YAŞLI PSİKOLOJİSİ - Ünite 6: Yaşlılıkta Psikososyal Gelişim I: Kişilik Gelişimi Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 6: Yaşlılıkta Psikososyal Gelişim I: Kişilik Gelişimi

Kişilik ve Benlik

Kişilik birçoğumuz tarafından oldukça anlaşılır bir kavram olabilir ancak kişilik araştırmacıları tarafından oluşturulan tek bir kişilik tanımı bulunmamaktadır. Birçok farklı kişilik kuramı ve tanımı bulunmaktadır. Farklı kişilik tanımlarının ortak noktaları bulunmaktadır ve bu ortak noktalar kişiliği anlamımıza olanak sağlamaktadır. Kişilik tanımlarındaki ilk ortak nokta kişiliğin ayırt edicilik özelliğidir. Her bireyin kişiliği kendine özgü olduğu için kişilik bireyi diğerlerinden ayıran özellikler ve nitelikler topluluğudur. Kişilik tanımlarında aynı zamanda kişiliğin sürekliliğine ve tutarlılığına da vurgu yapılmaktadır. Bu vurgu ile kişiliğin hem zaman içinde ve hem de farklı durumlarda benzer tepki ve davranışlar gösterilmesine yol açtığı kastedilmektedir. Elbette birey zaman içerisinde ve farklı durumlarda farklı davranışlar gösterebilir ama bu davranışlar arasında görece bir tutarlılığın oluşması kişilikle ilişkilidir. Ayrıca tanımlarda ortak biçimde kişiliğin çeşitli özelliklerin yapılaşmış, birbiri ile ilişkiler oluşturan özellikler bütünü olduğunun da vurgulandığı görülmektedir. Kişiliğin bu özelliği kişiliği oluşturan öğelerin birbirinden bağımsız olmadıkları, birbirleri ile çeşitli örüntüler oluşturarak biricik bir yapı kazanması ile ilgilidir. Örneğin girişken, sorumluluk sahibi ve duyarlı bir kişinin bu özelliklerinin örüntüsü o bireyin biricik bir kişilik oluşturmasını sağlar. Kişiliğin vurgulanan bir diğer yanı ise bireyin çevresi ile kurduğu ilişki biçimlerini içermesidir. Örneğin kaygılı olmak da diğer insanlarla olumlu ilişkiler geliştirmek de kişiliğin öğeleridir (Cüceloğlu, 2004; Feist ve Feist, 2010; Yazgan İnanç ve Yerlikaya, 2011). Bu özellikler göz önüne alındığında kişilik bireyleri diğerlerinden ayıran, diğerleri ile ilişkileri belirleyen, tutarlı ve yapılanmış özellikler bütünü olarak ele alınabilir. Kişilik ile yakından ilişkili bir diğer kavram ise benlik kavramıdır. Benlik kavramı bireyin kendisine ilişkin sahip olduğu imajdır (McCrae, 2006’dan akt. Erber, 2013). Bu imaj bireyin kendine ilişkin algısının düzenlenmiş, ahenkli ve bütünleşmiş örüntüsüdür (Cavanaugh ve Blanchard-Fields, 2006). Temel olarak “Ben kimim?” sorusuna verilen yanıtı içerir. Benlik bireyin kendisine ilişkin genel bir imajdan ziyade bireyin farklı alanlarına ilişkin sahip olduğu imajların toplamıdır (Erber, 2013). Bu nedenle farklı benlik türlerinden söz etmek mümkündür. Örneğin kişinin nasıl bir öğrenci olduğuna dair algısı akademik benliği ile ilişkilidir.

Yaşlılıkta Kişilik Gelişimini Açıklayan Kavramlar

Yaşlılıkta kişilik ve benlikte nasıl gelişimler görüldüğüne ilişkin çeşitli kuramlar bulunmaktadır. Bu kuramlardan yaygın olarak benimsenmiş olanlardan biri Erikson’un Psikososyal Gelişim Kuramı ve bu kurama dair ek açıklamalardır. Ayrıca yaşlılıkta etkinlik düzeyindeki değişimleri farklı biçimde ele alan Çözülme, Etkinlik ve Süreklilik Kuramları da bulunmaktadır.

