YENİLİK YÖNETİMİ - Ünite 3: Yeniliğin Teorik Altyapısı, Modern Anlayış ve Uygulamaları Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 3: Yeniliğin Teorik Altyapısı, Modern Anlayış ve Uygulamaları

Giriş

Küresel dünyada rekabet oldukça yüksek boyutlara ulaşmıştır. Ülkelerin ekonomik sıralamada nerede konumlanacağı, sahip oldukları rekabet güçleri ile doğru orantılı olarak değişmektedir. Bu noktada yenilik (inovasyon) kavramı anahtar bir role sahiptir. Bu kavramın içeriğini teknolojik gelişmeler, yeni pazarlara ulaşmak, yeni enerji kaynakları üretmek gibi birçok farklı alan oluşturmaktadır. OECD ve Avrupa Komisyonu’nun birlikte yayınladığı Oslo Kılavuzu’nda yenilik, “işletme içi uygulamalarda, işyeri organizasyonunda veya dış ilişkilerde; yeni veya önemli derecede iyileştirilmiş bir ürün (mal veya hizmet), veya süreç, yeni bir pazarlama yöntemi ya da yeni bir organizasyonel yöntemin uygulanması (OECD, 2005, s.46) şeklinde tanımlanmaktadır. J. Schumpeter, yeniliği; yeni ürünler, yeni üretim yöntemleri, yeni üretim kaynakları, yeni pazarların keşfi ve yeni örgütlenme şekillerinin oluşturulması olarak beşe ayırmaktadır. Rekabeti, sürdürülebilir ve sıradan rekabet (fiyat rekabeti) olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür. Sürdürülebilir rekabetin temelini oluşturan yenilikler; yeni bir malın üretimi, malın kalitesini yenileme, yeni bir üretim tekniği geliştirme, yeni piyasalara açılma, yeni bir hammadde kaynağı bulma veya var olanı ele geçirme ve sanayinin yeni bir organizasyonu şeklinde olabilir (Aktaran: Kumral, 2008, s. 2). Yeniliğin sürdürülmesi için devlete yasal düzenlemeler ve altyapının sağlanması noktalarında önemli sorumluluklar düşmektedir.

Yenilikle İlgili Geliştirilen Modeller

İkinci dünya savaşından sonra sistematik bir yapıya kavuşan yenilik modelleri; teknolojik değişme, yeni ürünler ve süreçlerin ortaya çıkış aşamaları ile bu ürün ve süreçlerin pazara sunulması çalışmalarının en önemli temsilcileri olarak nitelendirilmeye başlanmıştır (Efetürk, 2008, s. 46; Erden, 2009, s. 30). Yenilik modelleri öncelikle doğrusal ve doğrusal olmayan modeller olarak ikiye ayrılmaktadır. Doğrusal modeller; teknoloji merkezli ve pazar merkezli yenilik modellerinden oluşurken, doğrusal olmayan modeller; eşleştirme modeli, interaktif (etkileşimli) model ve sistemik ve öğrenen ağ modeli olmak üzere üçe ayrılmaktadır. Teknoloji merkezli yenilik modelleri ise ; Utterback ve Abernathy dinamik yenilik modeli, Tushman ve Rosenkopf teknoloji yaşam döngüsü modeli ve Foster “S” eğrisi modeli şeklinde sınıflandırılmaktadır (S: 39, Şekil 3.1).

