünite 5: Ergenlik Dönemi Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 5: Ergenlik Dönemi

Giriş

Ergenlik insan gelişiminde çocuklukla yetişkinlik arasında yer alan bir ara dönemdir Ergenlik genellikle 11-12 yaşlarından başlayıp, yirmili yaşların başına kadar devam edebilir. Bununla birlikte kesin bir başlangıç ve bitiş zamanı olduğundan bahsetmek zordur. Fırtına ve stres kavramlarıyla karakterize edilen ergenlik duygusal çatışma ve çelişkiler dönemi olarak değerlendirilmektedir.

Ergenlik Döneminde Fiziksel Gelişim

Büyüme ve gelişme ergenlik dönemi sonuna kadar devam eder. Kızlar için ortalama 10, erkekler için ortalama 12 yaş buluğ öncesi bedensel farklılaşmaların başladığı yaşlardır. Buluğda hızlı bir büyüme görülür. Buluğa girdikten sonraki ilk iki ile dört yıl sonra ergen, yetişkinlikte ulaşacağı boyun %99’una erişir. Ergenlikte büyümenin en hızlı olduğu duruma “Büyüme Hızı Doruğu (BHD)” adı verilmektedir.

Baş, süt çocukluğunda vücudun yaklaşık dörtte birini oluştururken, yetişkin bir insanın başı vücudunun yaklaşık sekizde biridir. Baştaki büyüme ergenlikte tamamlanır. Ergenliğin başlangıcında önce el ve ayaklar yetişkin olduklarında alacakları büyüklüğe ulaşır. Kollar ve daha sonra bacaklar uzar.

Ergenliğin başlangıcı olan buluğun ikinci yarısında daha çok bedenine karşı bir memnuniyetsizlik vardır. Ergenlik boyunca vücut imgesi yerine oturmaya başlar. Ergenler yüzün görünüşü, saçların şekli, boy ve ağırlıkla ilgilenirler. Ergenlik kendi içinde aşamaları olan bir dönemdir. Literatürde;

  • Erken ergenlik,
  • Orta ergenlik ve
  • Geç ergenlik olarak üç evrede ele alınır.

Erken ergenlik, 12-14 yaşları arasındadır ve bedensel gelişimin yaşandığı evredir. Orta ergenlik, 15-17 yaşları arasındadır ve bu evrede bedensel gelişim büyük ölçüde tamamlanmıştır. Ergen daha çok ruhsal alandaki gelişimsel sorunları çözmekle meşguldür. Geç ergenlik ise 18-21 yaşları arasındadır ve ergenliğin bu son evresi kimlik gelişiminin tamamlandığı ve kimlik duygusunda bir bütünlüğe erişildiği aşamadır.

Genel olarak “büluğa erme” çocukluktan ergenliğe geçişin bir işareti olarak kabul edilir. Erinlik (büluğ, puberte) cinsiyet organlarının olgunlaştığı ve üreme yeteneği kazandığı, nispeten daha kısa süren fizyolojik değişim dönemine işaret eder.

Büluğ çağındaki büyüme atılımı iskelet ve kas yapısının çoğu yönü de dâhil olmak üzere bütün bedeni etkiler. Bununla birlikte bu dönemde erkeklerin ve kızların büyümesi birbirinden farklıdır.

Kız ve erkeklerde büluğa girecekleri dönemden yaklaşık bir buçuk yıl önce cinsel içerikli değişiklikler başlar. Bu değişmeler kızlar da 10 yaşlarında, erkeklerde 11-12 yaşları civarında olmaktadır. Büluğ öncesi denen bu dönemde karşı cinsle ve cinsel sembollerle ilgilenme, daha kadınsı veya erkeksi tavırlar geliştirme gibi davranışlar gözlenebilir.

