YAŞLI PSİKOLOJİSİ - Ünite 7: Yaşlılıkta Psikososyal Gelişim II: Sosyal Gelişim Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 7: Yaşlılıkta Psikososyal Gelişim II: Sosyal Gelişim

Giriş

Sosyal gelişim kişilerarası ilişkiler çerçevesinde yaşam boyunca meydana gelen sosyal ve duygusal değişiklikleri içermektedir. Öncelikle bir aile içinde sosyalleşen bireyler daha sonra akranlarla etkileşime girmekte ve arkadaşlık ilişkileri geliştirmeyi öğrenmektedir. Yaşamın tüm evrelerinde olduğu gibi yaşlılıkta da aile ve arkadaşlar sosyal gelişimin merkezinde yer almaktadır. Ancak yaşlılık fiziksel gücün azalması, çalışma yaşamının sona ermesi, gelirin azalması, çocuklarla ortak paylaşımların azalması, akranların ölümü gibi kayıplara bağlı olarak sosyal çevrenin de değişmesine sahne olmaktadır. Bu değişim daha çok yaşlı bireylerin sosyal ilişkilerinin azalması ve toplumsal yaşama katılımlarının sınırlı olması biçimindedir.

Yaşam Boyu Sosyal Gelişim

Gelişim sürecinde bireylerin sosyal ilişkilerden kaçarak yaşamaları mümkün değildir. Bireylerin ilk sosyal ilişkileri doğdukları anda ebeveynleriyle ya da bakımlarını üstlenen kişilerle gerçekleşmektedir. Zaman içinde bireylerin sosyal dünyası genişlemekte, akrabalar, akranlar komşular, öğretmenler ve ne sebeple olursa olsun iletişim kurulan tüm insanlar bu sosyal çevreye dâhil olmaktadır. Bireyler sosyal ilişkiler sayesinde sevme-sevilme, saygınlık, ait olma, güç, statü gibi sosyal gereksinimlerini doyurmakta ve sosyal becerilerini geliştirmektedirler. Sosyal gelişim kişilerarası ilişkiler çerçevesinde ortaya çıkan ve devam eden bir gelişim alanıdır. Bireylerin gelişim sürecinde sahip oldukları en temel iki sosyal ilişki kaynağı aile ve arkadaşlardır. Yaşam boyunca her bireyin bir ailesi olduğu gibi, bebekliğinden yaşlılığa değin ilerleyen yaşam döngüsü içinde birlikte vakit geçirdiği çok sayıda arkadaşı da olmaktadır. Bireylerin yaşamında arkadaşları ve aileleriyle ilişkileri çocukluk yıllarında ne kadar önemliyse yaşlılık yıllarında da aynı derecede önemlidir.

Sosyal gelişim doğumla birlikte başlayan ve yaşam boyunca devam eden bir süreçtir. Yaşam boyunca bireylerin sosyal gelişimi bir sosyal kervan içinde ilerleme göstermektedir. Sosyal kervan, bireylerin kendilerine özgü ilişki ağlarını içermektedir. Her birey doğumdan ölüme kadar çok sayıda kişi ile etkileşime geçmekte ve bu kişilerin her biri bireylerin sosyal kervanına katılan üyeleri oluşturmaktadır. Bebeklik dönemindeki sosyal ilişki kervanında sadece ebeveynler yer almaktayken, çocuklukta bu kervana kardeşler, arkadaşlar, akrabalar katılmaktadır. Bireyler gelişim sürecinde sosyal kervanlarına yeni üyelerin katılımını sağladıkları gibi, kimi üyeleri de kervanlarından çıkararak kalan üyelerle yollarına devam etmektedirler (Antonucci, 1990).