Doğrusal modellerden ilki, Teknoloji İtme Modeli’nde ArGe çalışmaları sonucu ortaya çıkan fikirler imalat yoluyla ürüne dönüşür. Bu model, bilim insanları tarafından yapılan keşiflerin teknoloji yardımıyla ürün fikirlerine ve mühendisliklere çevrildiği ve ürünün testi için bu keşiflerin tasarımcılar tarafından prototipe dönüştürüldüğü varsayımına dayanır. İkinci doğrusal model olan Pazar Çekme Modeli ise müşteriler ile yakın etkileşimlerden kaynaklanan yeni fikirlere önayak olarak pazarlama süreçlerinin rolüne vurgu yapan müşteri ihtiyacı odaklı bir modeldir (S: 39, Şekil 3.2). Bu model, müşteriler ile yakın etkileşimlerden kaynaklanan yeni fikirlere önayak olarak pazarlama süreçlerinin rolüne vurgu yapan müşteri ihtiyacı odaklı bir modeldir. Bu modelde ilk etapta müşteri ihtiyaçları dikkate alınır. Daha sonra Ar-Ge çalışmaları sonucunda ortaya çıkan fikirler imalat yoluyla ürüne dönüşür ve tüketiciye ulaşır (Trott, 2005, s. 23).

Teknoloji Merkezli Modellerden ilki Utterback ve Abernathy tarafından 1978 yılında geliştirilen Dinamik Yenilik Modeli, bir endüstride ve bu endüstrideki firmalarda yer alan dinamik süreçler ile ürün ve süreç yeniliğinin değişim oranlarını açıklamaktadır (Aktaran: Işık ve Kılınç, 2011, s. 22-23). Dinamik Yenilik Modeli’nde teknoloji dönüşüm süreci; akış, geçiş ve spesifik olmak üzere üç aşamadan oluşmaktadır. Söz konusu aşamalar yenilik oranı ile ilişkilendirilmiş ve ürün, süreç, rekabet ve örgüt yönleriyle temellendirilmiştir (S:40, Şekil 3.3). Akış aşaması, değişikliklerin büyük bir bölümünün ilk kez yaşandığı aşamadır. Geçiş aşamasında ürün ve süreç yenilikleri arasında daha sıkı bir bağ oluşmaya başlar. Bu aşamada, üretim sürecinde kullanılan makine ve teçhizatın özellikleri artırılır ve pahalı ve özelliği artırılmış ekipmanların fabrikalarda kullanım oranı artar. Maliyet/kalite değer oranının rekabetin ana kaynağı olarak ele alındığı spesifik aşamada, ürünler oldukça belirli olmaya başlamıştır ve rakiplerin ürünleri arasındaki farklar azalmıştır. Ürün ve süreç yenilik oranının azalmaya başladığı bu aşamada, ürün ve süreç yeniliği küçük, artımsal basamaklarda gözükmektedir. Ürün performansının artırılmasında yeniliğin katkısı oldukça fazladır.

Teknoloji Merkezli Modellerden ikincisi Tushman ve Rosenkopf Modeli (Teknoloji Yaşam Döngüsü Modeli) teknoloji ve rekabet döngüsüne dayalıdır (S:41, Şekil 3.4). Girişimciler; yeni ürün, hizmet ve süreçler konusunda yeni ticari çözümler ortaya koymak için, bilimsel ve teknolojik buluşları benimseme ve uygulama yeteneğine sahiptirler ve bu sayede rekabet avantajı sağlarlar. Bu şekildeki yenilikçi firmalar, yeni bir yenilik faaliyetinde bulunmak ya da teknolojik gelişme sağlamak durumunda kalmaktadırlar. Firmalar böylece yeniden rekabet avantajı elde edeceklerdir (Lowe ve Marriott, 2006, s. 73).

Teknoloji Merkezli Modellerden üçüncüsü olan Foster’in “S” Eğrisi Modeli üç büküm noktası ile “S” eğrisini dört farklı aşamaya bölmektedir (S:42, Şekil 3.5). İlk büküm noktası, zaman içerisinde yeniliğin ticari değerini gören girişimcileri temsil etmektedir. İkinci büküm noktası, standart ya da baskın tasarım ortaya çıktığı zaman oluşmaktadır. Üçüncü büküm noktası, kullanıcı ihtiyaçlarının karşılanması/aşılması ile oluşur ya da daha az performans artışı beklendiği zaman meydana gelir. Girişimciler yeniliğin ticari değerini gördüklerinde ve yenilik etrafında bir iş kurmayı denediklerinde “S” eğrisindeki ilk büküm noktası oluşur. Bir sonraki büküm noktası, piyasa talebi standartlaştığı ve birlikte çalışabilirlik mümkün olduğu zaman oluşur. Tüketici ihtiyaçları karşılandığı/aşıldığı ya da bir teknoloji doğal sınırlarına ulaştığında en son büküm noktasına ulaşılır (Martinich, 2004, s. 1-2).