Psikososyal Gelişim Kuramı

Kişiliğin yaşam boyu gelişimine ilişkin kapsamlı açıklamalardan birisi Erik Erikson (1950)’a aittir. Geliştirmiş olduğu psikososyal gelişim kuramına göre kişiliğin gelişimi yaşam boyu devam eder. Kişiliğin yaşam boyu geliştiği düşüncesini epigenetik ilkeye dayandırmıştır. Kişilik yaşam boyu evrensel olarak belirli aşamalardan geçerek ilerlemektedir. Her aşamada o aşamada gelişen kritik öğeler vardır ve bu gelişimlerle birlikte her aşama kendisinden sonra gelen aşama için zemin oluşturur. Bu aşamalar genetik olarak belirlenmiş sekiz dönemdir. Ancak kişilik gelişiminde çevrenin de önemli rolü olduğunu vurgulayan Erikson bu dönemlerden nasıl geçtiğimizin tek belirleyicisinin genetik olmadığını aynı zamanda çevrenin de önemli rolü olduğunu savunur (Atalay, 2007; Yazgan İnanç, 2011).

Sekiz gelişim döneminin her birinde aşılması gereken bir karmaşa (çatışma) söz konusudur. Karmaşalar iki boyutlu yapılardır ve karmaşa (çatışma) kavramı olumsuz anlama gelmemektedir, bu karmaşalar kişisel büyüme ve gelişime katkı sağlamaktadırlar. Örneğin bebeklik yıllarında temel güven ve güvensizlik arasında bir karmaşa yaşanır, bu dönemde karmaşa başarılı biçimde çözüldüğünde temel güven duygusu gelişir. Döneme özgü karmaşanın çözülmesi o dönemin temel gelişim görevidir ve dönem isimlerini oluştururlar. Döneme özgü karmaşanın başarılı biçimde çözülmesi kişiliğin genel gelişimi için son derece önemlidir. Bir dönemdeki karmaşanın çözülmemesi diğer dönemdeki karmaşaların çözülmesini de olumsuz yönde etkiler. Ancak sonraki dönemlerde bu karmaşanın çözümü mümkündür (Atalay, 2007; Yazgan İnanç, 2011).

Erikson’a göre yaşamın ilk yılında temel karmaşa temel güven oluşturmaya karşı güvensizliktir. Bu dönemdeki karmaşa başarılı biçimde çözüldüğünde ‘umut’ kazanılır. Yaklaşık iki üç yaş arası dönemde ise özerkliğe karşı utanç karmaşası yaşanır ve bu karmaşanın başarılı biçimde çözülmesi ile ‘irade’ kazanılır. Ardından yaklaşık olarak üç beş yaş aralığını kapsayan dönemde girişimciliğe karşı suçluluk çatışması yaşanır. Bu dönemdeki karmaşanın başarılı biçimde çözümlenmesi ile ‘amaç’ kazanılır. Okul yılları ile birlikte ise başarıya karşı aşağılık duygusu çatışması yaşanır. Bu dönemdeki karmaşanın başarılı biçimde çözümlenmesi ile ‘yeterlik’ kazanılır. Ergenlik ile birlikte kimliğe karşı rol karmaşası yaşanır. Bu dönemdeki karmaşanın başarılı biçimde çözümlenmesi ile ‘bağlılık’ kazanılır. Oldukça fırtınalı olan ergenlik döneminde bireylerin kendisi ve çevresi ile daha az çatışma yaşayarak bu dönemi başarılı bir şekilde atlatıp kimlik kazanması önceki dört aşamadaki çatışmayı nasıl çözümlediğine bağlıdır. Genç yetişkinlik yıllarında ise bireyler yakınlığa karşı yalıtılmışlık karmaşası yaşarlar ve bu karmaşanın başarılı biçimde çözümlenmesi ile ‘sevgi’ kazanılır. Yetişkinlik yıllarında ise üretkenliğe karşı durgunluk karmaşası yaşanır. Bu dönemdeki karmaşanın başarılı biçimde çözümlenmesi ile ‘ilgi’ kazanılır. Yaşlılık döneminde yaşanan karmaşa ise benlik bütünlüğüne karşı umutsuzluktur. Bu dönemdeki karmaşanın başarılı biçimde çözümlenmesi ile ‘bilgelik’ kazanılır (Atalay, 2007; Feist ve Fesit, 2009; Yazgan İnanç, 2011).