Yaşlıların Sosyal Gelişiminde Sosyal İlişkilerin Rolü

Yaşlı bireyler bedensel güçlerinin azalmasıyla birlikte ortaya çıkan fiziksel kayıplarının yanında sosyal ilişkilerinde de kayıplar yaşamaktadırlar. Çünkü yaşlılık yaşamın son evresidir ve bu dönemdeki bireyler akranlarının ölümü nedeniyle bazı sosyal ilişkilerini kaybetmektedirler. Hayatta kalanlarla ise fiziksel sınırlılıklar nedeniyle eski sıklıkta görüşememektedirler. Üstelik yaşlıların akranlarına ulaşabilecekleri sosyal ortamlar bulmaları ya da kendilerini anlayabilecek bireylerden oluşan yeni bir çevre oluşturmaları da zordur. Bu durum yaşlıların sosyal çevrelerinin giderek daraldığını göstermektedir. Bu koşullar düşünüldüğünde, yaşlıların sosyal çevrelerinde üç tür ilişkinin öne çıktığı dikkat çekmektedir. Bunlar: (a) eş, kardeş, çocukluk arkadaşları gibi bireylerle kurulan yakın ilişkiler, (b) gençlik yıllarından beri devam eden dostlarla kurulan sosyal ilişkiler, (c) resmi grup ya da kulüplere üyelikler aracılığı ile geliştirilen ilişkilerdir (Kaluger ve Kaluger, 1986).

Yaşlılar azalan sosyal etkinliklerine rağmen, kendilerine ilgi gösteren ve önem veren kişilerle aktiviteler gerçekleştirerek yaşam doyumu elde etmektedirler. Nitekim eski arkadaşlıklarını sürdürebilen ya da yetişkinlik döneminde yeni arkadaşlıklar geliştirebilen bireylerin yaşlılık dönemine daha kolay uyum sağladıklarını söylemek mümkündür.

Yaşlılık Döneminde Sosyal Gelişiminde Gözlenen Değişiklikler

Her ne kadar yaşlılık kendine özgü değişiklikleri içeren bir dönem olsa da, yaşlı bireyler geçmiş yıllarda kazandıkları nitelikleri yaşlılık dönemine taşımakta ve bu nitelikler yaşlılık döneminin özellikleri ile etkileşime girerek bireylerin değişimine neden olmaktadır. Örneğin yaşlılık dönemindeki akran ilişkilerini düşünelim. Yaşlı bir birey akranlarla ilişki kurmayı yaşamın ilk yıllarında öğrenmiş, akran ilişkileri sayesinde çeşitli sosyal beceriler geliştirmiş ve bu ilişkiler içinde sevgi, güven, ait olma gibi bazı psikolojik gereksinimlerini karşılamıştır.

Yaşlılık Döneminde Arkadaşlık

Yaşla birlikte bireylerin yaşam tarzları, tercihleri, ihtiyaçları ve kişilikleri de değişime uğramaktadır. Yaşlı bireylerin arkadaşlık ilişkilerine bakıldığında genellikle kendi yaşlarında olan, birkaç yakın arkadaşa sahip oldukları ve bu arkadaşlarıyla sıklıkla görüşmek istedikleri dikkat çekmektedir. Çünkü yaşlılıkta arkadaşlık ilişkisi eskisinden daha güçlü ve derin bir anlam kazanmaktadır. Daha önceki dönemlerde arkadaş edinmek daha kolay iken, yaşlılıkta arkadaş bulmanın zor olması da yaşlı bireylerin sahip oldukları arkadaşlık ilişkilerine daha fazla önem vermelerine neden olmaktadır. Kısacası, arkadaşlık ilişkisi bebeklik, çocukluk, ergenlik, yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerinin her birinde farklı bir anlam kazanarak yaşamımızda varlığını sürdürmektedir.

