YENİ TEKNOLOJİLER VE ÇALIŞMA HAYATI - Ünite 4: Sanayi Toplumundan Bilgi Toplumuna Geçişin Üretim ve İstihdama Etkileri Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 4: Sanayi Toplumundan Bilgi Toplumuna Geçişin Üretim ve İstihdama Etkileri

Giriş

Milyonlarca yıl öncesinde insanın doğayla mücadelesi ve hayatta kalabilmesi için temel faktör olan teknoloji, günümüzde de insanın refah düzeyini artıran özellikleriyle önemini korumaktadır. Teknolojik gelişme, büyüme ve kalkınmada rol oynayan temel güçlerden biridir.

Dünya ekonomisi piyasaya dayalı yeni bir kapitalizm aşamasına geçmiştir.

17. yüzyılda önemli teknolojik ve bilimsel keşiflerle başlayan ve gelişen kapitalizm sanayi devrimi ile zirveye ulaşmıştır.

Küreselleşme, sınırların giderek şeffaflaşması, teknolojik ilerleme, bilginin giderek daha ulaşılabilir olması, üretim tekniklerinin sürekli ilerlemesi; çalışma yaşamını, emek piyasalarını işin yapısını ve endüstri ilişkilerini dönüştürmektedir.

Teknoloji İstihdam İlişkisi

Ricardo, 1821 tarihli “Principles of Political Economy and Taxation” kitabında “makine ve emeğin sürekli rekabet halinde olduğunu” belirtmiştir. Teknik ilerlemelerin bir yanda yeni işler yaratan diğer yanda mevcut işleri yok eden boyutlarına dikkat çekmektedir.

Tarih boyunca ortaya çıkan üretim biçimleri ve işgücü piyasalarına etkileri incelendiğinde geçiş sürecinin “yapısal uyum” sorunlarına yol açtığı görülmektedir. Ortaya çıkan yeni işler beceri düzeyleri ve mekânları itibariyle eski işleri karşılamamaktadır.

Teknolojik İşsizlik

Teknolojik bir devrim olarak söz edilen “ileri teknoloji” terimi bilgi yoğun endüstri anlamında kullanılmaktadır. Teknolojinin üretim ve emek örgütlenmesini şekillendirdiği çeşitli düşünürler tarafından ileri sürülmüştür.

Firmaların esneklik için üretim süreçlerinde yaptıkları teknolojik dönüşüm iki yolla oluşmaktadır:

  • Bunlardan ilki esnek üretim organizasyon biçimlerinin uygulanmasıdır.
  • Diğeri ise ileri ya da yüksek teknolojiler denilen mikro elektronik bazlı teknolojilerin yoğun biçimde üretim sürecinde kullanmasıdır.

Bu iki yöntem birbirinden bağımsız olmadığı halde sonuçta meydana gelen teknolojik değişimler sektörden sektöre farklılıklar göstermekte ve işgücünün niteliğine göre farklı etkilerde bulunmaktadır (Ansal, 2004).

Sektör ve iş gücünün niteliğine göre teknolojik etkilenmeler farklılıklar gösterir. Emek ile teknoloji arasındaki çatışmanın kaynağı, sermayenin organik bileşimi olarak görülebilir.

Üretimde teknolojik gelişmeler, küçük firmaların artması ve üretim ölçeğinin küçülmesi gibi çeşitli değişiklikler yaratır. Bu durum istihdamı azaltırken, nitelikli işgücüne olan talebi artırır. Bilgi, teknoloji ile birlikte bir üretim gücü haline gelir.

Günümüzde ülkelerin en önemli sorunlarından birisi işsizlik sorunudur. İşsiz, aktif olarak iş arayan kişi olarak tanımlanmıştır. Emek talebinin emek arzından az olması işsizliği doğurur. Açık işsizlik türleri;

  • Yapısal,
  • Konjonktürel,
  • Arızi,
  • Mevsimlik ve
  • Teknolojik

olarak beşe ayrılır.

Teknolojinin işsizliğe olan etkisi üzerine farklı görüşler bulunmaktadır. Teknolojiye ayak uyduramayan firmalar piyasaya yeni ürün sürmede sorunlar yaşamaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde teknoloji üretilmemekte aksine çoğunlukla transfer edilmektedir. Bu ülkelerde yeni üretim süreçleri ile bağlantılı olarak oldukça yoğun bir işsizlik sorunu ortaya çıkmaktadır. Duruiz ve Yentürk’e (1992) göre işsizlik azaltıcı mekanizmalar ve ihracatta artış ile yeni istihdam imkânları yaratmayı hedefleyen ülkelerde işsizlik oranı diğerlerine kıyasla daha düşük olabilmektedir. İstihdam daralması, işgücünün yapısının ve bileşiminin değişmesi de ileri teknolojinin üretim süreci üzerindeki etkilerinin en belirgin görünümleridir.

