YAŞLILARLA SOSYAL HİZMET - Ünite 3: Yaşlanma, Yaşlılık Dönemi Hastalıkları ve Sosyal Hizmet Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 3: Yaşlanma, Yaşlılık Dönemi Hastalıkları ve Sosyal Hizmet

Giriş

Teknolojideki gelişmelerle birlikte tıp alanında da birçok yenilik yaşanmıştır. Yeni tanı yöntemleri, yeni ilaçların bulunması, koruyucu sağlık hizmetlerinin gelişmesi gibi nedenler bütün dünyada sosyoekonomik ve demografik değişikliklere sebep olmuştur. Doğurganlığın ve ölümlerin azalması ile dünyada ve Türkiye’de ortalama yaşam süresi uzamış ve yaşlı nüfus hızla yükselmiştir (Öztek ve Kubilay, 2008, s.156). Bu önemli demografik değişim neticesinde yaşlı yetişkinler major kronik hastalıkları olan kişilerden oluşmaktadır, yani pek çok kronik hastalığa sahip kişilerin önemli bir yüzdesi 65 yaş üzeridir. Yaşlanmayla birlikte artan kronik hastalıklar nedeniyle yaşlılar daha çok bakıma ihtiyaç duyar hale gelmektedirler. Ancak yaşam şekillerindeki değişim, kentleşme ve aile yapısındaki değişme, teknolojik ilerleme, geleneksel değerlerin kaybolması vb. etkenler en çok yaşlıları etkimekte, yaşlıların bakım sorunlarını gündeme getirmektedir (Öztek ve Kubilay, 2008, s.156). Türkiye’de yaşlıların bağımlılık durumları açısından HASUDER’in (2012) gerçekleştirdiği çalışmaya göre, 65 yaş nüfusun artışıyla birlikte, yaşlı bağımlılık oranları da yıllar itibarıyla artış göstermiştir. Bu oran yaşlıların bakım ihtiyacına dikkat çekmektedir. Bağımlılık oranları değerlendirildiğinde, 1940 yılında %6,5 olan bağımlılık oranı 1970 yılında %8,2’ye, günümüzde ise %10,8’e yükselmiştir. Bu verilere göre, 2025’te yaşlı bağımlılık oranının %14.5’e yükselmesi beklenmektedir. Bu durum yaşlıların artan hastalıkları ile birlikte bakım ihtiyacının da her geçen gün artacağını göstermektedir (Tezcan ve Seçkiner, 2012, s.1-2). Yaşlı ölümleri genellikle bu hastalıklara bağlı olarak gerçekleşmektedir. 1900 yılında pnömoni, tüberküloz, diyare ve enterit 65 yaş ve üzeri kişilerde %30 ölüm nedeniydi (Cecil, 2012, s.98). Türkiye’de 65 yaş üstü ölümlerin başlıca sebepleri; dolaşım sistemi hastalıkları (%43.2), kanserler (%10.3) ve serebrovasküler hastalıklar olarak tespit edilmiştir (%8.4) (DPT, 2007, s.63).

Yaşlılık ve Yaşlanma Kavramı

Yaşlılık, kısaca kişinin fiziksel ve ruhsal açıdan gerilemesi olarak ifade edilmektedir. Yaşlılık yaşam sürecinin doğal ve zorunlu bir çağıdır, kaçınılmaz ve geri dönülmez bir süreçtir. Genel anlamda bireyin fiziksel ve bilişsel fonksiyonlarında bir gerileme, sağlığın, gençliğin, üretkenliğin, cinsel yaşamın, rol ve statünün, bağımsızlığın, sosyal yaşantının ve sosyal desteklerin azalması ve kaybı gibi döneme özgü pek çok sorunun yaşandığı bir kayıplar dönemidir (Konak ve Çiğdem, 2005, s.27). Yaşlılık dönemi, bireyin genetik özelliklerine, yaşam alışkanlıklarına, beslenmelerine, çevre koşullarına ve kültürel değerlerine bağlı olarak erken ya da geç, sorunlu ya da az sorunlu bir süreç olarak kendini göstermektedir. Yaşlanmaya bağlı olarak, insan vücudunda meydana gelen değişikliklere biyolojik yaşlılık, organlarda meydana gelen değişiklere fizyolojik yaşlılık, kişinin kendini yaşlı hissetmesine bağlı olarak yaşam şeklinin değişmesine psikolojik yaşlılık, toplum içinde fonksiyonların devam ettirilmesine ise fonksiyonel yaşlılık denir.

