YAŞLILARDA DAVRANIŞ SORUNLARI VE UYUM - Ünite 4: İleri Yaşta İş Yaşamı ve Emekliliğe Bağlı Uyum Güçlükleri Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 4: İleri Yaşta İş Yaşamı ve Emekliliğe Bağlı Uyum Güçlükleri

Giriş

Geçmişten günümüze emeklilik oldukça farklı bir boyut kazanmıştır. Zamanla fiziksel güce dayalı ekonominin yerini bilgi toplumunun alması, bireylerin sağlık koşullarının iyileşmesi ve insan ömrünün uzamasıyla birlikte emeklilik farklı bir anlam kazanmıştır.

Günümüzde emeklilik evresine ulaşmış olan bireylerin önünde uzun bir zaman dilimi bulunmaktadır. Günümüz emeklilerinin birçoğunun fiziksel etkinlikleri ve bilişsel üretkenlikleri devam etmektedir. Bu nedenle günümüz emeklileri toplumsal yaşama aktif bir şekilde katılmak istemektedirler. Bu durum sosyal yaşamda emeklilere yönelik çok sayıda ve çeşitli hizmetler üretilmesine yol açmıştır. Bu amaçla devlet yönetim sistemi içinde emeklilerin sosyal güvenlik haklarını düzenleyen politikalar üretilmektedir.

Emeklilik belli bir zaman aralığı içinde olup biten bir olay değil, tıpkı yaşlanma gibi zamanla birlikte devam eden ve değişen bir süreçtir. Bir başka ifade ile emeklilik başlamadan önce bireylerin emekliliğe ilişkin beklentileri, algıları, duyguları ve davranışları, emeklilik başladıktan sonra, yıllar içinde önemli bir değişim göstermektedir.

İş, Meslek ve Kariyer

Bireyler bebeklik ve çocukluk yıllarında, ebeveynlerinin çalışmaya yönelik tutum ve davranışlarından etkilenerek işin ne anlama geldiğine dair temel düzeyde bir anlayış geliştirmektedirler. Bireylerin ilgi, ihtiyaç ve kişilik özelliklerine bağlı olarak sergiledikleri mesleki yönelimler, onların yetişkinlik ve yaşlılık yıllarındaki çalışma yaşamlarını büyük ölçüde belirlemektedir. Çalışma yaşamı bireylerin mesleklerini, iş deneyimlerini ve kariyer planlarını içeren kapsamlı bir süreçtir. Bir başka ifade ile çalışma yaşamı iş, meslek ve kariyer ile ilişkili etkinliklerden oluşmaktadır. Günlük yaşama bakıldığında her bireyin çeşitli işlerle meşgul oldukları görülmektedir. İşi, bireylerin çalıştıkları kurumda belli bir ücret karşılığında yerine getirmeleri beklenen görevler olarak tanımlamak mümkündür. Günümüzde eğitim düzeyinin artmasına paralel olarak çalışma alanında eğitimli birey arayışında da artış görülmektedir. Bir başka ifade ile günümüzde işveren kurumlar çalışanların eğitimli kişiler olmasına önem vermektedir.

Çalışma yaşamı, bireylerin ergenlik döneminde verdikleri mesleki yönelim kararına bağlı bir plan çerçevesinde başlamaktadır. Bireylerin çalışma yaşamının başından ölene kadar devam eden süreçte iş ve meslekle ilgili gerçekleştirdikleri tüm etkinlikler kariyer olarak adlandırılmaktadır. Bir başka ifade ile kariyer iş ve mesleği de kapsayan ve yaşam boyu devam eden geniş ve uzun bir süreçtir. Kariyer, bireyin mesleki kararlarını, mesleki eğitimlerini, iş deneyimlerini, terfilerini, iş değişikliklerini, boş zaman etkinliklerini, hobilerini, emeklilik sonrası çalışma yaşamını ve toplum yararına gerçekleştirdiği gönüllü faaliyetleri içermektedir. Bireylerin kariyer yönelimleri, yaşam boyu gelişim süreci içinde bireyin kararları ve tercihleri doğrultusunda yol almaktadır.