İstihdamda Dezavantajlı Gruplar ve Teknoloji

İşgücünün kompozisyonu, yeni teknolojilerin etkisiyle cinsiyet ve yaş bakımından esnekleşmiş, 1970'li yıllardan sonra istihdam ve işgücünde kadın ve gençlerin oranı artmıştır. İstihdamda dezavantajlı gruplar;

  • Kadınlar,
  • Gençler,
  • Engelliler ve
  • Göçmen işçiler

olarak tanımlanmıştır.

Bu gruplar sosyo-ekonomik anlamda özel olarak korunması gereken kesimler olarak sayılır. Kayıt dışı ve güvencesiz çalışma olarak tanımlanan “enformel çalışma”, çoğunlukla kadın, genç ve engellileri etkilemektedir.

Genç işsizliği, çok sayıda ülkede yaşanan önemli sorunlardan birisidir. Toplumlarda gerçekleşen kriz dönemlerinden en çok etkilenen kesim gençlerdir.

Ekonomik büyümenin gerçekleştiği durumlarda gençlerden ziyade yetişkinlerin işsizlik oranının azalacağı öne sürülür. Gençlerin becerileri ve eğitim seviyeleri, işgücü piyasasındaki dezavantajlı konumlarını etkiler.

Emek piyasası (Bourman, 1991);

  • Birincil ve
  • İkincil piyasa

olarak ikiye ayrılmaktadır.

İkincil piyasalar; küçük, kurumsallaşmamış ve küçük ölçekli firmaların hâkim olduğu piyasalardır. Gençlerin, kadınların, engellilerin ve göçmen işçilerin ikincil piyasalarda istihdam edildiği ileri sürülmektedir (Osterman, 1980).

Dezavantajlı grupların, ikincil emek piyasalarında istihdam edildiği öne sürülmektedir. Engelliler dünya nüfusunun onda birini oluşturur. Engellilerin istihdam ve eğitim hakları kanunlarca korunur. Ayrımcılık, engellilerin çalışma hayatlarını olumsuz olarak etkiler. Engelli bireyin özür derecesi ve deneyimi istihdam olasılığını etkileyen bir faktördür. Teknolojiye hâkim engelli kişilerin istihdam edilme ihtimali daha yüksektir.

Göçmen işçilerin hakları uluslararası sözleşmelerle desteklense de, göç ettikleri ülkelerde ekonomik ve sosyokültürel ayrımcılığa maruz kalırlar. Yasal olmayan yollarla ülkeye giren göçmen işçiler daha olumsuz çalışma şartlarıyla karşılaşabilmektedir. Göçmen işçilerin ucuz işgücü oluşturmada kullanıldığı iddia edilmektedir. Kirli, tehlikeli ve nitelik gerektirmeyen işlerde genellikle göçmen işçilerin istihdam edildiği öne sürülmektedir.

Kadınların eğitim seviyelerinin düşük olması, istihdam edilmemelerine yol açar. Teknoloji kullanımına yatkınlığı artan kadınların iş bulma ihtimali artmaktadır.

Ücretler, Verimlilik ve Çalışma Süreleri, İş Yaşam Dengesi

Teknolojik gelişmeler ve teknolojinin yaygın kullanımı işgücü piyasasını ve çalışma koşullarını dönüştürmektedir. Castells (1996) çalışma ilişkileri ve işgücü piyasaları incelenirken işletmelerin değil ağ-yapısının ele alınmasının daha yerinde olduğunu iddia etmektedir. Dönüşmekte olan çağdaş üretim yöntemleri ve teknoloji yapılan işlerin mevcut içeriğini ve yapısını da dönüştürmektedir ve bu dönüşüm sürmektedir.

Üretim faktörlerinin birlikte yarattığı sinerjinin sonucu verimliliktir. Verimlilik arttıkça ekonomik kalkınma hızlanır. Toplumsal ve bireysel refahın arttırılması için gerekli unsurlardan biri verimliliktir. Verimlilik ile ekonomik kalkınma arasında doğru orantı bulunmaktadır. Çalışanın sahip olduğu deneyimin verimliliği arttırdığına inanılmaktadır; dolayısıyla işveren deneyim sahibi çalışanları istihdam etmek konusunda daha isteklidir.

Ücret, emeğin üretime kattığı değer karşılığında alınan bedel olarak tanımlanmaktadır. Dolayısıyla öncelikle üretimde harcanan emekten ve üretim süreci sonunda emek sürecinin yarattığı değerden yani emeğin yarattığı çıktı ücretin somutlaşmasının iki boyutunu oluşturmaktadır (Akyıldız ve Karabıçak, 2002).

Çalışan işverenin talep ettiği ya da işin dayattığı nitelikleri taşımak; bedenen ve zihnen üzerine düşen görevi yerine getirmek zorundadır. Böylelikle çalışan kendisinden beklenen çıktıyı üretebilir. Çalışan verimliliğini artırmak yalnızca ücret artışıyla değil, çeşitli yollarla da gerçekleştirilebilir.