Geriatrik Hastalıklar

Yaşlı insanların hastalıklarının teşhisi ve tedavisi ile uğraşan bilim dalı geriatri olarak adlandırılmaktadır. Yaşlılarda yaş ile birlikte ortaya çıkan biyolojik, sosyolojik ve psikolojik değişiklikleri inceleyen bilim dalına ise gerontoloji denilmektedir (Porter, R. S. ve Kaplan, J. L., 2011, s.3070). Dünyada 2000 yılında yaklaşık 420 milyon yaşlı mevcuttur. Bu rakamın 2030 yılında 974 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir. Dünyadaki bu yaşlı popülasyonun yüzde 59’u Afrika, Asya, Lâtin Amerika, Karayip Adaları ve Orta Pasifik Adaları’nda yaşamaktadır. Dünyadaki 80 yaşın üzerindeki insanların yüzde 13’ü ABD’de ve yüzde 40’ı ise Asya kıtasında bulunmaktadır. Tüm dünyada kadınlar erkeklere göre daha uzun yaşamaktadır. 100 yaşındaki insanların yüzde 85’i kadın ve yüzde 15’i erkektir. Erkekler kadınlara göre daha fazla sayıda evlilik yapmakta, kadınlar ise genelde yalnız ve tek başına yaşamaktadırlar. Türkiye’de yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı 2013 yılında %7.7 oranında bulunmuştur. Yaşlı (65 ve daha yukarı yaş) nüfus oranı 2013 yılında %7.7 iken, nüfus projeksiyonlarına göre 2023 yılında %10.2, 2050 yılında %20.8, 2075 yılında ise %27,7’ye yükseleceği tahmin edilmektedir. En yüksek yaşlı nüfus oranına (2012 yılında) sahip olan ilk üç ülke sırasıyla %24,4 ile Japonya, %21,1 ile Almanya ve %20,8 ile İtalya’dır. Türkiye 2012 yılındaki bu sıralamada 91. sırada yer almaktadır. Birleşmiş Milletlerin tanımına göre bir ülkedeki yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranının %8 ile %10 arasında olması o ülke nüfusunun “yaşlı”, %10’un üzerinde olması ise “çok yaşlı” olduğu anlamına gelmektedir. Türkiye genelinde 2012 yılında, 15 ve daha yukarı yaştaki nüfusun %23,2’si her gün düzenli olarak tütün mamulü kullanırken bu oran yaşlı nüfusta %8,4’tür. Tütün mamulünü her gün kullanan yaşlı erkek nüfus oranı %16 iken, yaşlı kadın nüfusta bu oran %2,6 olarak belirlenmiştir (TÜİK, 2013a).