Doğrusal olmayan yenilik modelleri ise üç ayrı modelden oluşmaktadır.

  • Bunlardan ilki olan Üçüncü Kuşak Yenilik Modelleri-Eşleştirme Modeli’ne göre, yenilik nadiren teknoloji itme ya da pazar çekme kuvvetlerinin sonucu iken, daha ziyade bu iki modelin eşleştirilmesi ve birleştirilmesi ile ortaya çıkar. Eşleştirme modelinin arkasında, pazarlama ve Ar-Ge’nin sıkı bir şekilde eşleştirilmesi vardır. Teknoloji itme ve pazar çekme modellerinin bileşiminden elde edilen eşleştirme modelidir (S:43, Şekil 3.6). Berkhout (2006)’ya göre üçüncü kuşak modelleri, ürün ve süreç yeniliklerini vurgulayan, organizasyonel ve pazar yeniliklerini göz ardı eden açık Ar-Ge modelleri olarak görülebilir. Bu ise, üçüncü kuşak yenilik modellerinin kurumsal engeller ve toplumsal ihtiyaçlara yönelik çözümlerden çok, firmanın yeni teknolojik özelliklerine odaklandığı anlamına gelir
  • İkinci model olan Dördüncü Kuşak Yenilik Modelleri-İnteraktif (Etkileşimli) Modeller, 1980’li yılların ortasındaki ekonomik canlanma döneminde geliştirilmiştir ve yoğun bir şekilde, söz konusu dönemde egemen olan Japon endüstrisinin uygulamalarından etkilenmiştir. Model, yenilik süreçleri arasındaki entegrasyonu ve bilgi değişimini artırmaktadır. 1980’li yılların başı şirketlerin öncelikli olarak ana faaliyet alanlarına ve çekirdek teknolojilere yoğunlaştığı bir dönem olmuştur. Küresel anlamda bir strateji kavramının ortaya çıktığı bu dönemde, sürekli devlet desteği ve teşviki ile şirketler arasındaki stratejik ortaklıkların sayısında hızlı artışlar yaşanmıştır. Sadece büyük firmalar değil, aynı zamanda küçük yenilikçi firmalar da yoğun bir şekilde network (ağ) faaliyetleri ile meşgul olmuşlardır (Rotwell, 1994, s. 11).Dördüncü kuşak yenilik modellerinde firmalar yeni ürün geliştirme sürecinde farklı uzmanlık alanlarından faydalanmaktadırlar (S: 44, Şekil 3.7).
  • Beşinci kuşak yenilik modelleri, sistemik ve öğrenen ağ modeli dördüncü kuşak yenilik modelinin bir uzantısı olarak düşünülebilir. Bu modelde ağ tabanlı sisteme, sistem entegrasyonuna ve iletişim altyapısına daha fazla odaklanma söz konusudur. İşletmenin etkileşimde bulunduğu iç ve dış dinamiklerden “öğrenme” temeline dayanan bir süreç izlemektedir (S: 45, Şekil 3.8). Bu dinamikleri işletme içi ve işletme dışı öğrenme kaynakları olarak sınıflandırmak mümkündür. İşletme içi öğrenme kaynakları; Ar-Ge ve geliştirerek, test yoluyla, yaparak, hatalardan ders alarak ve çapraz proje gruplardan öğrenme şeklinde sıralanabilir. İşletme dışı öğrenme kaynakları ise; tedarikçilerden veya onlarla birlikte, öncü kullanıcılardan, yatay işbirlikleriyle, bilim/teknoloji altyapısından, literatürden, rakip faaliyetlerinden, tersine (geri) mühendislik uygulamalarından, şirket satın almalarından, müşteri tabanlı prototip denemelerinden ve hizmetlerden öğrenme şeklindedir (Erdal, 2008, s. 7).