Kişilik Gelişiminde Benlik Bütünlüğüne Karşı Umutsuzluk Karmaşası ve Yaşlılık

Temel karmaşası benlik bütünlüğüne karşı umutsuzluk olan sekizinci dönemde bireyler hem fiziksel gerilemeler, hem hafızadaki gerilemeler hem de üretkenliğin kaybolması tehditleri nedeni ile bağlantılarının kopma riskiyle karşı karşıya kalır. Benlik bütünlüğü ise bu kopma karşısında koruyucu güçtür. Benlik bütünlüğünü Erikson (1968’den akt. Burger, 2006) yaşamanın sonuna gelen bireyin artık yaşaması gereken ve telafisi olmayan tek bir yaşamı olduğunun kabul edilmesi olarak tanımlamaktadır. Bu dönem aslında yaşamı gözden geçirme ve bir sonuca varma sürecidir. Bu gözden geçirme sonucunda yaşamını pek çok açıdan olumlu değerlendiren bireyler yaşamları ile bütünleşip benlik bütünlüğü geliştirebileceklerdir. Eğer birey bu bütünlük duygusunu geliştirebilirse bu dönemin karmaşasını başarılı biçimde çözmüş olacak ve son psikolojik güç olan ‘bilgeliğin’ kazanılmasını sağlayacaktır. Bu gücü kazanmış bireyler yaşama ilişkin derin bir anlayış geliştireceklerdir, ancak bu gücü kazanamayan bireyler ise öfke ve kızgınlık duyguları ile yaşamlarını tamamlayacaklardır. Erikson’a göre yaşlılık döneminde benlik bütünlüğüne ulaşmanın yolu önceki dönemlerdeki karmaşaları başarılı biçimde çözmeye ve yaşamdan mümkün olduğunca az pişmanlık duymaya doğrudan bağlıdır (Burger, 2006; Erikson, 1998; Yazgan İnanç ve Yerlikaya, 2011).

Dokuzuncu Dönem ve Yaşlılık Aşkınlığı

Erikson kendi yaşlılığı süresince deneyimlerine dayanarak eşi ile birlikte kuramı tekrar gözden geçirmiş ve yaşlılıkta bir dokuzuncu dönem olduğunu ortaya koymuştur (Erikson, 1997). 80 ve 90’lı yaşları kapsayan bu dönemde bireylerin ilerleyen yaşla birlikte yeni gereksinimlerinin ortaya çıktığını vurgulamışlardır. Bu görüşe göre daha önceki karmaşalar bu dönemde etkisini göstermektedir. Yaşamın ilk yıllarında kazanılan temel güven duygusu sonrasında ortaya çıkan umut bu dönemde yerini kolayca güvensizlik ve umutsuzluğa bırakabilmektedir. Yine yaşamın ilk yıllarında gelişen özerklik duygusu da bu dönemde bireyin artık yetişkin olan çocukları ve doktorları gibi kişiler tarafından engellenebilir ve birey utanç ve şüphe yaşayabilir. Girişkenlikte bu dönemde geriler, bireyin bir amaç için çabalaması yaşlılıkta oldukça güç olabilir. Artan yaşla birlikte hem fiziksel hem de bilişsel gerilemeler bu dönemde ilkokul yıllarında karşılaşılan yetersizlik duygusunu tekrar gündeme getirir. Benzer biçimde ergenlikte kazanılan kimlik duygusu yaşlılıkta belirsiz bir hal alabilir. Yaşlılığın ilerleyen yıllarında bireyler diğer insanlarla ilişkiler geliştirmede eskiden kullandıkları yollara güvenmeyebilir ayrıca diğer insanlar da yaşlılarla iletişim kurarken çekinebilirler. Tüm bunlar yaşlılık döneminde ilişki kurma ve paylaşımda bulunmayı güçleştirir. Üretkenlik de yaşlılığın ilerleyen yıllarında beklenen özelliklerden birisi değildir. Yaşlılıkta bu beklentilerin azalması ve enerjilerindeki kayıplar nedeniyle bazı bireylere dinlenme fırsatı sunulabilir ancak üretkenlikten, başkalarının bakımından tamamen uzaklaşmak oldukça olumsuz etkilere neden olabilir. Son olarak bu dönemde yaşanan kayıplar, fiziksel ve zihinsel güçteki gerilemeler nedeniyle geçmişi değerlendirmek değil günlük deneyimlere odaklanmak söz konusudur. Temel güven aşamasında kazanılmış umut bu dönemde bireyi korumaya devam edebilir. İşte tüm bu olumsuz etkiler kabul edildiğinde bu dokuzuncu dönemde yaşlılık aşkınlığının ortaya çıkması mümkündür. Yaşlılık aşkınlığı bir şeyleri aşmak ve ötesine geçmek olarak tanımlanmıştır. Bunu yaşayan bireylerin ise; evren ile bütünleşme içinde olduklarını hissettikleri, zaman algılarının ise bugün, en fazla gelecek haftayı içerdiğini, mekânsal algılarının gerilediği, ölümü herkesin yaşayacağı fikrini benimsedikleri ve kendilik algılarının genişleyerek bağlantılı olunan diğer insanları da kapsar hale geldiği deneyimleri yaşadığı öne sürülmektedir (Erikson, 1997). Özetle bu dönem birçok karmaşanın yeniden gün yüzüne çıktığı ama aynı zamanda benlik bütünlüğünün de aşıldığı, evren ve diğer tüm insanlarla bütünleşilen bir dönemdir.

