YAŞLILIKTA NÖROLOJİK TEMELLİ DURUMLARIN BAKIM VE REHABİLİTASYONU - Ünite 7: Diğer Nörolojik Bozukluklarda Bakım ve Rehabilitasyon Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 7: Diğer Nörolojik Bozukluklarda Bakım ve Rehabilitasyon

Yaşlılıkta en sık görülen (prevalansı en yüksek olan) ve bireylerin aktivitelerini kısıtlayarak yaşam kalitesini en çok bozan nörolojik hastalıklar İnme, Alzheimer hastalığı ve Parkinson hastalığı şeklinde sıralanabilir. Bunların dışında, nörolojik temelli diğer bazı durumlar da yaşlılık döneminde beraberlerinde getirdikleri sorunlar nedeniyle, bakım ve rehabilitasyon açısından önemlidir. Bunlar ağrı, uyku bozuklukları, düşme, spinal kord yaralanmaları, ALS gibi yaşlılıkla birleştiğinde günlük yaşam kalitesini çeşitli yönlerden etkileyen nörolojik bozukluklardır.

İnsidans; Risk altındaki toplumda belirli bir süre içerisinde ortaya çıkan yeni vakaların ortaya çıkış hızı, görülme sıklığıdır.

Prevalans; Belirli bir anda saptanan eski ve yeni tüm vakaların görülme sıklığıdır.

Ağrı, Uyku Bozuklukları ve Düşme

Ağrı, doğru tanı ve tedavi için gerekli olan fiziksel ve psikolojik boyutlarıyla nörolojik bir bozukluğun doğrudan ya da dolaylı bir belirtisi veya sonucu olarak karşımıza çıkar. Ağrı, yaşlılarda görülen çeşitli hastalıklara yönelik akut ve kronik tedavi yaklaşımlarında rolü olan sağlık çalışanları için önemli zorluklar oluşturan önemli ve yaygın bir halk sağlığı sorunudur.

Düşme, “bireyin herhangi bir zorlayıcı kuvvet, inme ya da senkop olmaksızın bulunduğu seviyeden daha aşağıdaki seviyede hareketsiz hale gelmesidir”.Yaşlılık döneminde sık karşılaşılan bir durum olarak karşımıza çıkan düşme, yaşlıda algı ve dikkat gibi bilişsel, davranışsal ve yürütücü fonksiyonlardaki gerilemenin ortaya çıkmasıyla da dolaylı olarak ilgilidir.

Uluslararası ağrı araştırmaları derneğine göre (International Association for the Study of Pain=IASP) ağrı, vücudun herhangi bir yerinden başlayan, organik bir nedene bağlı olan veya olmayan, kişinin geçmişteki deneyimleri ile ilgili, sensöriyel, emosyonel, hoş olmayan bir duygudur. Farklı kaynaklara göre ağrı; duyusal bir uyarı veya nörojenik bir hasara bağlı olarak ortaya çıkan ve bireyin belleğine, beklentilerine ve duygusal yapısına göre değişiklikler gösteren karmaşık bir olgu olarak da tanımlanabilir.

Tablo 7.1’de görüldüğü gibi Raj (2000), ağrıyı 4 ana başlık altında sınıflandırmaktadır.

Baş Ağrısı Baş ağrısı tüm dünyada en sık görülen nörolojik bir durumdur. Toplumun %90’ından fazlasında hayatın bir döneminde baş ağrısı görülmektedir. Uluslararası Baş Ağrısı Derneği (The International Headache Society - IHS), baş ağrısını Primer, Sekonder ve Nevraljiler ve diğer baş ağrıları olmak üzere üç majör başlık altında toplamaktadır.

Primer baş ağrılarından “migren, gerilim tipi baş ağrısı ve küme baş ağrısı” ile sekonder baş ağrılarından “ilaç aşırı kullanımına bağlı baş ağrısı” hastaların en sık doktora başvurma nedenleri arasındadır.

Primer Baş Ağrıları; Primer baş ağrıları merkezi sinir sisteminin veya diğer sistemlerin hastalıkları ile ilişkili olmaksızın ortaya çıkan baş ağrıları şeklinde tanımlanmaktadır. Baş ağrılı hastaların yaklaşık %90’ını primer baş ağrılarının oluşturduğu belirtilmektedir. Yukarıda da belirtildiği gibi primer baş ağrılarından en sık görüleni migren, gerilim tipi ve küme baş ağrılarıdır.

