TEMEL İNSAN HAKLARI BİLGİSİ II Dersi İnsan Hakları Kavramı ve Kökeni soru detayı:

PAYLAŞ:

SORU:

İnsan haklarının Antik Yunan'daki felsefi temelleri nasıldır?


CEVAP:

MÖ 5. yüzyılda Eski Yunan toplumlarının, bulundukları çağ bakımından insanlığı en üst düzeye ulaştırdıkları kabul edilmektedir. Yunanlılar Pers istilasına karşı savaş tehlikesini düşünmüşlerse de onların Perigles Çağı olarak adlandırdıkları dönemde olumlu gelişmeler yaşandığı bilinmektedir.
Eski Yunan toplumlarında polis-şehir devleti siyasi bir kurum olarak oluşturulmuştur. Bu durum, sınırları belli bir toprak parçası üzerinde siyasal, sosyal ve ekonomik bütünlük gösteren bir özelliğe sahiptir.
Bazı yazarlar, eski Yunan polisinin Mezopotamya kent uygarlıklarının gelişmesinden etkilendiğini ileri sürmekle birlikte; bu iddialar için kesin delil bulmak mümkün değildir. MÖ 7. yüzyılda toprakların zengin aristokratların elinde toplanması nedeniyle toplum içinde mülksüzler sınıfı çoğalmış ve bir çatışma başlamıştır. MÖ 632’de bu düzeni yıkmak için bir başkaldırı başlamış, aristokratlar sert önlemlerle bunu önlemeye çalışmış ve MÖ 624’te Drakon isimli birine ceza kanunu hazırlatmışlardır. Temel amacı; aristokratların mallarını ve canlarını korumak için çoğunlukla idam cezalarını içeren yaptırımlar oluşturmaktır. Aristokratlar, Drakon yasalarının kendileri için çözüm yolu olmadığını anlamış ve birtakım reformlarla sınıf çatışmalarını engelleyerek iş birliğine zemin hazırlamayı istemişlerdir. MÖ 594’te Solon, aristokratlar ile mülkiyet sahibi olmayan kişiler arasındaki siyasal çatışmada arkon (yasa koruyucu) seçilip Solon kanunları adıyla anılan birtakım düzenlemeleri yapmıştır. Solon kanunlarında borç köleliği kaldırılmış, toprak sınırlandırılması getirilmiş ve vatandaşlar soyluluklarına göre değil, zenginliklerine göre dört sınıfa ayrılmıştır (Şenel, s. 116-118). Bunlar; 1. 500 kile üzüm, buğday, şarap gibi bir mala sahip olanlar 2. 300 kile 3. 150 kile 4. 150 kilenin altında mal varlığı bulunanlardır. İlk üç sınıfın zorunlu askerlik hizmeti bulunmaktaydı. O dönem için bu bir yükümlülük değil bir ödül olarak görülmekteydi. 4. sınıfın askerlik ve vergi hizmeti yoktu. Seçme hakkı vardı ama bu sınıf memur ve yönetici seçilemiyordu.Bu kanunlarla Solon, “herkesin kanunlar önünde eşitliği” ilkesi üzerinde durmuştur. Solon’a göre ideal bir toplum ve devlet düzeni ancak halkın yöneticilere, yöneticilerin de kanunlara tabi olmasıyla sağlanabilir (Ünal, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, s. 66-67). Böylece “hukuk devleti” ve “hukukun üstünlüğü” kavramlarından tarihte ilk kez bahsedilir olmuştur (Ünal, Temel Hak ve Özgürlükler ve İnsan Hakları Hukuku, s.25). Ama Solon meşhur kanunlarıyla çağının ötesinde yeni bir toplum yaratmak istemişse de uygulamada pek de başarılı olamamıştır. MÖ 5. yüzyılda Atina’da sofizm ortaya çıkmış,, Pers Savaşları sonrasında Atina’daki yoğun gelişmeler (sosyal, siyasal, kültürel açıdan), siyasi açıdan zaman zaman aksamalara neden olmuş ve demokratik kurumların bu gelişmelere yeterince cevap verememesi nedeniyle Sofistler bu ihtiyacı karşılamayı amaçlamıştır.
