YAŞAM BOYU BÜYÜME VE GELİŞİM - Ünite 6: Gençlik Dönemi Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 6: Gençlik Dönemi

Giriş

Çalışmalarda gençliğin ergenliğin bitimiyle başladığı bunun da yaklaşık 18-19 yaşlarına denk geldiği ifade edilmektedir. Gençliğin bitişinin ise 28-30 yaşlara dek devam ettiğini belirtenler olduğu gibi, bu dönemi 35-40 yaşına kadar ele alanlar da bulunmaktadır.

Ergenlik döneminde olduğu gibi, gençlik döneminde de kişisel ve kültürel farklılıklar, kalıtım, beslenme, fiziki çevre (mesken-iklim), sosyal ve ekonomik koşullar bireyin gelişimini etkileyen önemli faktörler olduğu için, bu değişkenlere bağlı olarak kişiden kişiye bazı farklılıklar da görülebilir.

Her yaşam döneminde karşılaşılan gelişim ödevlerinin başarılması, bireyin mutluğunu ve sonraki gelişim dönemi ödevlerine ilişkin başarısını olumlu yönde etkileyebilir. Yetişkinlik yıllarındaki gelişim dönemlerinde yetişkinlerin karşılattıkları başlıca gelişim ödevleri şöyle belirtilebilir:

  • Bedensel, zihinsel, ruhsal ve duygusal olgunluğa erişmiş olması,
  • Bir mesleğe hazırlanma ve öğrenimini tamamlaması,
  • Çalışma hayatına atılması, bir işe girmesi, bu işte ilerlemesi ve kariyer yapması,
  • Ekonomik ve kişisel özgürlüğünü kazanması
  • Eş seçmesi, bir aile kurması,
  • Çocuk sahibi olma ve çocuklarını yetiştirmesi,
  • Toplumun onayladığı bir sosyal gruba girmesi
  • Yakın dostluklar kurması,
  • Evin yönetimine katılma ve sorumluluklar üstlenebilmesi,
  • Toplumsal sorumluluklarını yerine getirmesi beklenir.

Gençlik döneminde bireylerin gelişim özellikleriyle ilgili farklı görüşler de mevcuttur. Arnett bu dönemi ifade eden beş özellikten bahsetmektedir. Bunlar;

  • Kimlik Arayışı,
  • Kararsızlık,
  • Öze Dönüklük,
  • Kararsız Duygular ve
  • Bireylerin Yaşamlarını Değiştirme Fırsatını Yakalayabildikleri Olasılıklar Dönemidir.

Türkiye’de evli olmak, askerliğini yapmış olmak, ekonomik bağımsızlığını kazanmış olmak, bir iş veya meslek sahibi olmak, ebeveynden ayrı yaşamak, üniversiteden mezun olmak veya seçimde oy kullanmak başkaları tarafından yetişkin bir kişi olarak değerlendirilmeyi sağlayan ölçütlerdir.

Ek olarak lisansüstü eğitim, iş bulma ya da iş kurmadaki gecikmeler gencin hayata atılmasını, ekonomik bağımsızlığını kazanmasını, evliliğini ve yetişkin rolleri kazanmasını ertelemesine yol açmaktadır. Bu duruma uzamış gençlik veya üniversiteli gençlik adı verilir.

Fiziksel Gelişim

Bireyin gücünün en fazla, reflekslerinin en hızlı, el becerilerinin en yüksek olduğu, üreme kapasitesinin en yüksek ve hastalıklardan dolayı ölme riskinin en düşük olduğu gelişim dönemi genç yetişkinliktir. Gençlik (genç yetişkinlik) dönemi sağlık ve fiziksel performansın en üst seviyeye çıktığı dönemdir. Aynı zamanda fiziksel performansın gerilemeye başladığı dönemdir. Kişilere göre farklılık olsa da fiziki gerileme daha ilk yetişkinlik yıllarının sonlarında başlar.

Genç yetişkinlik yaşamın en sağlıklı dönemi olarak düşünülebilir. Genç yetişkinler çocukluklarına göre daha sağlıklıdır ve orta yaşlarda gelişen hastalıklardan ve sağlık sorunlarından henüz uzaktırlar.

Araştırmalar ergenlik döneminde ortaya çıkan sağlıksız yaşam ve beslenme alışkanlıklarının çoğunun gençlik (genç yetişkinlik) döneminde daha fazla görüldüğünü ortaya koymaktadır. Bu dönemde hareketsizlik, sağlıksız beslenme, obezite, alkol-madde bağımlılığı ve üreme sağlığı gibi konularda sorunlar yaşanmaktadır.

