YENİ TÜRK EDEBİYATINA GİRİŞ I - Ünite 1: Bir Sanat ve Bilim Dalı Olarak Edebiyat Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 1: Bir Sanat ve Bilim Dalı Olarak Edebiyat
Ünite 1: Bir Sanat ve Bilim Dalı Olarak Edebiyat
Bir Sanat Dalı Olarak Edebiyat
Yaşam içerisinde günlük ve yaşamsal amaçlar dil kullanımı herkes tarafından kaçınılmaz bir gereklilik olarak kabul edilmektedir. Ancak dilin elzem diyebileceğimiz bu kullanımlar haricinde bilgi ve sanatsal haz için kullanılmaya başlanmasıyla estetik kavramı da önem kazanmaya başlamıştır. Sözün estetiği olarak tanımlanan edebiyat ile dil daha üst bir boyuta taşınmıştır.
Doğada güzellikler kendiliğinden bir bütün içerisinde ve insanın müdahalesi olmadan meydana gelir ve insan bu güzellikler karşısında haz duyar. Bu haz insana özgü bir durumdur çünkü dağ kendi yüksekliğinden, kuşlar güzel ötüşlerinden ve nehirler serin sularından haz duymazlar. Sanatçı, bir anlamda, doğada var olan canlıların yerine kendini koyarak onların aldığı hazzı dile getirmeye çalışan kişidir. Yani sanatın yaratıcısı da ve alıcısı da insandır. Bu insanları canlı cansız diğer varlıklardan ayıran bir özelliktir. Bu anlamda edebiyat, insana özgü olan dilin yine insana özgü olan sanata dönüşmüş halidir.
Edebiyatı diğer sanat dallarıyla birleştiren özellikler şu şekilde sıralanabilir:
yaratıcılık
deha
gözlem
sezgi
izlenim
duygu
hayal gücü
düşünce
gelecek tasarımı
gerçekçilik
doğa
insan
Görüldüğü gibi bir çok özellik sıralanabilir. Ancak edebiyatı diğer sanat dallarından ayıran özellik söz konusu olanca cevap tektir: Dil.
Gündelik hayatımızın da vazgeçilmezi olan dil eğitimden dost sohbetlerine bir çok alanda kullanılmaktadır. Edebiyat, bu alanlarda kullanılan sözcüklere yeni bir boyut ve anlam kazandırma işidir: Sanatsal boyut. Bu dilin yoğunlaşmasına, derinleşmesine, çeşitlenmesi ve renklenmesine olanak sağlar. Dünya sözcükler, o sözcüklerin sesleri ve imgeleri ile yeniden biçimlendirilir. Belki var olanı gözümüze daha farklı gösterir ya da hiç bir geçmişimiz olmayan yer, olay ve durumları edebiyatçıların sözleriyle yaşar ve hissederiz.
Dil kaynaklı olması edebiyata hem bazı genişlikler hem de bazı sınırlılıklar getirir. Edebiyat ürünleri, Nermi Uygur’un deyimiyle, “biricik”tir. Ne kadar çoğaltılsalar da her bir edebiyat eseri tek, özgün ve özeldir. Örneğin, Orhan Veli’nin tek bir “Sereserpe” si vardır ama aynı zamanda her yerdedir ve yine biriciktir.
