HADİS TARİHİ VE USULÜ Dersi HADİSLERİN KORUNMASI VE KAYIT ALTINA ALINMASI soru detayı:
SORU:
Tesbit dönemindeki hadisleri inkar hareketleri hangileridir?
CEVAP:
Sahâbîlerin içinde hadisin dindeki yerini ve değerini tartışan, onu kabul etmeme eğiliminde olan hiç kimse görülmemiştir. Bilakis onlarda görülen şey, en basitinden en mühimine kadar bütün konularda Hz. Peygamber’in sünnetini araştırmak, onu öğrenip ona göre hareket etmekti. Ancak sahâbeden sonra gelen Müslümanların arasında, nadiren de olsa, hadisin önemini kavrayamayanlar görülmeye başladı. Bunlardan olan Hâricîler, Kur’ân’da hüküm koyma yetkisinin sadece Allah’a ait olduğunu belirten bazı âyetlere bakarak Kur’ân’da yer almayan hükümler taşıyan hadisleri kabul etmemeye kalkışmışlardı. Oysa Kur’ân-ı Kerîm’i getiren de Hz. Peygamber’di ve onu herkesten daha iyi anlayabilecek olan da ancak o olabilirdi. Bu durumda Hz. Peygamber’den gelen bir hadisin ona ait olduğu kabul edildikten sonra söylenecek hiçbir şey olamaz. Binaenaleyh söz konusu görüşte olan Hâricîler, herhalde, bu muhtevada olan hadislerin Hz. Peygamber’e ait olamayacakları kanaatiyle, öyle düşünmekteydiler. Böyle de olsa bu, Kur’ân’ı bir bütün olarak ele almamaktan kaynaklanan yanlış bir düşüncedir. Çünkü bizzat Kur’ân-ı Kerîm Hz. Peygamber’e hüküm koyma yetkisi vermiştir. Dolayısıyla Hz. Peygamber’in hüküm koyma işi de Kur’ân-ı Kerîm’in bir hükmüdür.
Bu dönemde, hangi zümreye mensup oldukları belirtilmeyen bazı kişiler de, Hâricîlerinkine benzer görüşlere sahip olmuşlardı. Belki onlar da Hâricî idiler. Anlaşıldığına göre onların bu görüşleri cahillikten kaynaklanmıştı. Bu sebeple mesele kendilerine anlatılınca ondan vazgeçiyorlardı. Hasan elBasrî’nin anlattığı şu olay buna örnek olarak zikredilebilir: Bir ara sahâbî İmrân b. Husayn (ö. 52/672), Peygamberimizin sünnetinden bahsediyordu. Adamın biri ona künyesiyle hitap ederek şöyle dedi: “Ebû Nuceyd! Bize Kur’ân’dan bahset!”. İmrân şöyle cevap verdi: “Sen ve arkadaşların Kur’ân’ı okuyorsunuz. Bana namazdan, içindekilerden, sınırlarından bahsedebilir misin? Bana altının, devenin, sığırın ve muhtelif malların zekâtından bahsedebilir misin? Fakat sen yok iken ben (bunların açıklamalarına) şahid olmuştum!”. İmrân sonra sözüne şöyle devam etti: “Resûlullah -sallellahu aleyhi ve sellem- bize zekât hususunda şöyle şöyle farz kıldı”. O zaman adam, “Beni ihya ettin, Allah da seni ihya etsin!” dedi. Bu olayı nakleden Hasan el-Basrî demiş ki, “Bu adam, sonunda Müslümanların fakîhlerinden oldu!” (Hâkim, el-Müstedrek, I, 109-110).