Her gelişim döneminde olduğu gibi yaşlılıkta da arkadaşlığın bireylerin sosyal gelişimini etkileyen bir role sahip olduğu görülmektedir. Ancak yaşlılıkta arkadaşlık diğer gelişim dönemlerinden farklı olarak ruh sağlığını güçlendiren temel faktörlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü arkadaşlığın yaşlıların yaşamında uyumu kolaylaştıran kritik işlevleri bulunmaktadır. Bu nedenle yaşlı bireyler arkadaşlığa samimiyet ve güven duygularından oluşan özel bir ilişki anlamını yüklemektedirler (Berk, 2010). Bu özel ilişkide yaşlılar arkadaşlarıyla ortak ilgilere sahip olup, birbirleriyle duygudaşlık etmekte ve aidiyet ihtiyacını karşılamaktadırlar. Özellikle aidiyet duygusunu yaşamak yaşlılar için çok önemli bir gereksinimdir.

Yaşlıların yaşamında arkadaşlığın bir başka önemli katkısı da kabul edilme gereksiniminin karşılanmasına fırsat sunmasıdır. Çünkü yaşlı bireyler çoğu zaman dış görünüşlerindeki değişiklikler ya da fiziksel güçlerinin azalması gibi nedenlerle diğer bireyler tarafından garipsenmektedir. Bu durum yaşlıların genellikle kendilerini yargılanmış hissetmelerine yol açmaktadır. Arkadaşlar ise yaşlı bireyleri oldukları gibi kabul etmektedirler. Bu sayede yaşlıların da kendilerini olduğu gibi kabul edebilmeleri mümkün olmaktadır.

Yaşlılık dönemindeki arkadaşlık ilişkilerinin bazı karakteristik özellikleri bulunmaktadır. Bu özelliklere bakıldığında, yaşlılık döneminde arkadaşlıkların uzun sürdüğü, yoğun duygular içerdiği, gönüllülüğe ve eşitliğe dayandığı görülmektedir. Yaşlılar, arkadaşları ile birbirlerine karşılıklı sosyal destek sunmakla birlikte bu ilişkide içten bir birliktelik oluşturmaktadırlar.

Yaşlıların arkadaş seçim kriterlerinin de önceki dönemlere göre farklılaştığı belirtilmektedir. Buna göre bireyler yaşlılıktan önceki dönemlerde genellikle kendilerine benzeyen kişilerle arkadaşlık etme eğilimi sergilerken, yaşlılık döneminde arkadaşlık ilişkilerinde bu yönde bir benzerliğin olup olmamasını önemsememektedirler. Ayrıca yaşlı bireylerin arkadaş seçiminde yaş, cinsiyet, ırk, etnik köken ve değerler açısından da herhangi bir ayrım gözetmedikleri dikkat çekmektedir (Berk, 2010).

Yaşlı bireylerin arkadaşlık ilişkilerinde cinsiyet de belirleyici bir role sahiptir. Buna göre yaşlı kadınlar erkeklere kıyasla daha yakın arkadaşlık ilişkileri kurabilmekte, yaşlı erkekler ise eşlerine daha fazla bağımlılık gösterdikleri için daha az sayıda yakın ilişki geliştirmektedirler. Yaşlı kadınlar aynı zamanda yeni insanlarla daha kolay tanışmakta ve daha çabuk sosyalleşmektedir.

Yaşlılık Döneminde Aile

Yaşamın her döneminde olduğu gibi yaşlılık döneminde de aile ilişkileri bireylerin gelişiminin merkezinde yer almaktadır. Bu nedenle yaşlılık döneminde aile ilişkilerinin bireylerin gelişimleri ile ilişkisini anlamak gerekmektedir.