Geriatrik Hastaların Farklılıkları

Yaşlı hastalar, genç ve aynı hastalığa sahip orta yaşlı erişkinlerden pek çok yönden farklılık gösterir. Öncelikle çoklu hastalığı (aynı bireyde iki veya daha fazla hastalığı olan) olan bireyler oldukça sıktır. 65 yaş ve üstü kişilerin %50’sinde iki veya daha fazla kronik hastalık bulunmaktadır. Engelli veya bağımlı olma riski de mevcut hastalıkların sayısı arttıkça artar. Bazı spesifik hastalık çiftleri sinerjik şekilde disabilite riskini arttırabilir. Örneğin, artrit (eklem iltihaplanması) ve kalp hastalığı yaşlı erişkinlerin %18’inde birlikte görülür. Fragilite: Yeni tıbbi veya cerrahi şart açısından düşük toleranslı olan bireyleri tanımlayan akut enfeksiyon veya yaralanma nedeniyle hastaneye yatırılan kişilerde her türlü strese karşı artmış kırılganlık ve azalmış rezerv olarak tanımlanır. Fragilite, (kırılgan yaşlı) karakteristik klinik prezentasyon olan, güçsüzlük, bozulmuş egzersiz kapasitesi, motor performansta yavaşlama, azalmış fiziksel aktivite ve kilo kaybından oluşan semptom ve bulguları kapsayan bir zayıflatıcı sendromdur. Tahminlere göre bu sendrom toplumda 65 yaş ve üzerinde %7, 85 yaş ve üzerinde %25 sıklıkta bulunmaktadır. Sarkopeni: Kas kütlesi, kas gücü ve fonksiyonlarında progresif, jeneralize kayıptır. Sarkopeni veya kas kütlesinde kayıp 65-70 yaş arasında %13-24, 80 yaş ve üzerinde %60 sıklıkta görülmektedir. Kognitif bozukluk kişiler yaşlandıkça artmaktadır. Düşmeler, immobilizasyon, bağımlılık, bakımevine yatırılma ve mortalite gibi olumsuz sonuçlar için bir risk faktörüdür. Yaşlılığın kronik hastalıklarının ciddi ve sık sonucu fiziksel engelliliktir. Fiziksel engellilik; temel öz bakımdan bağımsız yaşamak için gerekli aktivitelere kadar uzanan yaşam aktivitelerini gerçekleştirmede başkalarına bağımlı olmaktır. Yaşlı erişkinlerin %37’si mobilite ile ilişkili aktivitelerde güçlük bildirmektedir. Bu güçlük, gelecekte enstrümantal günlük yaşam aktiviteleri (EGYA, ev içindeki aktiviteler) ve günlük yaşam aktiviteleri (GYA, temel öz bakım aktiviteleri)’nde güçlük gelişmesi için belirleyici olarak kabul edilir. Toplumda yaşayan 65 yaş ve üzerindeki kişilerde, EGYA’da güçlük %20, GYA’da güçlük %11 sıklıkta bildirilmekte; her ikisinin de sıklığı yaşla birlikte artmaktadır. Çoklu hastalık, fragilite ve yetersizlik birbirinden farklı klinik durumlar olarak düşünülmekle birlikte aynı sebepsel yolak ile ilişkilidirler. Çoklu hastalık, fragilite için risk faktörü olabilmekte, her ikisi de disabilite için risk faktörü sayılmaktadır. Yetersizlikten kaynaklanan inaktivite, fragiliteyi arttırmaktadır, bu da bir kısır döngünün mevcut olduğunu gösterir.

Geriatrik Değerlendirme

Geriatrik değerlendirme yaşlı hastaların değerlendirilmesini tarif etmek için kullanılan yaygın bir terimdir ve yaşlı bireylerin sağlık durumunu etkileyen medikal ve psikososyal durumları göz önüne alan bir prosestir. İleri yaş grubunda sık olan hastalıkların yanı sıra etkileyen bu faktörler arasında sosyal, psikolojik ve çevresel faktörler bulunmaktadır. Geriatrik değerlendirmeye ve bunun sonucunda yapılan medikal yönetime üç temel konsept kılavuzluk eder. Geriatrik değerlendirmenin merkezinde hem değerlendirilmesi gereken bir boyut olarak hem de düzeltilmesi ve korunması gereken bir sonlanım olarak fonksiyonel durum yer almaktadır. Geriatrik değerlendirmeyi oluşturan diğer konsept ise prognoz, özellikle de yaşam beklentisidir. Son olarak, geriatrik değerlendirme hastanın hedeflerine göre şekillendirilmelidir (Goldman and Schafer, 2012, s.101).