Büluğ (erinlik) çağının dışa vurumu birincil ve ikincil cins özelliklerin gelişimiyle görülür. Birincil cins özellikleri cinsel organlarla ve üremeyle doğrudan ilgilidir. Bu kız çocuklarında döl yatağının (rahim), vajinanın ve yumurtalıkların gelişimini içerir. Erkek çocuklarda ise birincil cins karakteristikleri penisin büyümesini, prostat bezleri ile testislerin gelişimini içerir İkincil cins özellikleri ise cinsleri birbirinden ayıran fakat üremede doğrudan bir rolü bulunmayan cinsiyete özgü bedensel özelliklerdir. Bu özellikler arasında üreme organlarının büyümesi, derideki değişiklikler (sivilceler), kızlarda regl (aybaşı) kanamaları, göğüs ve kalçaların gelişimi, erkeklerde kıllanma, kasların gelişimi, ses değişikliği görülür.

Cinsiyet rolü kadının ve erkeğin nasıl düşüneceğini ve hissedeceğini belirleyen ve kısmen çevre tarafından verilen bir roldür. Akranların mahallede ve okulda aynı cinsten olan arkadaşlarına erkeksi ve kadınsı rolleri “öğretmeleri” söz konusudur. Cinsiyet rolünde “şema” kuramına göre her bireyde algılarına rehberlik eden ve onları düzenleyen içsel bir “bilgi ağı” mevcuttur. Buna göre bireyin bilinci ve davranışı, içsel bir dürtü tarafından cinsiyet temelli sosyo-kültürel standartlara ve kalıp yargılara uyum sağlayabilmesi için yönlendirilir. Cinsiyete, etnik kökene ve diğer gruplara ait bütün kalıp yargılarımız kültürel değerlendirmelere ve öğrenmeye bağlıdır.

Akranlarından önce biyolojik ve cinsel olgunluğa ulaşma, kız ve erkeklerin, aileleri ve arkadaşları arasında ve çevrelerinde farklı biçimlerde karşılanmalarına yol açar. Anne-baba ve diğer yetişkinler çocukların gelişkin fizik yapılarına bakarak, onlara daha olgun şekilde davranırlar.

Geç olgunlaşan kız ve erkek çocuklar, akranlarına göre daha çelimsiz ve olgun olmayan bir görünüşe sahiptirler, bu nedenle çevrelerindeki yetişkinler onlara korunmaya muhtaçmış gibi davranırlar. Bu durum onların olumsuz benlik kavramı geliştirmelerine yol açar. Geç gelişen ve olgunlaşan gençlerin akranları ile olan sosyal ilişkileri de zedelenir. Geç olgunlaşan çocuklar için akran grubuna girmek ve o grup tarafından benimsenmek zordur.

Erken olgunlaşan erkeklerle ilgili araştırma bulguları farklılık göstermekle birlikte bulguların çoğu erken olgunlaşmanın etkilerinin genellikle olumlu olduğunu göstermektedir. Geç olgunlaşan erkek ergenler akranları yanında çocuk görünüşleri nedeniyle göze battıkları hissine kapılabilmektedirler. Çalınmalar erken olgunlaşan erkeklere karşılık geç olgunlaşan erkeklerin, daha küçük görünmeleri ve bedensel olarak daha küçük olmaları dolayısıyla, kendilerini değersiz hisset tiklerini ortaya koymuştur. Bu da öz saygılarının azalmasına ve uyum sorunlarına yol açmaktadır.

Erken olgunlaşmanın olumsuz sonuçları da olabilmektedir. Sigara, alkol ve madde kullanımının yanı sıra saldırganlık ve suça sürüklenme konusunda da daha yüksek risk taşımaktadırlar.

Kız çocukların erken olgunlaşması, onlara çevresindekilerin farklı ilgiler göstermesine yol açar. Kız çocuğun kendi yaşında kilere göre erken gelişmesi, henüz çocukluk dönemini tam yaşamamış bir çocuktan, çevrenin ve anne-babanın genç kız tavrı beklemesi ne yol açar.

