SORU: Kierkegaard’ın tarih felsefesine bakışı nedir?
CEVAP: Danimarkalı varoluşçu filozof Soren Kierkegaard (1813-1855) tarih kavramına varoluş kavramından hareketle yaklaşmıştır. Kierkegaard, felsefe tarihinin soyut mantıksal kurgularla geliştiğini ve bu nedenle bireyi, bireyin gerçek yaklaşımını ve gerçek varoluşunu gözden kaçırdığını düşünür. Oysa asıl önemli olan somut insan va- roluşludur. Kierkegaard’un en çok eleştirdiği filozofların başında Hegel gelir. Çünkü Hegel akılcı ve mutlakçı bir sistem filozofudur. Oysa tarih böyle katı bir akılcı ve mutlakçı çizgide ele alınamaz. Kierkegaard’a göre Hegel’in yaptığı gibi dünya tarihi üzerine kurulan bütün kavramsal sistemler saçma spekülasyonlardan ibarettir. Çünkü eğer gerçekten de ilerleyen bir dünya tarihi sürecinin varolduğu savı doğruysa, gerçekten basamaklı olarak gelişen bir tarihsel süreç varsa bizler bu tarihin belirli bir basamağında ya da belirli bir zaman noktasında bulunuduğumuz için bu tarihsel sürece ilişkin hakikatin tümelliği üzerine hiçbir şey söyleyemeyiz. Bu durum da bizi skeptik (kuflkucu) bir güvensizlik durumunda tutar (Özlem 2012: 170). Tarihe ilişkin böyle bir tümel kavrayışı olanaksız görünmektedir. Kierkegaard’a göre Hegel ve Marx’ın tarih felsefeleri tarihsellik kavramını yanlış olarak geleceğe de taşmaktadırlar. Çünkü tarihsel olma, her şeyden önce olup bitmiş olmadır; Tarihsellik olup bitmiş olmanın yüklemidir (Özlem 2012: 170). Bu kavramı en fazla bugünü de içine alacak şekilde, yani şu anda olup bit- mekte olanı da kapsayacak şekilde genişletebilsek de geleceği de kapsayacak şekilde genişletemeyiz. Çünkü gelecek tarihsel değildir, henüz olmamalıdır. Tarihsel olma, olup bitmiş olma ile ilgili olduğundan, gelecek ise henüz olmamış olduğundan, dünya tarihinin bütününe yönelik spekülasyonlar tarihe ilişkin savlarını gelecek için de ileri sürmekte ve bu durum da tarihsellik kavramıyla ve tarihsel olma ile bağdaşmamaktadır. Bu henüz tarihselleşmemiş olan geleceği tarihsellefltirmek tir ki bu da Kierkegaard’a göre bir çelişkidir. Buradaki çelişki tarihsel olmayanın tarihsel olduğunu söylemektir. Kierkegaard’a göre tarihin ne olduğuna ancak öznel bir yanıt verilebilir; bu yüzden de tarihin mutlak bir anlamından söz edilemez. Kierkegaard’un eleştirisi Alman idealizmi’nin tarih anlayışlığına yönelik olduğu kadar Marksizm ve Pozitivizmin tarih anlayışlığına da yöneliktir. Ona göre bu üç tarih kuramı da tarihin bütünü hakkında konuşmakla tarihe mutlak ve nesnel bir anlam yüklemek istemişlerdir. Oysa Kierkegaard’a göre tarih böyle nesnel ve mutlak bir anlamı olan bir süreç olarak kavranamaz. Kierkegaard kendi varoluşçu felsefesinden hareketle tarih kavramını günah ve korku kavramları ile ilişki içerisinde ele almıştır. Ona göre tarih günah ve korkunun ortaya çıktığı bir süreçtir. Hegel’in tarih kavramıyla alay etmek için tarihe Hegelci bir tanım vermek gerekirse, tarih sürecine korkunun bilinçteki gelişme süreci olarak bakılabileceğinden söz eder Kierkegaard için tarihin birey açısından bir korku ve günah alanı olarak görülmesi hâlinde bir anlamı vardır. Başka bir deyişle birey kendi bilincini günahın ve korkunun belirlendiği bir vicdan yeri olarak gördüğünde tarih bireye Hegel ve Marx’ın gördüğü biçiminden oldukça farklı bir alan olarak bir sonsuz vahiy süreci olarak görünür. Böylece birey kendi varoluflunun geleceğini böyle bir sonsuza bağlayabilir. Bu sonsuzluk da ancak >sa’da tarihselleşen bir süreç olarak görülürse birey için anlamlıdır. Ama sonsuzluğun Tanrı’da gerçekleşeğide ancak bir inanç sorunudur, bir bilgi sorunu değildir. Sonuç olarak Kierkegaard 19. yüzyılın mutlakçı ve ilerlemeci tarih felsefelerini eleştirerek tarihin zorunluluğu anlayışlıgına karşı çıkmıştır.