Yenilikle ilgili günümüze kadar uygulanan modeller ve özelliklerinin bir özeti Tablo 3.1(S:45)’de yer almaktadır.

Modern Yenilik Anlayış ve Uygulamaları

Modern yenilik anlayışına yönelik çalışmalar özellikle 1980’li yıllardan itibaren yoğunlaşmaya başlamıştır. Bu süreçte ortaya çıkan;

a) açık yenilik,

b) toplumsal yenilik,

c) yeniliğin demokratikleştirilmesi,

d) yenilikçi girişimcilik ve

e) tüketici yenilikçiliği gibi modern yenilik uygulamalarına geçmeden önce, bu uygulamaların daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunacağı düşünülen yeniliğin difüzyonu (yayılımı) üzerinde durmak yararlı olacaktır. Rogers (2005)’e göre, bir yeniliğin zamanla belirli kanallar aracılığıyla sosyal sistemin üyeleri arasında yayılmasını sağlayan bir süreç olan difüzyon; yeni fikirler icat edildiği, yayıldığı, benimsendiği ya da reddedildiği zaman belirli sonuçların oluşmasına öncülük eder ve böylelikle sosyal değişiklikler meydana gelir. Difüzyon’un dört ana bileşeni vardır. Bunlar; yenilik, iletişim kanalları, zaman ve sosyal sistemdir. Bu kavramlara geçmeden önce yeniliğin difüzyonu (yayılımı) kavramı üzerinde durulması gerekmektedir. Difüzyon’un dört ana bileşeni vardır. Bunlar; yenilik, iletişim kanalları, zaman ve sosyal sistemdir

Yenilik: Rogers’a göre yenilik; bir fikir, proje ya da uygulamadır. Bir adaptasyonun yenilik özelliği, yenilikkarar sürecinin; bilgi, ikna ve karar basamaklarıyla ilgilidir. Yeniliğin adaptasyon oranını açıklamaya yardımcı olabilecek; uyumluluk, karmaşıklık, denenebilirlik, gözlenebilirlik ve göreceli avantaj olmak üzere farklı yenilik özellikleri vardır. Herhangi bir yenilik için difüzyon sürecindeki belirli bir noktada, adaptasyon oranı birden aşırı oranlarda artmaya başlar. Bu, adaptasyon oranında bir kalkışa (havalanma) neden olur ve böylelikle “S” biçimindeki difüzyon eğrisi oluşur (S:46 ,Sekil 3.9). Rogers (1995) yenilik ile ilgili olarak; teknolojik yenilik, belirsizlik ve bilgi kavramlarına dikkat çekmektedir. Teknoloji, bilgiyi bir araç olarak kullanarak belirsizliğin azaltılmasını sağlar. Teknolojik yenilik ile ilgili bilgi ikiye ayrılır: Birincisi, istenilen çıktıyı elde etme sürecinde neden-sonuç ilişkisindeki belirsizliği azaltmak amacıyla teknoloji ve hizmetleri içeren yazılım bilgisi iken; ikincisi, yeniliğin beklenen sonuçlarının elde edilmesinde belirsizliği gideren yenilik-değerlendirme bilgisidir. Rogers, belirsizliğin yenilik adaptasyonunu engelleyen önemli bir unsur olduğunu ifade etmektedir.

İletişim Kanalları: İletişim, katılımcılar tarafından üretilen bir bilginin, ortak bir anlama noktasına ulaşabilmek için diğer katılımcılar arasında tahsisini içermektedir. Difüzyon çoğunlukla bir iletişim türüdür ve buradaki mesajlar yeni fikirler ile ilgilidir. Difüzyon sürecinin özü, bir veya birden fazla kişinin yeni bir fikir üzerine bilgi alış-verişidir.