Ergenlik Döneminde Bilişsel (Zihinsel) Gelişim

Bireyin çevresindeki dünyayı anlama ve öğrenmesini sağlayan aktif zihinsel faaliyetlerinin gelişimine zihinsel, bilişsel gelişim adı verilir. Doğumla birlikte başlayan bir süreç olarak bilişsel gelişim, bir anlamda organizmanın çevreye yönelik bir tür uyumudur. Bilişsel gelişimin bebeklik ve çocuklukla ilgili dönemleri daha önceki ünitelerde verilmişti. Burada ergenlik dönemini kapsayan soyut işlemler dönemine yer vereceğiz.

Piaget’nin bilişsel (zihinsel) gelişimin son dönemi olarak nitelendirdiği bu aşama 11-12 yaştan sonrasını içermektedir. Ergenlik dönemi ile birlikte çocuk artık somut işlemler dönemindeki kazanımlarının üstüne yeni kazanımlar elde etmeye başlamakta ve bu ergenin daha üst düzeyde dengelere ulaşmasını mümkün kılmaktadır.

Piaget bilginin öğrenilmesini besinlerin sindirilmesine benzetmektedir. Piaget ve arkadaşları, bazı kavramlarla algıların doğuştan itibaren kazanılmış olabileceğini belirlemişilerdir. Piaget bebeklik döneminde çocukların, objelerin devamlı olduklarını, değişmezliklerini bile düşünemezken zamanla biçim ve büyüklük kavramlarını tanımaya başladıklarını söylemektedir.

Ergenler çocuklara oranla kelime oyunları, atasözleri, mecazlar ve benzetmeler gibi daha yüksek soyut mantık gerektiren işleri daha kolay anlarlar. Ergenlikte kazanılan soyut düşünme yetisi gelişmiş bir akıl yürütmeye, toplumsal ve ideolojik konularda mantıksal süreçlere izin verir. Ergen, bir konunun farklı yönlerini düşünerek onları ayrı ayrı sınayabilir.

Ergenlik dönemindeki bireyler soyut düşünme becerisinin de etkisiyle daha fazla kendilerine dönük olmaya başlamıştır. Soyut işlemler döneminde ergen diğer insanların düşüncelerini de kavramlaştırabilmektedir. Bunu yaparken başkalarının düşüncelerinde yöneldikleri ile kendi düşüncelerinde yöneldiği konuları birbirinden ayıramaz. Diğer insanların da kendisi gibi ergenlik dönemi ile ilgili davranış ve düşüncelerle zihinlerinin doldurduklarını düşünmektedir. Başkalarının daima kendisine baktığını, kendisinin başkalarının gözünde ilgi odağı olduğunu düşünür. Kendisine hayali seyirciler yaratır ve onlar tarafından izlenmekten utanır. Ergenin düşsel olarak yarattığı “bu seyirciler” gerçekte mevcut olmayan ama ergenin hem benmerkezciliğinden hem de muhtemelen başkalarının ilgisini üzerine çekme ihtiyacından doğan bir durumdur.

Ergenlik Döneminde Psikososyal Gelişim

Sigmund Freud kişiliğin yapısını ve gelişimini açıklamak üzere geliştirdiği psikoseksüel gelişim kuramını beş döneme ayırarak ele almaktadır. Önceki bölümlerde psikoseksüel gelişim dönemlerinin bebeklik ve çocukluk yıllarına denk gelen oral, anal, fallik dönemlerine yer verilmişti. Bu bölümde ergenlik dönemini içeren genital döneme yer verilecektir.

Genital dönemde, ergende hızlı bir değişim görülür. Cinsel duygular ortaya çıkarak gencin ilgisi yetişkin cinselliğine yönelir. Her iki cinsiyette de cinsel hormonların artması sonucu gençler karşı cinsle yakın ilişkiler kurmaya başlar. Bu dönem sonunda birey cinsel olgunluğa erişir. Kimliğini oluşturmuştur. Cinsellik dışında arkadaşlık, meslek edinme, evlilik gibi konulara ilgi duyar. Genital dönem başarı ile atlatılırsa birey kimliğini oluşturur ve üretken, mutlu, anlamlı ilişkiler geliştirebilen biri hâline gelir.

