ANAYASA I Dersi 1961 Anayasası soru detayı:

PAYLAŞ:

SORU:

12 Mart askeri müdahalesinin teşvik ettiği anasal değişiklikler nelerdir? 


CEVAP:

1488 ve 1699 sayılı Kanun’la yapılan değişikliklerin bir kısmı, anayasal hakların alanını daraltarak bunların yasal sınırlama nedenlerini genişletmiştir. Öte yandan Anayasa’nın 11. maddesinin ilk metni ile tüm hak ve hürriyetlere sağlanan koruma zayıflatılmıştır. Doktrinde tartışmalı olmakla birlikte 11. maddenin ilk metni, tüm hak ve hürriyetlere devlet otoritesi karşısında güvence sağlayan genel bir koruma hükmü niteliğindedir. 1488 sayılı Kanun’un, yaptığı değişiklikle 11. maddenin genel bir sınırlama hükmü olması hedeflenmiştir. Bu amaçla 11. maddenin 1. fıkrasına eklenen hüküm şöyledir: “Temel hak ve hürriyetler, Devletin ülkesi ve milletiyle bütünlüğünün, Cumhuriyetin, millî güvenliğin, kamu düzeninin, kamu yararının, genel ahlâkın ve genel sağlığın korunması amacı ile veya Anayasanın diğer maddelerinde gösterilen özel sebeplerle, Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak, ancak kanunla sınırlanabilir.”

Öte yandan maddenin 3. ve 4. fıkralarına, hakların kötüye kullanılması yasağını düzenleyen şu hükümler de eklenmiştir: “Bu Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbirisi, insan hak ve hürriyetlerini veya Türk Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü veya dil, ırk, sınıf, din ve mezhep ayrımına dayanarak, nitelikleri Anayasada belirtilen Cumhuriyeti ortadan kaldırmak kasdı ile kullanılamaz. Bu hükümlere aykırı eylem ve davranışların cezası kanunda gösterilir.” Bütün bu değişikliklere bağlı olarak maddenin “Temel hakların özü” şeklindeki başlığı, “Temel Hak ve Hürriyetlerin Özü, Sınırlanması ve Kötüye Kullanılamaması” şeklinde değiştirilmiştir.

Kişi haklarını güvencesiz bırakan bir başka değişiklik de tabiî hâkim ilkesini düzenleyen 32. maddede yapılmıştır. Tabiî hâkim ilkesi, suç olarak vasıflandırılan fiillerin ancak işlendikleri tarihte mevcut olan mahkemeler tarafından yargılanabileceklerini ifade etmektedir. Böylece suçun işlendiği tarihten sonra suçun mahiyeti ve suçlunun kişiliğine göre mahkeme kurulması yasaklanmaktadır. Oysa 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu, bu ilkeyle çelişen hükümlere yer vermektedir. Kanunun 11. maddesine göre, sıkıyönetimin ilânını takiben Millî Savunma Bakanlığı’nın gördüğü lüzum üzerine, sıkıyönetim ilân edilen yerlerde sıkıyönetim mahkemeleri kurulur. Bu mahkemeler ise aynı Kanunun 13. maddesi gereğince sıkıyönetimin ilânından önce işlenen suçları da yargılama yetkisine sahiptir. Bu açıklamalar, 1402 sayılı Kanunun sıkıyönetim mahkemeleri ile bu mahkemelerin yetkilerini düzenleyen hükümlerinin tabiî hâkim güvencesiyle çeliştiğini göstermektedir. Anayasanın üstünlüğü kuralının anayasa yargısı ile korunduğu bir sistemde bu tür bir anayasaya aykırılık sorununun Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı ile çözülmesi beklenirdi. Oysa Anayasa’nın 32. maddesinde yer alan “tabiî hâkim ilkesi”, “kanunî hâkim ilkesi” şeklinde değiştirilerek anayasanın kanuna uygun hâle getirilmesi sağlanmıştır. Bu ise Bülent Tanör’ün ifade ettiği gibi, bir tür anayasaya karşı hile niteliği taşımaktadır. Böylece anayasa ile kanun arasında sözel bir uyum sağlanırken, kişi hakları devletin ceza yargılaması yetkisi karşısında güvencesiz bırakılmıştır.

Yarı askerî yönetimin teşvik ettiği anayasa değişiklikleriyle yürütme organına ait yetkilerin de güçlendirildiği görülmektedir. Bu değişikliklerle Anayasa’nın TBMM’nin görev ve yetkilerini düzenleyen 64. maddesine yapılan eklemelerle Bakanlar Kuruluna, KHK çıkarma yetkisi tanınmıştır. Öte yandan Anayasa’nın 61. maddesine yapılan bir eklemeyle Bakanlar Kurulu’na “vergi, resim ve harçların muafiyet ve istisnaları ile nispet ve hadlerine ilişkin hükümlerde değişiklik yapma” yetkisi tanınmıştır. Bundan başka 120 ve 121. maddelerde yapılan değişikliklerle, üniversitelerin özerkliği zayıflatılmış; TRT’nin özerkliği ise sona erdirilmiştir.