Migren ile ilgili olarak auralı ve aurasız olmak üzere iki klinik sendrom karşımıza çıkmaktadır. Auralı migren, sıklıkla görme alanını etkileyen bir bozukluk ile başlayıp 1-2 dakika içerisinde tek taraflı (hemikraniyal) baş ağrısına dönüşebilir veya hastaların 1/3’ünde bilateral (çift taraflı) baş ağrısı, bulantı ve bazen kusma gözlenebilir. Bu migren tipinde baş ağrısı birkaç saat veya 1-2 gün kadar sürebilir. Aurasız migren ise ani başlangıçlı, dakikalar içerisinde veya daha uzun sürede gelişen bulantı veya kusmanın eşlik ettiği tek taraflı baş ağrısı ile karakterizedir ve sonrasında auralı migrene benzer bir örüntüyü takip eder

Primer baş ağrılarından bir diğeri olan Gerilim Tipi Baş Ağrısının tanısı için; ağrının en az 10 kez, 30 dakikadan 7 güne kadar sürmüş olması, zonklamanın olmaması, hafif veya orta şiddette olması (aktiviteleri etkileyebilir, ancak engel olmaz), başın her iki tarafında da görülmesi, günlük fiziksel aktiviteler nedeniyle kötüleşmemesi gerekir.

KBA, diğer primer baş ağrıları gibi her yaşta görülebilir; ancak sıklıkla 20 ile 40 yaş arasında ortaya çıkmaktadır. Genellikle ağrının tek taraflı, çok şiddetli, orbital (göz çukuru çevresi) yerleşimli ve kısa süreli olması çok tipik ve tanı koydurucudur

Sekonder baş ağrıları, sinir sistemini veya diğer sistemleri tutan hastalıklarla ilişkili olarak ortaya çıkan ikincil baş ağrılarıdır. Sekonder baş ağrıları denildiğinde altta yatan esas nedenlerin, beyinle ve santral sinir sistemiyle ilgili önemli durumların (beyin kanaması, travmatik beyin hasarı vb. gibi) akla gelmesi gerekir. Sekonder baş ağrılarından toplumda en sık karşılaşılanı, ilaç aşırı kullanımına bağlı baş ağrısıdır. İlaç aşırı kullanımı baş ağrısı (İAKB) Uluslararası Baş Ağrısı Derneği’nin baş ağrısı sınıflamasına göre ikinci bölümde yer alan sekonder baş ağrıları başlığı altında, “madde kullanımına ya da kesilmesine bağlanan baş ağrıları” alt grubunda incelenmektedir.

Ağrı kesicilerin aşırı kullanımı kritik bir eşiğe ulaştığında, kronik günlük baş ağrısına dönüşüme yol açmakta ve bu tip hastalarda yeni başlayan veya belirgin olarak daha kötüleşerek sıklaşan bir baş ağrısı geliştirmektedir

Beklenen yaşam süresinin kısıtlı olması gerekçesiyle yaşlılardaki pek çok ağrılı durumla ilgili olarak kontrollü, karşılaştırmalı araştırmalar yapılamamaktadır. Bu bağlamda, Postherpetik Nevralji ve hemipleji sonrası santral ağrı gibi, hasta gruplarının sayısal yetersizliği sonucunda kapsamlı olarak araştırılamayan ağrılı durumlar da mevcuttur. Aynı gerekçe ile ağrının yerleşimine, şiddetine, süresine, niteliğine, sürekliliğine, ağrıyı arttıran ve azaltan faktörlere ilişkin detaylı bilgiler de derlenememektedir.

Postherpetik nevralji; Sıklıkla tedavilere dirençli, fiziksel ve sosyal sakatlıklara, psikolojik sorunlara neden olabilen ve yıllarca sürebilen kronik bir ağrı sendromudur.

Yaşlılarda sık rastlanan ağrılı durumlar şu şekilde sıralanabilir:

