OSMANLI TARİHİ (1876-1918) Dersi SON HAMLE: II. MEŞRUTİYET YILLARINDA OSMANLI DEVLETİ soru detayı:

PAYLAŞ:

SORU:

31 Mart Olayı’nı anlatınız.


CEVAP:

Yıllardır kendilerini baskı altında hisseden çeşitli gruplar, hemen harekete geçerek dernek ve cemiyetler kurmaya başladı. Bu hızlı gelişme beklenenin dışında olumsuz sonuçlar verdi. Kuruluş için her hangi bir izne tabi olmadığı için görünüşte sosyal, kadın, meslekî ve öğrenci cemiyetleri adı altında kurulanlar bile siyaset yapıyordu. Özellikle Türk unsurunun dışında kalan Müslim ve gayrimüslim unsurlara mensup pek çok cemiyet kurulması İttihatçıları rahatsız etmeye başladı. Farklı etnik guruba mensup ve milliyetçi eğilimleri olan bu cemiyetlerin amacı İttihatçıların “Osmanlıcılık” fikrine ters düşmekteydi. Bu da toplumu germeye başladı. Bu gelişmelerin yaşandığı sırada İttihatçıların isteği ile Ekim 1908’de Selanik’te bulunan ve komutanlarının çoğu İttihatçı olan Avcı taburlarının İstanbul’a getirilip, Yıldız Sarayı yakınlarındaki Taşkışla’ya yerleştirilmesi gergin bir ortam yaratmıştı. Zira bu taburlardaki subaylar meşrutî yönetimin gerekliliğine inandıkları kadar, II. Abdülhamid’in varlığını da meşrutiyetin en büyük tehdidi olarak görüyordu. Hatta muhtemelen İstanbul’a getirilmeleri de Padişah üzerinde baskı kurmak ve ona gözdağı vermeyi amacındaydı. Oysa bu subayların idare etikleri ve “alaylı” denilen küçük subay ve askerler farklı düşünüyordu. Onlar hâlâ Padişah’a bağlıydılar. Toplumu geren bir diğer olay ise 6 Nisan 1909 tarihinde Serbesti gazetesi yazarlarından Hasan Fehmi Bey’in Galata Köprüsü üzerinde öldürülmesi idi. Köprünün her iki tarafında zabıta kontrol noktası olmasına rağmen katilin rahatça kaçabilmesi tuhaf bulundu ve hem basında ve hem sokakta geniş protestolara sebep oldu. Hasan Fehmi ölmeden önce İttihatçıları eleştiren yazılar yazdığı için cemiyetin bazı fedaileri cinayet şüphelisi olarak görülüyordu. İşte Derviş Vahdeti de bu sırada devreye girdi. Bir süre önce çıkarmaya başladığı Volkan gazetesinde, muhalif bir gazetecinin öldürülmesini şiddetle eleştirerek dikkatleri üzerine çekti. Aslında kendisi de İttihatçılar ile ilişkisi olan bir kişiydi, fakat
şahsı tatminsizlikler yüzünden onlardan yüz çevirerek Volkan gazetesini çıkarıp bağımsız muhalefet yapmaya başladı. Gazetesinde hem II. Abdülhamid’e ve hem de İttihatçılara muhalefet ediyordu. Net bir fikir dünyası yoktu. Ancak kendince gördüğü yanlış uygulamaları bazı eklektik düşünceler ile (bazen muhafazakâr, bazen da yenilikçi) sert bir şekilde eleştiriyordu. Onun bu tavrını gören ulemaya mensup bazı muhalifler İttihad-i Muhammedi Cemiyeti adı altında bir cemiyet kurup Volkan gazetesinin de bu cemiyetin sözcüsü olmasını Derviş Vahdeti’ye teklif ettiler. Bir süre onlar ile görüşen Vahdeti, karanlık ilişkilerini dikkate alıp onlardan uzaklaştı ve kendi başına İttihad-i Muhammedi Cemiyeti’ni kurup gazetesini de cemiyetin resmi sözcüsü ilan etti. Volkan gazetesi kısa zamanda cemiyetin geniş kabul gördüğünü iddia ediyordu. Bu ortam içinde İsyan, 13 Nisan 1909 tarihinde (Rumî 31 Mart’ta meydana geldiği için “31 Mart Vak’ası” denilmektedir) sabahı daha önce adı geçen Avcı taburlarına mensup askerler Ayasofya Meydanı’nda (Sultanahmet) toplanarak gösteri yapması, silah atması ve bazı isteklerde bulunması ile başladı. Kısa zamanda toplanan kalabalıktan ahenkli bir ses çıkmıyordu. Fakat ortak söylem olarak Padişah’tan “şeriat”ın tam olarak uygulanmasını ayrıca Harbiye Nazırı Ali Rıza Paşa ve Meclis-i Mebusan Reisi Ahmet Rıza’nın görevden alınmasını istiyorlardı. Bu taleplere bakıldığında aslında isyancılar hem II. Abdülhamid ve hem de İttihatçılara karşı idiler. Bu görüntü tam da Derviş Vahdeti’nin gazetesindeki fikirler uygundu. Bu arada isyancılar Galata köprüsü civarında Ahmet Rıza zannederek Adliye Nazırı Nazım Beyi, ayrıca Tanin gazetesi başyazarı Hüseyin Cahid zannederek Lazkiye mebusu Arslan Bey’i öldürdüler. İş tamamen kontrolden çıktı. Bazı isyancılar sokaklarda “mektepli subay” avına çıktı. İstanbul tamamen isyancıların kontrolüne girdi. Padişah ise askerler arasında bir savaş olmaması için, isyancılar üzerine asker göndermek istemedi. Bu şartlar altında Selanik’te büyük bir hareketlenme oldu. Meşrutiyetin tehlikede olduğunu savunanlar hemen asker toplayarak İstanbul’a yürünmesini arzu ediyorlardı. Hemen gönüllü yazımına başlandı. Daha sonra “Hareket Ordusu” adını alacak olan bu ordunun başına Selanik Redif fırkası kumandanı Hüseyin Hüsnü Paşa getirildi. Kısa zamanda farklı etnik kimliklerden oluşan bir ordu tertip edildi ve yola çıkarıldı (20 Nisan). Hareket Ordusu hiçbir mukavemet görmeden İstanbul’a girdi. 24 Nisan’da sıkıyönetim ilan edildi ve isyan tamamen sona erdi. Bu tarihten itibaren isyanın sorumlusu aranmaya başlanır. Öncelikle Abdülhamid, İttihatçılara karşı muhalefeti harekete geçirmekle suçlanır. 27 Nisan 1909’da Meclis-i Ayan’ın Ayasofya civarındaki binasında Said Paşa’nm başkanlığında toplanan 240 mebus ve 37 ayandan oluşan Meclis-i Umûm-i Millî II. Abdülhamid’in haline karar verdi. Yerine kardeşi V. Mehmed Reşad (1844-1918) Osmanlı Padişahı oldu. Böylece II. Abdülhamid’in otuz üç yıllık saltanatı sona erdi.