TEMEL İNSAN HAKLARI BİLGİSİ II Dersi İnsan Hakları Kavramı ve Kökeni soru detayı:

PAYLAŞ:

SORU:

İnsan hakları nedir?


CEVAP:

İnsan hakları etimolojik, sosyolojik ve dolayısıyla ahlaki olarak kişinin sırf insan olduğu için sahip olduğu haklar demektir (Akıllıoğlu, İnsan Hakları I, s. 1). İnsan hakları eğer bir kişinin sırf insan olmasından dolayı sahip olduğu haklar ise, o zaman yalnızca insanların insan hakları vardır; eğer bir varlık insan değilse o tanımı gereği insan hakkına sahip olamaz (Donnelly, s. 30). Her sosyal olgu gibi insan hak ve hürriyetlerinin içeriği de toplum hayatının dinamizmi içerisinde ortaya çıkan şartlar veya yeni farklı inanç ve düşüncenin değerleri yönünde değişime ve gelişime uğramıştır. Bu bakımdan insan hak ve hürriyetleri, dinî inanç, felsefi düşünce ve dünya görüşünün bir yansıması ve sonucu olarak değişen ve gelişen bir nitelik taşımaktadır (Kıllıoğlu, s. 692). Bu sebepledir ki insan hakları konusunda bugün gelinen noktayı haklar bakımından ulaşılabilecek en son nokta olarak değerlendirmek mümkün değildir. Çünkü insan değiştikçe beklentileri arttıkça talep ettiği haklarda da değişiklikler olacaktır. O yüzden “insan hakları” geçmişten günümüze uzanan ve halen devam eden ve normal şartlarda devam edecek olan bir süreçtir. Bu tarihsel süreç içerisinde doğal hukuk düşüncesinden kaynaklanan haklar listesi de giderek genişlemiştir (Çoban, s. 291). Bu süreç içerisinde, artık bu haklara saygı gösterilmesi talebi, en etkili ve yaygın siyasi çağrı olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsan hakları ile ilgili olarak yapılan bu çağrıda da zaman içerisinde insan haklarının dinamikliğine bağlı olarak değişiklikler olmuştur. Eskiden insan hakları doktrininin temel amacı daha çok devletin, siyasi iktidarın sınırlandırılması iken bugün bu haklar bireylerin pozitif hak arayışları yoluyla devletin etkinlik alanını genişletmeye yönelik taleplerinin de temel dayanağı hâline gelmiştir (Erdoğan, Anayasal Demokrasi, s.115). Bu özelliği ile insan hakları siyasal iktidarın sınırlandırılması fonksiyonunun yanında, sosyal devlet anlayışının idareye hâkim kılınması için ahlaki bir temel vazifesi görmektedir. Bu durumdan insan haklarının ilk muhatabı devlet ve onun temsilcisi olan hükûmettir sonucu çıkartılabilir (Ünal, Temel Hak ve Özgürlükler ve İnsan Hakları Hukuku, s.19). İnsan haklarının muhatabı olarak devlet ve onun temsilcisi olarak hükûmet, insan haklarına hem müdahale etmemek hem de bazı çeşit hakların kullanılmasına da ortam hazırlamakla yükümlüdür. Devletler bu yükümlülüklerini insan haklarını anayasal güvence altına alarak yerine getirmektedir. Zaten anayasaların görevlerinden birisi de bireylerle ilgili olarak devlet yetkilerinin sınırlandırılmasıdır (Erdoğan, Anayasal Demokrasi, s.115). Bu sayede insan hakları devletlerin anayasalarında yer alarak devletin yetkilerini kullanmasında belli bir doğal sınır olarak karşımıza çıkar. Bu özelliği ile insan hakları, çoğu yazarlara göre, felsefi ve ahlaki temelli olmasına rağmen çıkışında ve bugün de siyasidir. Doktrinde ve uygulamada önceleri kamu özgürlükleri kavramı kullanılmış, daha sonra kavram olarak, “insan hakları” yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır (Akad-Dinçkol, s. 185-186; Uygun, İnsan Hakları Kuramı, s. 16). Kendisine pek çok değişik anlam yüklenen, siyasi, ahlaki, hukuki açıdan önem arz eden insan hakları kavramı üzerinde daha ayrıntılı bir incelemeye geçmeden önce hak kavramını öncelikli incelemekte yarar vardır.