Ergen gelişiminin anlatılmasında kimliğe dair soruların ne kadar önemli olduğunu ilk defa gören kişi Erik Erikson olmuştur. Ergenlikte, özellikle ergenliğin son döneminde, kimlik gelişimi için önemli olan şey, fiziksel gelişimin, bilişsel gelişimin ve sosyo-duygusal gelişimin ilk defa bireyin çocukluk kimlikleri ve özdeşlemesini yetişkin olgunluğuna giden uygun bir yol oluşturacak biçimde seçip sentezleyeceği bir noktaya kadar ilerlemesidir.

Erikson’un kuramının bebeklik ve çocukluk dönemlerine ilişkin bölümleri önceki ünitelerde verilmişti. Burada ergenlik dönemini kapsayan beşinci aşama ele alınacaktır.

Bu aşama, kimlik kazanmaya karşı kimlik karmaşası aşamasıdır. Erikson bu dönemi yaşam döngüsünde özel bir görevin yerine getirilmesini veya zorlayıcı bir girişimde bulunulmasını gerektiren bir evre olarak görür. Ergenin bu kimlik arayışının sonucu ya “kimlik kazanımı” ya da “kimlik bunalımı” olacaktır. Başkalarının gözündeki kendisi ile kendi gözündeki kendisi arasındaki uyuşmazlık, onda bir kimlik krizi ve karmaşasına yol açabilir. Çocukluğunda anne-babası ile olumlu özdeşim kurmuş olanların ergenlikte ve yetişkinlikte kimlik oluşturma süreçleri sağlıklı gelişecektir. Erikson’a göre yeni bir kimlik oluşturma mücadelesinde başkalarının gözündeki kendisi ile kendi gözündeki kendisini karşılaştırır. Önceden edindikleri rol ve becerilerini yeni durumla nasıl bütünleştirecekleri sorundur. Bu evrenin tehlikesi kimlik krizi veya kimlik karmaşası olarak adlandırılmıştır.

Çocukluk döneminde daha çok anne babadan etkilenme söz konusu iken ergenlikte özdeşim modelleri farklılaşmaktadır. Bu dönemdeki özdeşim modelleri daha çok yaşıtlar, popüler kişiler, öğretmenler vb. olmaktadır. Ergenin kimliğinin oluşumunda bu modellerin etkisi görülmektedir. Ergen bir yandan bedenindeki ani ve hızlı değişimleri anlamaya çalışırken, diğer yandan da bu değişimlere ve çevresine uyum sağlamak zorunda kalmaktadır. Bu zorunluluk ergende kimlik bunalımına neden olmaktadır.

James Marcia, Erikson’un psikososyal gelişim kuramı üzerine önemli araştırmalar yapmış ve insanların kimlik kriziyle baş etmesinin belli başlı dört yolunu tanımlamıştır. Bunlar;

  • Kimlik kazanımı,
  • Moratoryum,
  • Mevcut kimliği benimseme ve
  • Kimlik dağılmasıdır.

Marcia’ya göre kimlik dağılması yaşayan ergen ne kendine özgü kişisel yanıt bulma ihtiyacı duyar ne de herhangi bir görüşe güçlü bir şekilde bağlanır. Diğer uçta kimlik kazanan genç durur. Kimlik kazanan genç bir mücadele evresinden geçtiğinin farkındadır. Mesleki, politik ve dini konularda bir tür araştırma ve arayış çabası içindedir. Farklı alanlarda belli kararlara varıp bu mücadeleyi anlamlı bir şekilde sonuçlandırır. Moratoryum düzeyindeki gençler bir bunalım dönemindedir. Pek çok kişisel soruya cevap bulma çabası içinde olan bu gençler, arayışlarını çözüm getiremedikleri sorunlarla boğuşarak sürdürürler. Mevcut kimliği benimseyen genç ise herhangi bir mücadele ve bunalım evresinden geçmez. Bunun yerine başkalarının (örneğin anne-babasının) benimsetmeye çalıştığı güçlü değerler ile güçlü bağlar geliştirir. Anne-babasınca uygun olanın kendisi için de uygun olduğunu ifade eder.