Fonksiyonel durum yaşlı bireyin çevresel şartlarında ve sosyal destek ağında sağlıkla ilgili durumlarının genel etkisinin ölçümü olarak düşünülebilir. Fonksiyonel durum değerlendirmesinin temel çerçevesini hiyerarşik olarak artan komplekslik oluşturur. Bu da spesifik fiziksel hareketlerle (ör: kalkmak, yürümek) başlayıp daha yüksek seviye aktivitelere (ör: Mesleksel ve sosyal rolleri yerine getirme) uzanmaktadır. Fonksiyonel durumun bozulması hastalık başlangıcı, kondisyon eksikliği, sosyal destek veya çevrede değişiklik ve ileri yaş ile tetiklenebilir. Sıklıkla yaşlı bireylerin fonksiyonel durumu iki seviyede değerlendirilir: günlük yaşam aktiviteleri (GYA) ve enstrümantal günlük yaşam aktiviteleri (EGYA). GYA banyo yapma, giyinme, tuvaleti kullanma, kontinansı sağlama, temizlenme, beslenme ve transfer gibi özbakım becerilerini içerir. EGYA bağımsız erişlerini yapabilme, telefonu kullanma, çamaşır yıkama, alışveriş yapma, araba ya da toplu taşıma araçlarını kullanma, yemek yapma, ilaçlarını alma, ev işi yapma ve mali işleri idare etme gibi becerileri içerir. Daha yüksek seviyeli bir fonksiyonda gelişmiş günlük yaşam aktiviteleri (GGYA) sosyal, toplumsal ve aile rollerini yerine getirme kabiliyeti, boş zaman ve uğraşısal aktivitelerine katılımı ifade eder. Fonksiyonel değerlendirme ölçeğinin seçimi değerlendirilecek olan popülasyonun özelliklerine bağlıdır. Örneğin, bakımevi sakinleri hemen her zaman EGYA aktivitelerinde bağımlıdır. Dolayısıyla hedef GYA ve diğer temel sağlık boyutlarının değerlendirilmesi olmalıdır. Fonksiyonel durum periyodik olarak değerlendirilmelidir: İlk vizit sırasında, majör bir hastalık sonrasında, sosyal köşe taşları değişimi sırasında (eşinin hastalığı, çalışma veya yaşama şartında değişiklik gibi) yapılabilir. Fonksiyonel durumda değişiklik, beklendik olmadıkça ve hastanın istekleriyle uyumlu olmadıkça, her zaman daha ileri tanısal değerlendirme ve girişimi başlatmalıdır. Prognoz: Hasta hakkındaki öngörü ve hastalığın seyri demektir. İnsanlar yaşlandıkça, yaşam hedeflerini belirleme ve ulaşmada mevcut ve gelecekteki sağlık durumları temel belirleyici faktör olabilmektedir. Çok yaşlı hastalar arasında hedefler fonksiyonel veya sağlıklı bir durumda olma (ör: bağımsız yürüme kabiliyetine sahip olma), semptomları kontrol etme (ör: ağrı, dispne), yaşama durumlarını koruma (ör: evde kalabilme) veya kısa dönem sağlım (ör: yaklaşan bir tatil gibi kişisel bir köşe taşına ulaşabilecek kadar yaşayabilme) ile sınırlı olabilir.

