YÖNETİMDE GÜNCEL YAKLAŞIMLAR - Ünite 8: Kurumsal Sosyal Sorumluluk ve Sürdürülebilirlik Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 8: Kurumsal Sosyal Sorumluluk ve Sürdürülebilirlik
Giriş
İşletme yönetiminin yerine getirdiği üç temel görev bulunmaktadır. Bunlardan ilki, işletmenin amaç ve misyonunu belirlemek ve geniş kapsamlı düşünmek, ikincisi; işi verimli - çalışanı başarılı kılmak ve üçüncüsü ise sosyal sorumluluklarını yerine getirerek toplumsal etkileri yönetmektir. Hiçbir işletme kendi başına varlığını sürdüremez ve bir sonuç elde edemez. Tüm işletmeler toplumun bir parçasıdır ve topluma karşı sorumlulukları vardır. İşletmeler; çalışanları, çevresi, müşterileri gibi ilişki içinde olduğu tüm kesimler (paydaşları) üzerindeki etkisinin sorumluluğunu üstlenmelidir. Bir işletmenin kendi misyonunu yerine getirmesini engelleyecek sosyal sorumluluklar üstlenmesi veya yeterli (uzman) olmadığı alanlarda sosyal sorumluluklar yerine getirmeye çalışması yalnızca sorumsuzluk olacaktır.
Paydaş Kavramı ve İşletmenin Paydaşları
Paydaşlar teorisini ileri süren Freeman’ın tanımı şöyledir: “Örgütteki paydaş örgütsel amaçların başarılmasını etkileyen veya başarısından etkilenen bir grup veya kişidir. Bu konuda sayısız tanımlar yapılmıştır. Freeman’ın Evan ile birlikte yaptığı bir tanım ise daha gerçekçi bir açıdan konuya bakmaktadır. Bu tanımda paydaş “işletme faaliyetleri sonucunda hakları çiğnenen veya korunan, diğer bir deyişle işletme ile ilişkilerinden yarar sağlayan veya zarar gören kişi veya gruptur” (Özalp, 2001, 10-13).
Paydaşlar çeşitli biçimlerde sınıflandırılmıştır. Bu sınıflandırmalardan ilki paydaşları iç ve dış paydaşlar olmak üzere ikiye ayıran yaklaşımdır. İç paydaşlar işletmenin çalışanları ve sahipleri iken dış paydaşlar müşteriler, sendikalar, tedarikçiler, dağıtımcılar, hükümet ve yerel yönetimler şeklinde ele alınabilmektedir (Özalp, 2001, 10-13). En çok dikkat çeken sınıflamalardan bir diğeri ise Wheeler ve Sillanpaa’nın yaptığı birincil ve ikincil paydaş sınıflamasıdır (Özalp, Tonus ve Sarıkaya, 2008, 71). Paydaş yönetiminde temel amaç, işletmenin birincil paydaşların amaçlarına ulaşması ve diğer paydaşlara etiğe uygun muamele edilmesi ve aynı zamanda hoşnut edilmesine dikkat etmeyi vurgulamaktadır. Yönetimin ikinci en iyi alternatifi, işletme sahipleri ve yatırımcıların önemli rolünü hatırda tutarken, birincil paydaşlarının amaçlarını karşılamaktır.
