SORU: Recaizade Mahmut Ekrem, eleştiri konusuyla ilgili düşüncelerini dört temel edebî metinde bir araya getirmiştir, bunlar hangileridir, açıklayınız?
CEVAP: Talîm-i Edebiyat, III. Zemzeme Mukaddimesi, Takdîr-i Elhân ve Takrizat : • Talîm-i Edebiyat (1879): Recaizade Mahmut Ekrem’in Mekteb-i Mülkiye’de “Edebiyat-ı Osmaniye” dersi için iki bölüm hâlinde yazmayı düşündüğü fakat ilk kısmını dahi eksik neşrebildiği bir belâgat ve edebiyat kuramları kitabıdır. da Mebani’l-inşâ adlı eserini yazarken bir hayli istifade ettiği, Emile Lefranc’ın Traité Théorique et Pratique de Littérature Style et Composition isimli eserinin “Style” bölümünü örnek almıştır. Eserin en önemli yeniliği, belâgat biliminin edebî sanat sışandırmaları yerine Batı retoriğindeki edebî sanat sınışandırmalarının esas alınmasıdır. Bu olgu, çok zaman iddia edildiği gibi eskinin toptan reddedilmesi değildir, yeni bir senteze ulaşma denemesidir. Eserin birinci bölümü edebiyatın ruhî melekeler yönünden psikolojik izahına ayrılmıştır. Bu bölümde “Kuvâ-yı Zihniyenin Edebiyatta Şili” başlıklı genel bir girişten sonra yazara göre bir eserde bulunması gereken şkir, his, tabiî güzellik, hayal gücü, zerafet, nükte ve hafıza kuvveti gibi hususlar üzerinde durulmuştur. Yine bu bölümün sonuna, sanki ayrı bir fasıl gibi duran fakat herhangi bir numara yahut fasıl başlığı verilmeksizin oluşturulmuş “deha ve hüner”le “sanatta güzelliğin neden ibaret” olduğunu işleyen iki ayrı konu daha ilâve edilmiştir. İkinci bölüm üslûp konusuna ayrılmıştır. Fesahat (ifadenin doğru olması ve lâfızların birbirine uygun düşmesi), vuzuh (kapalı ve müphem lâfızlar kullanmamak / bulanık ve karmaşık ifadelere yer vermemek), tabiiyet veya tabiîlik, munakkahiyet (üslupta orta yolu bulmak / lâfzı manasından çok olmamak üzere söyleme ve yazma), âheng-i selâset (bir ibare içinde kelimelerin kulağa hoş gelecek şekilde yanyana getirilmesi), muvafakat (üslûbun konusuna uygun olması veya ifadenin fikir ve hislerle örtüşmesi) alt başlıklarından oluşan bu bölüm, kitap içinde en fazla yer kaplayan bölümdür. Bu durum, yazarın üslûp bahsine ayrı bir ehemmiyet verdiğinin delili olsa gerektir. “Tezyinât-ı Üslûp, Envâ-i Mecâz” başlığını taşıyan üçüncü bölümde sadece “mecaz” lar, edebî sanatlar üzerinde durulmuştur. Bu bahis; “mecâz-ı tahyilî (hayâl mecazları)”, “mecâz-ı tebliğî” (ifade, anlatış mecazları) ve “marifet-i mecâz” (mecazlı anlatı mda bulunması gereken nitelikler) başlıkları altında örneklerle izah edilmiştir. Eserin “Sanayi-i Lafziyye” adlı son bölümünün herhangi bir alt başlığa ayrılmadan bir bütün olarak lafız (söz) sanatlarına ayrıldığını görürüz. Burada Talim-i Edebiyat’ı n neşriyle birlikte artık eskimiş olduğu anlaşılan mevcut belâgatın lafız sanatları bahis konusu edilmiştir. Bu dört ana bölümünden sonra esere sırasıyla, edebiyatın kurallarının nasıl tespit edilip geliştirilebileceği konularının tartışıldığı bir sonuç “Hâtime”, devrin Maârif Nazırı Mustafa Nuri Paşa’nın imlâ karışıklıklarıyla ilgili bir “Lâhika”sı, Namık Kemal’in bir “Takriz”i eklenmiştir. (Yetiş, 1996) Talîm-i Edebiyat yayımlanınca dönemin edebiyatçıları bu esere olumlu ve olumsuz bakanlar şeklinde ikiye ayrılır. Başını Namık Kemal ve Mizancı Murat’ın çektiği bir grup esere olumlu bakarken; başta Hacı ibrahim Efendi olmak üzere eski edebiyat taraftarları da Talîm-i Edebiyat’a ciddi eleştiriler yöneltirler. Abdullah Uçman’ın ifadesine göre bu tartışmalar sonucunda şu iki nokta biraz daha açıklık kazanır: a) Yeni yetişen şairlerin, artık söz sanatlarıyla uğraşmayı