SOSYOLOJİDE YAKIN DÖNEM GELİŞMELER Dersi Kendisiyle Yüzleşen Toplum: Risk Toplumu soru detayı:
SORU: Geçmiş dönemlerdeki bireylerin korkuları ve ruhsal durumları ile risk toplumu olarak tanımlanan günümüz toplumunda yaşayan bireylerin korkuları ve ruhsal durumları arasında ne gibi farklılıklar vardır?
Geçmiş dönemlerdeki bireylerin korkuları ve ruhsal durumları ile risk toplumu olarak tanımlanan günümüz toplumunda yaşayan bireylerin korkuları ve ruhsal durumları arasında ne gibi farklılıklar vardır?
CEVAP: “Histeri 19. yüzyılda ruh doktorlarının karşılaştıkları en yaygın sorundu. Bu sinirsel düzensizliklerin varlık nedeni tutucu bir dönem olan Viktoryen dönemde cinsel iffetin de ötesinde bir şeydi; bu dönemin kültürel ortamında ailenin kültürel görüntülerinin korunması yönünde büyük bir baskı vardı; öyle ki kaos içindeki toplumda ailenin kendisi başlı başına bir düzen ilkesiydi. Bu görüntüler düzenlemesinin karşısında ise duyguların irade dışı dışa vurulmasına dair korku ve inanç yer alıyordu”. 19. yüzyılın günlük yaşam ritüelinin bir yansıması olarak histeri oldukça yaygın bir durumdu. 20. yüzyıla gelindiği zaman ise histerik durumlara ilişkin veriler zayıflamıştır. Bu yüzyılda ise bireyler genel olarak, belirsiz bir ruh hâli içindedirler. Kişi bir sıkıntı içindedir, fakat bu tanımlanamayan ve somut bir niteliğe sahip olmayan bir sıkıntıdır. “Sıkıntı, kelimenin tam anlamıyla biçimsizlik hâlidir. Bir bağlantısızlık ya da dağılma, eylemlilikten kopma duygusu ki bunun aşırısı şizofrenik dili doğurur; rutin tarzında ise eylemliliğin tam ortasında bir anlamsızlık hissi vardı”. Birey dış dünya ile bağını kopararak kendisine dönmüştür, dışarıyla ilgilenmektense kendi içine kapanmıştır. Fakat kendi içine dönen birey bir doyum yaşamaz aksine kendine zarar verir, bir boşluk içindedir, ne hissettiğini anlamlandıramaz. 21. yüzyılın bireyinde ise, sürekli olarak çeşitli risklerle yaşayan birey ne yapacağını, nasıl davranacağını, ne yemesi gerektiğini bilemez. Özellikle iletişim araçlarının yönlendirdiği yaşamın her alanında, sürekli bir tehdidin var olduğu ve kişilerin tehlike altında olduğu şeklinde haberler, ilanlar bireyleri daha fazla korkut- maktadır. Bireyler bu kadar çok tehdidin var olduğu bir ortamda en iyi davranışın hiçbir şey yapmamak olduğunu düşünmekte ve geçmişte bireylerin asli görevleri olarak kabul edilen birçok konuda uzmanlardan yardım istemeye başlamaktadırlar. Risk toplumunun bireyi, daha önceden tek başına rahatlıkla yaptığı işleri artık bir uzman yardımı almadan yapmanın ciddi tehlikeleri olduğuna inanmaya başlamıştır. Çocuğunun doğumundan başlayarak; çocuğuna nasıl ve neyi yedirmesi gerektiğini, ona nasıl davranırsa onun için daha iyi olacağını, onun geleceği için ne gibi yatırım kararları alması gerektiği, hangi okula gideceği ve bunun gibi birçok konuda bir uzman yardımı almaya başlayan birey bunları tek başına ve kendi kararları çerçevesinde yapmaya cesaret edemez olmuştur. “Risk saplantısının nihai sonucu in- sanın çaresiz bir varlık olarak görülmesi ve insanın ilerleme potansiyelinin küçümsenmesidir. Sonuçta ortaya çıkan insan oldukça garip bir yaratıktır. İnsanın yaşadığı başarısızlıklar, hatalı bir kararın sonucu ya da ders alınacak birer deneyim olarak görülmez, gündelik yaşamla baş edemeyen bir yaratığın doğal durumu olarak kabul edilir. İnsanın yaşamla baş edemeyeceği şeklindeki bu varsayım risk yelpazesini daha da genişletir”. Sonunda kendine güvenen, kendi ve sorumlu olduğu kişiler adına sağlıklı kararlar alabileceğine inanan aktif birey ortadan kalkar, onun yerine birey pasif hâle gelir. Ve bu birey için önemli olan güvenliğini sağladığı bir ortamda risklerden uzak bir şekilde yaşamaktır.