Geriatrik Değerlendirmenin Bileşenleri

Geriatrik değerlendirme medikal değerlendirme ile başlar. Genç erişkinlerde nadiren bozuk olan bazı yönler (ör: mobilite, bilişsel durum) yaşlı kişilerde ciddi morbiditeye neden olabilirler. Buna ek olarak, kas kaybı, kötü hijyen, morluklar, bası yaraları, kontraktürler gibi bazı anormal bulgu birikimleri, yaşlı ihmali, suistimali ve kötü davranma konusunda şüphe uyandırmalıdır. Klinisyenler yaşlı bireylerin bilişsel fonksiyonları hâlen karar verme yeteneğine sahipken spesifik tedavilerle ilgili tercihlerini tartışmalıdırlar. Hastalar kendileri konuşamayacakları durumlarda kendilerinin yerine medikal kararları vermesi için bir vekil tayin etmelidirler. Bu bilgi ve hastaların istemediği spesifik tedaviler sabit bir vekâletname ile aktarılmalıdır. Medikal değerlendirme görme, işitme, bilişsel durum, duygudurum ve affekt, düşmeler, mobilite, denge, ilaçların gözden geçirilmesi, nutrisyon ve idrar inkontinansını kapsar. Dört majör göz hastalıklarının her birinin katarakt, yaşla ilişkili maküla dejenerasyonu, diabetik retinopati ve glokom prevalansı yaşla birlikte artmaktadır. Bunun yanında, presbiyopi çok yaygındır ve yaşlı insanların çoğunluğunun gözlük gereksinimi vardır. Toplumda yaşayan 65 yaş üzeri yaşlıların %30’unu, huzurevinde kalanların %75’ini etkileyen işitme kaybı bilişsel, sosyal, emosyonel ve fiziksel fonksiyonda düşüşe neden olur. İşitme kaybı tespit edildiğinde işitme cihazlarıyla ses yükseltilmesi yaşam kalitesini ve fonksiyonelliği arttırabilir. Demans insidansı yaşla birlikte ve özelliklede 85 yaş üzerinde artar. Hafıza problemlerinin erken tespiti bilişsel bozukluğa neden olan tedavi edilebilir durumların tespitini ve hastanın tam katılımıyla kapsamlı bir yönetim planı yapılmasını sağlar. En sık kullanılan tarama testi 30 maddeden oluşan görüşmeyi yapan kişi tarafından doldurulan ve bilişsel fonksiyonun çeşitli alanlarını değerlendiren Mini Mental Durum Değerlendirme Testidir (MMSE). Majör depresyon yaşlılarda genel popülasyonda olduğundan daha sık olmasa da minör depresyon ve diğer afektif bozukluklar sıktır ve önemli morbidite sebebidir. Ayrıca, depresyon atipik bir şekilde ortaya çıkabilir, kognitif bozukluğu veya Parkinson hastalığı gibi diğer nörolojik bozukluğu olan hastalarda