Her ne kadar genç yetişkinlik yaşamın sağlıklı bir dönemiyse de erkekler ve kadınlar arasında sağlık farklılıkları görülebilir.

Ergenlik döneminde olduğu gibi bu dönemde de erkek üniversite öğrencileri ve genç yetişkinler aynı dönemdeki kızlara oranla daha fazla sigara, alkol tüketmektedir. Bu davranış ailelerinden ayrı, özelikle ortak evlerde yaşayan gençler arasında da yaygın olarak görülmektedir. Araştırmalarda aşırı içki kullanımının 21-22 yaşlarında doruğa ulaştığı ve geri kalan yirmili yıllarda azaldığı tespit edilmiştir.

Bilişsel Gelişim

Yetişkinlerin bilişsel gelişimlerindeki değişimleri belirlemek fiziksel değişimdeki belirtileri gözlemlemek kadar kolay değildir. Çünkü yetişkinler yaşlanırken aynı zamanda yaşantılar geçirerek bilgi birikimlerini ve deneyimlerini zenginleştirirler.

Piaget’ye göre ergenler ve yetişkinler niteliksel olarak benzer düşünce yapılarına sahiptir. Ayrıca genç yetişkinlerin ergenlere göre düşünme süreçlerinde niceliksel olarak daha ileri düzeyde ve daha fazla bilgiye sahip olduklarını vurgulamaktadır. Soyut işlemler dönemi, bilişsel gelişimin son aşaması olarak ergenlerde olduğu gibi yetişkinlerin de bilişsel düzeylerini yansıtmaktadır.

Bazı gelişim psikologlarına göre çoğu birey yetişkinliğe kadar soyut işlem becerilerini geliştirememektedirler. Ayrıca çoğu yetişkin soyut işlemler düzeyine ulaşamamaktadır.

Gisele Lobouvie genç yetişkinin daha pragmatik (faydacı) olduğunu ileri sürer. Karmaşık iş ve sosyal problemlerin çözümünde ergene göre daha başarılıdır. Gençler ergen gibi ideal mantığı değil pragmatik (faydacı) mantığı kullanır. Mantıklı ve pragmatik düşünceyi uyum içinde bir arada kullanır.

William Perry’e göre ergenler iki kutuplu düşünürler. Siyah-beyaz, doğru-yanlış, iyi-kötü, biz ve onlar gibi. Ergenlikten yetişkinliğe geçişte farklı görüş ve bakış açılarıyla karşılattıkça, bireyler kesin düşünce yapısından uzaklaşmaya başlarlar. Ergenin kesin ve ikili düşünme yapısı yerini yetişkinin yansıtıcı, göreceli düşünme yapısına bırakmaktadır.

Genç yetişkinlikteki bilişsel gelişimin en önemli boyutları; belirli dünya görüşlerinin geliştirilmesi ve farklı dünya görüşlerinin benimsenmesinin gerekliliğinin anlaşılmasıdır.

Bazı kuramcıların soyut işlemler (formel işlemler) sonrası dönemde Piaget’nin öne sürdüğü soyut işlemler döneminden niteliksel olarak farklılıklar söz konusudur. Pek çok yönden 20’li yaşlarda düşünceler, ergen düşüncesine benzer. Yaşama idealist bir noktadan bakılır. Meydan okuma ve değer çatışmaları vardır. Soyut işlemsel dönemin etkisi ile beraber teorik problemler çözülür ve soyut düşünülür, geleceğe ilişkin olasılıklar üzerine kafa yorulur.

Post Formal Düşünce: Doğrunun durumdan duruma değişebileceği, çözümlerin mantıklı olabilmesi için gerçekçi olması gerektiği, belirsizliğin ve karşıtlığın istisnadan ziyade kural olduğu ve duygular ile sübjektif faktörlerin düşünmede rol oynadığının anlaşılmasıdır.

Warner Schaie genç yetişkinin yeni bilgiler kazanma yetkinliğini dört evrede ele alır. Bunlar;

  • Kazanma evresi,
  • Sorumluluk evresi,
  • Yönetici evresi ve
  • Yeniden uyum sağlama evresidir.