  1. Damarsal kökenli ağrılar:
    • Otoimmün (bağışıklık sistemi ile ilgili) hastalıklar: Temporal Arterit (şakak damarında bir çeşit mikropsuz iltihaplanma)
    • İskemik hastalıklar (kan akımının yetersizleşmesi): Anjina Pektoris, Periferik vasküler (damarsal) hastalıklar
    • Tıkayıcı damar hastalıkları: Arteriyel (atar damar) veya Venöz (toplar damar) tıkanıklıklar
  2. Nörojenik ağrılar:
    • Sinir kökü basıları
    • Periferik nöropatiler
    • Postherpetik nevraljiler (örnek: zona zoster sonrası ağrılar)
    • Talamik sendrom
  3. Kemik kökenli ağrılar: Senil (yaşlanmaya bağlı) osteoporoz Paget (kemik yapım ve yıkım dengesinin bozulması) hastalığı
  4. Eklem kökenli ağrılar:
    • Osteoartrit (eklem kireçlenmesi)
    • Servikal-Lumbal spondiloz (omurgada kireçlenme)
    • Eklemleri tutan diğer hastalıklar
  5. Kas kökenli ağrılar:
    • Polimiyaljiya romatika (kas romatizması)
    • Hastalıklara veya ilaçlara ikincil miyopatiler (kas hastalıkları)
    • Fibromiyalji, miyofasiyal ağrılar (yumuşak dokuların romatizmaları)
    • İmmobilizasyona (hareketsizliğe) bağlı kas ve tendon (kas kirişleri) kontraktürleri (kısalmaları)
  6. Viseral (iç organlarla ilgili) ağrılar:
    • Peptik ülser ve hiatal herni (Mide ülseri ve fıtıklaşması)
    • Kolelitiyazis (safra kesesi taşı)
    • Divertiküller, spastik kolon gibi barsak hastalıkları
    • Konstipasyon (kabızlık)
    • Hemoroid (basur)

Yaşlılıkta sık görülen baş ağrısı nedenlerini şu şekilde sıralamak mümkündür; Metabolik baş ağrısı (kansızlık, böbrek yetmezliği gibi); Dev hücreli arterit; Beyin tümörüZona (postherpetik nevralji); İnme, menenjit; Trigeminal nevralji (Yüz sinirinin şimşek çakması gibi ani, şiddetli ağrısı); İlaca bağlı baş ağrıları (Ağrı kesiciler, tansiyon ilaçları gibi); Hipnik baş ağrısı (genellikle 60 yaşlarında geceleri uykuda ortaya çıkan baş ağrısı); Göz ve kulakla ilişkili baş ağrıları (göz tansiyonu, kulak iltihabı gibi); Migren; Gerilim tipi baş ağrısı; Küme baş ağrısı

Normal bir uyku süresi 4-12 saat (ortalama 7-8 saat) arasında değişmektedir. Uyku temel olarak REM (rapid eye movement/ hızlı göz hareketleri içeren) ve Non-REM (hızlı göz hareketleri içermeyen) olmak üzere iki ana dönemden oluşur. Normal uyku süreci, birbirini takip eden REM ve non-REM dönemlerinden oluşan 90’ar dakikalık 4-5 döngüden oluşmaktadır. Uyku, non-REM dönemi ile başlar ve bu dönem sırasıyla; başlangıç, hafif, orta ve derin uyku olmak üzere dört evreden oluşur. Non-REM uykusunun başlangıç ve hafif evrelerinde uyanma eşiği düşük olduğu için dış uyaranlar nedeniyle uyanma daha kolaydır. Non-REM uykusunun dördüncü evresinden sonra REM uykusu başlamaktadır. REM dönemi ise dış uyaranlarla uyandırılmanın daha zor olduğu, rüyaların görüldüğü ve bedenin en pasif, beynin ise en aktif durumda olduğu uyku dönemidir. REM uykusu sonunda tekrar non-REM başlar ve bu döngüler uyku tamamlanıncaya kadar birbirini takip eder. Çeşitli nedenlerle uykuya dalamama, uykuya daldıktan sonra sık sık uyanma veya uyku süresinin ideal aralıkta olmaması (az ya da daha çok) gibi durumlar uyku bozuklukları olarak karşımıza çıkmaktadır

Yaşla birlikte uykuya dalma süresi de uzamaktadır. Kadınların yaklaşık %32’si ve erkeklerin %15’i uykuya 30 dakikadan daha uzun bir sürede dalmaktadır. Bunun yanı sıra, gece uyanmaları yaşlı bireylerde daha sıktır.

Yaşlılarda gençlere oranla toplam uyku süresi kısalmaktadır. Ayrıca, uyku kalitesi ve REM dönemi uykusu süresinde de azalma görülmekte, tamamlanamayan dönemler nedeniyle gün içi uyuklamalar ve gece uyanmaları artmaktadır. Yaşlılıkta uyku örüntüsünün daha da bozulmasına neden olan bazı durumlar söz konusudur. Örneğin, kronik hastalıkların yol açtığı ağrı, solunum sorunları, çarpıntı, hareketsizlik, ruhsal durum değişiklikleri ve yorgunluk uykusuzluğu tetikleyici faktörlerdendir. Ek olarak şeker hastalığı, prostat büyümesi, idrar yolları ve böbrek hastalıklarında görülen sık idrara çıkma durumu, yaşlılarda uyku bölünmesine neden olmaktadır. Solunum yollarının tıkayıcı hastalıkları ve kalp yetmezliği de yaşlılıkta uyku bozukluklarının önemli nedenleri arasında sayılabilir.