Ergenlik boyunca insanlar ebeveynlere karşı bağımsız olmaya ve akranlarıyla yakın ilişkiler içine girmeye doğru yol alırlar. Kendine güvenmeyi, sorumluluğu ve öz saygıyı öğrenmek üzere fırsatlar sunan ailelerde büyüyen çocuklar bağımlılıktan yetişkinlikteki karşılıklı bağımlılığa daha yumuşak bir geçiş yapmaya eğilimlidirler.

Sosyal bağımsızlık, başkaları tarafından yönlendirilmeyi değil, gencin kendi kendini yönlendirmesini içerir. Ergenlerin çoğu başkaları tarafından, özellikle akranları tarafından yönlendirilmektedir. Sosyal olarak bağımsız olmak bencil olmak demek değildir. Sosyal olarak bağımsız olan insanlar siyasal, sivil, eğitimsel, dinsel, sosyal ve topluluksal ilişkilerde yer alarak kendi ihtiyaçlarının karşılandığının bilincindedirler.

Ergenlik döneminde arkadaşları gencin yaşamında büyük yer tutmaya başlar. Bu dönemde gencin daha az aile merkezli, daha fazla arkadaş merkezli olduğu görülür. Ergen arkadaşları aracılığı ile bir gruba uyum sağlamayı öğrenir. Arkadaş standartları anne-babanın standartlarının önünde gelmeye başlar. Akranların ergen üzerinde güçlü bir etkisi vardır. Kimi araştırmalar bazı ergenlerin suça sürüklenmesinde akranların ebeveynlerden daha belirleyici bir faktör olduklarını göstermektedir.

Ergenlik döneminde anne-babalarla gençlerin yaşam biçimleri, öncelikleri ve bakış açıları farklılık gösterebilir. Anne-babalar sıklıkla kendilerini reddedilmiş ve dışlanmış hissederken, ergenler çoğunlukla yanlış anlaşıldıklarını düşünürler. Çocuklar ergenliğe ulaştıklarında ebeveynler ile çatışma yaşayabilirler. Olası çatışma alanları arasında giyim, arkadaş seçimi, eğitim, gelecek planları, madde kullanımı, saç stilleri ve yeme alışkanlıkları mevcuttur.

Gordon, ebeveynlerin ve ergenlerin bu çatışmaları çözmede kullanabilecekleri üç yapıcı yol tespit eder:

  • Birincisi önemli bulunan değerlerin ergene model olarak gösterilmesidir.
  • İkinci yol ergenlere bir danışman gibi davranmaktır.
  • Üçüncü yol ise kendi değerlerini gözden geçirmektir.

Bağımsızlaşmak gibi sosyal gelişimin normal evrelerine ilaveten ergenlikte (ya da ergenliği takip eden yıllarda) bazı sorunlar görülmeye devam edecektir. Bunlar arasında yeme bozuklukları, duygusal ve davranışsal sorunlar, suç ve çocuk suçları ve suç çeteleri, sayılabilir.

Ergenlik Döneminde Ahlak Gelişimi

Ahlak neyin doğru ve neyin yanlış olduğuna ilişkin ilkeleri içerir. Ahlaki gelişim yaşam boyu sürebilse de ergenlikte ve genç yetişkinlik te özellikle önemlidir.

Piaget (1896-1980), çeşitli yaş grubundaki çocuklarla çalışarak herhangi bir durumla karşı karşıya kaldıklarında gösterdikleri ahlaki davranışları araştırmış ve ahlaki gelişim dönemlerini;

  • “Dışa bağımlı dönem” ve
  • “Özerk dönem” olmak üzere iki farklı dönemde tanımlamıştır.