Yaşlılıkta Evlilik Doyumu

Emeklilik döneminin başlamasından eşin kaybına kadar uzanan zaman dilimi evlilik sürecinin son dönemidir (Santrock ve Barlett, 1986). Yaşlılığa özgü fiziksel ve sosyal kayıplarının üstesinden başarılı bir şekilde gelebilen ve uyumunu sürdürebilen bireylerin evlilik doyumu da yüksektir. Bununla birlikte yaşlıların çoğu, çocuklarının büyümesine bağlı olarak evliliklerinin daha dengeli bir düzene kavuştuğunu ve istediklerini yapabilmek için daha özgür olduklarını ifade etmektedir. Bu durum yaşlı çiftin ebeveynlik sorumluluklarını tamamlamaktan ve birbirlerine vakit ayırmaktan keyif duyduklarını göstermektedir. Ayrıca yaşlılık dönemini birlikte karşılayan ve beraberliklerini sürdürebilen evli çiftler, yaşlılıkta gelirin azalması, sağlık problemlerinin artması, sosyal yaşamın kısıtlanması gibi problemler karşısında birbirlerine destek olmaktadırlar (Kaluger ve Kaluger, 1986). Yaşamın her aşamasını birlikte paylaştıktan sonra yaşlılık dönemindeki güçlüklerle de birlikte mücadele eden çiftler birbirlerine daha çok bağlandıkları için evlilik doyumu da artmaktadır. Öte yandan geçmiş yıllardan beri mutsuz olan çiftler yaşlılık yıllarında daha da mutsuz olabilmektedir. Bu bireyler genellikle birbirlerine karşı yıllardır biriktirdikleri olumsuz duyguları bu dönemde açığa vurdukları için evliliklerinin sarsılması gibi sonuçlar ortaya çıkabilmektedir.

Boş Yuva Sendromu

Yaşlılık döneminde karşılaşılan kritik konulardan biri de Boş Yuva Sendromudur. Son çocuğun da yetişkin bir birey olması ve evden ayrılmasıyla ortaya çıkan boş yuva sendromu, yaşlı çiftin ilişkisinin yeni bir boyut kazanmasına yol açmaktadır. Yaşlı çift, o güne kadar çocuklarıyla birlikte yaşadıkları evde bundan böyle baş başa yaşayacak olmanın getirdiği farklı bir sürece girmektedir. Bu süreçte çiftin rolleri ve yaşam biçimi değişmektedir. Bu değişim başlangıçta derin bir üzüntü içermektedir. Özellikle de anneler, çocuk yetiştirmede en büyük sorumluluğu üstlendikleri için çocuklarının olmadığı bir evde yaşamaya alışmakta güçlük çekmektedirler. Ancak zaman içinde bireyler evde çocukların olmadığı bu yeni aile yapısına uyum sağlamakta, hatta evlerini çok sevmektedir. Öyle ki, bu evrede kimi zaman çocukları tarafından yatılı misafir edilmek istenen ebeveynler ısrarla evlerine dönmek istemekte, çocuklarının evi dahi olsa başka bir yerde kalmaktan rahatsız olmaktadırlar.

Yaşlı çiftin çocuksuz evlerine alışmaları olumlu bir gelişmedir. Bu gelişmenin çeşitli nedenleri vardır. Öncelikle çocukların evden ayrılması, yaşlı bireylerin ebeveynlik rollerinin ve sorumluluklarının azalmasını beraberinde getirmiştir. Bu, ebeveyn olmanın verdiği stresi azaltan bir durumdur. Çocuksuz eve uyum sağlayan ve keyif alan yaşlılar olduğu gibi bu sürece alışmakta zorlanan yaşlılar da vardır. Bunlar öncelikli rollerini annelik ya da babalık olarak tanımlayan ve kendilerini çocuk yetiştirmeye adamış olan bireylerdir. Bu özelliklere sahip yaşlı bireyler çocuklarının yokluğunda yalnızlık ve depresyon belirtileri gösterebilmektedir (Schiamberg, 1985).