Günlük yaşamda soyut işlemler sonrası düşünme sürecinde gençler sorunları çözerken yansıtıcı kararlar almakta, kariyerleri ve işleri, ilişkileri ve yaşamın diğer alanları hakkında derin düşünebilmektedirler.

Entelektüel gelişim genç yetişkinlikte artar. Günümüzde, zekânın yaşla birlikte keskin bir azalma yerine, zekânın göstergesi zihinsel yeterliliklerin 60, 70 ve sonrası yıllara kadar oldukça az değişime gösterdiği kabul edilmektedir.

Pek çok araştırmacı zekâyı iki geniş kategoriye ayırarak incelemiştir. Bunlar;

  • “Akıcı zekâ” ve
  • “Birikimli (kristalize) zekâ”dır.

Akıcı zekâ, değişik durumlarla baş etme ve soyut düşünme becerisi olup, yeni problemlere ve durumlara ilişkin bilgiyi işlemede kullanılan zihinsel kapasiteleri, yeterlilikleri ifade etmektedir. Birikimli (kristalize) zekâ, yaşam boyunca karşılaşılan bilgileri öğrenme becerisi olup, bir kişinin yaşantıları yoluyla edindiği belirli bilgilerin, becerilerin, stratejilerin biriktirilmesini içeren bir bilgi deposu olup bilgi ve yaşantıya bağlı yeterliliklerdir. Araştırmalar, akıcı zekânın ilk yetişkinlikten itibaren başlayarak yaşla birlikte yaşam boyunca azaldığını gösterir. Buna karşılık, birikimli zekânın azalmak yerine, yaşam boyunca genişlemeye devam ederek yaşla geliştiği görülür. Dolayısıyla genç yetişkinlikte akışkan zekâ, kristalize zekâdan öndedir. Yaşlılarda ise bunun tersi olarak birikimli (kristalize) zekâ daha öndedir.

Araştırma bulgularına göre gençler kısa süreli bellekte bilginin işlenmesi konusunda yaşlılara göre daha güçlüdürler. Uzun süreli bellek açısından ise, gençlerin hatırlama hızının yaşlılardan daha kolay olduğu ve belleğe, yeni bilgi depolama yeteneğinin de yaşla azaldığı bulunmuştur.

Psikososyal-Duygusal Gelişim

Biyolojik, psikolojik ve sosyal etkenler genç yetişkinlikte bireyin kimliğini tamamlayan faktörlerdir.

Erikson, geç ergenlik döneminde oluşan kimliğin genç ve orta yetişkindeki psikososyal görevlere temel oluşturduğunu ve kimliğin son şekli olmadığını ifade etmektedir. Erikson’un psikososyal gelişim kuramına önceki ünitelerde yer vermiştik. Bu ünitede gençlik (genç yetişkinlik) dönemini içeren 6. aşamaya yer verilecektir.

Altıncı aşama yalıtılmışlığa karşı yakınlık aşamasıdır (17- 30 yaş). Erikson, bu dönemde yakın ve köklü dostlukların kurulduğunun gözlendiğini ve bireyin başkalarını derinden ve kararlı bir biçimde beğenmesini, hoşlanmasını, özen göstermesini içeren sevgi kavramı üzerinde yoğunlaştığını belirtir.

Erikson genç insanların bir kimlik algısı geliştirdikten sonra, genellikle genç yetişkinlikte (ortalama 20’li yaşlarda), psiko-sosyal yakınlığa karşı yalıtılmışlık kriziyle karşı karşıya kaldığını ifade etmektedir.

Bu dönemde gencin yaşamında evlilik ve iş kariyeri önemli hale gelir. Gencin yaşamında sevgi ilişkisi ön plandadır.

Ergenlik dönemi sonunda ben kimliğini geliştirmiş gençler bu dönemde yaşanan gelişim krizini yakın ilişkiler kurma becerisi yönünde başarılı bir biçimde geçirebilirler, güvenli bir şekilde sevgiyi verme ve alma gücüne sahip olurlar. Ergenlik dönemindeki sorunları aşamamış ve kimlik karmaşası yaşayan bireyler, genç yetişkinlikte başarılı bir şekilde gelişim krizini çözemeyebilirler. Böyle genç yetişkinler, ilişkilerinde kimliğini kaybetme kaygısı yaşayarak başkalarıyla yakın ilişkiler geliştirmekten kaçınırlar ve çevrelerindeki bireylerden uzaklaşırlar.