Dışa bağımlı ahlaki dönemde; ahlaki kurallar, sorumluluklar ve yasalar bulunmakta ve diğer bireylere bağlılık sorgulanmamakta ve başkalarının kurallarına uyulmaktadır. Özerk dönem de ise; ahlaki standartlar karşılıklı çıkara hizmet etmekte ve bireyler için kurallar, sorumluluklar ve yasalar; arkasındaki amacın değerlendirilmesi ile daha açık bir hâle gelmektedir. Piaget’ye göre ahlak gelişimi özerklik evresinin devam etmesidir, ancak bu gelişim ergenin bilişsel gelişimindeki değişikliklerle biçimlenir.

Piaget’nin on iki yaşındaki çocuklarla olan çalışmasını on altı yaşındaki gençlere doğru uzatan Kohlberg, bir bireyin ergenlik atılımıyla cinsel davranış ve dükkândan mal aşırma gibi onaylanmayan eylemlerle ilgili gittikçe artan birtakım ahlaki ikilemlerle yüz yüze geldiğini kabul etmektedir. Kohlberg’in ahlak gelişimi alanına en önemli katkısı ahlak gelişimini Piaget’in bilişsel gelişim alanında ortaya koyduğu aşamalar üstüne kurmasıdır. Kohlberg’de Piaget gibi kültürel sınırları aşan, doğal olan ve bilişsel temele dayanan ahlak gelişimi evreleri üzerinde durmuştur.

Kohlberg, Piaget’nin değerler dizisini kabul ederek geliştirdiği ahlak gelişimi kuramında, insanların ahlaki davranışının nedenini bilişsel sürece odaklanarak açıklamıştır. Ahlaki gelişim sürecini üç düzey ve altı aşamada ele almıştır. Kohlberg, Piaget’nin değerler dizisini kabul ederek geliştirdiği ahlak gelişimi kuramında, insanların ahlaki davranışının nedenini bilişsel sürece odaklanarak açıklamıştır. Burada ergenlik dönemini kapsayan ikinci düzeye yer verilecektir.

Kohlberg’in kuramının 2. düzeyi, ahlaki düşüncenin geleneksel rollere uyma üzerine temellenen geleneksel düzeydir. Genellikle bu düzey 10 ila 13 yaşları arasında meydana gelir. Başkalarını mutlu etmek ve toplumsal onay almak için güçlü bir istek vardır. İkinci düzeyin içindeki 3. aşama başkalarının onayını kazanmaya odaklanır. İyi ilişkiler çok önemli hâle gelir. 4. aşama otoriteyi sürdüren ahlak yasaya sadık kalma gereksinimini vurgular. Üst düzey otoritelere genellikle saygı gösterilir.

Ergenlik Döneminde Duyuşsal Gelişim

Duyuşsal alan, daha çok duyguları içerir. Duyguların ortaya çıkması, ifade edilmesi, öğrenilmesi, bilinçli ya da bilinçsiz olarak yaşanması, davranışı etkilemesi ve davranıştan etkilenmesi gibi durumlar duyuşsal gelişimin konuları arasındadır. Duygu doğal biçimde ortaya çıkan duygusal tepkileri de içerisinde barındıran bir şeyi yapma eğilimi olarak kabul edilmektedir. Duyuş, pozitif ya da negatif olması fark etmeksizin duygusal durumun yönünü açıklayan bir kavramdır.İnsan davranışı bilişi ve duyuşu birlikte içermektedir. Duygular;

  • Birincil duygusal tepkiler ve
  • İkincil duygusal tepkiler olarak iki biçimde oluşur.

Birincil duygusal tepkiler heyecanlanmada olur ve kısa sürer. Bu durumda ilk tepkinin yoğunluğu geçtikten sonra ikincil duygusal tepkiler oluşur. Durumundan hoşnutsuzluk, kızgınlık veya azalan korku, yorgunluk ve gevşeme ikincil duygusal tepkilerdendir. İkincil duygusal tepkilerde bedende halsizlik ve gevşemenin yanı sıra artan dikkat ve muhakeme ile birey olup biteni yeniden değerlendirme imkânına kavuşur.