Esneklik, küresel rekabette önemli bir kavramdır. Esneklik kavramının geçerli olan tek bir tanımı bulunmamaktadır. Esneklik, düşük maliyet ile ve daha az çabayla, daha kısa bir sürede değişime ayak uydurabilme becerisi şeklinde tanımlanabilir. Pollerts’e (1988) göre esneklik işletmeler bakımından kararsızlaştırmak, daha kolay işe almak, daha az düzenlemek ve daha kolay işten çıkarmak biçiminde yorumlanmaktadır. İşverenler ve sendikalar yönünden esneklik ise ücretlerin azalması, çalışma koşullarının kötüleşmesi ve iş güvencesinin düşmesi anlamına gelmektedir. Esneklik;

  • İş esnekliği ve
  • İstihdam esnekliği olarak ikiye ayrılır.

Esnek çalışma süresi uygulamalarının verimliliği artırma yollarından birisi olduğu öne sürülmektedir. Ancak çalışan açısından esnekliğin hem olumlu hem de olumsuz yanları olduğu ifade edilmektedir.

İş yaşam dengesi birey için önemlidir. Bireylerin iş ve özel yaşam gereklerini dengeli bir şekilde yerine getirmesi iş yaşam dengesi olarak tanımlanır. Çalışanın iş yaşam dengesi aynı zamanda çalıştığı işyerini de etkiler.

Emek Piyasasının Bölümlenmesi

Bir görüşe göre emek piyasası teknolojinin gereksinimlerine göre bölümlenmektedir. Diğer bir görüş ise emek piyasasının bölümleme amacını, sınıf bilincini azaltarak kar maksimizasyonunu sağlamak olduğunu öne sürer.

Emek piyasasının bölümlenmesi, üç kategoride incelenmektedir:

  • Birincil işgücü piyasası
  • İkincil işgücü piyasası
  • Üçüncül işgücü piyasası

Birincil işgücü piyasası: İş güvencesi olan, ücreti yüksek tasarımcı ve yönetici gibi meslekler.

İkincil işgücü piyasası: Tam gün çalışan ancak iş güvenceleri olmayan, kolayca ikame edilebilen çalışanlar.

Üçüncül işgücü piyasası: Uzmanlık gerektiren işlerden basit işlere, geniş bir yelpazeyi barındıran, taşeronluk ilişkisiyle çalıştırılanlar. Tele çalışma da bu gruba dahildir.

Emek piyasanın bölümlenmesi kadınlara ve göçmen işçilere düşük ücretli istihdam sağlarken, erkeklere ve göç alan ülkenin kendi vatandaşlarına ise daha iyi şartlarda çalışma imkanı sunar.

Kadınların istihdamına toplumsal yapının da etkisi vardır. Kadın işgücünün tercihinde ucuza satın alınabilmesi ve kadın iş gücünün eve bağımlı ve serbest olmayan özellikte olmasıdır.

Kadın emeğinin iş gücü piyasasına ilk katılımında özel bir konumunun olmadığı, ancak daha sonraki dönemlerde kadın emeğinin aile içi üretimde ve sıradan işlerde kullanıldığı görülmektedir.

Erkeklerin kadınlara göre daha becerikli olarak görülmesi nedeniyle kadınlar daha düşük ücretlerde çalışmışlardır.

Fordist üretimin son döneminde kadın emeği gündeme gelmiştir. Bunun altında yatan nedenler arasında kadın emeğinin erkeğin emeğinden daha ucuz satın alınabilmesi yer almaktadır. Kadın işgücünün tercih edilmesinin ardında yatan nedenlerden birinin de kadın işgücünün eve bağımlı ve serbest olmayan bir özellik taşıması olduğu öne sürülmektedir (Mies, 1986). 1970’lerde kendisini gösteren ekonomik bunalıma çare amacıyla yeniden ucuz emek arama çabaları gündeme getirilmiştir. Artık emeğin sadece ucuz olması yetmemekte, ucuz işgücünde genel becerilerin fazlaca olması ve emek sürecine uyum sağlaması da aranmaktadır.

Bölümlenmiş emek piyasası kuramına göre;

  • Birincil işgücü piyasasındaki işgücünün teknolojik bakımdan tanımlandığı ve çalışanlarda eğitilebilirlik kriterinin önemli olduğu vurgulanır.
  • İkincil işgücü piyasasında ise işçiler beceri seviyelerine bakılmaksızın, güvencesiz işlerde çalıştırılmaya razı edilir. Kadın işgücü yoğunluklu olarak bu grupta görev alır.

Çeşitli nedenlerden ötürü kadın işgücü ucuz ve güvencesiz işgücü olarak algılanır. Kadın işgücünün hafif işlerde kullanılması gerektiği inanışı mevcuttur. Belirtilen durumlar, kadın işgücünün erkek işgücüne göre dezavantajlı durumda olduğunu gözler önüne sermektedir.