YENİ TEKNOLOJİLER VE ÇALIŞMA HAYATI - Ünite 1: Yeni İletişim ve Bilişim Teknolojilerinin Ortaya Çıkışı Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 1: Yeni İletişim ve Bilişim Teknolojilerinin Ortaya Çıkışı
Giriş
Günümüz bilgi çağı ve bilgi uygarlığının ortaya çıkışı ve buna bağlı olarak yeni toplumsal yapılanmalar öncelikli ve ağırlıklı olarak bilişim ve iletişim teknolojileri tarafından tetiklenmiştir. Bilgi Toplumu ise bilişim ve iletişim teknolojilerinin diğer bir ifadeyle “Bilişim ve İletişim Teknolojileri Paradigmasının” şekillendirdiği toplumsal kalıp ve yapılanmaları devreye sokmaktadır. Böylece Sanayi Toplumundan Bilgi Toplumuna geçiş, teknolojik paradigmadaki kayma ile devreye girmiştir.
Bilişim ve iletişim teknolojileri paradigmasının getirdiği örgütsel yapılanma modeli “ağ sistemi” olarak şekillenmiştir.
Bilişim ve iletişim ağlarının, hem donanım, hem işleyiş olarak toplumsal ve ekonomik alanlarda yeni bir örgütlenme biçimi olarak devreye girmesi, Sanayi Toplumundan sonra Bilgi Toplumu olarak yeni bir toplumsal örgütlenme yapısı ile toplumsal sistemleri ve bu sistemler içinde yeni süreçleri gündeme getirmiştir.
Bilişim ve iletişim teknolojileri paradigması, iletişim ve bilişim ağları olarak yapılanan sistem ve süreçlere dayalı dinamik işleyiş modeli sergiler.
Teknoloji, Bilgi ve Toplumsal Dönüşümler
İnsanın, doğa ve evrenle ilişkisinde, ona egemen olabilme yönünde, yeni düşünce sistemleri içinde geliştirdiği müdahale yöntem ve biçimleri teknolojiyi doğurmuştur. İlkel insanın doğaya egemen olma uğraşının başlangıcında, iki önemli gelişme yatmaktadır. Bunlar, insanın “homo-erectus” olarak iki ayağı üzerinde yürümesi ile el ve parmaklarını doğaya müdahale yönünde kullanmasıdır. Bu iki önemli gelişme insanı doğada farklı kıldığı gibi aynı zamanda onun zihinsel evrimini de tetiklemiştir.
İnsan, el ve beyin faaliyetlerinin interaktif etkileşimi ve birlikte evrimi yoluyla gerçekleştirdiği sentez sayesinde doğa üzerinde egemenlik kurma uğraşında başarı kazanmıştır.
İnsanın doğaya müdahale için ürettiği yeme, içme, toplama ve avlama ile ilgili ilk düşünceler el ve elin uzantısı aletlerle gerçekleşmiştir. Bu nedenle ilk teknolojiler “el” ile bağlantılı olarak “ilkel toplum” yapısının şekillenişini yönlendirmiştir. Bir başka deyimle insanlığın doğaya müdahale etme ve ona egemen olma yönünde kullandığı ilk temel teknolojik paradigma, “ilkel” teknoloji olarak adlandırıldı.
Düşüncenin ve bilginin doğaya aktarımı, elin doğrudan kullanımı yerine daha karmaşık ve dolambaçlı aletler üzerinden gerçekleşti. Bu yeni teknolojik paradigma, Tarım Toplumlarının oluşmasını yaşama geçirmiştir. Tarım toplumlarında kullanılan bilgi birikimi, hemen hemen hiç değişmeden bin yıllar boyu kuşaktan kuşağa aktarıldığı için bu teknolojik paradigma, “geleneksel teknolojik paradigma” olarak adlandırılmaktadır.