Zaman: Difüzyon içerisindeki zaman boyutu şu unsurları içermelidir: i) Yenilik-karar süreci; bilgi, ikna, karar, uygulama ve onay aşamalarından oluşmaktadır (S:47, Şekil 3.10); Bilgi aşamasında bireyler yeniliğin varlığını öğrenirler ve yenilik için gerekli olan bilgiyi araştırırlar. İkna aşaması, bireylerin yenilik konusunda negatif ya da pozitif bir davranış gösterdikleri aşamadır. Karar aşamasında, bireylere yeniliği benimseme (adapte olma) ya da reddetme konularında tercih hakkı verilmektedir. Uygulama aşamasında bir yenilik uygulamaya konulmaktadır. Onay aşaması, tamamlanan yenilik-karar sürecinin pekiştirilmesi için yapılan arama çabalarından oluşmaktadır. ii) Bireyin yenilik faaliyeti; iii) Bir sistemdeki yenilik adaptasyon oranı.

Sosyal Sistem: Ortak bir amaca ulaşmak için problem çözme hususunda bir araya gelmiş olan birbirleriyle ilişkili kümelerin bir birimidir. Sosyal sistemin üyeleri; bireyler, informel gruplar, organizasyonlar ve/veya alt sistemler olabilir. Difüzyon, bir sosyal sistemde meydana gelir. Sistemin sosyal yapısı yeniliğin difüzyonunu birçok yönden etkilemektedir. Yeni fikirlerin difüzyonunu etkileyen önemli bir olgu olan sosyal sistem ortaklaşa veya bir otorite kararıyla yenilik konusunda farklı reaksiyonlar gösterebilir. Ortaklaşa yenilik kararlarında sosyal sistemin üyelerinin oybirliği ile yenilik reddedilebilir ya da yeniliğe adapte olunabilir. Otorite yenilik kararlarında; güç, statü veya teknik uzmanlık sahibi olan birkaç bireye, yeniliğe adapte olma ya da yeniliği reddetme konularında bir seçim hakkı tanınmaktadır.

a) Açık ve Kapalı Yenilik Modelleri: Yenilik modellerini, bu modellerin belirli ortak ve benzer özellikleri ile bunların çevreyle ilişkisi dikkate alınarak açık ve kapalı yenilik modelleri olarak da iki ayrı kategoride incelemek mümkündür. Chesbrough (2003) tarafından kapalı yenilik olarak adlandırılan bu yaklaşımda, başkalarının fikirlerinin kalitesine ve kapasitesine güvenilmediği için, yenilik sürecinin herhangi bir aşamasında dışarıyla ilişki kurmak veya fikir alışverişinde bulunmak söz konusu değildir. Bu nedenle, eğer firma yenilik yapacaksa kendi kendisine yapmalıdır görüşü egemendir (Aktaran: Uzkurt, 2008, s. 59-60). Şekil 3.11 (S: 48) kapalı yenilik modelini yansıtmaktadır. Fakat 20. yüzyılın son yıllarında ortaya çıkan bazı gelişmeler (oldukça deneyimli ve yetenekli insanların hareketliliğinin artması özel girişim, sermayesindeki artış ) kapalı yeniliği sürdürülemez kılmış ve kapalı yeniliğin yerini Chesbrough (2003) tarafından açık yenilik olarak adlandırılan yeni bir yaklaşım almıştır. Açık yenilik, firmaların, firma içi fikirlerin yanı sıra, firma dışı fikirler ve pazar için iç ve dış yöntemler kullanması gerektiğini varsayan bir paradigmadır (S: 49, Şekil 3.12). Procter&Gamble (P&G), açık yenilik modeli uygulayarak önemli bir başarı kaydeden şirketlere örnek olarak verilebilir. Tablo 3.2 (S: 50)’de kapalı ve açık yenilik yaklaşımının temel özellikleri karşılaştırmalı olarak verilmiştir. Toplumsal Yenilik: Toplumsal yenilik kavramı, kişilerin bir veya daha fazla ortak amacı gerçekleştirmek için, kişilerarası aktiviteleri veya sosyal etkileşimleri nasıl organize etmeleri gerektiği konusunda yeni fikirlerin uygulanması ve üretilmesidir. Toplumsal yenilik, sosyal hedefleri gerçekleştirme amacında olan yeni fikirlere işaret eder. Daha dar kapsamlı bir tanımlamayla toplumsal yenilik, “genelde, öncelikli amaçları toplumsal olan organizasyonlar aracılığıyla yayılmış ve geliştirilmiş, bir sosyal ihtiyacı karşılama amacı tarafından motive edilmiş aktivite ve hizmetlerdir”.