Sofistler, siyaset ve güzel konuşma sanatını öğretmek için gezici öğretmenlik yaparak demokratik düzen içindeki kültür boşluğunu tamamlama işlevi gören ve bu hizmetleri karşılığında para alan kişilerdir. Bu nedenle daha sonraları Sofist sözcüğü bilgi şarlatanlığı yapan kimse anlamında kullanılmıştır. Ünlü sofistler arasında Protogaros, Gorgios, Critias, Antipon, Hipias, Koliklas, Trasmakos sayılabilir. Bu düşünürler genel olarak mevcut düzenin eksiklikleri ve eleştirileri noktasında birleşmelerine rağmen bu düzenin yerine nasıl bir düzen inşa edilmesi gerektiği konusunda anlaşamamışlardır. Sofistlere göre insan ahlaki bir değer ve varlık olmaktan ziyade çıkarlarına hizmet eden bencil bir varlıktır. Bütün insanların kabul edeceği objektif, genel, mutlak bir gerçeklik bulunmamaktadır. Sosyal ve siyasal hayatta egemen kurallar da değişmez ve kutsal değerler değildir. Bunlar ülkeye ve zamana göre değişiklik arz edebilir. Ayrıca bu kurum ve kurallar insan iradesidir. Devlet de bu kurumlardan birisi olduğuna göre insan yapısına göre siyasi bir oluşumdur. Fakat bu siyasi oluşumun temelinde kuvvet yer almaktadır. İktidar her zaman kuvvetin ifadesi, güçsüzlerin itaat etmesini gerektiren bir olgudur.
Sofistler içinden MÖ 480-410 yılları arasında yaşayan Protogaros, Teos’da doğmuş bir düşünürdür. Sofist düşüncenin kurucusu olarak kabul edilmektedir. “Metros Antropon, Panton” bu insan her şeyin ölçüsüdür, demektir. Bu, Protogaros’un felsefesine temel oluşturur. Pindaros ise “Nomos basilios panton” sözünü söyler. Yasalar her şeyin kralıdır. “Nomos” yani “yasa” insan yapısı da olsa insanların uyması gereken kuralları belirtmektedir. Antipon, aristokrat-avam ayrımına karşı çıkmakta, insanların doğuştan birbiriyle eşit yaratıldıklarını öne sürmektedir. Alkidomas’a göre; Tanrı herkese özgürlük vermiştir, doğa kimseyi köle yapmamıştır. Bu sebeple Alkidomas, doğuştan kölelik kavramına ve efendiköle ayrımına karşı çıkmaktadır (Şenel, s.120-125). Bazı yazarların sofist saydığı, bazılarının karşı çıktığı Yunan düşüncesinin en önemli filozoflarından Sokrates MÖ 449–399 yılları arasında yaşamıştır. Apollon kâhini bir soru üzerine dünyanın en bilge kişisi kimdir? diye kendisine sorulduğunda “Sokrates” diye cevap vermiştir. Sokrates buna nasıl olur “ben hiçbir şey bilmediğimi biliyorum” demiştir. Apollon kâhini yanıltmak amacıyla Atina sokaklarında dolaşarak kim “Ben bir şey biliyorum,” diyorsa onu sorguya çekmiştir. Bildiklerini söyleyen kişiler aslında hiçbir şey bilmemektedir. Apollon kâhini doğru anlamıştır. Çünkü hiçbir şey bilmediğini bilmek, kendisinin en önemli özelliği olarak görülmüştür. Sokrates “Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir,” derken tüm değerleri şüpheyle karşılamakta, erdemin doğuştan kazanılan bir yetenek olmadığını, öğretilebilir ve öğrenilebilir bir şey olduğunu söyleyerek sofistlerle aynı doğrultuda hareket etmektedir. Kişisel çıkarlardan önce toplumun çıkarlarını esas alması, insan davranışlarında bir düzenin bulunduğunu ve akıllı insana ulaşılacağını söylemesi sofistlerden ayrıldığını göstermektedir. Sokrates’e göre toplumu erdemli kişiler yönetmektedir. Toplumu yönetenlerin soylu değil, bilgili kişiler olmasıönem arz etmektedir. Yasaları ikiye ayrılır: 1. Yazılı yasalar; toplumu yönetenlerin oluşturduğu yasalar, 2. Yazılı olmayan yasalar; genel ahlak ilkelerinin oluşturduğu kurallardır. Sokrates felsefi düşüncelerinden dolayı yargılanmış, önce felsefi düşünceleri dile getirilmemesi istenmiş, dile getirmeye devam ettiği için idam cezasına çarptırılmış, öğrencileri kendisinin suçsuz olduğunu ifade edip idam edilmeden önce kaçmasını istemişler ama buna karşı çıkmış ve zehir içirilerek idam cezası infaz edilmiştir. Eski Yunan’da egemen olan bir diğer düşünür grubu Kynikler’dir. Kynik sözcüğü eski Yunan’da “köpek” anlamına gelmektedir. İlkel yaşayıştan dolayı kynik düşünce olarak adlandırılmaktadır. Aşırı eşitsizlikçi kent devleti toplumuna karşı bir tepki hareketi olarak doğmuştur. Sınıf çatışmasının yoğun olduğu bir dönemde mutluluğa ulaşmanın yollarını aramışlardır. Onlara göre, ancak erdemli kişiler mutlu olabilirler. Erdemli, yoksul, tutkusuz bir hayat süren Sokrates’i örnek göstermişlerdir. Özgür olmanın şartı Kyniklere göre tutkusuz olmak, tutkularına köle olmamaktır.  