CEZA HUKUKU Dersi Kusurluluk soru detayı:
SORU:
Cebir ve tehdit kavramlarını açıklayarak bu durumlarda kusurluluğun nasıl etkilendiğini söyleyiniz.
CEVAP:
Başka türlü davranma imkânı varken, tercihini haksızlık teşkil eden bir fiili işlemekten
yana kullanan kişi kusurlu sayılıp cezalandırılır. Cebir ve tehdit, kişinin irade yeteneğini
etkileyen hâllerden bir diğerini oluşturmaktadır. Nitekim TCK’nın 28. maddesine göre;
karşı koyamayacağı veya kurtulamayacağı bir cebrin veya ağır ve muhakkak bir tehdidin
etkisi altında suç teşkil eden bir fiili işleyen kişi, hür bir iradeyle hareket etmiş olmayacağından kusurlu sayılmaz ve cezalandırılamaz. Bu gibi hâllerde cebir ve tehdidi kullanarak
başkasına suç işleten kişi, işlenen bu suç nedeniyle fail olarak (dolaylı fail) sorumlu tutulur.
Tehdit hâlinde kişi, istenildiği şekilde davranmaması hâlinde bir kötülük gerçekleştirileceği beyanıyla korkutulmaktadır. Tehditte, ileride gerçekleştirileceği bildirilen kötülüğün oluşturduğu manevi bir zorlanma söz konusudur. Tehdit altında suç teşkil eden bir
fiili işleyen kişi fiili iradi olarak ve dolayısıyla kasten gerçekleştirmektedir. Ancak bu irade
tehdit nedeniyle zorlanmış bir iradedir. Bu nedenle, kişi bu iradenin oluşum şartları itibariyle kınanamamakta, işlemiş olduğu fiil bakımından mazur görülmektedir.
Örneğin A, noter olarak görev yapan B’nin oğlunu kaçırır. Daha sonra B’yi arayarak
kendisine bir arsanın satımı hususunda C’nin kendisini yetkilendirdiği vekâletnamesini
hazırlamasını ister ve aksi takdirde oğlunu öldüreceğini söyler. Oğlunun hayatı konusunda endişeye kapılan B, kendisinden istenileni yapar ve resmi belge niteliğindeki
vekâletnameyi sahte olarak hazırlayarak A’ya verir. Bu olayda B, ağır ve muhakkak bir
tehdidin etkisi altında böyle bir belgeyi hazırlayıp A’ya verdiği için özgür iradeyle hareket
etmemiştir. Dolayısıyla işlemiş olduğu fiilden dolayı mazur görülecektir. Buna karşılık A,
resmi belgede sahtecilik suçunun (dolaylı) faili olarak cezalandırılacaktır.
Bir kişi cebir kullanılmak suretiyle de belli bir fiili işlemeye zorlanabilir. Ancak burada
söz konusu olan cebir, mutlak cebir (vis absoluta) değil, zorlayıcı cebirdir (vis compulsiva). Zira mutlak cebrin, yani karşı konulamaz cebrin söz konusu olduğu hâllerde, üzerinde cebir kullanılan kişinin iradesi tamamen ortadan kaldırılmakta, dolayısıyla bu kişi bir
araç konumuna indirgenmektedir. Bu nedenle, mutlak cebrin uygulandığı hâllerde, buna
maruz kalan kişinin iradi olarak gerçekleştirdiği bir fiilden bahsedilemez.
Buna karşılık, zorlayıcı cebirde durum farklıdır Zorlayıcı cebirde, kişiye karşı fiziki
güç kullanmak suretiyle, onun veya bir üçüncü kişinin iradesi ve davranışları üzerinde
zorlayıcı bir etki meydana getirilmesi söz konusudur. Cebre maruz kalan kişi, bu fiziki
gücün meydana getirdiği acının etkisiyle belli bir davranışta bulunmaya zorlanmaktadır.
Uygulanan güç nedeniyle kişi hâlen icra edilen saldırıdan kurtulmak için istemediği ve
haksızlık teşkil ettiğini bildiği hâlde suç teşkil eden bir fiili işlemektedir. Dolayısıyla cebre
maruz kalan kişinin iradi karar verme ve hareket etme özgürlüğünden söz etmek mümkün değildir.
Cebre maruz kalan kişinin gerçekleştirdiği davranış, hukuki anlamda fiil niteliğine
sahiptir ve bu kişi işlediği fiil bakımından kasten hareket etmektedir. Bu kişinin işlediği
ve haksızlık teşkil eden fiilden dolayı cezalandırılmamasının nedeni, uygulanan cebir nedeniyle haksızlığı tercih etmek mecburiyetinde kalmış olmasıdır. Örneğin bir kimsenin
kolunun arkaya kıvrılarak, bundan kurtulması için eline verilen taşı mağazanın vitrinine
atmak zorunda bırakılması, aynı şekilde bir bayanın saçlarından sürüklenerek başkasına
hakaret etmeye zorlanması gibi hâllerde kişi cebrin etkisinde kalarak suç işlemiş olmaktadır. Mağazanın vitrinine elindeki taşı fırlatan kişi, işlediği fiilin bilincindedir ve dolayısıyla
mala zarar verme suçunu kasten işlemiştir. Ancak bu kişi kendisine hâlen uygulanmakta
olan cebirden kurtulmak için böyle bir fiili işlemek mecburiyetinde bırakıldığı için hakkında kınama yargısında bulunmak mümkün değildir.