SORU: “Bilginin olanaklılığı” ne anlamda kullanılmıştır?
CEVAP: Felsefeciler, biraz şaşırtıcı bir şekilde, bilginin olanaklılığı konusunda da irdelemelerde bulunup, genelde sormaya alışık olmadığımız sorular sorarlar. Bilginin olanaklılığı konusu sıra dışı bir tartışma konusudur. Çünkü “üst düzey bilişsellik” veya “bilgisellik” bize insan olmanın özünde yatan bir özellik gibi görünür. Bu açıdan bakıldığında “bilgi edinmenin olanaklılığın” ne tür bir soruna karşılık geldiğini anlamak ilk başta zor görünebilir. Ancak, felsefe disiplininin içinde çalışmaya başlayan insanların kısa sürede fark ettiği gibi, felsefi sorgulamaların derinliğinin ve çapının önceden belirlenebilecek düşünsel bir sınırı bulunmamaktadır. Elbette insanlar için düşünsel sınırlar zihinsel, dilsel ve kavramsal olanaklar veya yetiler tarafından istemsiz olarak belirlenebilir; ancak bu tür “verili” sınırların içinde felsefecinin sorgulamadan kabul etmesi gereken değişmez ilkeler veya doğrular yoktur. Felsefeyi diğer düşünme ve araştırma dallarından ayıran en önemli özelliklerden birisi budur. Bir mühendis, avukat, mimar veya doktor işini yapabilmek için sorgulamayacağı temel varsayımlara gereksinim duyar. Felsefecinin ise, belli varsayımları ve yönelimleri olsa da, bu varsayımlar, inançlar ve yönelimler her zaman sorgulamanın hedeflerinden biri olabilir. Bu durumun doğal bir sonucu, felsefenin kesin ve herkesin üzerinde uzlaşabileceği sonuçlara kolayca ulaşamamasıdır. Ancak “kesinlikten uzaklık” ve “her an yolda olma durumu” felsefenin özgürlük alanını genişleten ve diğer araştırma alanlarından ayıran özelliklerdir.