12 Mart müdahalesini takiben TSK’nin teşvik ettiği anayasa değişikliklerinin bir kısmı ise askerî otoriteyi güçlendirmeye yöneliktir. 1488 sayılı Kanun, MGK’yi düzenleyen 111. maddede yaptığı değişiklikle, askerî otoritenin Kurul aracılığıyla hükûmetler üzerinde sahip olduğu etkiyi güçlendirmiştir. Maddenin ilk metni, Genelkurmay Başkanı dışında Kurula katılan askerî üyeleri kuvvet temsilcileri olarak tanımladığı hâlde, bu ifade, Kuvvet Komutanları olarak değiştirilmiştir. Böylece MGK’de kara, hava, deniz kuvvetleri ile jandarma herhangi bir düzeydeki askerlerle değil; en yüksek düzeydeki komutanları aracılığıyla temsil edilecektir. Öte yandan Kurul’un aldığı kararların Bakanlar Kurulu üzerindeki manevî rolü de güçlendirilmiştir. 111. maddenin ilk metninde “Milli Güvenlik Kurulu, milli güvenlik ile ilgili kararların alınmasında ve koordinasyonun sağlanmasında yardımcılık etmek üzere, gerekli temel görüşleri Bakanlar Kuruluna bildirir” hükmü yer almaktaydı. 1488 sayılı Kanun’un yaptığı değişiklikle benimsenen hüküm ise şöyledir: “Millî Güvenlik Kurulu, millî güvenlik ile ilgili kararların alınmasında ve koordinasyonunun sağlanmasında gerekli temel görüşleri Bakanlar Kuruluna tavsiye eder.” Yapılan değişiklik, Kurul kararlarının istişarî niteliğini değiştirmemekle beraber, bu kararların Bakanlar Kurulu üzerindeki manevî etkisini güçlendirmiştir.

Öte yandan Anayasa’nın Danıştay’ı düzenleyen maddesine yapılan bir eklemeyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin (AYİM) kurulması sağlanmıştır. Bu hükme göre, “Asker kişilerle ilgili idarî eylem ve işlemlerin yargı denetimi Askerî Yüksek İdare Mahkemesince yapılır. Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, başkan ve üyelerinin nitelikleri ile atanmaları, disiplin ve özlük işleri; hâkimlik teminatı ve askerlik hizmetlerinin gereklerine göre, kanunla düzenlenir.” Değişiklik öncesinde tüm idarî uyuşmazlıklar, sivil bir yargı kuruluşu olan Danıştay tarafından çözülmekteydi. Bu değişiklikle beraber, asker kişilerle askerî hizmete ilişkin idarî uyuşmazlıkların AYİM’de görülmesi sağlanmış; böylece, sivil bir yargı kuruluşu olan Danıştay’ın görev alanı sınırlandırılmıştır.

Bundan başka, 1699 sayılı Kanun’un Anayasa’nın 136. maddesine yaptığı bir eklemeyle Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin (DGM) kurulması sağlanmıştır. Bu hükme göre, “Devletin ülkesi ve milletiyle bütünlüğü, hür demokratik düzen ve nitelikleri Anayasada belirtilen Cumhuriyet aleyhine işlenen ve doğrudan doğruya Devlet güvenliğini ilgilendiren suçlara bakmakla görevli Devlet Güvenlik Mahkemeleri kurulur. (...) Devlet Güvenlik Mahkemesinde bir başkan, dört asıl ve iki yedek üye ile bir savcı ve yeteri kadar savcı yardımcısı bulunur. Başkan, iki asıl ve bir yedek üye ile savcı, birinci sınıfa ayrılmış hâkim ve Cumhuriyet savcıları arasından; iki asıl ve bir yedek üye birinci sınıf askerî hâkimler arasından; savcı yardımcıları ise Cumhuriyet savcıları ve askeri hâkimler arasından atanır.” Görüldüğü gibi DGM’ler, devletin güvenliği aleyhine işlenen suçları yargılamak amacıyla kurulan olağanüstü mahkemeler niteliğindedir. Üstelik bu mahkemeler, sıkıyönetim gibi olağanüstü yönetim usûlleri altında değil; olağan yönetim koşulları içinde faaliyet göstereceklerdir. Dahası bu mahkemelerde asker ve sivil hâkim ve savcılar birlikte görev yapacaklardır. Böylece sivil kişiler, olağan dönemlerde askerî savcıların ve hâkimlerin yer aldıkları bu olağanüstü mahkemelerde yargılanacaklardır.