Peck’in Benlik Bütünlüğü Görevleri

Peck’e göre yaşlılık döneminde benlik bütünlüğüne ulaşılması için yapılması gerekli olan birtakım düzenlemeler bulunmaktadır, benlik bütünlüğü bu düzenlemeler sonucunda gerçekleşmektedir. Peck’in bu görüşlerini sadece erkekler üzerinde gerçekleştirdiği çalışmalarına dayandırdığı için eleştirildiğini vurgulamakta yarar vardır.

Benlik bütünlüğü için gerçekleştirilmesi gereken düzenlemelerden ilki benlik farklılaşmasına karşın iş rolüne saplanmadır. Yaşlılık döneminde gerçekleşen ve gerçekleşecek olan emeklilikle birlikte bireylerin kendi öz değerlerini çalışma yaşamı dışında tanımlamayı öğrenmeleri gerekliliğine dikkat çekilir. Bu düzenlemeyi iyi bir şekilde yapan bireyin öz değeri tamamen işine bağlı değildir, çeşitli rollere ve karmaşık benlik duygusuna sahiptir. Bir diğer gerekli düzenleme ise bedeni aşmaya karşın bedene saplanma ’dır. Yaşlılıkla birlikte gerçekleşen fiziksel gerilemeler, ağrı ve sızılar nedeniyle daha genç yaşlarda yapılan aktiviteler bu dönemde gerçekleştirilemeyebilir. Bu nedenle bireylerin azalan fiziksel kapasiteyle yaşamdan keyif alma yollarını bulmaları gerekir. Son gerçekleştirilmesi gerekli düzenleme ise benliği aşmaya karşın benliğe saplanma dır. Bu düzenleme yaşamın sonu olduğu ve odağın kendi ihtiyaçlarında değil gelecek kuşaklarda olması gerektiği bakış açısını geliştirmeyi içerir. Bunu başaran bireyler kalıcı anlamı olan bir şey başardıklarını hissederler. Bu anlam ise çocuk yetiştirme, güçlü kişiler arası ilişkiler geliştirme ve topluma anlamlı katkılar sağlama ile gerçekleşebilir. Benliği aşmayı geliştirmek Erikson’un benlik bütünlüğüne sahip olmaya benzemektedir (Akçay, 2015; Erber, 2013).

Kopma Kuramı

Yaşlılık döneminde kişiliğin gelişimine ilişkin kuramlarının en eskilerinden birisi Kopma Kuramı dır. Henry ve Cumming (1961) tarafından geliştirilen bu kurama göre bireyler yaşlılığın getirdiği değişimlerle birlikte aktif ve sosyal yaşamdan yavaş biçimde uzaklaşmaktadır. Çünkü yaşlılıkla birlikte birey kendiyle ilgili endişelere odaklanmakta, daha fazla benmerkezci olup diğerler insanlardan uzaklaşmayı, yaşamdan kopmayı seçmektedir. Ancak bu geri çekilme her ilişki ile benzer biçimde olmayabilir, bazı ilişkilerde geri çekilme görülürken bazı ilişkiler ise devam eder. Uzaklaşma süreci bazen tercihler sonucu bazen ise çevresel koşullar sonucunda gerçekleşir. Ancak temel olarak yaşlılık süreciyle birey toplumdan kendini çekme yoluna gider ve toplumda bu süreci olumlu biçimde destekler. Bu süreç doğal biçimde gerçekleşir, hem bireyin kendisi bunu ister hem de çevre bunu ondan talep eder. Bu süreç bireye özgürlük sağlayabilmektedir (Akçay, 2015; Durak, 2015; Havighurst, 1963). Ancak bu kurama yönelik eleştiriler de bulunmaktadır. Eleştiriler yaşlıların büyük çoğunluğunun geri çekilme içinde olmadıkları, geri çekilmede çok fazla bireysel farklılıkların olduğu ve aynı zamanda her kültürde de yaşlıların geri çekilmesinin beklenmediği yönündedir.

