SİYASET FELSEFESİ II Dersi SOSYAL VE EKONOMİK ADALET soru detayı:

PAYLAŞ:

SORU:

Rawls'ın “İkinci Dünya Savaşından sonra siyaset felsefesine yapılan en büyük katkı” olarak tanımlanan ve kendisinden sonraki adalet tartışmalarının çizgisini belirleyen eseri A Theory of Justice’de (Bir Adalet Kuramı) ele aldığı hakkaniyet olarak adalet teorisini açıklayınız.


CEVAP:

Rawls “İkinci Dünya Savaşından sonra siyaset felsefesine yapılan en büyük katkı” olarak (Yayla 2000: 83) tanımlanan ve kendisinden sonraki adalet tartışmalarının çizgisini belirleyen eseri A Theory of Justice’de (Bir Adalet Kuramı) ele aldığı hakkaniyet olarak adalet teorisi ile iki şeyi amaçlamaktadır (Balı 2001, s. 151):
1. Ahlaki yargılarla adalet ilkelerinin birbirini dışlamadığı bir adalet teorisi
kurmak.
2. Bireysel farklılıkların gözetilmediği faydacılığın ve klasik liberalizmin adalet anlayışlarına alternatif ve Kantçı yolu takip ederek evrensel bir adalet anlayışı geliştirmek.
Rawls’un birinci maddede sözünü ettiği ahlaki yargılarla uyum içerisinde olan adalet anlayışı ile aslında faydacı adalet anlayışlarındaki mutluluğu amaç edinen düşünceyi eleştirmektir. Rawls’a göre, mutluluğu amaç edinen bir adalet anlayışı yerine, hakların iyilik ve mutluluktan önce geldiği, ahlaki yargılarla uyum içerisinde olan bir adalet anlayışı geçerli olmalıdır. Bu adalet anlayışını daha iyi anlatmak için, tıpkı sosyal sözleşme teorilerindeki doğa durumu gibi bir başlangıç noktasından (“ilk durum”)’dan söz eder Rawls (Balı 2001, s. 152). Amaçsal olmayan bir adalet sözleşmesi için bir ilk durum gereklidir. Bu ilk durumda taraflardan özgür, eşit ve rasyonel olması beklenmektedir. Ancak burada önemli bir şart daha koyar Rawls: “Bilinmezlik perdesi” diye tanımlanan şartın altında taraflar geçici olarak kendilerini ayırt edecek cinsel, dinsel, etnik, toplumsal kimliklerini bilmezlikten gelmelidir. Bu şartla amaçlanan kişilerin kendi menfaatlerini artırmaya yönelik hareketlerde bulunmaması ve risk almaktan da kaçınmamalarıdır.  İşte bu şartlar altında biraraya gelen özgür, eşit ve rasyonel taraflar, iki adalet ilkesini formüle edeceklerdir.
“1. Herkesin başkalarının aynı hürriyeti ile bağdaşan en geniş temel hürriyete
sahip olmak konusunda eşit hakkı vardır.”
2. Sosyal ve iktisadi eşitsizlikler, hem herkesin yararına olacak, hem de mevkiler (makamlar) ve görevlerin (işler) herkese açık olmasını sağlayacak şekilde ayarlanmalıdır.” (Rawls, A Theory of Justice, IV, aktaran Yayla 2001, s. 85)
Birinci ilkeyle Rawls, bilinmezlik perdesinin devamı olarak, en temel hak olan özgürlükten söz etmektedir. Zira bu ilkeyle Rawls hakkaniyete uygun eşitlik ile farklılık ilkesinden aynı anda söz etmektedir. Başka bir deyişle, bir yandan özgürlük, fırsatlar, gelir ve zenginlik gibi tüm sosyal değerlerin eşit olarak dağıtılmasından söz eder; diğer yandan bu eşitliğin herkesin yararına olacaksa, eşitsizliğe dönüşebileceğinin meşruluğunu vurgular. Bu durum farklılık ilkesinin ifade ettiği iki durumla daha iyi anlaşılabilir:
“1. Daha az doğal yeteneğe sahip kimselerin daha fazla gözetilme hakkına sahip olması gerektiğidir.
“2. Varlıklı olanların, karşılıklı işbirliğine dayalı bir toplumda yaşamak dolayısıyla sonuçta kendi avantajlarına da olacağından, zenginliklerinin bir kısmından fakirler yararına feragat etmeyi kabul etmesi gerektiğidir” (Balı 2000, s.158).
Rawls bu ilkelerle en temelde “doğal piyangonun” olumsuz etkilerinin kişilerin yardımseverliğine bırakılmadan, hukuki ve sosyal kurumlar aracılığıyla giderilmesini amaçlamaktadır. Ancak böylelikle ahlak yargılarımızla örtüşen, evrensel bir adalet teorisi yaratılabilir.