Sosyal Sorumluluk Açısından İşletme–Toplum İlişkisi
Toplum işletmelerden ve işletme yöneticilerinden sorumluluk sahibi ve etik davranış içinde olmasını beklemektedir. Avrupa Birliği tarafından da desteklenen fikre göre; 21. yüzyılda işletmelerin rekabetçi ve sürdürülebilir büyüme içinde olması sosyal muhataplarının olmasıyla mümkün olabileceği yönündedir (Gergely, 2012, 12-13). Dolayısıyla işletmeler yasal düzenlemelerin ötesine geçmeli ve yazılı olmayan birtakım toplumsal beklentileri de karşılamaya çalışmalıdır. İşletmelerin toplumdaki yükümlülüklerini belirlemesi ve gerekli stratejiler geliştirmesi oldukça zordur. Sosyal sorumlulukların artışına neden olan faktörler aşağıdaki şekilde sıralanabilir (Kelgökmen, 2010, 307):
- Toplumun Beklentileri
- Olumlu İmaj
- Etik Zorunluluk
- Uzun Dönemli Kârlar
- Daha İyi Bir Çevre
- Devlet Müdahalesini Azaltma
- Sorumluluk ve Güç Dengesi
- Hissedarların Çıkarı
- Kaynakların Sahipliği
- Korunma
Kurumsal Sosyal Sorumluluk
Kurumsal sosyal sorumluluk kavramı farklı yazarlar tarafından farklı şekillerde tanımlanmış ve ele alınmıştır. Friedman (1970), şirketlerin sosyal sorumluluğunun yasal sınırlar çerçevesinde ekonomik sorumluluklarını yerine getirmeleri olarak tanımlamakta ve hissedarların sermayelerini gereksiz şekilde kullanılmasının sorumsuzluk olduğunu ileri sürmektedir. Bunun aksine, Carroll (1979) ve Frederick (1987) gibi yazarlar şirketlerin yalnızca ekonomik ve yasal yükümlülüklerinin olmadığını aynı zamanda topluma karşı bunların ötesinde sorumluluklarının olduğunu savunmaktadır. Özellikle Drucker (1984), Porter ve Kramer (2002) gibi birçok yazar; pazar fırsatları, verimlilik, insan yeterliliği ve işletmelerin faaliyet gösterdikleri iş çevresinin kalitesi gibi rekabet ortamının gelişimi bakımından sosyal sorumluluk ve iş fırsatları arasında olumlu bir ilişki olduğunu vurgulamaktadır. Kurumsal sosyal sorumluluk; bir işletmenin yasal ve ekonomik zorunlulukları dışında doğru işleri yapma ve toplum yararı gözeterek davranma niyetini içerir. Kurumsal sosyal sorumluluk, en geniş tanımıyla bir kurumun sosyal çevresine yönelik yükümlülüklerini yerine getirmesi ve sosyal sorunların çözümüne gönüllü¨ katılımıdır. Dünya Ekonomik Forumu kurumsal sosyal sorumluluğu; bir firmanın temel iş faaliyetleri, sosyal yatırımları ve hayırseverlik programları ile topluma yaptığı katkı olarak tanımlamıştır. Bu tanım, firmanın çalışanlar, müşteriler, ortaklar, pay sahipleri, hükümet, toplum gibi farklı paydaşlarının yanı sıra, ekonomik, sosyal ve çevresel ilişkilerini yönetmesiyle ilgilidir. Burada, kurumsal sosyal sorumluluğun paydaşlarla olan ilişkileri yönetmenin ötesinde bir kavram olduğu ifade edilmektedir.
Sosyal sorumluluğu yakın iki kavramla karşılaştırarak daha iyi anlamak mümkündür, bunlar: Sosyal yükümlülükler, işletmelerin belli ekonomik ve yasal sorumluluklarını yerine getirmek için yapmak zorunda oldukları eylemlerdir. Bu yasaların en alt düzeyde yerine getirilmesini ve ekonomik amaçlarla örtüştüğü¨ sürece sosyal amaçları izlemeyi içerir. Sosyal duyarlılık ise bazı popüler sosyal gereksinmelere yanıt olarak sosyal eylemler içerisine giren işletmelerin bir özelliğidir. Bu işletmelerin yöneticileri sosyal norm ve değerlerin yönlendirilmesiyle birlikte eylemleriyle ilgili pratik ve pazar yönlü kararlar vermektedirler.
Carroll kurumsal sosyal sorumluluk alanları arasında bir hiyerarşi olduğunu ifade etmektedir. Yani, en üst basamaktaki sorumluluğun olabilmesi için alt kademelerde yer alan sorumlulukların gerçekleştirilmiş olması gerekmektedir. Carroll modelinde sosyal sorumluluğu dört alanda toplamakta ve işletmenin sosyal sorumluluklarını yerine getirmesinin bu sorumlulukları gerçekleştirmekten geçtiğini vurgulamaktadır. Bunlar:
- Ekonomik sorumluluk: maliyetleri en aza indirmeyi, uzun dönemli stratejik planlar yapmayı, performans değerlendirmelerde müşteri tatminini dikkate almayı, ürünlerin kalitesinde sürekli iyileştirmelere gitmeyi ve insan kaynakları yönetimi açısından işten çıkarmama politikası izlememeyi içerir.