Yaşlı Bireyler ve Yetişkin Çocukları

Yaşlılık dönemindeki bireylerin çocuklarıyla ilişkileri önceki gelişim yıllarından belirgin bir şekilde farklıdır. Çünkü bireyler yaşlandıkça çocukları da birer yetişkine dönüşmektedir. Bu yetişkin çocuklardan bazıları ebeveynleriyle aynı evi paylaşmayı sürdürmektedir. Kimi zaman yaşlılar fiziksel ve ekonomik yönlerden yetişkin çocuklarına bağımlı oldukları gibi, kimi zaman da yetişkin çocuklar kendi kendilerini geçindirebilecek ekonomik güce sahip olmadıkları için yaşlılar ve yetişkin çocuklar bir arada yaşamaktadırlar. Buna karşın yetişkin çocukların büyük çoğunluğu ayrı bir evde kendine ait bir düzen içinde yaşamaktadır. Yaşlılarla çocukları arasında ayrı ya da birlikte yaşama deneyimleri ilişkinin niteliğini etkilese de tüm yaşlıların çocuklarıyla ilişkilerinde çeşitli değişiklikler yaşanmaktadır.

Yaşlılıkta Büyükanne - Büyükbaba Rolü

Yetişkin çocukların evlat sahibi olmasıyla birlikte başlayan büyükanne-büyükbaba rolleri yaşlılar için yeni sorumluluklar ve ilişkiler anlamına gelmektedir. Bu değişim yaşlıların sosyal ve duygusal gelişiminin önemli parçalarından birini oluşturmaktadır. Çünkü torun sahibi olan yaşlılar kimi zaman torunlarının bakımını üstlenmekte kimi zaman da onların yardımı ve desteğiyle sevgi gereksinimini karşılamaktadır. Bu ilişkide yaşlılar torunlarıyla yakın bir ilişki kurmakta ve torunlarından da benzer içtenlikle karşılık görmektedirler. Böylece her iki taraf da karşılıklı yarar sağlamaktadır. Hatta yaşlılar, torunlarının bakımına katkıda bulunarak yetişkin çocuklarına da yardım etmektedir. Bu da onların kendilerini işe yarar hissetmelerine aracılık etmektedir.

Yaşlıların sosyal gelişiminde büyükanne ve büyükbaba rollerinin yeri büyüktür. Ancak bu rollerini yerine getirirken benimsedikleri ilişki kurma tutumları birbirinden farklıdır. Yaşlıların torunlarıyla ilişki kurma tutumlarına göre gelenekseller, arkadaşlık edenler, mesafeliler, ebeveynlik yapanlar ve rehberlik edenler olarak ayrıldıkları görülmektedir. Kimi zaman eşini kaybeden yaşlılar yeniden evlenmektedir. Ancak yaşlı bir birey için eş bulmak kolay değildir. Çünkü yaşlılık döneminde hem fiziksel hem de ekonomik sınırlılıklar bireylerin evlilik amaçlı tanışma ve anlaşma ihtimallerini kısıtlamaktadır.

Eşin Kaybı

Yaşlılık döneminde evli bireylerin karşılaştığı en zor yaşantılardan biri de eşin kaybıdır. Eşin kaybı evliliğin sona erdiğini göstermekte ve bireylere acı vermektedir. Yaşlı bireyler eşin kaybına uyum sağlamakta zorluk çekmektedir. Çünkü yaşlılıkta sosyal çevrenin daralmasına bağlı olarak eş, en önemli sosyal destek kaynağı haline gelmektedir. Yaşlı bir bireyin kendisini en iyi tanıyan, ihtiyaçlarını en yakından bilen, duygusal olarak sevgi, saygı, anlaşılma gibi gereksinimlerini doyuran, tüm yaşamını iyi veya kötü birlikte geçiren eşini kaybetmesi yalnızlık duygusunu artıran bir deneyimdir. Bu yalnızlıkla başa çıkma sürecinde yaşlı bireyin çevreden de yeterince sosyal destek alamadığı görülmektedir. Çünkü eşini kaybeden yaşlılar çoğunlukla arkadaş grubundan da uzaklaşabilmektedir.