Levinson’a göre gelişim birbirini takip eden evreler şeklinde oluşmakta ve her bir evre arasında yaklaşık 5 yıl süren geçiş süreçleri yaşanmaktadır. Levinson’ın kuramının merkezinde “yaşam yapısı” kavramı yer alır. Bu kavram “bir kişinin yaşamının bir döneminde altta yatan örüntü ya da tasarım” olarak tanımlanır. Yaşam yapısının bileşenleri arasında insanlar, kurumlar, yerler, düşler, değerler ve duygular yer alır. Kişinin yaşam yapısının diğer önemli etkenleri arasında inanç, etnik kimlik, savaşlar ve ekonomik krizler gibi toplumsal olaylar ve hobilerde yer alabilir.

Levinson insanların yaşam yapılarının, birbiriyle çakışan, (her birinin uzunluğu 20 ila 30 yıl arasında değişen) dört dönemde biçimlendiğini ileri sürer:

  • Ön Yetişkinlik (doğumdan 22 yaşa kadar),
  • Erken Yetişkinlik (17 ila 45 yaş arası),
  • Orta Yetişkinlik (40 ila 65 yaş arası),
  • Geç Yetişkinlik (60 yaş ve ötesi).

Gould’un dönüşüm kuramında genç yetişkinlikle ilgili dört evreden bahsedilir. Bu evrelerde bireyin sosyal yapısında bazı dönüşümler başlar, birey özerklik kazanır ve amaçlarını gerçekleştirmeye başlar. Artık kendi ayaklarının üstünde durması gerektiğini bilir. Gençlik dönemini içine alan bu evreler:

  • Birinci Evre (16-22 Yaş),
  • İkinci Evre (22-28 Yaş),
  • Üçüncü Evre (28-34 Yaş).

Bowlby’nin “bağlanma kuramı”na göre ebeveynlerine güvenli bağlanan bebek ileriki yaşantısında çevresindeki insanlara karşı güvene dayalı ilişkiler geliştirir. Bağlanma genel olarak anne (ya da bakan kişi) ve bebek arasındaki güçlü bir duygusal bağdır. Bu bağ sayesinde çocuklar yakın bakım ve ilgi görerek fiziksel güvenliğe kavuşabilse de bazıları psikolojik olarak güvensiz kalabilmektedir. Bağlanma kuramına göre çocukların güvenli bağlanma geliştirmeleri, onları büyüten ebeveyn ya da bakım verenlerin sunduğu bakımın kalitesine ve çocuğun ihtiyaçlarına karşı duyarlı olmalarına bağlıdır.

Geleneksel bağlanma örüntüleri üç tür bağlanma stili içermektedir. Bunlar;

  • Güvenli bağlanma stili,
  • Kaçınmacı bağlanma stili ve
  • Kaygılı bağlanma stilidir.

Güvenli bağlanmaya sahip bireyler daha başarılı ve sağlıklı benlik algısı, öz-saygı ve öz-yetkinlik düzeyleri sergilemektedirler. Bağlanmada kaygı ve kaçınma davranışlarının nedeni erken dönemlerdeki duyarsız ya da tutarsız ebeveyn davranışlarının bir sonucudur.

Buna göre, güvenli bağlanmaya sahip yetişkinler yakın ilişkilerinde güvenli bağlanmaya sahip olmayanlara göre ilişkilerinde daha fazla doyum sergilemekte ve güvenli bağlanmaya sahip yetişkinlerin ilişkileri daha güvenli, bağlı ve uzun ömürlü özellikler göstermektedir.

Bağlanma bozukluğu annenin, bebeğin gereksinimlerini sevgiyle karşılayamaması, bakıp rahat ettirememesi, huzurlu ve güvenli ortam sağlayamamasından kaynaklanmaktadır.

Genç yetişkinliğin sonu ve erken yetişkinliğin başlarında bireyler kendilerini sorgulamaya başlarlar. “Şimdiye kadar kendim için ne yaptım, hedeflerimin ne kadarını gerçekleştirdim, sonraki yıllarımı nasıl geçirmeliyim? vb.” soruları yöneltirler.

Genç yetişkinlikteki kişileri diğer gruplardan ayıran ve belirleyici olan üç temel psikolojik konu vardır:

  • İlki bağımsızlık,
  • İkincisi kişilik ve
  • Üçüncüsü ise yakın ilişki ve dostluktur.

Bunlar çeşitli sosyal görevlerle ilgilidir. İlk yetişkinlikte genç yetişkinlerin bağımsızlık özelliği en belirleyici psikolojik özelliktir.