Yaşlılıkta başka bir hastalığa bağlı olmaksızın sık görülen primer uyku bozuklukları; uykuyla ilişkili solunum bozuklukları ve uykuyla ilişkili hareket bozukluklarıdır.

Solunumun 10 saniyeden uzun bir süre durması, sonra yeniden başlaması şeklinde süren obstruktif uyku apnesi, yaşlılık döneminin en önemli uyku bozukluğudur.

Uykuyla ilişkili ve birbirleriyle bağlantılı olan hareket bozuklukları; Huzursuz Bacak Sendromu ve Uykuda Periyodik Bacak Hareketleri Bozukluğudur.

Yaşlıda düşmenin birçok farklı nedeni bulunmaktadır. Postüral dengeyi sağlayan vestibüler sistemde, yürüme ve kardiyovasküler fonksiyonlarda yaşa bağlı olarak oluşan bozulmalara eklenecek yeni bir faktör, normal denge mekanizmasını etkileyerek düşmelere yol açabilir. Bu faktör ateş, sıvı kaybı, kalp ritim bozukluğu gibi ani gelişen, akut bir hastalık, yeni bir ilaç başlanması veya güvenli olmayan yürüme parkuru gibi çeşitli nedenlerden kaynaklanabilir.

Düşme risk faktörleri şunlardır: İntrensek (içsel), Ekstrensek (dışsal), Yürüme ve Denge bozukluğu, Çevresel tehlikeler, Periferal nöropati, Sağlıksız ayakkabı, Vestibüler bozukluk (denge bozukluğu), Engeller, Kas güçsüzlüğü, Görme bozukluğu, Hastalıklar, İlerlemiş yaş, Ortostatik hipotansiyon, Demans, İlaçlar.

Düşmeye karşı en etkili korunma yolu, yaşlının kendisinden ve çevresel faktörlerden kaynaklanan riskleri etkisiz hale getirmeye yönelik değişiklik ve düzenlemeler yapmaktır. Yaşlı bireylerin düşme olayını en sık yaşadığı ortam ev olduğundan ev içinde, özellikle yaşlının sık kullandığı geçiş kısımlarında kayma veya çarpma nedeni olabilecek her türlü engel ortadan kaldırılmalıdır. Görme, işitme ve iç kulak bozukluklarının bir an önce tedavi ettirilmesi, gerekiyorsa da işitme cihazı veya gözlük kullanımından kaçınılmaması gibi birtakım önlemlerin alınması oldukça önemlidir. Ayrıca, gerektiğinde rehabilitasyon uzmanları tarafından önerilecek çok ayaklı baston ve yürüteç gibi denge ve yürüme düzeneklerinin kullanımı sağlanmalıdır.

Epilepsi

Epilepsi hemen her yaşta görülebilen, uzun süreli tedavi ve izleme gerektiren nörolojik bir hastalık olup yaşam kalitesini büyük ölçüde etkilemektedir. Genellikle daha genç yaşlarda başlayan epilepsi, yaşlılık dönemine geçildiğinde bireysel yetilerin azalması nedeniyle daha yakın bir gözlem ve yönetim gerektirebilir.

Epileptik nöbet veya toplumdaki genel söylenişi ile sara nöbeti, beyindeki hücreler arasında oluşan anormal veya artmış elektriksel aktivitenin sonucunda gelişen ataklar şeklinde tanımlanabilir. Bu ataklar sırasında çoğunlukla bilinç bozukluğu ile beraber birkaç dakika süre ile kol ve bacaklarda, tek veya iki taraflı kasılmalar, kasılıp gevşemeler olur. Hasta ayaktaysa yere düşer, yaralanma tehlikesi vardır. İdrar kaçırma, dil ısırma, nefes alış verişin kısa süreli duraklaması, dudaklarda morarma ve sonrasında uykululuk hâli de buna eşlik edebilir. Ancak kol ve bacakların kasılmadığı; bilinç bozukluğuna yalnızca ağızda çiğneme-yalanma, ellerde bir nesneyle oynuyormuş gibi devamlı hareketlerin eşlik ettiği nöbet tipleri de görülebilir. Bazen bu ataklar öncesinde kısa süreli mide bulantısı, burnuna kötü koku gelme hissi, karından garip bir yükselme hissi, bakılan cisimlerin büyüklüklerinde veya mesafelerinde değişme hissi gibi belirtiler olabilir. Sadece birkaç dakika süreli kol-bacakta uyuşma, kolda istem dışı havaya kalkma veya sıçrama, boş bakma, karından yükselme hissi ve o anı daha önce yaşamışlık hissi şeklinde ortaya çıkan farklı epilepsi nöbetleri de vardır.