- Yasal sorumluluk: Yasalarda yer aldığı şekliyle işletme performansını doğru rapor etmeyi, ürünlerin yasal standartlara uygun üretildiğini garanti etmeyi, ücret ödemelerinde ayrımcılıktan kaçınmayı ve tüm çevresel kurallara uymayı kapsar.
- Etik sorumluluk: Yasal ve ekonomik sorumluluk yerine getirilirken topluma hizmet anlayışı ve insanların yanlış yönlendirilmeleri konusunda önemli adımlar atılmasına karşın bunun ilerisine geçerek etik anlayış içinde faaliyet göstermek işletmenin görevidir.
- Gönüllü sorumluluk: Bu sorumluluk, işletmenin yukarıda belirtilen ekonomik, yasal ve etik sorumlulukları dışında paydaşlara sağlayacağı ve gönüllülük esasıyla yapacağı hizmetleri içermektedir.
Hayırseverlik; bir bireyin ya da grubun ortak yararı ileriye götürmek ve yaşam koşullarını iyileştirmek için yaptıkları gönüllü bağışları kapsamaktadır. Hayırseverlik, genellikle kurumsal sosyal sorumluluğun gönüllü ve isteğe bağlı boyutunda yer almaktadır ve her zaman işletmenin kârına veya etik kültürüne bağlı değildir. Stratejik hayırseverlik, tüm kurumsal varlıklar ve bilginin sosyal sorunlar ve ihtiyaçların ele alınmasıyla birleştirilmesini amaçlarken, sponsorluk; pazarlama kaynakları ve amaçlarıyla ilgilidir. Sponsorluk, bir kurumun ya da kuruluşun doğrudan herhangi bir kâr gözetmeksizin halk yararına yönelik faaliyetlere ayni ya da maddi yardım sağlamasıdır.
Sosyal sorumluluk faaliyetlerini gerçekleştirirken, işletmeleri güdüleyen temel faktörün (yasal, ekonomik, etik, gönüllü¨ faktörler) ne olduğunu tespit etmek, işletme faaliyetlerini yönlendirme ve elde edilecek avantajları değerlendirme açısından önemlidir. Kurumsal sosyal sorumluluk bilinci işletmelere pek çok fayda sağlamaktadır (Özkol ve diğ., 2005, 138):
- Şirketlerin marka değerleri ve piyasa değerlerini artırır.Kurumsal öğrenme ve yaratıcılık potansiyeli artar.
- Yeni pazarlara girme ve müşteri bağlılığını sağlamada önemli faydalar sağlar.
- Daha kaliteli mal ve hizmet sunulmasında etkin bir rol oynar.
- Risk yönetimi daha etkin hâle gelir.
- Toplumun ve yasa koyucuların işletmenin görüşlerine önem vermesini sağlar.
Johnson (2003), kurumsal sosyal sorumluluğun çevreye zehirli atıklar atan veya tüketicilere aldatıcı reklamlar yönelten “sömürücü” işletmelerden, sosyal değişimi misyonunun merkezine taşıyan “sosyal avukat” işletmelere doğru farklı düzeylerde oluştuğunu vurgulamıştır. Bu ölçeğe göre kurumsal sosyal sorumluluk işletmelerde 5 farklı düzeyde yaşanmaktadır. Bunlar (Kelgökmen, 2010 311):
- Yasal Olmayan/ Sorumluk Sahibi Olmayan: Bu düzeyde işletmeler belirli bir düzeyde yasalar tarafından belirlenen standartlara ve koşullara uyum göstermemektedirler.
- Kısmen Uyumlu: Bu düzeydeki işletmeler ürün güvenliği, asgari ücret, eşit istihdam fırsatı, çalışan sağlığı, atık kontrolü¨ gibi asgari düzeydeki yasalara ve düzenlemelere uyum göstermektedirler. Yasal düzenlemeler dışında gönüllü¨ olarak katıldıkları sosyal sorumluluk faaliyetleri bulunmamaktadır.
