SİYASİ TARİH Dersi SOĞUK SAVAŞ'IN SONA ERMESİ soru detayı:

PAYLAŞ:

SORU:

Carter yönetiminin uyguladığı politikanın boyutlarını açıklayınız.


CEVAP:

Birinci olarak, Carter yönetimi 1980 Ocağı’nda İkinci Soğuk Savaşı resmen başlatan yeni doktrinini açıkladı. “Carter Doktrini” olarak adlandırılan bu doktrin, Orta Doğu’da Amerikan çıkarlarına karşı girişilebilecek bir harekete, ABD’nin gerekirse askerî güç kullanarak doğrudan müdahâle etmesini içermekteydi. Nixon Doktrini’nin terki ve Eisenhower Doktrini’nin restorasyonu anlamına gelen bu değişiklik, ABD’nin yeniden güç ve çatışma politikalarına döndüğünü göstermekteydi. Bu politika değişikliği ABD’nin bölgede askerî güç bulundurma ihtiyacı içine girmesine neden oldu. Bu ise gene başkan Carter Dönemi’nde 1977 yılında oluşturulmaya başlanan Çevik Kuvvet’in (Rapid Deployment Force) güçlendirilmesi ve bölgede konuşlandırılması ihtiyacını doğurdu. Artık ABD dış politikasının doğrultusu belirgin bir biçimde Orta Doğu’ya çevrilmiş oldu.

İkinci olarak, Carter yönetiminin etkin isimlerinden olan ulusal güvenlik danışmanı Brzezinski tarafından geliştirilen bir başka politika Carter doktrinin taktik yanını oluşturdu. “Yeşil Kuşak doktrini” olarak da adlandırılan bu doktrine göre, Orta Doğu’da İslam komünizme ve SSCB’ye karşı kullanabilirdi. Bunun yolu ise bölgede Amerikan politikalarıyla uyumlu ülkelerde İslami gelişimi kontrol ederek, uyumsuz ülkelerde ise kışkırtarak, bu bölgelere SSCB etkisinin girmesini önlemek ve SSCB’yi ‘yeşil kuşak’ ile çevrelemekti.

Üçüncü olarak, Carter yönetimi, Kongre’ye egemen olan sağcı güçlerin de büyük etkisiyle ABD ve SSCB arasında yumuşamanın ürünleri olan silahsızlanma, ticaret gibi konularda ilişkileri dondurma yolunu seçti. 1979 yılı başında imzalanan nükleer silah indirimine yönelik SALT-II Antlaşması’nın geri çekilmesi, SSCB’ye yapılan ihracata sınırlar konulması ve 1980 Moskova Olimpiyatlarını boykot gibi eylemler içeren bu politika, iki blok arasındaki ilişkilerde ciddi bir soğumaya neden oldu.

Dördüncü olarak, Carter yönetimi askerî harcamalarda önemli artışlar yaparak konvansiyonel ve nükleer silahlanma yarışını yeniden başlattı. ABD’nin dünya çapındaki artan yükümlülüklerine paralel biçimde Amerikan askerî harcamaları önemli artışlar gösterdi. Carter’ın bu silahlanma politikası NATO’nun Avrupalı müttefiklerinin de askerî harcamalarda artışa gitmelerini içeriyordu. NATO’nun askerî ve siyasal açıdan güçlendirilerek bir anlamda 1960’ların ortalarından itibaren gerileyen NATO “birlikteliğinin” yeniden tesisini hedefleyen bu politika blok politikasının eski “sıkılığını” yeniden kazanmasını ve NATO üyeleri arasında eş güdümün sağlanarak özerk hareketlerin engellenmesini amaçlamaktaydı.

Beşinci olarak, Carter yönetimi ilk döneminden beri uyguladığı, dış politikada insan hakları argümanını kullanma stratejisini çok daha belirgin bir biçimde ortaya çıkardı. Bu politikanın birincil hedefi, o dönemde Polonya’da beliren huzursuzluğun gösterdiği gibi Amerikan karşıtı ülkelerde, yönetimler ve halk arasındaki gerginliği arttırmak ve bu anti-demokratik yönetimlerin meşruiyetine doğrudan bir darbe vurmaktı. Özellikle Polonya ve Macaristan gibi Doğu Avrupa ülkelerinde izlenen bu strateji halk gözünde meşruiyetini yitirmiş hükûmetlerin Sovyet müdahâlesi ile ayakta kalabilecekleri gerçeği göz önüne alındığında, Sovyet imajına da indirilebilecek çok önemli bir darbe niteliği kazanacaktı. Bu da girişilen küresel mücadelede Sovyet gücünün zayıflaması ve dikkatini daha çok blok içi meselelere çevirmesine neden olacaktı.