maskelenebilir. Toplumda yaşayan 65 yaş ve üzeri hastaların yaklaşık üçte biri ve 80 yaş üzerinin yaklaşık yarısı her yıl düşmektedir. Bu düşmelerin yaklaşık %10’u ciddi bir yaralanma ile sonuçlanır. Düşmesi olan veya denge ve yürüme problemi olan hastalar yeni bir düşme için yüksek risk altındadırlar. Yaşlı bireyler genellikle çeşitli farklı ilaçlar reçete eden birkaç değişik doktor görürler. Bu da ilaç-ilaç etkileşimi ve ilaç yan etkileri riskini arttırmaktadır. Yaşlı erişkinlerde malnütrisyon obeziteyi, yetersiz nütrisyonu ve spesifik vitamin eksikliklerini kapsar. Yaşlılarda obezite 30kg/m2 ve üzeri vücut kitle indeksi (VKİ) ile tanımlanır. Yüksek VKİ daha kötü fonksiyon ve artmış komorbiditelerle (tip 2 diabetes mellitus, osteoartrit, hiperlipidemi, koroner arter hastalığı ve uyku apnesi) ilişkilidir. Toplumda yaşayan yaşlı kadınların yaklaşık üçte birinde idrar inkontinansı mevcuttur ve yaşlı erkeklerin %75’i anormal üriner sistem semptomuna sahiptir. İnkontinansın komplikasyonları cilt irritasyonu, bası yaraları, üriner sistem enfeksiyonları, uyku bozukluğu ve düşmelerdir. Koruyucu servisler yaşam tarzı önerileri, asemptomatik hastalığı tespit etmek için tarama testleri ve aşılamayı içerir, önerilen erişkin aşılama takvimlerinde yıllık influenza aşısı, 1 kere pnömoni ve pnömokok aşısı, 1 kere herpes zoster aşısı (geçirilmiş herpes zoster atağı olsa dahi) ve 10 yılda bir tetanoz toxoid aşısı önerilmektedir. Hastanın çevresinin değerlendirilmesi üç bileşenin incelenmesini içerir: kişinin toplumsal servislere ulaşma kabiliyeti (ör: araba kullanamıyorsa bankaya ve alışverişe gitme), fiziksel çevrenin güvenliği, yaşam şartlarının kişinin fonksiyonelliğine ve kognitif durumuna uygunluğu. Yaşlı bireyler kırılgan olunca, sosyal destek ağlarının yeterliliği evde kalabilmeleri ya da kuruma yerleştirilmeleri konusunda belirleyici faktör olmaktadır. Sosyal desteğin net bir taraması sosyal hikaye alınmasını içerir. Buna kişinin hastalandığı durumda kimin yardım için müsait olduğunun sorulması dâhildir. Klinisyenler finans kaynaklarını detaylı bir şekilde incelemek için eğitimli ve tecrübeli olmasalar da hastanın güvencesinin bilinmesi yardımcı olabilir. Örneğin, medikal güvence altında olan hastalar ek medikal veya sosyal destek yararlarından faydalanabilir.

