ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ Dersi Endüstri İlişkilerinde Yeni Gelişmeler soru detayı:

PAYLAŞ:

SORU:

Sendikalaşma ile ilgili gelişmeler nelerdir?


CEVAP:

1980’li yıllarda ekonomik krize bağlı olarak değişmeye başlayan endüstri ilişkileri sistemlerinin önemli bir parçası olan sendikal yapılanma ve toplu sözleşme sistemleri, sözü edilen dönem içerisinde etkinliğini önemli derecede kaybetmiştir. Bu dönemin sanayileşmiş ülkelerinin bir parçası olarak karşımıza çıkan sendikaların tipik üyeleri; mavi yakalı, erkek, düzenli sürelerle tam zamanlı çalışan, ulusal düzeyde örgütlenmiş sanayi işçileridir. Geleneksel olarak tanımlayabileceğimiz bu tarz sendikalarda kadınların, güvencesiz çalışanların ve geçici işçilerin örgütlenmelerde kendilerine yer bulamadıkları bir yapı mevcuttur. Geleneksel sendika işçisinin istihdam içerisindeki yeri ve yaygınlığı farklılaşmış, istihdam kompozisyonun meydana gelen değişimler ve yeni işçileşme biçimleri, işsizliğin yapısallaşması ve sermaye hareketlerinin coğrafi hareketliliğinin ücretli iş ilişkisini farklılaştırması gibi durumlar toplu pazarlık konusunda tarafları birbirinden uzaklaştırmıştır. Bir taraftan işsizliğin yaygınlaşması ve kronikleşmesi, diğer taraftan da işe sahip olma yarışının çetinleşmesiyle beraber tipik sendikalı işçinin istihdam içerisindeki payı gerilemiş, örgütlü ilişkiler yıpranmış, endüstri ilişkilerinde savaş sonrası doğan ve gelişen uzlaşı sona ermiştir. Sendikalar bu zaman diliminde üye, güç ve itibar kaybetmiş; geleneksel üye komposizyonu dağılmıştır. İşsizliğin ve kayıt dışı ekonominin bu gerilemeyi sürekli besleyen temel nedenlerden biri olduğu konusunda genel bir uzlaşı vardır.İşsizlerin oluşturduğu yedek işgücü ordusu sendikasız, sigortasız ve kayıtsız çalışmaya razı olan potansiyel bir kitleyi ortaya çıkmaktadır. Bu gelişmeler sendikalar ve çalışanlar açısında iki önemli sonuç doğurmaktadır. Birincisi yedek işgücü ordusu işverenler için ucuz işgücü olarak işçilere karşı önemli bir koz olarak ve tehdit oluşturmakta, bu sayede işverenler bu potansiyeli kullanarak işçilerin sendikalaşmaya ve sigortalı olmaya dönük taleplerini kırabilmektedir. İkincisi, formel sektörle haksız bir rekabet içerisinde olan enformel sektör, formel sektör üzerinde bozucu bir etki yapıp yavaş yavaş enformel sektöre çekebilmektedir. Sendikacılığın güçlü olduğu ülkelerde enformel sektörün ya da yedek işgücü ordusunun, işgücü piyasasını bozucu etkisine sendikalar izin vermemiştir. Sendikacılığın güçsüz olduğu ülkelerde ise enformel sektör yıkıcı etkisini bütün gücüyle göstermektedir. (Öke, 2003, s.405) Sendikalar günümüzde üç tehdit ile karşı karşıyadır: Bunlar, üyelerden kaynaklanan, işverenlerden kaynaklanan ve devletten kaynaklanan tehditlerdir. İşçileri sendikalara üye olmaya iten nedenler ve avantajlarda gerilemenin varlığı, işçilerin üyelik talebinde düşüşe yol açmaktadır. İşverenlerin esneklik talebi, insiyatiflerini arttırma eğilimleri gibi nedenlerden dolayı sendikal hareket tehdit altındadır. Devletten sendikalara yönelik tehditler ılımlı olabileceği gibi, sendikaları kökünden söküp atmayı hedefleyen hükümet politikalarından da kaynaklanabilmektedir. (Delamotte’dan aktaran Yorgun, 2007, s.51) Hyman (2002) sendikaların geleceğini geçmişten bugüne sorguladığı çalışmasında, gelecekteki sendikaların eski çelişkilerin yeni yüzleriyle karşı karşıya olduğunu ifade eder. Bunlar üye kompozisyonunun nasıl olacağı (vasıflı elit, çekirdek işgücü, çevredeki işgücü, işsizler), hangi taleplerin dillendirileceği (ücret mücadelesi, işveren yetkilerini kısıtlayan hak mücadeleleri, devletin rolü ile ilgili talepler, yalnızca işçi statüsünden kaynaklı olmayan toplumsal hayatla ilgili olan talepler) ve bu taleplerin hangi yapılarla nasıl (meslek sendikası mı, işkolu sendikası mı, genel sendika mı; sendika içi demokrasinin nasıl tahsis edileceği, uzlaşma ve mücadele arasındaki dengenin nasıl kurulacağı) temsil edileceğidir. Hyman’a göre bu çelişkiler ışığında 21. yüzyıl sendikacılığı aynı zamanda hem yerel hem ulusal hem de uluslararası olabilmelidir. Sendikalar uygun kapasiteyi ayakta tutmalı, etkin eylemlilik göstermeli ve stratejik liderliğin yeni boyutlarını içermelidirler. Sendikalar geçmiş hareketlerle tutarlı bir şekilde istekleri, projeleri ve bazen ütopyaları tanımlayacak yeni bir dil keşfetmek zorundalar ve bunları günümüz dünyasına uyarlamalılardır. Dayanışmalar dilsel ve ulusal bariyerleri aşacak yapıyı inşa ederken, mücadele yeni şekiller almakta ve geçmişten daha etkili olma potansiyelini barındırmaktadır. Sendikaları tekrar cazibe merkezleri hâline getiren gelişmelere bakıldığında, küreselleşmenin ortaya çıkardığı olumsuzluklar, sendikalardan istifa eden veya ettirilenlerin içine düştükleri olumsuz şartlar, işverenlerin veya yeni yönetim tekniklerinin işçilere sunduğu sendikasız endüstri ilişkilerinin çalışanları tatmin etmemesi, ayrıca sendikasız işyerlerinde toplu pazarlık sisteminin yerine geçebilecek alternatif bir sistemin kurulamaması, çağdaş yönetim sistemlerinin etkili bir şekilde kullanılamaması, çözümlerin kısa vadeli olması sendikalara duyulan ihtiyacı artırmış ve yeni bir süreci başlatmıştır. Sendikalarda başlatılan yeniden yapılanma süreciyle dibe vuran sendikal örgütlenme tekrar ümit hâline gelmiş ve sendikalar atlama taşları bularak, yükseliş sinyalleri vermeye başlamışlardır (Yorgun, 2007, s.55).