Etkinlik Kuramı

Yaşlılık döneminde benliğe yönelik açıklama getiren kuramlardan birisi de Etkinlik Kuramıdır. Ancak bu kuramın görüşleri çözülme kuramının tam tersi yönündedir. Havighurst ve Albrecht (1953) tarafından geliştirilen bu kurama göre başarılı yaşlılık mümkün olduğunca orta yaştaki aktivite ve tutumların yaşlılık sürecinde de sürdürülmesi ile mümkün olmaktadır. Birey yaşlılık döneminde toplumdan uzaklaşmak yerine aktif, enerjik ve üretken olduğunda olumlu benlik algısını korumakta ve yaşamından doyum elde etmektedir. Ancak yaşlılıkla birlikte gerçekleşen bazı değişimler bireylerin aktif, üretken olmalarını engelleyebilmektedir. Özellikle rollerdeki değişimler bu süreçte etkili olmaktadır. Bunun için de bireyin yaşlılık nedeniyle kaybettiği rolleri yenileri ile değiştirmesi gerekmektedir (Durak, 2015). Bu görüşe göre yaşlılıkta bilişsel ve zihinsel olarak aktif kalmak sağlıklı kalmak için gereklidir (Akçay, 2015; Menec, 1992).

Kopma (Çözülme) ve etkinlik kuramının görüşlerinin hangisinin geçerli olduğunun incelendiği bir araştırmada (Neugarten, Havighurst ve Tobin, 1996) düşük etkinlik düzeyine sahip ancak yaşamdan yüksek doyum elde eden yaşlı bireylerin yanında yüksek düzeyde etkinlik düzeyine sahip yaşamdan da yüksek doyum elde eden yaşlı bireylerin olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Bu bulgular araştırmacıları bu iki kuram dışında görüş oluşturmaya yöneltmiştir. Araştırmacılar verileri detaylı olarak incelediklerinde farklı kişilik örüntüleri olduğunu gözlemişler ve etkinlik ve yaşam doyumları farklı dört kişilik tipi tanımlamışladır. Bunlar bütünleşmiş, zırhlısavunucu, pasif-bağımlı, bütünleşmemiş kişilik tipleri dir (Kolb, 2008; Neugarten, Havighurst ve Tobin, 1996).

Bütünleşmiş kişilik tipindeki bireyler yüksek yaşam doyumuna sahip, iyi işleyen, bilişsel yetenekleri tam, olgun, esnek bireylerdir. Bu kişilik tipinin yeniden örgütleyici, odaklanmış ve kopmuş olmak üzere üç alt tipi bulunmaktadır. Yeniden örgütleyici tip çok çeşitli etkinliklere katılan, sürekli olarak eski etkinlikleri yenileri ile değiştiren bireylerdir. Odaklanmış tip ise orta düzeyde etkinlik düzeyine ve yüksek yaşam düzeyine sahip bireylerdir. Etkinliklerde seçicidirler, zaman ve enerjilerini bir iki role odaklarlar. Kopmuş tipte ise bireyin etkinlik düzeyi düşük ancak yaşam doyumu yüksektir. Bireyler kendi istekleri doğrultusunda rol ve sorumluluklarından uzaklaşmış bireylerdir. Dünyaya yönelik ilgileri vardır ancak bu ilgi sosyal bağlantılarla ilişkili değildir (Kolb, 2008; Neugarten, Havighurst ve Tobin, 1996).

Zırhlı-savunmacı kişilik tipindeki bireyler ise hırslı, başarı odaklı, kaygıya karşı iyi savunması olan kişilerdir. Bu kişilik tipi de sebatlı ve daralmış kişilik olmak üzere iki alt tipi barındırmaktadır. Sebatlı kişilik tipinde orta yaş dönemi örüntülerini mümkün olduğunca uzun süreli olarak korumaya odaklanılmıştır. Bu kişilikteki bireyler yüksek yaşam doyumuna ve orta ya da yüksek düzeyde etkinlik düzeyine sahip kişilerdir. Daralmış kişilik tipinde yaşlanmaya karşı kendini savunmakla meşgul olunur ve bu savunma bireyin kendi sosyal etkileşim ve enerjisini daraltarak gerçekleştirilir. Bu kişilik tipinde orta düzeyde etkinlik düzeyi ve orta ya da yüksek düzeyde yaşam doyumu görülür (Kolb, 2008; Neugarten, Havighurst ve Tobin, 1996).