Geriatrik Sendromlar

Yaşlılık döneminde meydana gelen bazı geriatrik sendromlar; düşmeler, idrar kaçırma, bası ülserleri, aşılama, kemik erimesi, kanser ve meme kanseri, prostat kanseri, kolon kanseri gibi bazı kanser türleri, yaşlı intiharları, demans, alzheimer, parkinson hastalıkları şeklinde sıralanabilir. Düşme sıklığı ve düşme sonucunda meydana gelen zedelenmeler yaş ile birlikte artmaktadır. 65 yaşın üzerindeki kişilerde düşme oranı %30 iken, 80 yaşın üzerindekilerde bu oran %50’dir. Düşenlerin %20- 30’unda zedelenmeler oluşmakta ve bunun sonucunda da hareket kabiliyeti azalmakta ve bu düşen kişilerin %3- 5’inde ise kırık meydana gelmektedir. Üriner inkontinans (idrar kaçırma) yaşlı kişilerde önemli bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Yaşlıların yüzde 30 ile 50’sinde idrar inkontinansı görülmektedir. 80 yaşına kadar olan yaşlılarda idrar kaçırma kadınlarda erkeklere göre iki kat daha fazla gözlenmektedir, 80 yaşından sonra ise her iki cinste eşit olarak idrar kaçırma görülmektedir. Uzun süre yatan yaşlılarda görülen yaralara basınç ülserleri ya da yatak yaraları denilmektedir. Bu yaraların oluşması yaşlı kişilerin tamamen hareketsiz ve uzun bir süre yatmasından hatta sağına ve soluna dahi dönememesinden kaynaklanır. Yaşlı kişileri hastalıklardan korumak için aşılamak gerekmektedir. Özellikle her yıl grip aşısı yapılması, hayatı boyunca en az bir kez zatürre (pinömoni) aşısı yapılması ve her 10 yılda bir kez de tetanoz aşısı yapılması, hastalıkların ağır yıkımlar meydana getirmesini önlemesi açısından önemli birer etkendir (Fauci ve Eugene, 2008, s.60). 80 yaşın üzerindeki kadınlarda kemik erimesi yüzde 70 oranında görülmektedir. Kemik erimesi, kemik kırıklarının başlıca sebebidir. Yaşlılarda kemik dansite ölçümünün 2 yılda bir kez yapılması ve bunun sonucunda da kemik erimesi olup olmadığının tespit edilmesi gerekmektedir. Yaşlılarda 3-5 yılda bir kanser taraması yapılması gerekmektedir. Böylelikle bu taramalar sonucunda çeşitli kanserler erken teşhis edilebilmektedir. Yaşlılarda 70’li yaşlardan itibaren meme kanseri yaş ile birlikte artış göstermektedir. 80 yaşından büyük olan yaşlılarda meme kanserinden ölüm oranı yüzde 25’ten fazladır. Yaşlılarda mutlaka yıllık meme muayenesi yapılmalıdır. 65 yaşın üzerindeki erkeklerde prostat kanserinden ölümler yüzde 92 olarak tespit edilmiştir. 80 yaşın üzerindeki insanlarda gaitada gizli kan testinin yılda bir kez veya iki yılda bir kez yapılması ölüm oranını azaltmaktadır. Bir insanın yaşamını kendi kendisine son verme olayı olan intihar tüm toplumlarda ve tüm sosyoekonomik düzeydeki toplum katmanlarında görülen bir olgudur. Çeşitli çalışmalarla intihara ilişkin istatistikler ortaya çıkarılmaya çalışılmaktadır. TÜİK’in Türkiye’de yaptığı 2013 intihar istatistiklerine göre intihar en fazla yaşlı nüfusta görülmüştür. Yaşa özel intihar hızları incelendiğinde, yüz binde 8,08 ile en fazla intihar olayı “75+” yaş grubunda görülmüştür (TÜİK, 2013c). Yaşlı insanların intiharıyla ilgili ele alınması gereken bir diğer durumun intiharla ilgili uyarı işaretleridir. İntiharla ilgili literatürde intihar edecek kişinin bu durumla ilgili bazı uyarı işaretlerini verdiğiyle ilgili iddialar mevcuttur. İlerleyici ve ölümcül bir hastalık olan Demans hafızada bozukluk, günlük yaşam aktivitelerinde ilerleyici gerileme, çeşitli psikiyatrik semptomlar ve davranış bozukluklarıyla karakterize olan, yaşlılarda sık görülen bir sorundur. Altmış beş yaş üzerinde %5, seksen yaş üzerinde %50 oranında görülür (Türk Geriatri Vakfı, t.y.). 65 yaşın üstündeki yaşlıların 10’da 1’inde, 85 yaşın üstündeki yaşlıların yaklaşık yarısında ortaya çıkan Alzheimer hastalığı tanısını Amerika’da her yıl aşağı yukarı 360.000 kişi almakta, her yıl 50.000 kişinin de bu hastalıktan dolayı öldüğü bildirilmektedir (Sutton, 2011, s.23). Alzheimer hastalığı ABD’de 65 yaşın üstündeki insanlar için 5. sırada gelen ölüm nedenidir (Sutton, 2011, s.58). Özellikle yaş ilerledikçe bu oran artmaktadır. Parkinson hastalığı kronik, sinir sistemini dejenere eden ilerleyici bir hareket hastalığıdır. 65 yaş üstü yaşlı popülasyonda %2 sıklığında görülmektedir (Şahin-Onat vd., 2009, s.37). Parkinson Hastalığında beynin beden hareketleri üretme kabiliyeti bozulur ve Parkinson hastalığının karakteristikleri olan tremor (titreme), rijidite (katılık), akinezi (hareketsizlik ya da spontan hareket edememe), bradikinezi (hareketin yavaşlaması), yürüme ve postür (duruş) problemleri ortaya çıkar (Weiner vd., 2001, s.6).