Teknolojik paradigmal kaymalar, doğa ile insan zihni arasındaki etkileşim yöntemindeki köklü değişimleri ortaya çıkarmaktadır. İlk iki teknolojik paradigma olan “ilkel” teknolojiler ile “geleneksel” teknolojik paradigma, doğanın gözlenmesine dayalı bilgi birikimiyle şekillenmişken daha sonra meydana gelen “mekanik” teknolojik paradigma, doğanın sadece gözlenmesiyle değil; bunun yanında insan aklının bir üst düzeyde kullanımı olan bilimsel yöntemlerin doğanın işleyişini ve açıklanmasını yaparak geliştirdiği bilimsel paradigmaya dayanmaktadır.
İlk bilimsel paradigma, Newton’un hareketin üç yasası, yani mekanik yasalar olarak gündeme gelmiştir. Bilimsel paradigma, doğa ve yaşam kaosundan bir parça alarak bunun işleyişini açıklayan etkileşimi, neden-sonuç ilişkisi ve mantıksal tutarlılık içinde formüle etmektedir
İkinci bilimsel devrim olan kuantum paradigmasından kaynaklanan düşünsel ve zihinsel bilgi birikimi, yeni teknolojik uyarlamalar ve yeni teknolojik paradigma olarak önce bilişim ve iletişim teknolojilerini gündeme taşımıştır. Bilişim ve iletişim teknolojileri doğa ve evrendeki işleyişin, sistem ve süreç mantığı içinde çoklu ve karmaşık etkileşim ilişkileri olarak doğadaki parçacık etkileşimi ile bunun yanında canlılardaki DNA ve sinir ağları içinde gerçekleşen iletişim ve etkileşimi, ağ etkileşim sistemleri ve bu sistemler içindeki akış ve işleyiş ilişkileri olarak gündeme getirmektedir.
Geçmişte Tarım Toplumundan Sanayi Toplumuna geçiş sürecinde olduğu gibi günümüzde de Sanayi Toplumundan Bilgi Toplumuna dönüşüm söz konusudur. Bilgi Toplumunun dönüşüm ve yeniden yapılanması, Sanayi Toplumunun noktasal ve tekilci bakış açısı yerine, kuantum düşüncesinin çoklu ve interaktif etkileşiminin söz konusu olduğu, ağ sistemi yapılanması çerçevesinde gerçekleşmektedir.
İlk Bilişim ve İletişim Teknolojileri: Matbaa, Gazete, Dergi, Telgraf ve Telefon
Matbaa devrimi, Orta Çağ ile modern çağı ayıran en temel gelişme ve dönüm noktasıdır. Matbaa, insanlık tarihinde kitlesel iletişimi sağlayan ilk araç olsa da yazının bulunmasından bile daha önceki dönemlerde insanlar sözlü kültür aracılığıyla iletişim kuruyordu. Zira iletişim, insan topluluğunun en temel unsurlarından birisidir. Bu nedenle, bilgi ve iletişimin zaman içinde gelişerek artması, evrilmesi ve matbaa gibi devrimsel süreçleri doğurması ile bilişim ve iletişim teknolojileri günümüzdeki düzeyine ulaştı.
Gutenberg ile başlayan modern basım çağına gelene kadar matbaa teknolojisinin gelişiminde; damga dönemi, blok dönemi ve hareketli harf dönemi olmak üzere üç dönem söz konusudur;
- İlk dönem olan damga dönemi, yazının icadını takip eden süreçte sert cisimler (taş ve çeşitli metaller) kullanılarak kil, hayvan derisi, parşömen ve ahşap üzerine işlenen yazılarla yapılan baskılara rastlanıldığı süreçtir.
- Matbaanın temellerinin inşa edildiği blok dönemine (krilografi) gelindiğinde sistem, basılacak yazıların bir ahşap plakaya yekpare bir şekilde ve negatif olarak kazındığı ve mürekkeplenip baskının yapılacağı yüzeye preslenmesi ilkesine dayanıyordu.
- Hareketli harf döneminde baskının temel ilkesi, birbirinden ayrı olarak tasarlanan hareketli harflerin bir kalıp üzerine dizilmesi esasına dayanır.