Pasif-bağımlı kişilik tipi nin ise ilgi arayan ve serbest olmak üzere iki alt tipi vardır. İlgi arayan tip yüksek bağımlılık gösteren ve duygusal ihtiyaçlarını karşılayacak birini arayan tiptir. Bu alt tip orta düzeyde etkinlik ve yaşam doyumuna sahiptir. Serbest tip ise ilgisiz, pasif kişidir. Bu kişiler düşük etkinlik düzeyine ve orta ya da düşük yaşam doyumuna sahiptirler (Kolb, 2008; Neugarten, Havighurst ve Tobin, 1996).

Bütünleşmemiş tip te ise psikolojik işlevlerde bütünüyle bozukluk, duygu kontrolünde zayıflık ve düşünme işleminde bozulmalar söz konusudur. Bu kişilik tipindeki bireyler düşük etkinlik düzeyi ve yaşam doyumuna sahiptirler. Yaşlanma örüntüleri dağınıktır (Kolb, 2008; Neugarten, Havighurst ve Tobin, 1996).

Süreklilik Kuramı

Yaşlılıkta kişilik gelişimine daha kapsamlı açıklama getiren kuram ise Atchley (1971) tarafından geliştirilmiş olan Süreklilik Kuramıdır. Bu kuramda yaşlanma benliğin çeşitli parçalarında gerçekleşen gelişimi içerir. Gelişim süreklilik gösterir ve yaşlılık döneminde de birey diğer dönemlerdeki özellikleri bağlamında süreklilik gösterme eğilimine sahiptir. Değişim ve süreklilik eş zamanlı olarak gerçekleşir, önemli olan süreklilik ve değişim arasında dengeyi sağlamaktır.

Bireyler çevre koşullarında meydana gelen değişimlere uyum sağlarlar. Bu uyum sağlama ise süreklilik oluşturmakla gerçekleştirilir (Atcheley, 1999). Yaşlılıkla birlikte değişen bir takım özellikler ve roller olabileceği ancak bireyin bunlardan kendisini çekmek yerine bunlara uyum sağlayıp, sürekliliğini korumaya çalıştığı vurgulanır. Aslında bu kuram etkinlik kuramına daha detaylı açıklamalar getiren bir kuramdır (Atcheley, 1999; Kolb, 2008; Nimrod ve Kleiber, 2007).

Süreklilik kuramında süreklilik zaman içerisinde hem psikolojik hem davranışsal hem de sosyal örüntülerde gerçekleşmektedir. Çok yönlü olarak gerçekleşen bu süreklilik içsel yapılar ve dışsal yapılarda meydana gelir. İçsel yapılar kimlik, benlik gibi psikolojik özelliklerdeki sürekliliği içermektedir. Dışsal yapılar ise fiziksel ve sosyal çevredeki rol ve aktiviteleri içermektedir (Atcheley, 1999). Bu iki yapıda gerçekleşen değişimler birbirlerini etkilerler. Bireyler yaşamları boyunca kim olduklarına dair fikirlerini ve sosyal çevrelerindeki rollerini değişen koşullara göre ve geçmişle tutarlı biçimde günceller ve geliştirirler. Ancak bu kurama göre birçok insan için süreklilik birinci uyum stratejisidir ve her zaman olumlu sonuçlara neden olmayabilir. Bilinmeyen gelecek yerine tanıdık olan tercih edilebilir ve düşük öz-saygı, düşük sosyal uyum gibi özellikler bile değişime dirençli olur (Kolb, 2008).

Yaşlılık Döneminde Yaşamı Gözden Geçirme

Yaşlılıkla birlikte yaşamı gözden geçirme ve geçmişi hatırlama artmaktadır. Bu konuda çalışmalar yapan Butler (1963’ten akt. Erber, 2013) yaşamı gözden geçirmenin yaşlılığın aktif ve önemli bir parçası olduğunu vurgulamıştır. Yaşamı gözden geçirme evrensel bir süreç olarak kabul edilmektedir. Birçok kuramcı da yaşamın gözden geçirilmesini yaşlılık döneminin gelişimsel bir görevi olarak tanımlamışlardır (Erikson, 1959; 1963; Havighurst & Glasser, 1972; Peck, 1956). Yaşamı gözden geçirme sürecinin sonucunda yaşam değerlendirilir, yorumlanır. Bu gözden geçirme sonucunda yaşamını olumlu değerlendiren bireyler yaşamlarını anlamlı olarak değerlendirirler. Yaşamı gözden geçirme geçmiş ve şu anın bütünleşmesine olanak sağlayabilir (Erber, 2013; Santrock, 2014; Stevens-Ratchford, 1993).