Eşin kaybı yalnızlık duygusu kadar hayatta kalan tarafın geçmişe özlem ya da pişmanlık duyguları yaşamasına da yol açabilmektedir. Çünkü yaşlılık yaşamı gözden geçirme dönemidir. Bu dönemde bireyler kaybettikleri eşin kendileri için anlamını ve önemini sorgulamaktadır. Kimi zaman eşini kaybeden yaşlılar yeniden evlenmektedir. Ancak yaşlı bir birey için eş bulmak kolay değildir. Çünkü yaşlılık döneminde hem fiziksel hem de ekonomik sınırlılıklar bireylerin evlilik amaçlı tanışma ve anlaşma ihtimallerini kısıtlamaktadır.

Bekâr Yaşlılar

Bekâr yaşlılar ya hiç evlenmedikleri için ya da evliliğin ilk yıllarında ölüm, boşanma gibi sebeplerle evlilikleri sona erdiği ve daha sonra da evlenmedikleri için bekâr yaşlılar grubunda yer almaktadırlar. Bu grupta yer alan yaşlıların bazıları kendi tercihleri nedeniyle kimileri de sahip oldukları koşullar nedeniyle evlenmemiştir. Araştırmalarda evli yaşlıların bekâr yaşlılardan daha uzun yaşadıkları ancak yaşam doyumları arasında bir fark olmadığı görülmektedir. Bu durum ruh sağlığı üzerinde deneyimlerin medeni durumdan daha fazla etkili olduğunu göstermektedir. Kendisine bir sosyal çevre oluşturmuş olan ve bu çevreden sosyal destek sağlayan yaşlıların yaşamlarını anlamlı ve doyumlu bir şekilde sürdürebildikleri görülmektedir.

Emeklilik

Yaşlılıkta ortaya çıkan bir başka önemli sosyal gelişme de emekliliktir. Emeklilik bireylerin ilişkilerini ve aile yaşamını etkilemektedir. Buna karşın bireylerin ilişkileri ve aile yaşamındaki deneyimleri de emeklilik doyumunu etkilemektedir. Bireylerin emeklilik doyumu emekliliğin gönüllü ya da zorunlu olmasıyla yakından ilişkilidir.

Emekliliğin Bireyler İçin Anlamı

İş bireylere, topluma katılmaya aracılık eden roller vermektedir. Bireyler bu rolleri yerine getirdikçe kendilerini toplum için yararlı hissetmekte ve kendilerine ilişkin olumlu bir benlik algısı geliştirmektedir. Bununla birlikte iş sayesinde bireyler çeşitli sosyal ilişkiler kurmakta ve tanınma ihtiyacını gidermektedir. Bu nedenlerle emeklilik genellikle toplumsal statünün kaybedilmesi anlamına gelmektedir (Onur, 1995). Ayrıca bireyler işlerini kimliklerinin bir parçası olarak görmektedirler.

Emekliliğe Uyum

Birçok çalışan emekliliği hazırlıksız bir şekilde karşılamakta ve emeklilik kapıya dayandığında bu gerçeği kabul etmekten kaçınmaktadır. Emekliliğe uyum bir takım evrelerden oluşmaktadır. Bu evreler balayı evresi, hayal kırıklığı evresi, yeniden yönelim evresi, kararlılık evresi ve sonlandırma evresidir. Emekli olduktan hemen sonraki evre balayı evresidir. Balayı evresindeki emekliler genellikle çalışma yaşamında yapmak isteyip de, yapamadıkları her şeyi gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar. Özellikle emekli olduktan sonra kendisini işe yaramaz hisseden bireyler emekliliğin bekledikleri gibi bir dönem olmadığını düşünmekte ve çalışma yaşamını özlemektedir. Bu bireylerin içinde bulundukları evre hayal kırıklığı evresi olarak adlandırılmaktadır. Bazı yaşlılar da emeklilik yaşamının gerçekleriyle karşılaştıktan sonra, sahip oldukları koşulları yeniden değerlendirip kendileri için yeni emeklilik rolleri geliştirmektedir. Yeniden yönelim olarak adlandırılan bu evrede bireyler toplum yararına gönüllü işlerde çalışma, torun bakma, dini etkinliklere katılma, el sanatları ile uğraşma gibi roller üstlenerek, içinde bulunduk ları gelişim dönemine ve emeklilik standartlarına uygun bir şekilde yaşamlarını yeniden yapılandırmaktadırlar. Kararlılık evresinde ise emekli bireyler kişisel gelişim ve topluma katılım açısından en doyum alabilecekleri şekilde yaşamlarını bir düzene sokmakta ve bu düzeni sürdürmektedirler. Bazı yaşlılar, özellikle de emekliliğe iyi bir şekilde hazırlanmış olanlar, balayı evresinin ardından bu evreye geçebilmektedir.