Basım tekniğinin ve malzemenin esaslarını belirlemesi bakımından Alman Johan Gutenberg matbaanın mucidi kabul edilmektedir. Metal harflerle basım tekniği, 1450 yılında Gutenberg tarafından icat edilmiş ve matbaa devrimi olarak bilinen bu icat, yeni bilişim ve iletişim teknolojileri için bir milat olmuştur.
Bugünkü anlamda ilk gazete de, Avusturya’da Strausbourg’da haftalık olarak 1609’da “Avisa, Relation oder Zeitung” adıyla Almanca yayımlanmıştır. Matbaa devrimi ile birlikte kitap fiyatları büyük bir hızla gerilemiş ve 16. yüzyıldan itibaren Avrupa’da halka düzenli aralıklarla bilgi veren gazete ve dergiler basılmaya başlamıştır.
ABD iç savaşında, Londra’dan Louisiana’ya barış mesajını iletecek en hızlı geminin varması yedi hafta almış ve bu nedenle askerler boş yere birbirini öldürmeye devam etmişti. Oysa izleyen elli yıllık süreçte aynı mesajın iletilmesi, “Morse Alfabesi” (yazılım ve donanımın ilk eşsiz bileşimi) sayesinde, bir saatten daha az bir zamanda mümkün olabilmiştir. Kısa sürede Avrupa’da yaygınlaşan matbaa kullanımı Aydınlanma Çağı’nın önemli bir unsuru oldu. Matbaanın icadıyla başlayan bilgi ve iletişim teknolojileri için ikinci büyük adım, 1792 yılında Chappe tarafından temelleri atılan ve 1832 yılında Morse tarafından geliştirilen telgraftır.
Belirli iki merkez arasında, elektrik akımı kullanarak belirlenmiş kodlar vasıtasıyla haber ve belge iletimini sağlayan telgrafın icadıyla telekomünikasyon (uzak iletişim) teknolojisi başlamıştır. Telgraf, yeni bir iletişim çağının başlamasına katkı sağlamış ve iletişime yeni işlevler kazandırarak elektronik devrimin kilometre taşı olmuştur. İletişim ve bilişim teknolojileri için üçüncü büyük adım 1880 yılında Bell tarafından icat edilen ve birbirinden uzak konumda bulunan insanlar arasında sesli iletişime olanak sağlayan telefondur. Telefonun icadından sadece 10 yıl sonra 150.000 kişi telefon sahibi olmuştur.
İlk Kuşak Bilişim ve İletişim Teknolojileri Yeni Açılımlar: Radyo ve Televizyon
Matbaa ile birlikte yazılı iletişim sağlanırken telgraf ile birlikte yazılı iletişimin mekânsal sınırları aşması sağlanmıştı. Telefon ise telgrafa gelen sembollerden (harf) oluşan dolaylı bilgi akışını, mekânsal sınırlardan bağımsız olarak sesli iletişim şeklindeki doğrudan bilgi akışına dönüştürdü. Sesli iletişimdeki daha sonraki açılım radyo olarak gündeme gelirken telekomünikasyonda eksik halka olarak görüntü iletişimi kalmıştı.
Bu eksik halka da televizyonun icadıyla tamamlanarak ikinci bilimsel devrim öncesinin teknolojik paradigması içindeki bilişim ve iletişim teknolojilerinin önünü açacak teknolojik süreç tamamlanmış oldu. Marconi, spektrumun altına doğru ilerleyerek daha düşük frekanslı dalgaları kullandı. Günümüzde “topraklama” olarak bilinen sistemi radyo sinyali için kullanan ilk araştırmacı oldu.