Son yıllarda yapılan araştırmalarda insanoğlunun yaşamlarının ilk yirmi yılının yetişkinlikteki sosyalduygusal yaşamını belirlemede önemli olduğunu ortaya koymaktadır.

Araştırmacılar çocukluk yılları mizaç özellikleri ile yetişkinlik kişilik örüntüleri arasında ilişki olduğu belirtmektedirler. Çocukluğunda engelleyici mizaca sahip çocuklar yetişkinliklerinde diğer bireylere göre daha pasif olmakta, daha az sosyal desteğe sahip olmakta, işte düzenli ve istikrarlı olmakta zorlanmaktadırlar.

Genç yetişkinlikte gelişim, sıklıkla yakınlık ve bağlanma ile bağımsızlık ve özgürlük duygu ve ihtiyaçları arasında dengenin kurulmasını içermektedir.

Arkadaşlık erken çocukluktan başlayıp gelişen bir ilişkidir. Gencin arkadaşlık kurmadan topluma açılması düşünülemez. Bu açıdan arkadaşlık ilişkileri toplumsal ilişkilere öncülük eder. Arkadaşlık ilişkilerinin genç üstündeki etkisi güçlüdür. Arkadaşlar toplumsallaşma süreci içinde tüm yaşam boyunca önemlidir. Ancak gençlikteki farklı gelişimsel özellikler arkadaşlığın bu dönemdeki önemini artırmaktadır. Çünkü gelişimsel görüşe göre arkadaşlık çocukluktan yetişkinliğe doğru entelektüel, duygusal ve sosyal gelişimi etkileyerek değiştirir.

Gençlikteki yakın arkadaşlıkların kişinin gelişimi açısından birçok işlevi vardır. Bunlardan birincisi kişinin kendisini benzerleri ile kıyaslayarak değerlendirmesi ve tanımasıdır. İkincisi, gencin tek başına girişmekten korktuğu ya da tek başına yapmasının zevksiz veya anlamsız olduğu deneyimlerden birlikte geçebileceği dost kişilerin olmasıdır. Bu dönemdeki arkadaşların bir diğer işlevi de gencin bazı konuları tartışarak kendi bilişsel düzeyini yükseltmesidir.

Kadınların ve erkeklerin arkadaşlık ilişkileri birbirinden farklıdır. Kadınlar yakın ilişkiler kurmaya ve duygusal paylaşımlarda bulunmaya yatkındırlar. Erkekler daha çok somut yardımı (örneğin para yardımı) beklerken, kızlar arkadaşlarının kendini anlaması, özel duygu ve düşünceleri paylaşma ve duygusal desteği beklemektedirler.

Bu dönemde romantik aşk ve sevgi ilişkileri de önemlidir. Romantik aşkta cinsel çekim öne çıkar. Duygusal aşkta ise birey sevdiği kişinin yanında olmasını ve derin şefkat duyguları beslemesini ister. Buna “can yoldaşı aşkı” da denilmektedir. Aşkın erken dönemlerinde romantik aşk vardır. Aşk olgunlaştıkça tutku yerini bağlanmaya bırakır. Sternberg’e göre aşk üç temel boyutu olan bir üçgen gibi düşünülmektedir. Bu üç temel boyut;

  • Tutku,
  • Yakınlık ve
  • Bağlanmadır.

Sternberg bu üç temel ögenin, yedi farklı ilişki biçimine neden olduğunu ileri sürmüştür:

  • Hoşlanma,
  • Karasevda,
  • Boş aşk,
  • Romantik aşk,
  • Aptalca aşk,
  • Arkadaşça aşk ve
  • Mükemmel aşk.

Sternberg’in kuramında aşkın üç boyutunun da (tutku, yakınlık, bağlanma) var olduğu durumda mükemmel aşk söz konusu olmaktadır.

Yetişkinlik döneminin en önemli gelişim özelliklerinden biri evlilik hayatıdır. Evlilik bu çağın sadece sosyal gelişim özelliklerini değil aynı zamanda psikolojik yönünü de ilgilendirir.

Çok genç yaşta yapılan evlilikler, düşük eğitim ve gelir düzeyi, evlenmeden gebe kalma gibi etkenler boşanmaya yol açabilmektedir. Boşanma sonrasında bireylerin hayatlarında bazı değişimler görülmektedir. Bu değişim biçimleri; güçlenenler, yeterince iyiler, arayış içindekiler, özgürlükçüler, başarılı yalnızlar, mağluplardır.