- Çoğunlukla Uyumlu: Bu düzey, yasal düzenlemelere ek olarak sınırlı sayıda kurumsal sosyal sorumluluk olarak nitelenebilecek faaliyetleri bulunmaktadır.
- Stratejik: Bu düzeyde işletmeler stratejik performanslarını artırmak için birçok alanda faaliyet göstermektedirler.
- Sosyal Avukat: Bu düzeyinde ise işletmelerin sosyal sorumluluk faaliyetlerindeki temel amacı finansal sonuçların ötesinde “iyi olmak” tır.
Günümüzde kurumsal sosyal sorumluluk kavramı kurumsal sosyal performans, kurumsal vatandaşlık ve şirket vatandaşlığı gibi kavramlarla benzer anlamları içermektedir ve birbiri yerine de kullanılmaktadır. Kurumsal vatandaşlık, bir işletmenin toplum üzerindeki geniş çaplı etkilerini hem işletme hem de toplum yararına bir bütün olarak anlamak ve yönetmektir. Sürdürülebilir kurumsal vatandaşlık davranışı gösteren şirketlerin itibar kaybı riskinin göstermeyenlere göre daha az olduğu kabul edilmektedir. Kurumsal vatandaşlık davranışıyla ortaya çıkan olumlu sosyal performansın, bir şirketin finansal performansına kısa vadede doğrudan olumlu bir etkisi olmasa da itibar sermayesine, görünmeyen değerlerle katkı sağladığı ve şirketi güvenilir, saygın, beğenilen bir kurum olarak konumlandırarak, uzun vadede finansal özvarlığı desteklediği savunulmaktadır.
Sürdürülebilirlik
Sürdürülebilirlik; toplumun sosyal, kültürel, bilimsel, doğal ve insan kaynaklarının tümünün ihtiyatlı kullanımını sağlayan ve buna saygı duyma temelinde sosyal bir bakış yaratan katılımcı bir süreç olarak tanımlanmaktadır. Sürdürülebilir kalkınma ise Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nun yaptığı tanımda “bugünün insan ihtiyaçlarının, gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılama olanaklarını yok etmeden karşılanabilmesi” (UN, 1987) olarak ifade edilmektedir. Oysa kurumsal sürdürülebilir, sürdürülebilir kalkınmanın sadece bir bölümünü¨ içine alan özellikle de üretimden sorumlu ekonomik karar birimleri olan işletmelerin devamlılığını ifade eden bir kavramdır.
Sürdürülebilir kalkınmanın önem kazanmasından bu yana işletmelerin sürdürülebilir kalkınmaya etkisi ve Sürdürülebilir bir işletme yönetiminin nasıl olması gerektiği konusunda çalışmalar hızla artmıştır. Rekabet avantajları sağlayabildiğini göstermektedir. İşletmeler, uzun dönem değer yaratmak ve faaliyetlerini Sürdürülebilir kılmak için paydaşlarının beklenti ve ihtiyaçlarını ele almaya yönelik gerekli yönetim yeteneklerini geliştirmek, uygulamak ve korumak zorundadır. İşletmecilik bakış açısıyla Sürdürülebilirlik; işletmenin ekonomik, çevresel ve sosyal fırsatları işletme stratejisiyle bütünleştirerek amaçlarına ulaşması ve ortakların hisse değerini artırmak olarak tanımlanmaktadır.
İşletmeler Sürdürülebilir kalkınmanın artık sadece kamu sektörü¨ ve sivil toplum kuruluşlarının ilgi alanı olmadığının ve kendilerinin de finansal sürdürülebilirliklerine ek olarak, kaynakların sürdürülebilirliği ve insani kalkınma için aktif rol almak üzere hızla harekete geçmeleri gerektiğinin bilincine varmıştır. Kurumsal sosyal sorumluluk ve sürdürülebilir kalkınma artık birbirinden ayrı düşünülemeyecek iki kavramdır ve açıktır ki özel sektörün geliştireceği uygun bir sosyal sorumluluk yaklaşımı olmaksızın sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması olanaksızdır.