Biriciklik okur ve edebiyat ürünü arasındaki ilişkiye geniş olanaklar sağlar. İster el yazması, ister ilk baskı isterse bir internet sayfasında olsun, bir edebiyat ürünü okuru için tekdir. Anlamı, değeri, imgeler vb değişmez. Ancak resim sanatında bir eserin orjinali ve yeniden üretimi arasında farklılıklar olabilir ve vardır. Bu anlamda edebiyat ürününün daha geniş bir dolaşım alanına sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Edebiyat aynı zamanda evrenseldir. Bir edebiyat ürünü hangi dilde, hangi uygarlıkta ve hangi kişi tarafından yazılıyor olursa olsun insanlığın evrenselliği ile ilgilidir. Bir romandaki Rus karakterin çaresizliğini anlamamız için Rus olmamıza gerek yoktur örneğin. Gerekli olan sadece bu eserlerin bizim okuduğumuz dile çevrilmiş olmasıdır. Aksi takdirde sadece yazıldığı dil içerisinde kalmış olur edebiyat eserleri. Edebiyat eseri üreten sanatçılarda algıladıkları dil ya da dillerde eser verebilirler ve çevrilene kadar da diğer dillerdeki insanlar o eserden mahrum kalır. Yine resim sanatı ile karşılaştırılacak olursa Van Gogh’un ay çiçeklerinin dünyanın her yerinde sanatçının kim olduğu bilinmeden görenlere haz vereceğini söyleyebiliriz.
Sanat eserine neden gereksinim duyduğumuz, edebiyatın bize neler kazandırdığı, sanat ve edebiyat olmazsa bireysel ve toplumsal olarak neleri kaybedeceğimiz üzerinde düşünülmesi gereken sorulardandır. Kısaca söylemek gerekirse toplumların ayakta kalması savaşla, topla ve tüfekle değil sanatıyla olacaktır. Sanat ve bilim üretildiği sürece bir uygarlık kalıcılık kazanabilir. Ayrıca edebiyat aracılığıyla ulusların dili gelişir ve zenginleşir. Edebiyat, toplum ve birey birbirini besler.
İnsanlar farklı nedenlerle edebiyat eserleri üretmeye yönelebilirler. Bu içlerinden gelen bir istek/ilham olabileceği gibi yazmayı bir varoluş olarak görmeleri de olabilir. Benzer şekilde insanları edebiyat eserlerini okumaya iten sebepler de farklı olabilir. Örneğin, edebiyat aracılığıyla zihinsel olarak başka dünyalara yolculuğa çıkmak ya da dilin zenginliğinin büyüsüne kapılmak. Ya da Rita Felski’nin Edebiyat Ne İşe Yarar? Adlı kitabında söylediği gibi bu sebepler “tanıma, büyülenme, bilgi, şok” olabilir.
Edebiyat eserlerinde okuduklarımız hep bilinmedik şeyler olmak zorunda değildir. Çok da iyi bildiğimiz durum / duygu / düşünce ve olayların anlatıldığı edebiyat eserlerini de okuyabiliriz. Burada esas olan her edebiyat sanatçısının kendine özgü “biricik” diliyle ve yöntemiyle onları nasıl anlattığıdır. Yani, edebiyat, sadece roman, şiir, öykü, oyun gibi kurmaca türleri değil, gezi, günlük, mektup, yaşam öyküsü, özyaşamöyküsü, anı gibi yaşantısal türleri de içerir. Ortak nokta, anlatılanların okurda estetik bir duyuş oluşturacak şekilde biçimlendirilmesidir.
Bir şiirin, bir romanın, bir öykü- nün nerede, ne zaman, hangi koşullar altında, nasıl yaratıldığını okur olarak merak edebiliriz. Şairlerin, yazarların eserlerine dair notları, günlükleri, mektupları, dergilerde yayımlanmış söyleşileri ve edebiyat araştırmacılarının bu yöndeki çalışmaları bize ışık tutabilir
Edebiyat ve Deyiş
En genel anlamıyla yazarın, şairin dili kendine has bir yolla kullanma biçimine deyiş (üslup) adı verilir. Deyişin batı dillerinden gelen karşılığı ise stildir. Bir şiirin altında şairinin adı yazsa da yazmasa da onun kimin şiiri olduğunu anlamamızı sağlayan, sanatçının deyişidir. Bir edebiyat eserini tekrar tekrar okumamızı sağlayan şey o eserde yazarın ya da şairin deyişidir.