Yaşamı gözden geçirme yaşlılık döneminde benlik saygısının korunmasında, umutsuzluktan ve depresyondan korunmada katkılar sağlayabilmektedir. Ayrıca ölüm korkusunun azalmasına katkı da sağlayabilmektedir. Butler (1981’den akt. Stevens-Ratchford, 1993) yaşamı gözden geçirip şimdiki yaşamla birleştirmenin depresyonu azaltacağı, özsaygıyı arttıracağı ve kişinin yaşamını olduğu gibi kabul edeceği görüşündedir. Yaşlılık dönemindeki bireylerde yaşamı gözden geçirme ve hatırlama temelli uygulamaların etkilerinin incelendiği bir meta analiz çalışması da (Bohlmeijer, Smit ve Cuijpers, 2003) bu uygulamaların yaşlılık dönemi depresyonun semptomlarında olumlu etkileri olduğunu ortaya koymuştur. Ancak gözden geçirmenin farklı türleri farklı etkilere yol açabilmektedir. Özellikle geçmiş yaşama ilişkin olumsuz değerlendirmeler suçluluk duyguları ile ilişki gösterebilmektedir (Erber, 2013).

Yaşlılıkta Kişilik Özelliklerinin Değişimi

Temel kişilik özelliklerini belirlemeye odaklanmış ayırıcı özellik kuramları, temel kişilik özelliklerini araştırmalara dayalı olarak ortaya koymayı amaçlamaktadırlar. İlk olarak Allport’un çalışmaları ile başlayan bu kuramlar daha sonra Catell’in araştırmaları ile gelişimini sürdürmüştür. Catell 12 temel kişilik özelliği tanımlarken, Eysenck araştırmalarında üç temel kişilik özelliği olduğunu öne sürmüştür (Yazgan İnanç, 2011).

Ancak son yıllarda farklı araştırmacılar (Goldberg, 1990; McCrae ve Costa, 1992) tarafından gerçekleştirilen araştırmalar tutarlı biçimde beş temel kişilik özelliği olduğuna ilişkin bulguları ortaya koymuşlardır. Bu kişilik özellikleri nevrotiklik, dışa dönüklük, açıklık, uyumluluk ve öz-disiplin dir (McCrae ve Costa, 1997).

Nevrotizm kişilik özelliği daha çok olumsuz duyguları yaşamakla ilgilidir. Bu kişilik özelliğine yüksek düzeyde sahip bireyler yaşamı zor, tehdit edici ve problemli olarak algılayan, çabuk kaygı ve stres yaşayan kişilerdir. Diğer bir temel kişilik özelliği dışa dönüklüktür. Dışa dönüklük özelliği yüksek olan bireyler konuşkan, neşeli ve sosyal bireylerdir. Açıklık kişilik özelliği ise deneyime açık olmakla ilişkilidir. Bu kişilik özelliğine yüksek düzeyde sahip kişiler yeni fikirlere, deneyimlere açık, yaratıcı kişilerdir. Uyumluluk kişilik özelliğine sahip bireyler ise diğer insanlar ile iş birliğine dayalı ilişkiler kuran, diğer insanlara güven duyan bireylerdir. Öz disiplin kişilik özelliği ise davranışlarda ısrarcı olma ve dürtüyü kontrol etmekle ilgilidir. Bu özelliğe yüksek düzeyde sahip bireyler sorumlu davranan, düzenli bireylerdir (McCrea ve John, 1992). Bu kişilik özelliklerinden dışa dönüklük ve uyumluluk daha çok kişiler arası ilişkileri temel alan kişilik özellikleridir. Bu kişilik özellikleri birçok farklı kültürde de incelenmiş ve genellenebilir olduğu ortaya konmuştur (McCrae ve Costa, 1997; Rolland, 2002). Bu evrensel beş temel kişilik özelliğinin zaman içerisinde özellikle yaşlılık döneminde farklılaşmakta olup olmadığı önemli bir soru olarak karşımıza çıkmaktadır. Kişiliğin ergenlik ile oluştuğu ve yetişkinlikte değişmediğine yönelik genel bir kanı vardır. Ancak yetişkinlik ve yaşlılık sürecinde de kişilik özelliklerinin bazılarında değişimler olabilmektedir. Bu özelliklerin yıllar içerisindeki değişimini ele alan 92 araştırmayı inceleyen bir çalışma (Robert, Walton ve Viechtbauer, 2006) dışa dönüklüğün bir boyutu olarak sosyal canlılığın ve açıklığın yaşlılıkla birlikte azaldığını, uyumluluk ve sorumluluğun ise arttığını göstermiştir. Bu bulgulara çok benzer bulgular bir başka araştırmada (Specht, Egloff ve Schmukle, 2011) da elde edilmiş ve dışa dönüklük ve nevrotiklik yaşlılıkla çok değişiklik göstermezken, açıklık kişilik özelliğinin 60’lı yaşlardan itibaren düştüğü, uyumluluk ve sorumlulukta ise artış olduğu ortaya konmuştur. Özetle bireyler yaşlılık dönemiyle birlikte diğer insanlar ile daha uyumlu ilişkiler geliştirebilen ve yaşamlarında daha sorumlu bireyler olmakta ancak bir yandan da yeni fikir ve deneyimlere daha kapalı bireyler olma eğilimi göstermektedirler.