Birinci Dünya Savaşı sırasında radyo çok önemli işlevler üstlenmişti. 1 Eylül 1939 tarihinde Alman Nazi orduları Polonya’yı kuşattığında uzun soluklu bir savaşın Avrupa’ya geldiği anlaşılmıştır. ABD bu savaşı izleyen iki yıl boyunca yansız bekledikten sonra, İngiltere’deki radyo istasyonları kanalıyla yaklaşan büyük tehlikeyi görebilmiştir. 1940 yılının başındaki bombardımanlar sırasında İngiltere’deki durumu radyo aracılığıyla ABD’ye aktaran E. R. Murrow, savaş dönemindeki radyo yayıncılığının simgeleşmiş ismi olmuştur. Murrow’un çatılardan bomba ve uçaksavar sesleri eşliğinde yaptığı radyo yayınları, Londra’nın kararlı direncini ve savaşın zorluğunu bütün dünyanın görmesini sağladı.
Savaş yılları boyunca haber ve eğlencenin merkezinde yer alan radyo, daha sonraları televizyonun yaygınlaşmasıyla o güne kadar haber ve eğlence sektöründeki elektroniğin kalbi konumunu devretmek durumunda kaldı.
Müzik endüstrisi, radyo sayesinde şaha kalkmış ve 1960 yılında ABD’de 600 milyon dolar olan plak satış düzeyi, 1970 yılına gelindiğinde ikiye katlanarak 1,2 milyar dolara sıçramıştı. Bu artış oranı, 1980 yılına gelindiğinde de tekrarlanmış ve ABD’deki bu canlanma İngiltere, Fransa, Almanya ve Japonya gibi ülkelerde de gözlenmiştir.
Dünya’ya yeni bir pencere açan televizyon, 1923 yılında İngiliz John Baird tarafından icat edildikten çok kısa bir zaman sonra geniş kitleler tarafından kullanılan iletişim aracı oldu.
Televizyonda uydu teknolojisinin kullanımıyla birlikte dünya kültürleri arasındaki etkileşim ve yakınlaşma yanında gerilimler de kaçınılmaz olarak gözlenmektedir. Televizyon, her geçen gün daha ileri teknolojileri benimsemekte, yayınlar, internet, kablo ve bilgisayar teknolojileri yoluyla ulusal sınırları aşmaktadır.
İlk Elektronik Bilgisayarlardan 1980’lere: Dijital Devrim
İletişim devriminin bir parçası olarak kabul edilen bilgisayar teknolojisinin temellerinin 19. yüzyılın Sanayi Devrimi sırasında atıldığı ve İkinci Dünya Savaşı’nın kaotik ortamı içerisinde geliştirildiği ileri sürülebilir. İlk dijital bilgisayarlar, teknik olarak matematik ve radyo elektroniği gibi alanların bir bileşimini yansıtmaktaydı. Bu bilgisayarların en belirgin kullanım amaçları arasında şifre çözmek, silah tasarlamak ve roket bilimine yönelik olarak karmaşık hesaplamaları yapmak bulunuyordu. Görüldüğü gibi bilgisayarın ve dijital teknolojinin doğuşu ve gelişimi, kısmen de olsa askerî amaç ve hedeflere dayanıyordu.
Yeni dijital medya yalnızca yeni kuşağa seslenmekle kalmıyor, aynı zamanda bütün bir kuşağın birbirleriyle iletişim kurmasını sağlıyordu.
Dünyanın ilk bilgisayarı olarak kabul edilen Babbage’in fark makinesi, astronomik hesaplama tablolarının yüksek bir kesinlikle elde edilmesini ve basılabilmesini sağlıyordu. Atanasoff, 1940’lı yılların başında tasarladığı bilgisayarda vakum tüplerini kullanarak ilk dijital bilgisayarı üretmiştir.
1942 yılında Atanasoff’un fikirleri, geniş kapsamlı olarak ENIAC adı verilen bilgisayarı doğurdu ve askerî hesaplamalarda yoğun bir biçimde kullanıldı. 100 matematikçinin 1 yılda yapabileceği işi, ENIAC, 2 saat gibi çok kısa bir sürede tamamlayabiliyordu.
