YENİ TÜRK EDEBİYATINA GİRİŞ II Dersi Avrupa ile Siyasi ve Kültürel İlişkiler soru detayı:

PAYLAŞ:

SORU:

Avrupa’daki teknik ve bilimsel gelişmelerin tüm dünyaya yayılması Osmanlı Devleti’ni nasıl etkilemiştir?


CEVAP:

Avrupa’daki teknik ve bilimsel gelişmelerin tüm dünyaya yayılması, toprak kaybetmeye başlayan ve eski gücünü yitirme tehdidiyle karşı karşıya kalan Osmanlı Devleti’ni de derinden etkiler. Coğrafi keşifler, Avrupa’daki bilimsel, teknik, endüstriyel gelişmeler ve sanayi devrimi, Avrupa’ya ilerleyişi duran ve içteki karışıklıklarla mücadele eden Osmanlıları çözüm arayışlarına iter. 17. yüzyıl ortalarında eski gücünü yitirmeye başlayan Osmanlı Devleti, ekonomik olarak zayıflamaya ve ticari anlamda da güç kaybetmeye başlar. Avrupa’daki gelişmelerin Osmanlı Devleti’ne olumsuz etkisi başlangıçta daha çok ekonomik
alandadır. 18. yüzyılda Avrupalıların ucuz fiyata aldıkları Osmanlı hammaddelerini işlenmiş olarak Osmanlılara yeniden satmaları, fabrika ürünleriyle el yapımı ürünlerin rekabet edemeyecek hale gelmesi ve Avrupalı tüccarların sadece İstanbul’da değil Anadolu’nun çeşitli illerinde de ticaret yapmaya başlamaları Osmanlı ticari sisteminin güç kaybetmesine ve Avrupa lehine dönmesine yol açar (Budak, 2008, s. 31-32).Yenilgilerin ve Avrupa’ya karşı tutum değiştirilmesi gerektiğinin resmî belgeleri niteliğinde olan Karlofça (1699) ve Pasarofça (1718) antlaşmalarının sonucu olarak toprak
kaybedilmesi, Osmanlıların yüzünü Avrupa’ya çevirmesinde oldukça etkilidir. Karlofça Antlaşması’yla on altı yıl süren savaşların sona ermesine rağmen Osmanlı Devleti bu savaştan hem maddi hem de manevi zararlarla çıkar. Elden çıkan toprakların yanı sıra ülkeidari, mali, askerî ve sosyal bakımdan güç yitimine uğradığı gibi düzende ve güvenliktede bozulmalar ve bazı zafiyetler görülür. Karlofça Antlaşması, Osmanlı yayılmasının ve hâkimiyetinin durduğunu ve Osmanlı gücünün artık Avrupalı devletler nezdinde silindiğini belgelemesinden dolayı diplomatik bir önem de taşır. Zira artık büyük Avrupa devletleri, bu antlaşmadan sonra ortak çıkarları için Osmanlı’nın içişlerine karışma hakkına sahip olduklarını kabul ettirme yolunda adımlar atarlar. Bununla birlikte bu antlaşmadan sonra Osmanlı hükûmeti de önceden önem vermediği İngiltere, Fransa, Flemenk gibi bazı Avrupa devletlerinin etkisi altında kalmaya başlar ve bu devletlerle antlaşma yoluna giderek mevcut durumunu idare etme çabası içine girer. Karlofça ve Pasarofça Antlaşmaları ile bu antlaşmalardan sonraki temaslar, Avrupa’yla daha yakından ilişki içinde olma gerekliliğini de ortaya çıkarır. Barış için aracı olmak isteyen İngiltere, Felemenk ve Fransa
elçileriyle yapılan görüşmeler diplomasi alanında daha sağlam gelişmelere sebep olur ve
Avrupa hükümdarlarına gönderilen mektuplarla dostluk tezahürlerine yer verilir (Uzunçarşılı, 1988b). Toprak kayıplarının artmasından dolayı Avrupa devletleriyle yakın ilişkiler kurulması ve ıslahatlar yapılması yönünde çözüm önerileri ortaya atılır. 17. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin teknolojik düzeyi ile Avrupa’nın teknik gelişmişliği arasında doldurulması güç bir uçurum görülmeye başlanır. Bu uçurumun en belirginleştiği alan ise askerlik teknolojisidir (Berkes, 2006, s. 73). Aradan geçen yüzyıllar boyunca
Avrupa devletleri Osmanlı’nın savaş tekniklerini öğrendikleri gibi bu alanda Osmanlı’yı
oldukça geride bırakmışlardır. Zira 18. yüzyılın başlarında Rönesans’ın inşa ettiği değişiklikleri algılayan, coğrafi keşifler sayesinde üretim imkânlarını genişleten, skolastik düşüncenin ve feodal sistemin sınırladığı çerçevelerden çıkarak yeni ve gelişmiş hayat şekilleri yaratmaya başlayan bir Avrupa karşısında ilmî hayatı durmuş, iktisadi düzeni ve üretim güçleri savaşlar, isyanlar ve kargaşalıklarla altüst olmuş bir Osmanlı İmparatorluğu mevcuttur (Tanpınar, 2003, s. 42).
Bütün bu çözülme sürecinde Avrupa’yı yakından incelemek, oradaki bilimsel gelişmeleri ve özellikle sosyo-kültürel hayatı takip etmek arzusu Lale Devri olarak bilinen 1718-1730 yılları arasında iyice belirginleşir. Yeni ve Avrupai bir yaşam anlayışının benimsenmesi yolunda adımların atıldığı ve barışçıl bir anlayışın hüküm sürdüğü bu devrin bütününde Avrupa etkilerini görmek mümkündür. 18. yüzyıla kadar daha çok savaşlar nedeniyle ilişki içerisinde bulunan Osmanlı Devleti ile Avrupa, bu yüzyılın ilk yarısından
itibaren birbirlerini sosyo-kültürel açıdan da tanıma gereği duyarlar. Nitekim bu devirde,
Fatih Sultan Mehmet’ten beri İstanbul’da yaşayan yabancı topluluğu da yavaş yavaş yüksek
tabakanın arasına girmeye başlar (Tanpınar, 2003, s. 44).