Ergenlerin duygusal tepkilerinde ortak özellikler görülebilir. Bunun yanı sıra ergenler bu dönemin farklı yaşlarında ve farklı olaylar karşısında değişik duygular hissedebilirler. Ergenliğin başlarındaki büyümenin hızlı oluşu, biyolojik-cinsel değişmeye eşlik eden hormonal salgılar büluğ döneminde ve onu izleyen yıllarda ergenin hem duygularında hem de davranış ve tutumlarında belirgin farklılıklar görülmesine neden olur.

Ergenin duygusal tepkileri düzenli değildir. Hem duygular hızla değişir hem de duygularında istikrarsızlık vardır. Biyolojik-cinsel gelişme duygu durumundaki artış ve zihinsel gelişme ergenlerin akıllarından geçirdiklerinin yoğunluğunu ve niteliğini değiştirir. Ergenlik döneminde yaşanan duygusal özellikler şunlardır:

  • Duyguların yoğunluğunda artış,
  • Duygulardaki istikrarsızlık,
  • Karşı cinse ilgi,
  • Sürekli hayal kurma,
  • Yalnız kalma isteği,
  • Ders çalışmaya karşı isteksizlik.

Ergenlik döneminde görülen sorunlar;

  • Ruhsal,
  • Duygusal,
  • Sosyal ve
  • Cinsel sorunlar olmak üzere dört grupta incelenebilir.

Bu dört grupta toplanan sorunlar aslında iç içedir.

Ergenlik çağının ruhsal bakımdan çalkantılı olduğu yolunda yaygın bir görüş olmakla beraber bu dönemin sanıldığının aksine, bütün ergenler için fırtınalı bir dönem olmayıp küçük bir grup için sarsıntı verici olduğu, çoğunluğu oluşturan gençlerin bu yılları kaygı verici olmayan büyüme ve gelişme krizleri ile atlattığı düşünülmektedir. Ergenlik çağı orta ve lise dönemini kapsadığı için davranış bozukluklarının çoğu (özellikle başlangıcı) okula uyum sorunları olarak görülür. Derslere girmeme, okul kurallarına uymama, okulda kavga çıkarma görülebilir. Bu dönemde yaşanan sorunlar üç başlık altında incelenebilir. Bunlar;

  1. Maddenin kötüye kullanımı,
  2. İçe yönelim bozuklukları ve
  3. Dışa yönelim bozukluklarıdır.

Madde kullanımı sigara, alkol ve uyuşturucu türevi madde kullanımını ifade eder. İçe yönelim bozukluklarında ergenin problemi içe, yani kendisine yönelmiştir (kaygı, depresyon, fobi gibi). Dışa yönelim bozukluklarında ise problemleri dışa yönelmiştir ve davranış sorunları olarak kendini gösterir. Örneğin suça yönelme, evden kaçma gibi. Ergenlik döneminde en sık görülen problemler; depresyon, öfke patlamaları, yeme bozuklukları, sigara, alkol ve madde kullanımıdır. Ergenlik döneminde suça sürüklenme iki şekilde ele alınmaktadır:

  1. Sosyal genç suçluluğu,
  2. Bireysel genç suçluluğu.

Sosyal genç suçluluğu çete davranışlarında görülen çalma, kavga etme gibi yetişkin kültürünün onaylamadığı davranışların sergilenmesini içerir. Bireysel genç suçluluğu ise gencin kendine ait çözümleyemediği problemlerin sonucu ortaya çıkan anti sosyal davranışlardır.

Ergenlik yılları diğer hayat dönemlerine oranla intiharın en çok olduğu dönemdir. İntihar eden gençler arasında erkeklerin oranı kızlarınkinden daha fazladır. Ergenlikteki intiharların en belirgin nedenlerinin başında çocukluktaki sevgi yoksunluğu gösterilmektedir. Ölümün sıkıntılardan kurtulmanın tek yolu olarak görülmesi ergenlerin intihar etme riskini artıran çok önemli bir etkendir. Çocukluktaki depresyonların daha sonraki intihar girişimleri için önemli bir belirleyici olduğu ve çocukluk depresyonlarının erişkinlikteki depresyon için bir işaret olduğu kabul edilmektedir.