Askerî bilgisayar teknolojisindeki önemli öncü isimlerden biri de Grace Hopper’dir. Harvard Üniversitesi’nde Mark I isimli bilgisayar üzerinde çalıştı ve COBOL bilgisayar dilini geliştirdi. Transistörlerin 1959 yılında, radyo lambaları yerine devreye girmesi, ikinci nesil bilgisayarları gündeme taşıdı. Çok sayıda transistörün bileşiminden oluşan entegre devrelerin üretimi, üçüncü nesil bilgisayarları devreye soktu.
Entegre işlemci ya da çip (chip) düşüncesi, Texas Instruments şirketinde çalışan Jack Kilby ve Fairchild Semiconductors şirketinde çalışan Robert Noyce tarafından birbirlerinden bağımsız olarak gündeme getirildi.
2000 yılında Kilby, fizik alanında Nobel Ödülü’ne layık görüldü. Noyce ise 1968 yılında Gordon Moore ile birlikte Silikon Vadisi’nin yolunu açan bir şirket olan Intel’i gündeme taşıdı. INTEL şirketi, onu kuran mühendislerin üst düzey yaratıcılıklarını yansıtacak şekilde örgütsel yönetim anlamında da bir çığır açtı.
1971 yılına gelindiğinde, INTEL 4004 olarak isimlendirilmiş ilk mikro işlemciyi satışa sundu. Bir düğme büyüklüğündeki çipe, 2.000’den fazla transistör sığdırılabilmişti. Böylece, dördüncü nesil bilgisayarlar gündeme geldi. İzleyen yıllarda bilgisayar teknolojisi ve endüstrisinde patlama yaşandığında açık bir biçimde kendini kanıtladı.
Yapay zekânın gündeme gelmesi beşinci kuşak bilgisayar arayışlarını tetikledi. 1980’li yılların ortalarından itibaren kişisel bilgisayarların (PC) yaygınlaşmasıyla birlikte bilgisayarlar gündelik hayatta daha sık kullanılmaya başladı. Bilgisayarlar, bir yandan inanılmaz düzeyde güç ve hız kazandılar diğer yandan mikro elektroniğin diğer alanlarındaki yeniliklerle beslenen bilişim ve iletişim teknolojileri durmadan yeni boyutlar kazandı.
Ayrıca minyatürleşme ve teknolojinin farklı alanlardaki gelişmesinin birbirini beslemesi sonucunda süper bilgisayarlar gündeme geldi.
Bilgisayarlar, yirminci yüzyılın son çeyreğinden itibaren üretim sistem ve ilişkilerini belirleyen temel unsur durumuna geldi. Bilgisayar destekli tasarım, üretim, pazarlama ve tedarik yanında, bilimden sanat ve eğlenceye uzanarak yaşamın her alanının işleyiş ve şekillenişini belirleyen temel unsur oldu. Bilgisayarların, internet başta olmak üzere diğer iletişim unsurları ile evliliği, bu teknolojileri yaşamın odağına taşıyarak bilgi teknolojileri ötesinde bilgi toplumunun şekillenmesini ve yeni bir çağ olarak bilgi çağının devreye girmesini sağladı.
Türkiye’de bilgisayarın ilk kullanımı da, Karayolları Genel Müdürlüğünde, 1960 yılında hizmete giren “IBM-650 Data Processing Machine” ile başlar.
Türkiye’deki ilk internet bağlantısı ise 12 Nisan 1993’te 64 Kbps kapasiteli kiralık hat olarak kuruldu. Bu bağlantıda ODTÜ Bilgi işlem Daire Başkanlığı sistem salonundaki yönlendiriciler kullanılarak ABD’de NSFNet (National Science Foundation Network)’e TCP/IP protokolü üzerinden bağlanıldı. İnternet’in Türkiye’de ticari kuruluşlara ve hane halkları gibi geniş kitlelere ulaşması ise 1996 yılında mümkün oldu. Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması sonuçlarına göre 2010 yılında Türkiye genelinde hanelerin %41,6’lık kesimi internet erişim imkanına sahipken, bu oran 2018 yılında % 83,8 olmuştur.