Çalışmanın Bireyler İçin Anlamı

Toplumsal yaşam içinde her birey iş yapmaya, meslek sahibi olmaya ve çalışmaya ihtiyaç duymaktadır. Bir başka ifade ile her yetişkin birey, bir işte çalışma eğilimi içindedir. Çünkü çalışma yaşamı ile ilgili etkinlikler yaşam boyu gelişim sürecinde bireylerin çeşitli gereksinimlerini doyurmalarına aracılık etmektedir.

Çalışma tüm yetişkinler için ortak bir gereksinim olarak karşımıza çıksa da bireylerin çalışmaya yükledikleri anlamların birbirinden farklı olduğu görülmektedir. Çünkü çalışma bireylerin iş ilişkilerinden, aile yaşamına ve topluma katılımına kadar uzanan geniş bir alanı etkilemektedir. Çalışmanın bireyler için gelir, toplumsal statü, kimlik ve yaşam doyumu gibi anlamlara gelmektedir. Bir başka ifade ile çalışma, gelişimin tüm boyutlarında bireyleri etkileyen bir yaşantıdır.

Yaşlılık Döneminde Çalışma Yaşamı

Bireylerin çalışma yaşamında aktif bir şekilde yer almaları, 20’li yaşların başında, genç yetişkinlik yıllarında başlamaktadır. Genç yetişkinlik yıllarından itibaren çalışma, iş, meslek ve kariyer yetişkin bireylerin gelişim sürecinin büyük bir bölümünü oluşturmaktadır. Genç yetişkinler çalışma yaşamına uyum sağlama ve işin gerektirdiği rollere alışma ile meşgul iken, orta yetişkinler kariyerlerinde ilerlemeye odaklanmaktadır. Yaşlılık ise işe alışmanın ve kariyer planlarının tamamlandığı, emekliliğe hazırlanma dönemi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yaşlılık döneminde çalışan bireylerin işyerindeki rolleri, statüleri, beklenti ve amaçları, genç ve orta yaş düzeyindeki bireylerden birçok açıdan farklıdır. Bu farklılık yaşlılık döneminde meydana gelen fiziksel ve bilişsel değişikliklerden kaynaklandığı gibi toplumun yaşlı bireylere yönelik tutumundan da kaynaklanmaktadır. İş yerinde yaşlı çalışanlardan fiziksel durumuna, bilgi ve becerilerine uygun olmayan roller beklenildiğinde bu bireyler istenilen performansı sergileyememekte ve başarısız olmaktadır. Bu durumda gururları kırılmakta ve kendilerini işe yaramaz hissetmektedirler. Bazı iş yerlerinde yaşlı çalışanlara herhangi bir görev verilmemekte ya da görevleri belirgin bir şekilde azaltılmaktadır. Her ne kadar yaşlı çalışanların iş yükünü azaltmak onların yararını düşünerek yapılmış olsa da, rollerinin elinden alınması yaşlı bireyin kendisini dışlanmış hissetmesine neden olabilmektedir. Bu nedenle yaşlı çalışanlara becerileri, yeterlilikleri ve deneyimleri göz önünde bulundurularak üretkenliklerini sürdürmelerine olanak verilmelidir.

Yaşlılarda İşsizlik

Yaşlılık döneminde olup da işi olmayan ancak iş arayan bireyler de vardır. Bu bireyler uzun süreden beri işsiz oldukları için çalışma becerilerini geliştirme olanağı bulamamıştır. Hem yaşlarının ilerlemiş olması hem de çalışma becerilerinin yetersiz kalması sonucunda yaşlı bireylerin iş bulması zordur. İşsizlik bu bireylerin suçluluk, kızgınlık ve utanç duyguları geliştirmelerine neden olmaktadır. Bu duygulara sahip bireyler yaşamın diğer alanlarındaki problemlerini çözmekte de zorlanmaktadır.