bir kenera bırakıp, şiirde şkir ve anlama önem vermeleri gerektiği bütün açıklığıyla ortaya konulur; b) Özellikle eski belagat anlayışını savunanların üzerinde durdukları Arapça anlatım yollarının Türkçe’ye uygulanması isteği de yersiz bulunarak, tek çıkar yol olarak dilin düzeltilmesi gereği kendini gösterir. • III. Zemzeme Mukaddimesi (1885): Ekrem bu yazıda sanat, edebiyat ve şiirle ilgili görüşlerini dile getirir. Yazar’a göre, “en güzel eserler onlardır ki okunduktan sonra da insanı bir müddet düşünmeye mecbur eder.” “Bir edebî eserde şkir his ve hayal ile onları anlatan kelime ve ifadeler arasında uygunluk varsa o edebî eser manzum da olsa mensur da olsa daima güzel ve bazen hem güzel hem de ulvî (yüce) olur. Yani şkir, his, hayal ve zevk güzel bir eserin temel dayanaklarıdır. Bu dört unsura Batı retoriğinde “edebî nitelikler (facultés litteraire)” deniliyordu. Recaizade, bu ayırımıyla Batı retoriğinin “güzel söz” ile ilgili ölçütlerini benimsemiş oluyor. Recaizade, retoriğin ulvî (yüce) kuramını da benimser, hakikî ulviyetten nasibi olmadığı hâlde ulviyet hissi veren kelimelerin, yazıların balon gibi olduğunu, bu tür yazıları yazanların bir aralık şöhret bulsalar bile daha sonra unutulacaklarını, hakikî histen mahrum iken ateşten kıvılcımdan bahseden manzumelerin ateşböceğine benzediğini ve kendi kendine sönüp yok olacağını söyler.”(Yetiş, 2007: 86- 87). Yukarıda geçen “ateşböceği” ifadesi anahtar kelime görevi üstlenmiştir. Çünkü bu ifadede, Muallim Naci’nin aynı anlama gelen eserleri “şerâre” ile “Ateşpare”ye telmih vardır. Yazının devamında Ekrem; gazel için üç temel kavramı öne çıkarır: Rikkat-i his (his inceliği), letâfet-i hayal (hayal güzelliği), nezaket-i elfaz (söz inceliği ve güzelliğ i). Ayrıca yazar, bu niteliklerin en güzel örneklerinin Fuzulî’nin eserlerinde görüldüğ ünü belirtir. Ekrem edebî eserlerde üç çeşit güzellik bulunduğunu, bunların önem sırasına göre; sünûhât-ı kalbiyye (kalbe doğan ilhamlar), bedayi-i hayâliyye (hayal güzelli- ği), mehâsin-i şkriyye (şkir güzelliği) olduğunu söyler. Ekrem, bütün bu güzelliklerin organik bir yapıya bürünmesinden sonra, bunları ifade edecek en uygun kelimelere, kaşye sistemine ve vezne ihtiyaç bulunduğunu vurgular. Yani, bir şiirin güzel olması için hem içerik hem biçim yönünden mükemmel olması gerektiğine inanır. Bu görüşlerin ilk somut meyvesini Servet-i Fünûn edebiyatıyla verdiğini söyleyebiliriz. Bu eleştiri metnini öneminden dolayı tam metin olarak buraya alıyoruz: • Takdîr-i Elhân (1885): Bu eser, Menemenlizade Mehmet Tahir’in “Elhân” şiiri üzerine yazılmıştır. Menemenlizade, Ekrem’in Mülkiye’den öğrencisidir. Çok ilginçtir ki, Ekrem’in öğrencisinin isteği üzerine yazdığı bu takriz (tenkit) asıl kitabın (Elhân) yayımlanmasından önce çıkar. Ekrem bu eserde, Elhân üzerinden devrin tenkit anlayışını eleştirir. Yeni tarz şiirin nasıl olması gerektiği üzerinde durur. Mesela; kaşye konusunda, aynı Arap harşerinin peş peşe gelmesiyle yapılan “göz için kaşye” anlayışına karşı çıkar. Kaşyenin temelde ses benzerliğine dayanması gerektiğ ini, yani kaşye oluşturulurken farklı harşer de kullanılsa asıl olanın kulağa aynı sesin gelmesi olduğunu vurgular. Bu da edebî dilde “kulak için kaşye” demektir. Ekrem bu eserde, tabiata hissî (santimantal) bir şekilde bakar ve “bir edebî eserin ruhu şkirdir” der. • Takrizât (1898): Ekrem’in değişik şair ve yazarlar üzerine yazdığı takrizlerden (tenkit) oluşur. Bu eserde, üzerinde eleştiri yazılan yazarlardan bir kaçı; Beşir Fuad, Halit Ziya ve Mustafa Reşit Bey’dir.