b) Yeniliğin Demokratikleştirilmesi: İnsanların, kullandıkları ürünlerin geliştirilmesi sürecine nasıl katıldıklarını tasvir etmek için kullanılan bir kavramdır. Hippel (2005)’e göre, bir ürünün başlıca kullanıcıları, kullandıkları ürünlere ilişkin yeni tasarımlar geliştirerek ürünün fonksiyonelliğini artıracak değişiklikler yaparlar ve genelde bu değişiklikleri bir bedel istemeden paylaşırlar. Diğer kullanıcılar da bu değişiklikleri benimseyip kullanma eğilimindedirler. Kullanıcıların kendileri için yüksek kaliteli yeni ürün ve hizmet geliştirme yetenekleri radikal ve hızlı bir şekilde artmaktadır. Bilgisayar yazılımı ve donanımındaki sürekli gelişmeler de yenilik için; daha az eğitim ve nitelik gerektiren ucuz araçlara erişimi mümkün kılmaktadır.

c) Yenilikçi Girişimcilik : Girişimcileri diğer iktisadi aktörlerden ilk ayıran 18. yüzyılda Richard Cantillon olmuştur. Cantillon iktisadi aktörleri üç sınıfa ayırmıştır: Finansal açıdan bağımsız olan toprak sahipleri, piyasada kâr elde etmek amacıyla riski üstlenen girişimciler ve sabit gelir karşılığı çalışan işçiler. Girişimcinin özellikleri; organizasyon becerisine sahip olan, atıl veya kapasitenin altında kullanılan kaynakları değerlendirmesini bilen, fırsatları görebilen ve değerlendirebilen, ihtiyatlı araştırmalar yapmaktan ziyade tetikte olan, değer yaratmasını bilen ve oyunun kuralını belirleyen kişi şeklinde sıralanabilir. Girişimci; sektördeki boşlukları saptayan, bu boşluğun doldurulmasına yönelik ciddi yatırımlar, çalışmalar yapan, elindeki sınırlı kaynaklarla büyük atılımlara girmekten korkmayan, risk alan, en önemlisi risk almayı göze alan tam bir “eylem insanı”dır. Girişimciler ikiye ayrılır. Bunlardan ilki, taklit edici (replicative) girişimciler iken, diğeri yenilikçi girişimcilerdir. Taklitçi girişimcilerin aksine yenilikçi girişimciler yenilikçi ve yaratıcı olma özelliklerini içinde barındırır. Girişimcinin yenilikçi ve dinamik olma özelliği vardır ve girişimci, toplumda değişimi yaratacak kişi ve kurumlar olarak tanımlanır. Gelişmiş ülkelerde ekonomik büyümenin köşetaşı olan yenilikçi girişimcilik, ekonomik gelişme ve teknik ilerleme sonucunda toplum için büyük yararlar getirmesinin yanında, bireyler için daha yüksek hayat standartları ve iş imkânları sağlamaktadır. Sinha’ya göre yenilikçi girişimcilik ekonomiyi üç düzeyde etkiler: toplam düzey, tüketici düzeyi ve firma düzeyi. Ona göre, toplam düzeyde yenilikçi girişimcilik, yeni iş olanakları ortaya çıkarma, geliri artırma ve yeni yatırımlar için potansiyel ortaya çıkarmak yoluyla tüm ekonomiye yarar sağlamaktadır.