İşsiz yetişkin nüfusu içinde yaşlı bireylerin oranı görece daha az olsa da 55-65 yaş arasındaki bireylerde işsizlik ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu grupta yer alan bireyler uzun süre iş bulamayan ve çalışma yaşamının dışında kalan bireylerden oluşmaktadır. Bu durum mesleki gelişimlerini de sekteye uğratmıştır. Gerek mesleki becerilerinin yetersizliği, gerekse ilerleyen yaşları nedeniyle bu gruptaki bireyler iş bulma cesaretini kaybetmiştir. Bu nedenle de iş arayışlarına son vermişlerdir.

Emeklilik

Emeklilik her çalışan bireyin zorunlu emeklilik yaşını doldurduktan sonra işten ayrılmasını, emeklilik geliri ile yaşamını devam ettirmesini ve kurumunun sağladığı sosyal güvenlik haklarından yararlanmasını içermektedir. Günümüzde insan ömrünün uzamasının ve değişen çalışma koşullarının da etkisiyle emeklilik yılları yaşlı bireylerin gelişiminde kritik bir önem kazanmıştır. Çünkü emekliliğin uzaması, yaşlı bireylerin hem uzun yıllar boyunca hem de geniş ölçüde boş zamana sahip olacakları anlamına gelmektedir. Bireyler emekliliğin sağladığı bu boş zamanları dinlenmek ve daha önce zaman ayıramadıkları etkinleri gerçekleştirmek için kullanmaktadır. Bu da emekliliğin bireylere zamanı istedikleri gibi yapılandırma olanağı sunduğunu göstermektedir.

Emekliliğin bireylerin gelişimi kadar toplum düzeni ile ilişkili boyutu da bulunmaktadır. Her şeyden önce emeklilik devlet tarafından düzenlenen sosyal güvenlik hakları çerçevesinde organize edilmektedir. Bu çerçevede her birey çalıştığı kurumdan emekli olduğunda hangi haklara kavuşacağını bilmektedir. Toplumsal yapı içinde emekliliğe hazırlanan bireylerin sosyal güvenlik haklarından haberdar olmaları, onların emeklilik dönemi ile ilgili planlarını etkilemektedir. Ayrıca emeklilik ikramiyesi ve ücretleri çalışanların ödüllendirilmesini sağlamaktadır. Bir başka ifade ile bu sistem emeklilerin geçmiş yıllarda sürdürdükleri hizmetlerin karşılığını vermekte ve ülkenin ortak gelirinden pay almalarını sağlamaktadır.

Zorunlu Emeklilik Yaşı, Erken Emeklilik ve Geç Emeklilik

Toplumsal yapı içinde emeklilik yası yasal düzenlemelere bağlı olarak belirlenmiştir. Bu belirlemede toplumun yaşa yüklediği anlamın önemli bir rolü vardır. Toplumun yaşa yüklediği anlam, toplumda yasayan bireylerin haklarını ve rollerini belirleyen temel faktörlerden biridir. Buna göre bebeklik, çocukluk, ergenlik, yetişkinlik ve yaşlılık dönemindeki bireylerin hakları ve yerine getirmeleri gereken roller bellidir. Örneğin toplumsal yapıda yaygın olan anlayış çerçevesinde çocukların çalıştırılması yasaklanmıştır. Çünkü çocukları çalıştırmak, onların gelişimini sekteye uğratacaktır. Görüldüğü gibi toplum çocukları korumak amacıyla çalışma yaşamının dışında tutmaktadır. Diğer yandan, toplumda 60 yaş ve sonrasının da yaşlılık dönemi olduğuna dair ortak bir anlayış bulunmaktadır. Bu anlayış çerçevesinde yaşlılık dönemindeki bireylerin üretkenliklerinin sona erdiği ve bu nedenle çalışma yaşamında yer almamaları gerektiği düşünülmektedir. Bir başka ifade ile yaşın toplumsal yaşamdaki anlamı, 60 yaş civarındaki bireylerin işle ilgili rollerini yerine getiremeyeceklerini işaret etmektedir. Bu durum emekliliğin fiziksel ve zihinsel yeterliliklerden çok kronolojik yaşa bağlı bir süreç olduğunu göstermektedir. Zorunlu emeklilik yaşı çalışanların emeklilik kararını belirleyen temel faktör olsa da kimi bireysel farklılıklar nedeniyle herkes aynı yaşta emekli olmamaktadır. Yasal olarak da bazı iş kollarında bireylere emekliliklerini bir süre uzatma olanağı tanınmıştır. Bu durum bazen bireylerin emeklilik yaşı geldiği hâlde ihtiyaç, beklenti ve amaçlarına bağlı olarak biraz daha çalışmalarına neden olmaktadır. Örneğin akademisyenler 60 yaşını doldurduklarında emekli olabilmekte ancak isterlerse 67 yasına kadar çalışabilmektedir. Öte yandan zorunlu emeklilik yasası kapsamında emeklilik yaşını doldurmadığı hâlde, emekli olmak için gereken gün sayısını doldurarak iş yaşamından ayrılanlar da vardır. Bu bireyler gün sayısını doldurdukları için emekli olmaya hak kazanmaktadır. Ancak emeklilik haklarından yararlanmak için zorunlu emeklilik yaşını beklemektedir.