Epilepsi; genetik temelli olduğu düşünülen ve genellikle çocukluk çağında ortaya çıkan idiopatik epilepsi; daha ileri yaşlarda enfeksiyon, strok (inme) veya travmatik beyin hasarı gibi sonradan oluşan bir merkezi sinir sistemi hasarı ya da bozukluğundan kaynaklanan sekonder ve semptomatik epilepsi ve nedeni belli olmayan kriptojenik epilepsi olmak üzere üç kategoriye ayrılmaktadır.

Altmış yaş sonrasında toplumda sara nöbeti geçirme oranı daha genç gruba oranla yaklaşık 1.5-2 kat artış göstermektedir. İlk sara nöbetinde çoğunlukla altta yatan neden bulunamaz; ancak yaşlılıkta epilepsi nöbetine yol açan olası nörolojik durumlar, inme, beyin tümörü, Alzheimer hastalığı ve kafa travmasıdır

Yaşlı bireylerde ortaya çıkan nöbetler çoğunlukla bölgesel (fokal) ya da fokal başlayıp yaygınlaşan (sekonder jeneralize) nöbetlerdir. Epileptik nöbetler yaşlılık döneminde sık görülen nörolojik bozukluklar arasında beyin damar hastalıkları (serebrovasküler hastalıklar/inme) ve demanstan sonra 3. sırada yer almaktadır.

Evde geçirilen ilk nöbet sırasında hastanın kol ve bacaklarının kendisini yaralamayacak şekilde kontrol altında tutulması ve her şeyden önce, nöbet geçiren bireyin hava yolunun açık olması gerekir. Epilepsi nöbeti çoğunlukla kendiliğinden sonlandığından; soğuk su dökme, soğan/kolonya koklatma, tokatlama gibi bazen zarar verebilecek gereksiz müdahale lerden kaçınmalıdır. Ancak, 10 dakikadan uzun süren ve ardı ardına tekrarlayan bilinç bozukluğunun eşlik ettiği sık nöbetler (status epileptikus); hayatı tehdit eden, hızlı bir şekilde tıbbi müdahale gerektiren bir durumdur. Böyle bir durumla karşılaşıldığında vakit kaybetmeden 112 Acil Servise haber vermek ve yaşlının bir sağlık merkezine ulaştırılmasını sağlamak gerekmektedir.

Spinal Kord (Omurilik) Yaralanmaları

Spinal kord boyunca uzanan sinir yolakları, beyin ile periferik (çevresel) sinir sistemi arasında karşılıklı olarak gönderilen sinyalleri taşımaktadır. Bu açıdan bakıldığında spinal kord, beyin ile diğer beden bölümleri arasındaki iletişimi sağlayan bir köprü olarak düşünülebilir.

Spinal kordta hasar ne kadar yukarıdaysa yaralanmaların boyutu o denli artar. Yaralanma düzeyinin altında kalan gövde, kol ve bacaklarda hareket ve duyu kayıpları ortaya çıkar. Servikal SKY genellikle kollarda, vücutta ve bacaklarda duyusal ve motor kayıplara (paralizi) neden olur. Torasik SKY gövde ve bacaklarda duyusal ve/veya motor kayıplara (parapleji); Lumbar SKY ise tipik olarak kalçalarda ve bacaklarda duyusal ve motor kayıplara yol açar. Bununla birlikte tüm spinal kord yaralanmalarında çeşitleri derecelerde kronik ağrı oluşabilir

Amiyotrofik Lateral Skleroz ve Multipl Skleroz

Tıbbi bir terim olarak skleroz; normal bir dokuyu oluşturan yapıların bozulması, dejenere olması sonucunda normal yapının yerini bağ dokusunun alması ve işlevselliğinin kaybolması anlamına gelir. Amiyotrofik Lateral Skleroz (ALS) ilk olarak 1870’li yıllarda JeanMartin Charcot tarafından motor nöronlarda dejenerasyona neden olan bir bozukluk olarak tanımlanmıştır. Multipl Skleroz (MS), ise beyinde ve omurilikte, mesajları taşıyan nöron uzantılarının etrafındaki koruyucu/iletici yapı olan miyelin kılıfın yıkımı ile giden bir hastalıktır. MS; otoimmün (özbağışıklık) sistemi etkileyerek miyelin kılıfı hasara uğratan kronik ve ilerleyici bir nörodejeneratif hastalık olarak tanımlanır.