Geriatrik Hastalıklar ve Sosyal Hizmet

Yaşlılık kaçınılmaz ve geri dönülmez bir süreç olup, kişinin fiziksel ve ruhsal yönden gerilemesidir ve yaşlılık süreci ile kişi fiziki ve ruhi güçlerini bir daha yerine gelmeyecek şekilde kaybetmektedir. Yaşlılıktaki başlıca sağlık sorunları yukarıda da bahsedildiği üzere bazı kronik ve dejeneratif hastalıklardır. Bu sağlık sorunlarının görülme sıklığı da yaş ilerledikçe büyük oranda artışlar göstermektedir. Dünyada ve Türkiye’de günümüz koşullarında yaşlı bakımı konusunda gereksinimlerin çoğalması sebebiyle verilen hizmetlerin sayısı her geçen gün artmaktadır. Bu anlamda Dünyada yaşlılara yönelik var olan en temel hizmetlerden bir tanesi ülkemizde henüz tam anlamıyla uygulanmaya başlanmamış olan hospis bakımıdır. Terminal dönemde olan hastanın bakım verildiği kurumlara Hospis denir. Bu kurumlara tedavisi mümkün olmayan ölümcül hastalar kabul edilmekte ve hastalar ev ortamı koşullarında bakım alarak, gerekli tıbbi, ruhsal ve diğer bir takım ihtiyaçları karşılanarak son dönemlerini ağrısız huzur içinde geçirebilmektedir (Bahar, 2007, s.156; Beder, 2006, s.45). Türkiye açısından yaşlı bakım hizmetleri değerlendirildiğinde ise; Türkiye’de 1 Nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile ve Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı kurulmuş olup huzurevleri/yaşlı bakım ve rehabilitasyon merkezleri yeni oluşturulan Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde kurulan Bakım Hizmetleri Daire Başkanlığına bağlanmıştır. Türkiye’deki yaşlı bakım hizmetleri sırayla değerlendirildiğinde; Huzurevleri ve Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezleri, yaşlılara yönelik uzun süreli bakımın sağlandığı kuruluşlardır. Huzurevleri ile Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezleri Yönetmeliği’ ne göre, Huzurevi; 60 yaş ve üzerindeki yaşlı kişileri huzurlu bir ortamda korumak, bakmak ve bu kişilerin sosyal ve psikolojik gereksinimleri karşılamak amacıyla kurulan yatılı sosyal hizmet kuruluşunu, Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi; yaşlı kişilerin yaşamlarını sağlık, huzur ve güven içinde sürdürmeleri amacıyla, kendi kendilerini idare edebilecek şekilde rehabilitasyonlarının sağlandığı, tedavisi mümkün olmayanların ise sürekli olarak özel bakım altına alındığı yatılı sosyal hizmet kuruluşunu ifade etmektedir. Yaşlı hizmet merkezlerinde; Yaşamını evde ailesi, akrabalarıyla veya yalnız sürdüren sağlıklı yaşlılar ile demans, alzheimer vb. hastalığı olan yaşlıların yaşam ortamlarını iyileştirmek, boş zamanlarını değerlendirmek, sosyal, psikolojik ve sağlık ihtiyaçlarının karşılanmasında yardımcı olmak, rehberlik ve mesleki danışmanlık yapmak, kendi imkânlarıyla karşılamakta güçlük çektikleri konular ile günlük yaşam faaliyetlerinde destek hizmetleri vermek, ilgilerine göre faaliyet grupları kurarak sosyal faaliyetler düzenlemek suretiyle sosyal ilişkilerini zenginleştirmek, aktivitelerini artırmak ve gerekli olduğu zamanlarda aileleri ile dayanışma ve paylaşma sağlanarak yaşlının yaşam kalitesini artırmak amacıyla gündüzlü bakım hizmeti sunumu verilmektedir. Türkiye’de belediyeler, yardıma muhtaç olan yaşlıların barınması için huzurevi yapmakta bunun yanında ücretsiz muayene ve ilaç yardımı, gıda, yakacak, psikolojik destek hizmetleri, rehberlik, refakat ve danışmanlık hizmetleri, sosyal ve kültürel etkinlikler, temizlik ve bakım hizmetleri, ekonomik destek hizmetleri, acil yardım hizmetleri ve hemşirelik hizmetleri gibi çeşitli hizmetleri yerine getirmektedir (Hotar, 2012, s.22). Sivil toplum örgütleri, toplumsal bilincin oluşmasını sağlayan, devletin uzanamadığı ya da yetersiz kaldığı alanlarda insanların ihtiyaçlarını karşılamak amacını taşıyan, dezavantajlı durumdaki insanların haklarını savunma rolünü üstlenen ve hizmetlerini maddi beklentisi olmayan gönüllüler aracılığıyla yürüten kuruluşlardır. Evde bakım; özürlü, yaşlı, süreğen hastalığı olan veya nekâhat dönemindeki bireyleri kurum bakımından ziyade sosyal çevresinden uzaklaştırmadan, yaşadıkları ortamda destekleyerek, yaşamlarını mutlu ve huzurlu bir biçimde sürdürmelerini sağlayarak, bakıma gereksinim duyan bireyin aile üyeleri ve özellikle de ailedeki kadın üzerindeki yükünü hafifletmek için birey ve aileye sunulan psiko-sosyal, fizyolojik ve tıbbi destek hizmetleri ile sosyal hizmetleri içeren bir bakım modelidir (Danış, 2006’dan akt.: Bahar ve Parlar, 2007, s.34).