SORU: Mizancı Murat kimdir, açıklayınız?
CEVAP: Tanzimat döneminde yazdığı eleştiri yazılarıyla dikkati çeken bir başka şahsiyet Mizancı Murat’tır. O, edebiyatı bir milletin “tercüme-i ahvâli” ve “hayat-ı maneviyyesi” olarak görür. Mizancı Murat Bey tenkitle ilgili görüşlerini, 1888 yılından itibaren Mîzan Gazetesi’nde yayımlanarak 18 makaleden oluşan “Üdebâmızın Nümûne- i imtisalleri” adlı seri yazısı ile yine aynı gazetede çıkan birkaç “edebî musahabe” ve Turfanda mı Yoksa Turfa mı (1891) adlı romanının “ifade-i Mahsûsa” bölümünde ortaya koymuştur. Bu dönem eleştiri metinlerine örnek olması bağlamında Mizancı Murat’ın bu romandaki “ifade-i Mahsûsa” başlıklı “önsöz”ünü tam metin olarak buraya alıyoruz: İfâde-i Mahsûsa Bizde roman nâmı pek ucuz olarak alınıp verilmektedir. Beş, on seneden beridir, ele alınması caiz olmayan kaba bir muaşaka tasvirleri “millî roman” ünvanı altı nda itibar bularak kemâl- i i’tinâ ile okunmaktadır. İşte bu gibi mu’terizlere, bir hikâye tertip etmek için mutlaka Alexandre Dumas olmak lâzım gelmeyeceğini göstermek üzere Mizan’ın ta’tîl-i âhirinden bi’1-istifâde şu romanı kaleme aldım. Mizancı Murat’ın edebiyata yaklaşımı, temelde Namık Kemal’in yaklaşımı ile birçok yönden örtüşür. Mizancı Murat da Namık Kemal gibi divan edebiyatını sun’î ve hatta bir kısım eserler göz önünde bulundurulursa, ahlâka aykırı bulur. Murat Bey, bu noktada “edebiyat-ı ahlâkiyye” adını verdiği bir yolu takip eder. Ona göre Türk edebiyatında, millî özellikler taşıyan, toplumun örf ve âdet, ahlâk ve dinî yargıları- na bağlı “tip”ler oluşturulmalıdır. “Bir edebî eserin güzel ve mükemmel olabilmesi için, üslûp ve ifadesinin sade ve düzgün olması, bir “dram entrikası”na sahip bulunması ve mutlaka okuyucuya ibret dersi vermesi gerekir.”(Uçman, 2003: 59). Mizancı Murat’a göre, bir toplumun gelişmesinde eleştirinin çok önemli bir yeri vardır. Çünkü geçmişten bugüne edebiyatımızın en büyük eksiklerinden biri eleştirinin olmamasıdır. “Medeniyetlerin gelişmesinde, taklitten kurtulmasında, millî ve edebî değerlerin yaşatılmasında” eleştiri çok mühim bir yere sahiptir. Bütün bu bilgiler ışığında Mizancı Murat’ın görüşlerini şu dört maddede bir araya toplayabiliriz: 1. Bir dilin gelişme safhaları, en güzel şekilde tenkit eserlerinde görülebilir. 2. Bir edebiyatın gelişmesi, zenginleşmesi ve güzelleşmesi ancak ciddi eleştiri faaliyetleriyle olabilir. 3. Bizim ülkemizde eleştiri öteden beri yanlış anlaşılmakta; saldırı ile eleştiri birbirine karıştırılmakta, âdeta eş anlamlı sayılmaktadır. 4. Avrupa’da ise eleştiri müstakil bir tür kabul edilmiş, Sainte-Beuve, Bouleau ve Voltaire gibi büyük tenkitçiler sayesinde edebî seviye yükselmiştir.” (Uçman, 2003: 59). Yine Mizancı Murat’a göre Türk edebiyatında eleştiri bahsiyle ilgili olarak şeyh Galip’e kadar ciddi hiçbir faaliyet görülmemiştir. şeyh Galip’in Hüsn ü Aşk’ının manzum mukaddimesinde Nâbî’nin Hayrâbâd’ı ile ilgili olarak ortaya attığı şkirler bizde eleştiri çalışmalarının başlangıcı olarak düşünülebilir. şeyh Galip’ten Namık Kemal’e kadar Türk edebiyatında Batılı anlamda bir eleştiriye ve eleştirmene rastlanmaz. Dolayısıyla yenileşme dönemi Türk edebiyatı içinde ciddi ilk tenkitçi Namık Kemal’dir. Kemal, çağdaşları ve öğrencileri tarafından aşılamamıştır. Mizancı Murat, nitelikli bir eleştirmende şu özellikleri arar: Geniş bir kültür birikimi, fesahat ve belagat bilgisi, objektif davranabilme, merak ve tecessüs sahibi olma ve seçme kabiliyeti. Mizancı Murat ayrıca Türk edebiyatında uygulamalı eleştirinin de ilk örneklerini veren insandır. Savunduğu “ahlâkî edebiyat” adı verilen edebî eleştiri yöntemini, Namık Kemal’in Vatan yahut Silistre, Recaizade Mahmut Ekrem’in Vuslat ve Sâmipaşazâde Sezai’nin Sürgüzeşt adlı eserlerinde uygulamıştır.