Motor nöron hastalıkları motor nöronların seçici ve ilerleyici bir biçimde yıkımına neden olarak özellikle yaşlılık döneminde birçok önemli soruna yol açar. Motor nöron hastalıkları, en sık 50-75 yaş arasında görülmektedir. İnsidansı 1-2/100.000, prevalansı ise 4-6/100.000’dır. Yetişkinlerde görülen motor nöron hastalıklarının dört tipi vardır. Bunlar; ALS, Progresif Bulber Paralizi, Progresif Kas Atrofisi ve Primer Lateral Sklerozdur. Motor nöron hastalıklarından en sık görüleni Lou Gehrig hastalığı olarak da bilinen ALS’dir. Bu hastalıkların aslında aynı bozukluğun farklı klinik spektrumları olduğu kabul edilmektedir; çünkü Progresif bulber paralizi ve Progresif kas atrofisi çoğu zaman ALS’ye dönüşmektedir.

ALS sebebi tam olarak bilinemeyen bir motor nöron hastalığıdır. Yaşa bağlı diğer nörodejeneratif hastalık gibi ALS de genetik ve çevresel faktörlere bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Klinik olarak güçsüzlük, atrofi (kas hacminin azalması) ve fasikülasyon (seğirme) gibi alt motor nöron bulgularına, spastisite, hiperrefleksi ve patolojik refleksler gibi üst motor nöron bulgularının eşlik etmesi ile karakterizedir.

ALS’nin erken belirtilerinden bazıları şunlardır:Kolda, bacakta, omuzda veya dilde fasikülasyon (kas seğirmesi), Kas krampları, Kaslarda gerginlik (spastisite), Kol, bacak, boyun veya diyaframı etkileyen kas güçsüzlükleri, Geveleyerek (sarhoş konuşmasına benzer) ve nazal konuşma, Çiğneme ve yutmada güçlüktür.

Kesin tedavinin olmaması nedeniyle ALS’li yaşlının öngörülen yaşam süresini olabildiğince kaliteli olarak geçirilebilmesini hedefleyen bakım ve rehabilitasyon yaklaşımlarının değeri öne çıkmaktadır

Bakım sürecinde hasta ve bakım veren kişiler açısından en temel sorunlar, beslenme ve solunumla ilişkilidir. ALS’de çabuk yorulma, iştahsızlık, kendi başına yemek hazırlayıp yiyememe, çiğneme ve yutma bozukluğu gibi çeşitli nedenlerle beslenme yetersizliği oluşabilir. Böyle bir durumda hastanın öğün sayısını arttırmak, azalan öğün miktarını kompanse edebilir. Ayrıca hastanın aspirasyon riski nedeniyle yemek sırasında yalnız bırakılmaması gerekmektedir

Multipl Skleroz hastalarında Santral Sinir Sistemi hasarına ilişkin tüm belirti ve bulgular farklı şiddetlerde ortaya çıkabilir. Ekstremitelerde güçsüzlük, yürüme ve hareket bozukluğu, uyuşma-karıncalanma gibi duyusal bozukluklar, denge bozukluğu (ataksi), mesane problemleri, yorgunluk, çift görme (diplopi), bulanık görme, konuşma bozukluğu (dizartri) ve bellekkonsantrasyon-dikkat bozukluğu sık görülen belirtilerdir. Buna karşılık; epileptik nöbet, baş ağrısı, yaşlılıkta demansa benzer kognitif yıkım ve işitme kaybı gibi belirti ve bulgular daha seyrek görülür.

Ataksi; Altta yatan kas güçsüzlüğü, kas gerilim bozukluğu veya istemsiz hareket olmaksızın hareketlerin dengeli ve amacına uygun şekilde yapılmasında bozukluk olması şeklinde tanımlanabilir.

Dizartri; Santral sinir sistemi ve/veya çevresel sinir sistemi ya da her iki sistem hasarlarına bağlı olarak konuşmanın üretimi boyutunda görev alan kasları etkileyen bir motor konuşma bozukluğudur.