Bir edebiyat eserini oluşturan şey en temelde sözcükler ve cümleler arasında anlamsal, çağrışımsal, düşünsel bağlar vardır. Bu bağların yanı sıra sessel, söz dizimsel bir araya geliş biçimleri de çok önemlidir. Her edebiyat sanatçısının kendine özgü bir edebiyat eseri oluşturma, kurgulama yöntemi vardır. Bazı sözleri biz de söyleyebilirmişiz gibi gelse, basit gibi görünseler bile bize yarattıkları duygu o yazar ya da şairin deyişinde gizlidir. “Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul” dizesi sadece Yahya Kemal’in o dizeyi kurguladığı biçimde bize bu duyguları yaşatmaktadır. Basit bir cümle gibi görülse de dizedeki bir sözcüğün bile yerinin değişmesi o dizeye yüklenen anlamı ve bize yaşattığı duyguyu eksiltecektir.
Günlük yaşamda da üslup sözcüğü bir çok alanda kullanılabilir. Örneğin, konuşma tarzımız, bir mobilyanın bize uygun olmaması gibi. Bu bizim üslubumuz yani stilimizle ilgilidir. Bizim kişisel müdahalelerimiz stilimizi belirler. Sanatta ise sanatçı dokunuşlarıyla elindeki malzemeyi estetik açıdan dönüştürür. Buna estetik dönüştürüm denir.
Geçmişten günümüze kadar olan dönemde üslup bilgisi bir araştırma konusudur ve elde edilen bulguların daha sonraki eserlere yol göstermesi amaçlanmıştır. Bu üslup bilgisine Batı’da retorik, Doğu’da ise belagat denmektedir. 20. Yüzyılın ikinci yarısından sonra da deyişbilim adını almıştır. Deyişbilimin bağımsız bir bilim olması Charles Bally aracılığıyla olmuştur.
Edebiyat Bilimi
Edebiyat, bir sanat dalıdır. Edebiyat eserinin özelliklerini ortaya koyma yönünde yapılan çalışmalarsa bilim dalıdır. Edebiyat bilimi, “Edebiyatın kuramlarını, tarihî gelişimini, çözümleme, alımlama yöntemlerini, değerlendirme olgusunun dayandığı ilkeleri, yaratıcılık-üreticilik sürecini, ulusal sınırları da aşarak inceleyen, belgelere dayandırarak araştıran bilim dalı” olarak tanımlanmaktadır. Edebiyat bilimi sayesinde bir edebiyat eserinin satır aralarını okuyabilir, anlamsal ve biçimsel olarak anlamlandırmamızı sağlar.
Edebiyat Tarihi
Edebiyat tarihi, bir eserin ya da bir sanatçının tarihi süreç içerisindeki yerini belirlemeye çalışır. Ulusların tarihi o ulusal dilin tarihsel gücünü gösterir. Edebiyat tarihi temel olarak üç yönde araştırma içerisindedir:
Edebiyattaki etki-tepki ilişkilerini ve edebiyat ölçütlerini ortaya koymak. Bunu edebiyat dönemlerini, sanatçıları ve eserleri tarihsel süreçte ait oldukları yere yerleştirerek yapar.
Gerçek tarih ile edebiyat arasındaki ilişkiler ortaya çıkarmak.
Sanatçılar ve eserleri hakkında yaşamsal bilgiler vermek
Bu çalışmalar dar ya da geniş kapsamlı olabilir. Geçmişten günümüze Türk edebiyatı araştırmaları geniş kapsamlı; belli bir türü araştıran çalışmalarsa, Türk romanı gibi, dar kapsamlı çalışmalara örnek olarak verilebilir.
Edebiyat Kuramı
Edebiyat eserlerini inceleme için sunulan metodlar, kurallar, sistemler ve kavramlar bütününe edebiyat kuramı ya da edebiyat teorisi denir. Kuramlar sınırları belli olan bir yaklaşım ve birbirleriyle tutarlı ilkelerin meydana getirdiği bir çerçevedir.