Kynik düşünürler Yunan toplumundaki bireyleri aristokrat-avam, yabancı-vatandaş, özgür-köle olarak eşitsiz ayrımlara tabi tutan site devleti vatandaşlığı anlayışına karşı çıkmakta, kozmopolis kavramını ileri sürmekteydiler. Kozmopolisi tüm dünya insanlarını aynı topluluğun bireyleri olarak gören “evren kent” biçiminde tanımlamakta ve. dünya kentinde eşitsizlikçi bir durumun sona ereceğini belirtmekteydiler. Antintenes, Diogenes, Kynik düşüncesinin önemli temsilcileridir. Yine Diogenes aile kurumuna karşı çıkıp kadınerkek kendi rızalarıyla bir birlik oluşturmadıkça diğer birliklerin oluşmayacağını kabul etmekte, yani kadın-erkek eşitliğini ileri sürmektedir. Eşitlikçi düşünceleri, özel mülkiyetin kaldırılmasını savunup iktisadi eşitlik kavramını getirmektedir. Eski Yunan’da önemli düşünürlerden bir diğeri Sokrates’in öğrencisi Platon (Plato), Atina’da 447’de doğmuştur. Peleponez Savaşları sırasında doğmuştur. Asıl adı Aristokles’tir. İslam yazarları içinde Eflatun adıyla anılır. Platon akıllı ve bilge azınlığın yönetiminden yanadır. İnsanların doğuştan eşitsizliğine inanır. “Devlet” isimli kitabında ideal devleti anlatmakta, “Yasalar” isimli eserinde ise ikinci en iyi devleti ortaya koymaktadır. Platon toplumun ortaya çıkış nedeni,insanların tek başlarına kendi kendilerine yetememeleri ve ihtiyaçlarını karşılayabilmek amacıyla başkalarının yardım ve iş birliğine ihtiyaç duymalarıdır, diyor. Platon Sokrates’in öğrencisi olması nedeniyle Sokrates’in duruşmalarını izlemiştir. Eşitsizliği savunması Sokrates felsefesinin insan hakları anlayışı yönünü zayıf kılmaktadır. Yani devletin temelini eşitsizliğe dayandırmaktadır. Siyasal görüşlerini “Politika” adlı eserinde toplayan Aristo ise kent devletinin çöküşünü önlemeyi amaçlamaktadır. Kent devleti ebediyen yaşaması gereken ideal düzendir, insanlığın son uygarlık basamağıdır. İnsan sosyal bir varlık olması sebebiyle polis içinde yaşatılmıştır. Aristo kişiye değil, devlete üstünlük tanımaktadır. Bu nedenle insan haklarının ortaya çıkması zordur. Köleliğin zorunlu olduğunu ispatlamaya çalışmış ve köleliği savunmuştur. Köleyi bir araç, canlı bir üretim aracı olarak görmüş, köleyi efendisinin malı olarak değerlendiripmülkiyete konu etmiştir. Köleliği doğaya da aykırı görmemiş, doğanın özgür kişilerle kölelerin bedenini ayrı ayrı yapmaya çalıştığını söylemiştir. Aristo insanının özü olarak aklı, toplumun kaynağı olarak aileyi görmüştür. Kadın-erkek eşitsizliğini savunmuş, aile birliğinde erkeği amaç, kadını araç olarak görmüştür. Ailenin kurucu unsurlarından birisi de efendi köle ilişkileridir. Efendi yönetici, köle yönetilenlerdir. Köleler; evcil hayvanlarla aşağı yukarı aynıdır, der köleyi canlı bir araç olarak görür. Köleyi zenginlerin öküzü olarak ifade etmektedir. Özel mülkiyeti doğal bir durum olarak, savaş sonrası yağmayı meşru olarak görür. Yunan uygarlığının en büyük iki filozofu sayılan Platon ve Aristo’nun yaptığı gibi, tüm sistem anlayışlarını insanların eşitsizliği üzerine kuran yaklaşımlar vardır (Güriz, s. 160-176). O dönem içerisinde gerek Platon gerekse Aristo devleti kişinin mutlak efendisi olarak tanıyıp kölelik kurumunu kabul etmiş hatta meşru görmüşlerdir. Bu iki düşünürden Platon totaliter devlet düzenini (Aydın, s. 9) Aristo’ya nazaran daha da ısrarlı savunmuştur (Kapani, Kamu Hürriyetleri, s.40; Akad – Vural Dinçkol, s. 11-27).