Kişisel Bilgisayarlardan Ağlara ve Küresel Dijital Medyaya
Bilgisayarlar tek başına olmaktan çok, bilgisayar ağı ile birbirlerine bağlanarak interneti oluştururlar. İnternet, bilgisayarların mevcut kullanım şekillerinin değişmesinde çok büyük rol oynadı.
Günümüzde internet, dünya çapında bir ağa dönüştü: World Wide Web (www). Web, ağ sunucusu (web server) denilen birçok bilgisayardan oluşur; evde ve ofiste kullanılan PC (personal computer) gibi çok sayıda bilgisayar istemci-kullanıcıya hizmet sunar. Bilgisayarlar, bir yandan inanılmaz düzeyde güç ve hız kazandılar; tipik bir geniş band hızı saniyede 1 megabitten 24 megabite kadar bilgi aktarabilir ve en düşük hızda bile aramalı bağlanım hızından 20 kat daha hızlıdır.
Bilgisayar ağları, askerî amaç ve hedeflerin dışındaki diğer teknik sorunların çözümü için de kullanılabilir durumdaydı. Dijital ağlar;
- İlk olarak, bilgisayarların gerçek zamanlı (real time) olarak ve sürekli çalışabilmesine olanak tanıyordu.
- İkinci olarak, bir ağ, bilgisayarlar arasında zaman paylaşımı (time sharing) yapılmasını sağlayabiliyor ve etkinliği artırma fırsatı sunuyordu.
- Üçüncü olarak ise (dijital) bilgisayar ağları, gelişmiş kütüphaneler kurulabilmesine olanak sağlıyordu.
Ağların, gelişimine katkı sağladığı bir başka yenilik 1972 yılında ortaya çıkan elektronik postadır (elektronik mail, e-mail). Bilim insanları ve akademisyenler, 1970’li yıllarda e-postayı kullanmaya başladıklarında özgür ve hızlı bilgi alışverişinin avantajlarından yararlandılar.
Dijital medya devrimi, medyanın yapısında ve sosyal sistemde geri dönüşü mümkün olmayan önemli değişimler yarattı. Dijital teknoloji; fotoğraf, video, TV, telefon gibi tüm bilişim ve iletişim araçlarında yer alarak bir yandan işyeri, ev, okul, hastane ve sokaklarda, diğer yandan bilimde, sanatta ve sağlıkta kısacası yaşamın her alanında, üretimden tüketim ve eğlenceye kadar günlük yaşantımızı yeniden formatlayarak devreye girdi. Bu tür donanımlarla desteklenmiş olan bilgi çağı çalışma ortamını Bill Gates “Dijital Sinir Sistemiyle Düşünce Hızında Çalışma” olarak adlandırır.
Bu yeni toplumsal yapının ekonomik ve ticari yapılanışı da değişim geçirdi. Bir bilgisayar programcısı olan Pierre Omidyar, dünyanın internet ortamındaki en büyük müzayede sitesini (eBay) kurmuştur. eBay’da nesneler, merkezî bir noktadan alıcıya doğru hareket etmemekte, bunun yerine internet ağındaki kullanıcılar arasında hareket etmektedir. eBay’da hem alıcılar hem de satıcılar ürün kaydı yapabilmekte, pazarlık edebilmekte ve satışı sonuçlandırabilmektedir.
İlk üç medya devrimi [basım (printing), görüntüleme (imaging) ve yayın (broadcasting) devrimleri] devasa ölçekte sosyal devrimlere zemin hazırladı. Her devrim, diğerleri üzerinde etkiler yarattı. Görüntüleme, yayıncılığı değiştirdi ona görsellik kazandırdı ve onu daha geniş kitlelerle buluşturdu. Yayıncılık ise her ikisini de değiştirerek onlara yeni boyutlar ekledi ve coğrafi sınırların öneminin yitmesine neden oldu.