Yaşlılıkta Benlikte Değişimler

Artan yaşla birlikte bireyin çeşitli alanlarda gösterdiği gerilemeler bireyin kendisine ilişkin algılamaları ve benliği üzerinde etkili olabilmektedir. Özellikle benlik kavramının duyuşsal boyutunu oluşturan benlik saygısı artan yaşla birlikte farklılaşabilmektedir. Olası benliklerde de yaşla birlikte değişimler gözlenebilmektedir.

Yaşlılıkta Benlik Saygısı

Benlik saygısı bireyin kendisine verdiği değerle ilişkili olan ve benliğin duyuşsal yanını oluşturan bir kavramdır. Benlik saygısı yüksek olan bireyler kendilerini değerli olarak algılayıp, kendilerinden hoşnut olurlarken, benlik saygısı düşük olan bireyler ise kendilerinin değerine ilişkin olumsuz algılara sahiptir. (Erber, 2013). Benlik saygısı bireyin yaşamdaki zorluklarla baş etmesinde önemli bir belirleyici olmaktadır.

Benlik saygısının yaşla birlikte nasıl değişim gösterdiğini inceleyen araştırmalar yaşlılıkla birlikte benlik saygısında düşüş olduğunu göstermiştir (McMullin ve Cairney, 2004). Çok sayıda katılımcı ile konuyu daha detaylı olarak ele alan araştırmalar genç yetişkinlik boyunca benlik saygısının arttığını ve 60-69 yaş arasında bireylerin en yüksek benlik saygısına sahip olduğunu ancak 70’li ve 80’li yaşlarda benlik saygısında belirgin bir düşüş olduğunu göstermiştir. (Robins ve Trzesniewski, 2005; Robins, Trzesniewski, Tracy, Gosling ve Potter, 2002). Benlik saygısındaki değişimin cinsiyetler açısından farklılık göstermesi de söz konusu olabilmektedir. 25-104 yaş arasındaki 3617 kişi ile ABD’de gerçekleştirilen bir araştırmada (Orth, Trzesniewski ve Robins, 2010) kadınların genç yetişkinlikte erkeklere göre daha düşük benlik saygısına sahipken yaşlılıkla birlikte her iki cinsiyette de gerçekleşen düşüş nedeniyle bu farkın kapandığı ortaya konmuştur. Yaşlılık döneminde eğitim düzeyi ve geliri yüksek olan bireyler ile fiziksel sağlığı iyi olan bireylerin benlik saygıları çok daha az düşmektedir.

Yaşlılıkta Olası Benlikler

Yaşlılık döneminde benlik değişimine ilişkin bir başka bakış açısını Olası Benlikler Kuramı (Markus ve Nurius, 1986) ortaya koymaktadır. Olası benlikler bireyin gelecekteki benliğine ilişkin değerlendirmelerini içermektedir. Üç tür olası benlik tanımlanmıştır; beklenen, umulan ve korkulan benlik. Beklenen benlik bireyin şuan ki koşullarını değerlendirip, gelecekte gerçekleşeceğini düşündüğü benliği, umulan benlik ise gerçeklemesini istediği benliği ve korkulan benlik ise bireyin gerçekleşmesinden korktuğu benliğini içermektedir. Bu benliklerin güçlü motivasyon kaynakları olması ve şuan ki benliği doğrulaması ve korumasında önemli olması yönüyle yetişkin gelişiminde önemli yere sahiptir (Cross ve Markus, 1991). Ayrıca yaşlı bireylerin umulan benliklerinin diğerleri ile ilişkiyi azaltmayı içermediği de görülmüştür.