EKONOMİ SOSYOLOJİSİ Dersi FEMİNİZM VE İKTİSAT soru detayı:
SORU:
Biyolojik determinizmin kadına bakış açısı nasıldır? Bu bakış açısına hangi eleştiriler yöneltilebilir?
CEVAP:
Biyolojik determinizme göre; kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklılık, onlara farklı toplumsal roller yüklemektedir. Bu yaklaşım, kadının ezilmesinin nedeninin biyolojik farklılıktan kaynaklandığını, kurtuluşunun da yine bu biyolojik farklılığı kullanmasına bağlı olduğunu savunmaktadır. Genel olarak, hukuk, ahlak gibi norm ve bağlayıcılık niteliği olan toplumsal etkinliklerin meşruluk tartışmalarında, özelde de kadın-erkek ilişkilerinde ve sosyal rollerindeki farklılığın, cinsiyete dayalı toplumsal işbölümünün, “insan doğası”na göndermede bulunularak açıklama girişimlerinde pek dikkat edilmeyen temel bir sorun vardır. Burada çok ayrıntıya girmeden kısaca değinmek yararlı olacaktır. Toplumu diğer canlıların birlikteliklerinden ayıran en temel unsurların başında kültür gelmektedir. Doğa (nature) bir tümel kategori olarak, insanın hazır bulduğu, kültür (culture) ise ortaya koyduğu her şeydir. Belirtmek gerekir ki, burada kullanılan anlamıyla kültür, insanın ortaya koyduğu maddi ve manevi her şeyi kapsayan çok geniş içerikli bir kavramdır. Kuşkusuz bu ikisi arasında çok sıkı bir etkileşim vardır. Ancak, insan doğasına, kültürel bir filtre konmadan var olma ortamının hazırlanması bugün uygarlık birikimi olarak görülen, dilden hukuka, ahlak kurallarından sosyal normlara, giyim kuşamdan yemek kültürüne kadar her şeyin yok olması anlamına gelecektir. Çünkü insan doğası kendiliğinden ne “iyi” ne de “kötü”dür. “İyi” ve “kötü” kategorilerinin içeriği kültürel olarak tanımlanmakta ve “uygarlık”(lar) bu tanımlamaların içinde yer aldığı değer ve anlam dünyasında insan doğasının disipline edilmesiyle meydana gelmektedir. İçinden geldiği gibi sesler çıkaran insan konuşmuş sayılmaz; konuşmanın kuralları vardır. İçinden geldiği gibi davranan kişi de “insan” olamaz; insan olmak için birçok davranış kodunu içselleştirmek gerekmektedir. Dolayısıyla toplum hayatı, doğa ile kültürün birbirlerinin simetrileri olduklarında değil, doğanın kültür potasında yönlendirildiğinde oluşmaktadır. Bu yüzden bütün toplumsal kurumların meşruiyetinin, içeriği kültürel olarak doldurulan zıt insanların bir arada bulunduğu soyut bir insan doğasına gönderme yapılarak sağlanması mümkün değildir. Burada cinsiyete dayalı toplumsal işbölümü konusuna dönecek olursak, toplumsal düzen için insan doğasının bir bölümü olarak cinsiyetin simetrisi olacak düzenlemeler yapmak zorunluluğu olmadığını belirtmek gerekir. Kadın ve erkek arasındaki farklılığın biyolojik boyutunu oluşturan cinsellik (sex) biyolojik bir kategoridir. Ancak kadın ve erkekler arasındaki biyolojik, fizyolojik, psikolojik ve cinsel farklılıkların toplumsal hayatın kurulmasında ne tür bir rol farklılaşmasına neden olduğu sorusu toplumsal cinsiyet (gender) kavramıyla açıklanmaktadır. Toplumsal cinsiyet erkek ve kadınlara atfedilen kültürel olarak biçimlenmiş özellik ve davranışlara denmektedir. Kısacası, cinsiyet kavramı kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklılıkları ifade ederken, toplumsal cinsiyet kavramı ise kadın ve erkeğin tutum ve davranışlarının, toplumsal rol ve sorumluluklarının biyolojik farklılıklarından kaynaklanmadığını bunu, sosyalleşme süreci içinde kültürel olarak öğrendiklerini ve aynı zamanda bu rol ve sorumlulukların onlara atfedildiğini anlatmaktadır. Kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklılıkların neler olduğuna ilişkin, kökeni çok eskilere dayalı tartışmalar vardır. Bu tartışmaların toplumsal bir kategori olarak kadın ve erkek kavramlarının içlerinin doldurulmasında çok önemli rolleri vardır. Çünkü kadın ve erkek ayrımının biyolojik olarak temellendirilmesi, toplumsal işbölümündeki rol farklılaşmasının meşrulaştırılması için hayati önem taşımaktadır. Önce biyolojik verilerden hareketle kadın ve erkek doğasının tespit edilmesi, ardından toplumsal işbölümünün de tespit edilen bu doğal niteliklere uygun olarak yapılması kadın merkezli tartışmaların temel eksenini oluşturmaktadır. Bu yaklaşım feministler tarafından eleştirilmektedir. Toplumsal normlar, amaçlar ve inançlar çerçevesinde yapılan düzenlemeler biyolojik eğilimlerin denetlenmesi ve yönlendirilmesini gerekli kılabilir. Burada karşımıza, sözü edilen inanç, değer ve normların bağlayıcılığının ne olduğu sorusu çıkmaktadır. Dolayısıyla sorun insan doğa sının neleri zorunlu kıldığından, insanların hangi ilke ve normlarla kendilerini kayıtlı kılacaklarına kaymaktadır.