Emekliliğe Uyum

Bireylerin her biri kişilik özellikleri, deneyimleri, sosyoekonomik koşulları, cinsiyeti gibi faktörler bakımından farklı özellikler taşımaktadırlar. Bu özellikleri onların emekliliğe yükledikleri anlamı ve emeklilik dönemin güçlükleriyle başa çıkma becerilerini etkilemektedir. Bu durum emekliliğe uyum sürecinin kişiden kişiye değişen bir süreç olduğunu ortaya koymaktadır.

Emeklilik kaygısı, bireylerin emeklilik yıllarını düşündüklerinde yaşadıkları endişe düzeyidir. Emeklilik kaygısı yüksek olan bireyler iki konuda endişelenmektedir. Bunlardan biri ilişkiler, diğeri ise sosyal katılımdır. Bireyler ilişkilerle ilgili olarak emeklilik döneminde arkadaşlarını kaybetmekten, yalnız kalmaktan ve iş arkadaşlarıyla eskisi kadar görüşme olanağı bulamamaktan endişe duymaktadırlar. Sosyal katılım konusundaki endişeleri ise emeklilik döneminde yeni ilişkiler kuramamak ve zaman geçirecek etkinlikler bulamamak ile ilişkilidir. Emeklilik yıllarında ilişkiler ve sosyal katılım konusundaki endişeler, genel olarak yaşamda karşılaşılan güçlüklerle başa çıkma becerilerinde yetersizlik, geleceğe yönelik belirsizlik duygusunun yüksek olması ve kimliğini kaybetme korkusundan ileri gelmektedir. Bir başka ifade ile genel olarak güçlüklerle başa çıkmakta zorlanan bireyler, emeklilik yıllarında yeni ilişkiler ve etkinlikler geliştirmekte başarısız olmaktan endişelenmektedirler.