“Histeri 19. yüzyılda ruh doktorlarının karşılaştıkları en yaygın sorundu. Bu sinirsel düzensizliklerin varlık nedeni tutucu bir dönem olan Viktoryen dönemde cinsel iffetin de ötesinde bir şeydi; bu dönemin kültürel ortamında ailenin kültürel görüntülerinin korunması yönünde büyük bir baskı vardı; öyle ki kaos içindeki toplumda ailenin kendisi başlı başına bir düzen ilkesiydi. Bu görüntüler düzenlemesinin karşısında ise duyguların irade dışı dışa vurulmasına dair korku ve inanç yer alıyordu”. 19. yüzyılın günlük yaşam ritüelinin bir yansıması olarak histeri oldukça yaygın bir durumdu. 20. yüzyıla gelindiği zaman ise histerik durumlara ilişkin veriler zayıflamıştır. Bu yüzyılda ise bireyler genel olarak, belirsiz bir ruh hâli içindedirler. Kişi bir sıkıntı içindedir, fakat bu tanımlanamayan ve somut bir niteliğe sahip olmayan bir sıkıntıdır. “Sıkıntı, kelimenin tam anlamıyla biçimsizlik hâlidir. Bir bağlantısızlık ya da dağılma, eylemlilikten kopma duygusu ki bunun aşırısı şizofrenik dili doğurur; rutin tarzında ise eylemliliğin tam ortasında bir anlamsızlık hissi vardı”. Birey dış dünya ile bağını kopararak kendisine dönmüştür, dışarıyla ilgilenmektense kendi içine kapanmıştır. Fakat kendi içine dönen birey bir doyum yaşamaz aksine kendine zarar verir, bir boşluk içindedir, ne hissettiğini anlamlandıramaz. 21. yüzyılın bireyinde ise, sürekli olarak çeşitli risklerle yaşayan birey ne yapacağını, nasıl davranacağını, ne yemesi gerektiğini bilemez. Özellikle iletişim araçlarının yönlendirdiği yaşamın her alanında, sürekli bir tehdidin var olduğu ve kişilerin tehlike altında olduğu şeklinde haberler, ilanlar bireyleri daha fazla korkut- maktadır. Bireyler bu kadar çok tehdidin var olduğu bir ortamda en iyi davranışın hiçbir şey yapmamak olduğunu düşünmekte ve geçmişte bireylerin asli görevleri olarak kabul edilen birçok konuda uzmanlardan yardım istemeye başlamaktadırlar. Risk toplumunun bireyi, daha önceden tek başına rahatlıkla yaptığı işleri artık bir uzman yardımı almadan yapmanın ciddi tehlikeleri olduğuna inanmaya başlamıştır. Çocuğunun doğumundan başlayarak; çocuğuna nasıl ve neyi yedirmesi gerektiğini, ona nasıl davranırsa onun için daha iyi olacağını, onun geleceği için ne gibi yatırım kararları alması gerektiği, hangi okula gideceği ve bunun gibi birçok konuda bir uzman yardımı almaya başlayan birey bunları tek başına ve kendi kararları çerçevesinde yapmaya cesaret edemez olmuştur. “Risk saplantısının nihai sonucu in- sanın çaresiz bir varlık olarak görülmesi ve insanın ilerleme potansiyelinin küçümsenmesidir. Sonuçta ortaya çıkan insan oldukça garip bir yaratıktır. İnsanın yaşadığı başarısızlıklar, hatalı bir kararın sonucu ya da ders alınacak birer deneyim olarak görülmez, gündelik yaşamla baş edemeyen bir yaratığın doğal durumu olarak kabul edilir. İnsanın yaşamla baş edemeyeceği şeklindeki bu varsayım risk yelpazesini daha da genişletir”. Sonunda kendine güvenen, kendi ve sorumlu olduğu kişiler adına sağlıklı kararlar alabileceğine inanan aktif birey ortadan kalkar, onun yerine birey pasif hâle gelir. Ve bu birey için önemli olan güvenliğini sağladığı bir ortamda risklerden uzak bir şekilde yaşamaktır.