d) Tüketici Yenilikçiliğ i: Literatür incelendiğinde tüketici yenilikçiliği kavramı üzerinde temel iki yaklaşımın var olduğu görülmektedir. Birçok yazara göre yenilikçilik, kişisel, doğuştan gelen bir özelliktir. Buna göre tüketici yenilikçiliği, az ya da çok her bireyde var olan kişisel bir özelliktir. Steenkamp ve diğerlerine (1999) göre ise yenilikçilik, daha önceki tüketim tercihlerinden ziyade, yeni/farklı ürün ya da markaların satın alınması eğilimidir. Bu eğilimi açıklayan faktörler ise sırasıyla; uyarı ihtiyacı, yenilik arayışı, diğer tüketim deneyimlerinden bağımsızlık ve farklılık ihtiyacı olarak sıralanabilir (Aktaran: Aydın, 2009, s. 190). İş ve pazarlama bağlamında tüketici yenilikçiliği, ürünün benimsenmesiyle yakından ilişkilidir ve bir ürün pazara girdikten sonra ürünün piyasada benimsenme hızını etkileyen bir unsurdur. Bu nedenle tüketici yenilikçiliği internet alışverişinin başarısında büyük bir etkiye sahiptir. Literatürde tüketici yenilikçiliğinin iki temel çeşidi vardır. Bunlar; açık-süreç yenilikçiliği (open-processing innovativeness) ve alanaözgü yenilikçilik (domain-specific innovativeness) şeklindedir. Açık-süreç yenilikçiliği, bir kişinin; duygu, tecrübe ve iletişim unsurlarının yeni ürünlere reaksiyon gösterme durumunu etkileyeceği düşüncesine dayanır. Alana-özgü yenilikçilik yaklaşımında ise çoğu yenilikçilik çalışması spesifik bir ürün alanında yürütüldüğü için, kullanılan ölçüler bu spesifik alan için tasarlanmıştır. Alan ya da ürüne özgü yenilik spesifik bir ürün ya da alanla ilgili öğrenme ve adaptasyon eğilimini incelerken, daha spesifik ilgi alanlarında yeniliğin derinlemesine incelenmesini engellemektedir. Bu yaklaşım bir alanda en son çıkan ürüne adapte olabilecek bir tüketicinin diğer alanlardaki gelişmeleri öğrenmede geç kalacağını imâ etmektedir (Aktaran: Hui ve Wan, 2004, s. 4-5). Yirminci yüzyılın ortalarından beri, yenilikçinin profilini tanıma ve tüketicilerin yeniliğe açık olmalarının nedenlerini öğrenmeye dönük bir ilgi var olagelmiştir. İlk araştırmalar yenilikçilik için gerekli olan iç faktörleri ortaya koyan tüketicinin kişisel özelliklerine odaklanmıştır. Örneğin Barnett, 1941’den beri; uyum sağlayamayan, amacına ulaşamamış ve takdir edilmemiş olan yenilikçilerin varlığından bahsetmiştir (Aktaran: Dobre vd., 2009, s. 23- 24). Daha sonraki çalışmalar aynı zamanda yenilikçiliği etkileyen diğer faktörleri de tanımlamışlardır. Bu faktörler üç kategoriye ayrılabilir. Bunlar; kişisel faktörlerdemografik, sosyal özellikler ve kişilik özellikleri-, sosyal ve kültürel çevreyle ilgili faktörler ve durumsal faktörler şeklindedir (Dobre vd., 2009, s. 24). Bu çerçevede Tablo 3.3 (S:55); kişilik özellikleri, demografik, ekonomik, sosyal özellikler ve yenilikçilik arasındaki ilişkiye yönelik yapılmış olan bir çalışmanın sonuçlarını göstermektedir. Tablodan da görülebileceği gibi, söz konusu faktörlerden dogmatizm ve kadercilik ile yenilikçilik arasında negatif yönlü bir ilişki varken, diğer tüm faktörler ile yenilikçilik arasında pozitif yönlü bir ilişki vardır.