Emeklilikte Çocuklarla İlişkiler

Bireyler emekli olduklarında çocuklarıyla ilişkileri de değişmektedir. Çünkü bu dönemde emekli bireyler yaşlanmakta ve çocukları da birer yetişkine dönüşmektedir. Bu yetişkin çocuklar fiziksel ve ekonomik olarak kendi kendilerine yetebilecek durumdadırlar. Buna karşın emeklilik dönemindeki ebeveynlerinin hem fiziksel hem de ekonomik gücünün azalmaya başladığı görülmektedir. Bu durum emekliler ile yetişkin çocukları arasındaki ilişkide rollerin ve güç dengesinin çocuklarının lehine değişmesine yol açmaktadır. Böylece yetişkin çocuklar emekli ebeveynlerinin yaşamlarına müdahale etmeye başlamakta, onları yönlendirmeye çalışmakta, öneriler sunmakta ve aldıkları kararları etkilemektedirler. Fakat yetişkin çocuklar, ebeveynleri kendilerinden yardım istemediği sürece, ebeveynlerinin kararları hakkında yorum yapmaktan kaçınmalı, onların yaşamlarına müdahale etmemelidir (Kaluger ve Kaluger, 1986).

Sonuç

Yaşlılık döneminde psikososyal gelişim bireylerin değişen ilişkileri, rolleri ve yaşantıları çerçevesinde ele alınmaktadır. Bireyler yaşlandıklarında emeklilik, eşin kaybı, sosyal çevrenin daralması, çocukların birer yetişkine dönüşmesi ve torun sahibi olma gibi yeni yaşantılarla karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu yaşantıların her biri yaşlılığa özgü doğal gelişim özellikleridir. Bu nedenle bu değişiklikler birer kriz gibi algılanmamalıdır. Her ne kadar bu yaşantılar bireylerin uyumunu sarsabilecek nitelikte olsa da, yaşlılığa özgü roller geliştirebilen ve toplumsal hizmetlere katılma, çeşitli kuruluşlara üye olma ya da torun bakma gibi etkinliklerle sosyal yaşamını yeniden yapılandırabilen bireyler sosyal gelişim sürecinde ortaya çıkan değişime kolaylıkla uyum sağlayabilmektedirler. Yaşlılığa özgü psikososyal gelişim özelliklerine uyum sağlamanın temelinde yaşamın ilk yıllarından beri öğrenilmiş olan sosyal beceriler ve başa çıkma stratejileri yer almaktadır. Buna bağlı olarak daha önceki gelişim dönemlerinde ortaya çıkan değişimlere uyum sağlayabilen ve gelişim görevlerini başarılı bir şekilde tamamlayabilen bireylerin, yaşlılıkta meydana gelen değişiklikler karşısında akılcı davranışlar sergileyebildikleri, yaşlılığa karşı direnmek yerine yaşlılık rollerini kabul edebildikleri ve kendileri için en uygun olan yaşam biçimini yapılandırarak doyum elde edebildikleri görülmektedir.