Bireylerin emeklilik dönemine hazır bir şekilde geçiş yapmaları, emekliliğe uyumu kolaylaştıran faktörlerin başında gelmektedir. Geçmişte emekliliğe hazırlık denildiğinde gelir akla gelmekte iken günümüzde emekliliğe hazırlanma ekonomik planların yanı sıra psikolojik hazırlıkları da içermektedir. Hatta yaşlıların ömrünün uzaması ve yaşam koşullarının değişmesi nedeniyle psikolojik hazırlanma ekonomik hazırlanmanın önüne geçmiş durumdadır. Emekliliğe hazırlanma bireylerin gelirlerinde, aile rollerinde, günlük aktivitelerinde, sosyal ilişkilerinde emeklilikten sonra ortaya çıkacak olan değişiklikleri öngörmeyi ve bu değişikliklere uyum sağlamaya yönelik stratejiler geliştirmeyi içermektedir. Bir başka ifade ile emekliliğe hazırlanma bireyin çalışma yaşamını aniden sonlandırması yerine çalışma yaşamından sonraki hayatını planlamayı gerektirmektedir. Emeklilik dönemi, emekliliğe hazırlanma süreci ile başlayan ve emekli olduktan sonraki yaşantıları da kapsayan geniş, uzun ve karmaşık bir süreci içine almaktadır. Bu durum bireylerin emekliliğe uyum sürecinde birbirinden farklı evreler geçirmelerine neden olmaktadır. Bir başka ifade ile bireylerin emekliliğe uyumu emekliliğin başlangıcından sonuna kadar aynı düzeyde ilerlememektedir. Buna göre bir birey emeklilik yılları boyunca emeklilik ile ilgili hep aynı duygu, düşünce ve davranışlara sahip değildir. Emekliliğin ilk yıllarından son yıllarına doğru zaman ilerledikçe bireylerin emeklilik dönemi hakkındaki duygu, düşünce ve davranışları da değişim göstermektedir. Bu durum emekliliğe uyumun her bir evresinde bireylerin uyum tepkilerinin değiştiğini göstermektedir. Emekliliğe uyum emeklilik öncesi evre, balayı evresi, hayal kırıklığı evresi, yeniden yönelim evresi, kararlılık evresi ve sonlandırma evresi olarak adlandırılan altı evre çerçevesinde incelenmektedir.

Emeklilik dönemine uyum, yaşlılığa özgü bir gelişim görevidir. Bireyler içinde bulundukları gelişim dönemine özgü görevlerini zamanında tamamladıklarında bir sonraki gelişim dönemine hazır oluş düzeyleri yükselmektedir. Yaşam boyu gelişim kuramı, gelişimin ölene kadar devam ettiğini ve yaşlılıktan sonra ortaya çıkan ölümün de gelişimin bir parçası olduğunu vurgulamaktadır. Buna göre yaşlılık döneminden sonra bireyler yaşamın en son ve en çarpıcı dönüşümünün yaşandığı ölüm evresine geçmektedir.

Bireylerin emekliliğe uyumunu etkileyen birçok faktör bulunmaktadır. Ancak bu faktörleri ortak özelliklerine göre dört grupta incelemek mümkündür. Buna göre emeklilik dönemine uyumu etkileyen biyolojik faktörler, sosyokültürel faktörler, psikolojik faktörler ve ekonomik faktörler bulunmaktadır.

Emeklilik ve Evlilik

Her birey emeklilik yıllarını yalnız başına geçirmek yerine, mutlu bir evlilik, çocuklar ve torunlardan oluşan geniş bir sevgi çemberi içinde geçirmek istemektedir. Aile bireyin hiçbir zaman kopamayacağı bağlara sahip olduğu, ölene kadar devam eden bir yapıdır. Emekli bireyler mutlu bir aile yaşamı içinde kendilerine doyum veren ilişkilerle ve büyük anne-büyükbaba rolleri ile yaşamlarını keyifli hale getirebilmektedir. Üstelik bireyler yaşları ilerledikçe ilgi, sevgi ve bakım ihtiyaçları daha fazla ön plana çıkmaktadır. Çünkü ilerleyen yaşla birlikte bireyin fiziksel olarak gücü azalmakta, hastalıkları artmaktadır. Bireylerin bu gereksinimlerini bir aile ortamı içinde karşılamaları yalnızlık, değersizlik, sevgisizlik, çaresizlik gibi duygular yaşamalarını engellemekte ve kendilerini güvende hissetmelerini sağlamaktadır.

