TEMEL İNSAN HAKLARI BİLGİSİ II Dersi İnsan Hakları Kavramı ve Kökeni soru detayı:

PAYLAŞ:

SORU:

Hak ve ödev ilişkisi nasıldır?


CEVAP:

Bilindiği üzere kazanılan her hak bir yükümlülüğü de beraberinde getirmekte; hakların karşılığı olan bu yükümlülükler de hak sahibine ait olmaktadır. Bu yükümlülükler hakkın niteliğine göre pozitif veya negatif olabilir. Yani kişi bir hak karşısında bir hareketi yapmakla yükümlü olabileceği gibi (pozitif anlamda yükümlülük) bir hareketten kaçınma yükümlülüğü altında da olabilir (negatif yükümlülük). Kişi bir hakkını ileri sürebilmek için o hakkın yükümlülüklerini noksansız yerine getirmiş olmalıdır. Fakat bu söz konusu durum insan hakları bakımından pek gerçekçi ve doğru bir yaklaşım değildir. İnsan hakları belli bir ödeve bağlanamayan devlete yönelik tek taraflı haklardır. “İnsan haklarının aynı zamanda onların özneleri için ödevler de içerdiği” veya varlıklarının ödevlerinin yerine getirilmesine bağlı olduğu görüşü yanlıştır (Erdoğan, İnsan Haklarına Kavramsal Bir Yaklaşım, s. 15). İllaki insan haklarına karşılık bir ödev bulma konusunda ısrarcı olunacaksa insan haklarının yükümlülüğü sadece insan olmaktır, denebilir. İnsan haklarının aynı zamanda bir ödeve bağlandığı şeklindeki anlayış tehlikelidir (Erdoğan, Anayasal Demokrasi, s. 118). Öyle bir durumda insan haklarının evrenselliği zarar görecektir. İnsan haklarının bir ödevi yerine getirme yükümlülüğüne bağlanması, bir hakka ilişkin ödevi yerine getirmeyenlerin o ödeve ilişkin haktan yararlanamamaları sonucunu doğuracaktır ki bu, insan haklarının etiğine ters düşer. Konuya diğer bir bakış açısıyla yaklaşacak olursak ahlaki bakımdan da bir ödevin söz konusu olduğu her durumda bir hakkın varlığından söz etmek de doğru olmaz (Erdoğan, İnsan Hakları Öğretisine Giriş, s. 26). Örneğin gördüğümüz bir trafik kazasında yaralılara yardım etmek için durmamız bir ödevken bu hareketimizin sonunda elde ettiğimiz herhangi bir hak yoktur. Diğer bir taraftan hakların önemli bir kısmının maddi içeriği bir şeyden yararlanmadır. Birçok hak, kişilere bazı yararlar sağlar; bu yararlanma durumu hakkın konusunu oluşturur. Ama her yararlanma durumu kendi başına bir hakkın varlığına delalet etmez. Bir hizmet veya bir olanaktan yaralanma ile bu yararlanmayı bir hak olarak ileri sürebilmeyi birbirinden ayırmak gerekir. Öyle ki bir olanaktan yararlanma durumunda kişi kendisine bahşedilen bir lütuftan yararlanıyor olabilir. Bu durumlarda yararlanmanın tek taraflı olarak ortadan kaldırılması kişide bir hak talebi yaratmaz. Esasen de bu gibi durumları hak kavramının kapsamına almak doğru olmaz (Erdoğan, Anayasal Demokrasi, s. 118).