ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ II Dersi ATATÜRKTEN SONRA TÜRKİYE soru detayı:
SORU:
12 Eylül darbesine kadar olan süreçte ülkede ne tür gelişmeler görüldü?
CEVAP:
31 Mart 1975’de Süleyman Demirel’in başkanlığında Adalet Partisi, Milli Selamet Partisi, Cumhuriyetçi Güven Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisinin işbirliğinde Milliyetçi Cephe Hükûmeti kuruldu. Hükûmet programı dengeli bölgesel kalkınma, iş hayatına yönelik düzenlemeler ve tarım sahasında iyileştirmeler yapmayı hedeflerken öğrenci olayları silahlı sağ-sol çatışmaları hâlinde gelişmeye başladı.
Hükûmet partileri devlette kadrolaşma çabalarını sürdürürken dışarıda CHP milliyetçi cepheye karşı siyasi mücadeleyi bütün hızıyla geliştiriyordu. Hızla artan siyasi ve toplumsal kamplaşma iktidarı sağ, muhalefeti de bütün sol faaliyetlerin hamisi hâline getirmiştir. Siyasetteki bu bölünmüşlüğün devletin her kademesinde yansımaları görülecektir. 12 Eylül Müdahalesi öncesi öğretmen, memur, polis gibi meslek gurupları başta olmak üzere hem toplum hem de işçi-memur kesimi tam bir bölünmüşlük manzarası gösterecektir.
Sağ kesim partilerin komünizm, sol partilerin ise faşizm tehdidi ile halkı uyarmaları, DİSK’in Taksim’deki 1 Mayıs 1977 mitinginde çıkan olaylarda 34 kişinin hayatını kaybetmesi toplumun her kesiminde önemli bir sarsıntı yaratmıştır. Koalisyonlardan beklediğini bulamayan seçmenin 5 Haziran 1977 seçimlerinde üç parti etrafında toplandıkları görüldü. Ancak yine tek parti iktidarı yoktu. Seçimlerden birinci parti olarak çıkan CHP’nin kurduğu azınlık hükûmeti güvenoyu alamayınca Süleyman Demirel, MSP ve MHP desteğiyle ikinci “Milliyetçi Cephe” hükûmetini kurmuştur. Toplumsal siyasi şiddetin hız kesmediği bu dönemin ilk 15 gününde 26 siyasi cinayetin işlenmiş olması diğer politikaların da etkinliğini sınırlandırıyordu. 11 Aralık 1977 yerel seçimlerinden sonra güven tazelemek isteyen hükûmet düştü.
Bu karmaşa sürecinin uzun süreli sayılabilecek hükûmetini AP’den istifa eden bağımsız milletvekilleriyle CHP kurdu. Ancak sokaktaki kavga ayniyle mecliste devam ederken şiddeti biraz daha artmıştı. Bu dönemde terör üniversite ve basın mensuplarına yönelerek daha fazla ses getirmeye çalıştı. Siyasi örgütlenme ve şiddet liselere kadar etkisini yaymıştı. Üniversite öğretim üyeleri, gazeteciler terörün hedefi olmaya başladılar. Her gün otobüs duraklarının, kahvehanelerin kurşunlandığı, can kayıplarının eksik olmadığı, kendi hâlindeki vatandaşların bile sabah evden çıkarken hane halkı ile helalleştiği bir belirsizlik ortamı yaşanmaya başlamıştı. Toplumun temel ihtiyaç maddelerini teminde yaşadığı zorluklar, temel gıda maddeleri için uzayan kuyruklar, yeniden hortlayan karaborsa, günlük yaşantıdaki altyapı eksikliğini daha bir görünür kılmaktaydı. Sıkıyönetimin de siyasi çatışmalar ve ölümlere engel olamadığı görüldü. Ekonomik dengeler alt üst olmuştu. Geniş toplum kitlelerinin can, mal, inanç konularında tedirginliği artmıştı. Hükûmet, meclisteki siyasi desteği en alt seviyeye inmiş bir hâlde Uluslararası Para Fonu (IMF)’na müracaat etmek zorunda kaldı.
Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra maruz kalınan Amerikan ambargosu, dış ilişkilerin kötüleşmesinden etkilenen kredi musluklarının kapanması, radikal kararlar almayı bir zaruret hâline getirdi. Anarşik olayların engellenemediği sıkıyönetim ortamında siyasiler arasındaki kısır çatışmaların da her kademeye yayılmış olması geleceği belirsizleştiriyordu. Lider seviyesindekilerin hiçbir şartta bir araya gelmeme inadının siyaset kanalını tıkanması üzerine Türk Silahlı Kuvvetleri, İç Hizmet Kanunu’na dayanarak 12 Eylül 1980’de yönetime el koymuşlardır.