Emeklilik ve Boş Zaman

Emeklilik yaşlılık dönemindeki değişikliklere bağlı çeşitli zorlukları içerse de bu dönemin önemli psikolojik getiriler sağlayan örtük işlevleri de bulunmaktadır. Bu işlevlerin en önemlisi de emekliliğin bireylere istedikleri gibi yapılandırabilecekleri uzun ve geniş bir boş zaman sağlamasıdır. Kimi bireyler, emeklilik yıllarını spor yapmak, hobilerle uğraşmak, eş, dost, komşu ziyaretlerine daha fazla vakit ayırmak, torunlara bakmak gibi keyif aldıkları etkinliklerle doldurmaktadırlar. Emeklilik yıllarını ilgi alanlarında ve sosyal ilişkilerinde yeni roller edinerek dolduran bireyler emekliliğin içerdiği boş zamanı anlamlı ve doyumlu bir şekilde yönetmeyi başaran kimselerdir.

Bireylerin emeklilik yıllarında zamanı yönetme başarısı emekliliğe yükledikleri anlamla yakından ilişkilidir. Kimi bireyler için emeklilik özgürlük ve yeni bir yaşamı çağrıştırırken, kimleri için işe yaramama ve maddi sıkıntıları çağrıştırmaktadır. Emeklilikte maddi problemler genel bir sorun olmakla birlikte bu sorunu yaşamının merkezine koyan emekli bireylerin doyum alabilecekleri etkinlikleri araştırmayı arka plana ittikleri görülmektedir. Emeklilik döneminde bireylerin doyumunu arttıran en önemli kaynak sosyal çevre ile ilişkilerdir.

Emeklilikte Çalışma Özlemi

Her ne kadar birçok yaşlı birey emekliliğin hayalini kurmuş olsa da, bu bireylerin büyük bir bölümü emekli olduktan sonra çalışma yaşamını özlemektedir. Bu durumun nedenlerinden biri emekli olduktan sonra bireylerin elde ettikleri gelirdir. Birçok çalışan yıllarca emekli olmayı isterken emekli olduklarında gelirlerinin düşmesi ile karşı karşıya kalmakta ve azalan gelirle yaşamlarını sürdürmekte zorlanmaktadır. Azalan gelirin emekliler üzerinde yarattığı bu güçlük bireylerin çalışma yaşamını özlemelerine neden olan faktörlerden biridir. Bir diğer faktör ise iş yeri kapatma, işten çıkarma ya da yeniden yapılandırma politikaları nedeniyle ortaya çıkan zorunlu emekliliktir. Emeklilerin bazıları işten çıkarılan ve zorunlu emekliliğe maruz kalanlardan oluşmaktadır. Üstelik bu gruptaki bireyler emekli olmak için çok genç, iyi bir iş bulmak için de çok yaşlıdır. Bu bireyler istemeden işlerini kaybettikleri için çalışma yaşamına özlem duymaktadırlar. Öte yandan emeklilikte çalışma yaşamını özlemek kişilik özellikleri ile de ilişkilidir. Buna göre üretken olma ihtiyacı yüksek olan ve deneyimlerini paylaşmak isteyen yaşlı bireylerin emeklilik yıllarında çalışma yaşamını özledikleri belirtilmektedir. Bu bireyler, kendilerine uygun yeni bir işte çalışmayı ya da eski işlerini sürdürmeyi can sıkıntısından kurtuluş olarak görmektedirler.

Sonuç

Emeklilik dönemine uyum, bireyin kişilik özellikleri, başa çıkma stratejileri, sağlık durumu, gelir düzeyi ve sosyal politikalar gibi çeşitli faktörlerle yakından ilişkilidir. Emeklilik dönemine uyum, işle ilgili rolleri sonlandırmayı ve emekliliğe özgü yeni roller oluşturmayı içermektedir. Emeklilik bireyin yaşamını değiştiren ve yaşlılık döneminin başladığını haber veren kritik bir deneyimdir. Bu dönemde bir yandan emekliliğin kendine özgü değişimi diğer yandan da yaşlılık döneminin içerdiği değişiklikler birbiriyle etkileşime girdikçe emekliliğe uyum zorlaşmaktadır. Emekli bireylerin yaşamdan doyum sağlayabilmeleri için sahip oldukları fiziksel, sosyal, bilişsel ve ekonomik yeterlilikleri çerçevesinde ve gerçekçi bir anlayış ile yaşamlarını yeniden yapılandırmaları gerekmektedir.