TEMEL İNSAN HAKLARI BİLGİSİ II Dersi İnsan Hakları Kavramının Tarihi Gelişimi soru detayı:

PAYLAŞ:

SORU:

Eski Yunan uygarlığında insan hakları nasıl olmuştur?


CEVAP:

Kişi hak ve hürriyetleri kavramının fikir tohumlarını ve insan haklarının uygulanmasının ilk örneklerini İlk Çağ medeniyetlerinde, özellikle Eski Yunan’da bulabileceğimiz görüşü yaygın olan bir görüştür. Tabii ki insan hakları kavramının oluşup gelişmesinde Eski Yunan şehir devletlerinin katkıları olmuştur (Ünal, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi İnsan Haklarının Uluslararası İlkeleri, s.11). Ancak bu katkının boyutlarının tam olarak ortaya konulabilmesi için bu şehir devletlerinde kişi hak ve hürriyetlerinin gerçekleşip gerçekleşmediğine bakmak gerekir. Her şeyden önce, demokrasi olarak nitelendirilen site devletlerinin gerçek bir demokrasi olup olmadığı noktası üzerinde durmak lazımdır. Eski Yunan sitelerinin birçoğunda vatandaşlar doğrudan doğruya devlet yönetimine katılmaktaydılar. Doğrudan demokrasinin uygulandığı sitelerde vatandaşlar bir araya toplanarak kanun yapar, savaş veya barışa karar verirlerdi. Yüksek memurları ve hâkimleri kendileri seçerlerdi. Zaten site yönetiminin demokrasi olarak adlandırılışı vatandaş topluluğunun aktif olarak siyasi faaliyetlere katılma haklarına sahip olmalarıydı (Kapani, Kamu Hürriyetleri, s.19). Söz konusu gerçeği anlamak amacıyla kendimize sormamız gereken “vatandaş” sıfatı ile nitelenen kişiler kimlerdir? sorusudur. Bu sorunun cevabı Eski Yunan ve Roma’daki insan hakları anlayışını gözler önüne sermektedir. İşin aslına baktığımızda toplum içerisinde vatandaş sıfatını taşıyan kimseler sadece küçük bir azınlıktan ibarettir. Eski Yunan ve Roma uygarlığında site ahalisinin önemli bir kısmını, belki de çoğunluğunu, her türlü haktan tamamen yoksun, kanun nazarında eşya ve hayvandan farksız olan köleler kitlesi oluşturmaktadır. Köleler hiçbir hak ve özgürlüğe sahip olmayan üretim aracıydı, bugünkü makinenin yerini tutan bir varlık olarak görülmekteydiler (Akad-Vural Dinçkol, s. 5). Bu sistem içerisinde siyasal haklara sahip olan ve devlet yönetimine katılabilen kişiler toplumun geneli içerisinde azınlık olarak karşımıza çıkar. O tarihlerden elimize ulaşan verilere göre yönetime katılma oranı Eski Yunan uygarlığında %5 civarındadır (Kapani, Kamu Hürriyetleri, s.20). Toplum içerisinde azınlık olarak kabul edilebilecek bir kesimin kararları ile tüm toplumun idaresi bizim bugün anladığımız şekilde bir demokrasiye işaret etmemektedir. Ama yine de halkın az bir kesimine de olsa yönetime katılma hakkının verilmesi o dönem şartları içerisinde radikal bir uygulama olarak kabul edilebilir. Bu özelliği ile Eski Yunan siteleri içerisinde en demokratik sayılanı bile gerçekte bir oligarşi olmaktan öteye gidememiştir. Sistem içerisinde ayrıcalıklı sınıfa mensup kişiler, yani yurttaşlar bakımından bile kişi özgürlükleri söz konusu değildi (Gemalmaz, s. 11; Okandan, s.122). Devletin temeli olarak dini alan eski çağın devletlerinde ve en tipik örnek olarak Yunan devletlerinde hiçbir zaman siyasal topluluk kavramı ile dinî cemaat kavramı birbirinden ayrılamamıştır. Hâl böyle olunca devlet, hem dinî hem maddi hem de manevi alanda mutlak bir otoriteye sahip, son derece güçlü bir kuruluş olarak karşımıza çıkmaktadır. Devlet, yönetim sisteminin zirvesinde mutlak hâkim konumundadır. Devletin topluluk hayatında el atmadığı, otoritesini kullanmadığı, müdahale etmediği hiçbir alan yok gibidir. Bu toplumlarda devlet halkın malından, işinden, eğitim ve terbiyesinden vicdani inançlarına, aile ilişkilerine, hatta kılık kıyafetine, yiyeceğine, içeceğine kadar her şeyine karışır (Kapani, Kamu Hürriyetleri, s 21). Böyle bir sistem içerisinde doğrudan demokrasi nispeten gerçekleştirilmiş olsa dahi kişi hürriyetlerinin, dolayısıyla insan haklarının varlığından söz etmek pek mümkün değildir. O dönemde Eski Yunan’da özgürlük sadece siyasal faaliyetlere katılabilmek olarak karşımıza çıkar. Bu bakımdan söylenebilir ki Eski Yunan devletlerinde siyasal yetki ile özgürlük birbirine karıştırılmıştır.