Her tarihsel dönem kendi okuma biçimlerini ve edebiyat kuramlarını beraberinde getirmiştir. Tarih ve edebiyat ilişkisi tüm dönemlerde belirleyici olmuştur. Örneğin 19.yüzyıl sonu bilimsel gelişmelerle dolu olduğundan edebiyatta realist dönem metinleri toplumsa ve ruhsal gerçeklikle örmeyi seçmiştir. Benzer bir şekilde, o dönemde meydana gelen kadın hareketleri hem kadın yazarları yaratmış hem de eserlerde kadın karakterleri ortaya çıkarmıştı. 20. Yüzyılın sonunda ise post modernist süreç ile geçeğe dair ne varsa altüst olmuş, edebiyat okurları olarak bizi şüpheye sürükleyen ve kendimizi daima sallantıda hissetmemize neden olan eserlerle buluşmamıza neden olmuştur.
Her tarihsel dönemeç kendi sanat ölçülerini yaratsa da kuramlar moda değildir. Edebiyat kuramları dört ana başlık altında incelenebilir:
Metne odaklanan kuramlar: metin kendi için ve kendi içinde çözümlenmelidir. Örnek: biçimselcilik, yapısalcılık, göstergebilim, post yapısalcılık, yapı bozuculuk, metinler arasılık ve yorum bilim.
Sanatçıya odaklanan kuramlar: metindeki gerçeklerler ve anlatılanlarla eserin yaratıcısı arasındaki ilişkileri bulmaya odaklanırlar. Örnek: ruh bilimsel ve yaşam öyküsel kuramlar.
Okura odaklanan kuramlar: Okurun deneyimi, bilgisi ve beklentisi metinin anlamını belirler. Örnek: alımlama estetiği ve okur odaklı eleştiri.
Metnin dışına odaklanan kuramlar: Metnin oluşma ve araştırma süreçlerinde ve amaçlarında tarihin, toplumun ve cinsiyetin etkisin araştırırlar. Örnek: tarihselci, yeni tarihselci, toplumsal cinsiyetçi, çevreci, queer, Marksist ve feminist kuramlar.
Kuramlar, metin eleştirisinin yöntemsel dayanağıdır. Parçalar arasındaki ilişkileri çözmemizi sağlayan bir çizelgedir. Akademik eleştirinin görevi kuramın ışında metin çözümleme yapmaktır.
Edebiyat Eleştirisi
Eleştiri, belirli bir düşünce, ilke, yaklaşım, belirli anlayış, düşünüş, beğeni, moda ve benzeri doğrultusunda bir eseri değerlendirme yoludur. İnsanlar bazen kişisel beğenileri doğrultusunda bazen de akademik yolla bir sanatçı, eser ya da bir anlayış hakkında eleştiride bulunabilir.
Sanatta ve edebiyatta kişisel beğeniler söz konusu olduğunda eleştirinin nesnelliğinden söz etmek zor olabilir. Dolayısıyla “güncel edebiyat eleştirisinin” değişmez doğrular ortaya koyduğunu iddia etmek olmaz. Çünkü edebiyat eleştirmeni, kendi yaşadığı çağın, dönemin, edebiyat ortamının vb. bakış açısıyla yine kendi yaşadığı dönemin edebiyat eserine, sanatçısına bakmaktadır. Dolayısıyla ne kadar nesnel olmaya çalışsa da kendi kişisel beğeni sınırlarının içerisinde kalabilir yaptığı eleştiri. “Akademik edebiyat eleştirisinin” güncel edebiyat eleştirisine göre daha nesnel ve ölçünlü bir yaklaşım sunduğu söylenebilir. Üniversitelerin edebiyat ve filoloji bölümlerinde gerçekleştirilen araştırmaların bir bölümü, sanatçılar ve eserler hakkında gününde yapılmış eleştirileri de göz önünde bulundurarak o sanatçının ve eserlerinin Türk edebiyatı tarihi içindeki yerini ve değerini belirlemek yönündedir.
Edebiyat eleştirisinde yaklaşımlar dört grupta ele alınabilir:
Metne odaklanan eleştiri
Sanatçıya odaklanan eleştiri
Okura odaklanan eleştiri
Metin dışına odaklanan eleştiri