Çalışma yaşamı ve iş etkinlikleri yaşamın en temel etkinliklerinden biri olarak belirtilebilir. Yetişkinler, genç yetişkinlik yıllarının başlarında genellikle hedefleri doğrultusunda belli bir mesleğe yerleşerek ve bu mesleğin gerektirdiği eğitimi ve hazırlığı yaparlar.

Bir mesleğe başlama ve emekliliğe kadar geçen süreye “mesleki döngü” adı verilir. Bunlar;

  • Seçim ve başlama,
  • Uyum,
  • Devam ve
  • Emeklilik aşamalarıdır.

Meslek seçimi ve gelişimi karmaşık bir süreçtir. Fiziksel, psikolojik, sosyo-kültürel (kişilerarası ilişkiler) ve ekonomik özellikler meslek seçimini etkileyen faktörlerdendir. Bu süreçte yer alan evreler;

  • Fantezi evresi (0, 11 yaş),
  • Deneme evresi (11, 17 yaş),
  • Gerçekçi evre (17, 23 yaş),
  • Tamamlama evresi (21, 24 yaş),
  • Sabit ve tutarlı (25, 35 yaş),
  • Pekiştirmedir (35 yaş ve sonrası).

Sosyal hayatta yakın arkadaşlıkların geliştiği, mesleki yaşamında iş arkadaşlarıyla, aile yaşamında eşi, çocukları, aile yakınlarıyla, toplumsal yaşamdaki rolleri gereği diğerleriyle sürekli ilişkiler kuran gençler için iletişimin özel bir yeri ve anlamı vardır. Gençlik döneminde kurulan önemli olumlu ilişkiler sonraki gelişim dönemleri olan yetişkinlik ve yaşlılık dönemleri için kalıcı ve sağlıklı ilişkiler için temel hazırlar.

İletişim kısaca bilgi üretme, aktarma ve anlamlandırma süreci olarak tanımlanabilir. İletişim sözlü olabileceği gibi sözsüz iletişim türleri de mevcuttur ve sözlü iletişime göre daha etkilidir.

Sözlü iletişim türleri; dil ve dil ötesidir. İnsanların karşılıklı konuşmaları ve yazışmaları “dille iletişim” olarak kabul edilir. Dil ötesi iletişim sesin niteliği ile ilgilidir; ses tonu, sesin hızı, sesin şiddeti, hangi kelimelerin vurgulandığı, duraklamalar vb. özellikleri içerir. Dille iletişimde insanların “ne” söyledikleri, dil ötesi iletişimde ise “nasıl” söyledikleri önemlidir.

Sözsüz iletişimde konuşma ve yazı olmaksızın insanlar birbirlerine birtakım mesajlar iletirler. Bu iletişim türünde insanların birbirlerine ne söyledikleri değil “ne yaptıkları” öne çıkar. Sözsüz iletişim kendi içinde dört grupta ele alınabilir. Bunlar;

  • Yüz ve beden,
  • Bedensel temas,
  • Mekân kullanımı ve
  • Araç kullanımıdır.

Sözlü iletişimde vokal sistem (ses telleri, dil, dişler vb.) gönderici olarak görev yaparken, sözsüz iletişimde yüz ve beden “gönderici” olarak görev yapar. Farklı bedensel temaslar kurarak karşımızdakine çeşitli mesajlar veririz. Yetişkinler de bedensel temasa gereksinim duyar. İnsanlar sevildiklerini ve takdir edildiklerini bilmeye gereksinim duyar. El ele tutuşmak, sarılmak ve sırta hafifçe vurmak yoluyla dokunmak, sıcaklığı ve önem vermeyi iletmenin yollarıdır.

İnsanlar kendi çevrelerinde oluşturdukları boş mekanlar (alanlar) yoluyla da iletişimde bulunabilirler. Başka insanlara mesafemizi ayarlayarak, onlara uzak ya da yakın durarak mesajlar iletiriz. İnsanlara karşı duruş mesafesini anlatan bazı kavramlar vardır. Bunlar;

  • Mahrem alan,
  • Kişisel alan,
  • Toplumsal alan ve
  • Genel alandır.

Karşımızdakine bazı mesajlar iletmek üzere birtakım araçlar kullanılır. Rozetler takarak, belirli kıyafetler giyerek, kokular sürerek çevremizdekilere belirli mesajlar veririz.