Dördüncü bir devrimsel teknoloji dalgası olarak kabul edilebilecek olan dijital medya, diğer medya türleri için üretimi ve dağıtımı çok daha esnek bir yapıya büründürdü. Dahası, yeni enformasyon işlevleri için kapının aralanmasını sağladı.
Dijital medya devrimi, internet ağlarındaki kullanıcıların neredeyse sınırsız etkileşimini yansıtmaktadır.
Her Yerde Olabilen Bilgisayarlardan Geleceğin Bilgisayarlarına
Bilgisayar şebekesi, genellikle yüksek hızlı iletişim devreleri ile geleneksel bilgisayarların internet teknolojisi ile birbirine bağlanmasıdır. Bilgisayarlar içerdiği tüm unsurlar açısından sürekli gelişme, minyatürleşme, hız ve gücünü artırma sürecindedir. Bu gelişme şu sonuçları doğurdu:
- Her an her yerde çipler yoluyla bilgiye ulaşma ve izleme yapmayı olanaklı kılan ortam bilişimi (ambient informatics), ortam dinleme ve izleme dâhil gündeme geldi.
- Her an ve her yerde izlenebilme, bizim bulunduğumuz ortam, çevremiz ve tüm dünya ile etkileşimimizin birileri tarafından izlenir olmasının doğal sonucu olarak güvenlik ve özel hayat bağlamında yeni riskler ve sonuçlar doğurdu.
- Nihayet bilgisayar ve çiplerin her yerde olabilmesinin getirdiği yeni iletişim ve etkileşim tarzı, çok farklı alanlarda dikkat çekmeden kullanılabilir duruma gelmesine yol açtı.
Bilgisayarlar artık rutin olarak milyonlarca veriyi saklama ve analiz etme için kullanılabiliyor. Ayrıca bu veriler birçok yoldan da elde edilebilir. Özel ya da kamu sayısız kurum, açık ya da kapalı veri sistemleri üretmektedirler. Örneğin, süpermarketlerin kendi çıkardıkları promosyon kartları sayesinde oluşturdukları veriler, kapalı veriye örnek oluştururlar.
Kapalı veriler kadar açık veriler de oldukça önemlidir. Buna örnek olarak Wikipedia ve Twitter gösterilebilir. Wikipedia milyonlarca kullanıcıya bilgi sağlamaktadır.
İnternet’in gelişimi ile birlikte yazılım programlarının bulut versiyonları geliştirildi ve kullanıcıların bu programları bilgisayarlarına yüklemelerine gerek kalmadı. Bu sayede daha az teknik elemana ihtiyaç duyulduğu gibi bu programlar kendilerini güncelleyebiliyorlar.
Bugünün bilgisayar mimarisi bu alana öncülük etmiş olan John von Neumann’a atfen, von Neumann mimarisi adını alır. Buna alternatif bilgisayar mimarisi sinir ağı mimarisidir (neural net architecture).
Sinir ağı mimarisine dayalı bilgisayarlar beynin sinir mimarisinden esinlenilerek oluşturuluyor. Geleceğin bilgisayarı olarak gündeme gelen bir başka gelişme Moleküler Bilgisayar (DNA Computer) alanında gündeme gelmektedir.
Moleküler bilgisayarlar, inanılmaz derecede büyük saklama alanı ve çok az enerji sarfiyatını mümkün kılan hesaplama paradigması sunarlar. Kuantum bilgisayarlar gibi oluşturulan denklemin çözümü için basamakların ispatına dayalı konseptlerden oluşurlar.
Elektronik Dönüşüm (e-Dönüşüm)
e-Dönüşüm kavramı, geniş anlamda geleneksel üretim ilişkilerinin bilgi ve iletişim teknolojilerinin güdümünde yeniden şekillendiği toplumsal yapıyı ifade eder. Firmalar piyasa yapısında meydana gelen değişimlere ve ortaya çıkan fırsatlara anında uyum göstermek zorunda oldukları için küresel ölçekte açık ve esnek ağ yapılanışı elektronik ağ donanımları ile sağlandı.
e-Dönüşüm, istihdam yapısında da radikal değişimler yarattı. Castells (2005), toplumsal dönüşümün tamamlanmasıyla geleneksel işçi sınıfının yok olacağını öngörmektedir.
Hatta bir adım daha ileri giderek emek değer teorisinin yerini bilgi değer teorisinin alacağını iddia eder. Bilgi toplumunda değeri yaratan iyi eğitimli bilgi işçileridir. Bu nedenle e-dönüşümle birlikte eğitim sürelerinin uzaması ve yaşam boyu eğitim anlayışı geçerli olmaya başladı.
Bir firmada çalışan bilgi toplumu işçisi, kendisini gözetleyen ve disiplin altına alan bir yöneticinin denetiminden çok daha öte bir baskıyla karşı karşıyadır.
Elektronik Ticaret (e-Ticaret)
e-Ticaret, en dar anlamıyla işletmelerin birbirleriyle yaptıkları işlemleri (B2B-Business 2 Business) daha etkin bir biçimde yürütmelerini ve müşterileri (TüketiciConsumer-C) işletmeye yakınlaştırmayı (B2C) hedefler. Elektronik ticarette işletmeler, tüketiciler, vatandaşlar ve devletten oluşan dört taraf bulunmaktadır. e-Ticaret genel olarak altı kategori içerisinde değerlendirilir;
- Firmadan Firmaya e-Ticaret (B2B)
- Firmadan Tüketiciye e-Ticaret (B2C)
- Tüketiciden Firmaya e-Ticaret (C2B)
- Tüketiciden Tüketiciye e-Ticaret (C2C)
- Yönetimden Firmaya e-Ticaret (G2B)
- Yönetimden Tüketiciye e-Ticaret (G2C)
Günümüzde internet teknolojisindeki hızlı gelişmelerin sonucunda ortaya çıkan sanal mağaza uygulamaları ile birçok firma sanal ortamda birçok ürünün doğrudan tüketiciye satışını yapmaya başlamış bulunuyor.
Elektronik Devlet (e-Devlet)
e-Devlet, en kısa tanımıyla devletin yönetim işlevini yerine getirirken bilişim teknolojilerinden yararlanmasını ifade eder. e-Devlet, yurttaşlara ve özel sektöre daha iyi kamu hizmeti sağlamak amacıyla bilişim ve iletişim teknolojilerinin sunduğu araçlar ve sistemlerin kullanımıyla gerçekleşiyor. e-Devlet uygulamaları başlangıçta kamu harcamalarının yönetimi gibi kamu mali yönetiminin entegrasyonuna yönelikken, daha sonraki aşamada e-Devlet uygulamaları doğrudan kamu
hizmetlerinin etkin olarak sağlanmasına odaklanmıştır. Edevlet için yeni çözüm olarak şunlar gereklidir (OECD web sitesi):
- Vatandaşların ve özel kuruluşların taleplerine daha duyarlı hale getirilmiş kullanıcı odaklı edevlet hizmetlerinin sunulması,
- Tüm kullanıcıların erişiminin sağlanması ve hizmetin niteliğinin arttırılması için geleneksel ve elektronik hizmetler arasındaki bağlantıyı geliştirecek çok yönlü hizmetler sunulması,
- Uygun ölçek ekonomisinin sağlanması ile, tekrarların azaltıldığı ve kesintisiz hizmet sunumunun gerçekleştirildiği ortak hizmetlerin belirlenmesi ve sunulması,
- e-Devlet projelerinin yerine getirilmesinde gerekli olan bilişim iletişim teknolojilerinin fayda ve maliyetlerinin hesaplanması,
- Kamu kurumlarının mevcut yapı ve kültürleri de dikkate alınarak e-Devlet hizmetlerinde bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi biçiminde sıralanabilir.
e-Devlet uygulamaları, birçok yeni beklentiyi karşılayacak kamu yönetimi reformlarının en önemli itici gücü olarak görülüyor.