TÜRKİYE CUMHURİYETİ İKTİSAT TARİHİ Dersi İkinci Dünya Savaşı’nda Türk Ekonomisi soru detayı:
SORU:
Türkiye İkinci Dünya Savaşı'na girmiş midir?
CEVAP:
Baskı neticesinde Türkiye, savaşa girmeyi ilke olarak kabul etmekle birlikte, askeri
yetersizliklerini öne sürmüştür. 14 Ocak 1943 tarihli Casablanca Konferansı’nda alınan Türkiye’nin
savaşa girmesi adına gerekli baskının yapılması
kararı, Cumhurbaşkanı İnönü ile Churchill’in 30
Ocak-1 Şubat 1943’te (Deringil’e göre 30-31 Ocak)
Adana’da yapacağı görüşmeyi hazırlamıştır. Türkiye
burada Almanya’nın Sovyetlere karşı bir denge unsuru olduğunu ve Sovyetlerin savaş sonunda kazandıklarıyla yayılmacı bir politika izleyeceğini öngörmüştür. Bunun üzerine İngilizler, kurulacak güçlü
bir uluslararası örgütle Sovyetlerin olası tutumunun
engelleneceğini vaat etmiştir. Ayrıca Türkiye’ye bir yıllık savaş ihtiyaç malzemesi, uçaksavar ve tanksavar birliklerinin verilmesini de kararlaştırmıştır. Sovyetler de Türkiye’nin Almanya
ile yaptığı antlaşmaları Müttefiklerin aleyhine bulmuştur. Bu yaklaşım üzerine Türkiye ile Sovyetler
arasında bu dönemde çeşitli görüşmeler yapılmıştır.
Görüşmelerde Türkiye işbirliğinden yana olduğunu
belirtirken, Sovyetlerin tutumu Türkiye’nin savaşa
girmesi yönünde olmuştur. İngiltere ve ABD, Kuzey Afrika’daki Müttefik zaferinin ardından, 12-16 Mayıs 1943’te
Washington’da bir araya gelerek, Türkiye’yi savaşa
sokma ve Romanya’daki Alman petrol tesislerine
Türkiye üzerinden saldırı düzenleme planlarını
görüşmüşlerdir. 11-24 Ağustos 1943’te düzenlenen Quebec Konferansı’nda da Türkiye’nin hava
sahasını Müttefiklere açması ve Alman ticaret gemilerinin Boğazlardan geçişinin engellenmesi istekleri kararlaştırılmıştır.
Mihver devletlerinin art arda yenilgilere uğratıldığı bir
dönemde Türkiye, savaşta taraf olmanın ötesinde,
Sovyetlerin savaş sonrası tutumunu hesaplamaya
hazırlanmıştır. Nitekim 19 Ekim 1943’te yapılan
Moskova Konferansı ile birlikte İngiltere, taahhüt
ettiği yardımda tasarruf etme düşüncesiyle artık
Türkiye’nin savaşa kendiliğinden girmesini istemiştir. İngiltere ve SSCB arasında 1 Kasım’da imzalanan protokole de, Türkiye’nin
müttefik devletler safında savaşa girmesi ve hava
üslerini açması için bir çağrıda bulunulacağı belirtildi. Bu dönemde özellikle Sovyetlerin kullandığı
dil, Türkiye’nin savaş sonrası masasına oturabilmesi için savaşa girmesi gerektiği şeklindedir.
Bu çağrı 5 Kasım 1943’te I. Kahire Konferansı’nda da yapılmıştır (Deringil,
1994:210). Türkiye çağrıya, savaşa girmeyi ilke
olarak kabul ettiğini belirterek yanıt verecek ve
artık tarafsızlık diplomasisini askıya alıp, güçsüz
durumunu anlatmaya çalışacaktır. 28 Kasım-1
Aralık 1943 tarihleri arasında gerçekleştirilen
Tahran Konferansı’nda sadece 17 filoluk bir İngiliz yardımının taahhüt edilmesiyle, Müttefiklerin Türkiye’ye ekonomik ve askeri yardım yapma
konusunda niyetlerinin olmadığı ortaya çıkmıştır
(Aydın, 2009:461). Müttefiklere göre bu konferans, Türkiye’nin savaştan sonra yapılacak görüşmelere katılabilmesi için son fırsattır. Bununla
birlikte 4-8 Aralık tarihlerinde gerçekleştirilen II.
Kahire Konferansı’nda da Müttefiklerin Türkiye’yi
savaşa çekme ısrarcılığı doruk noktasına ulaşmış,
savaşa katılmaması halinde Türkiye’nin yalnızlaşacağı fikri yinelenmiştir (Aydın, 2009:462). Türkiye buna, savunmasının yeterliliğinin sağlanması
gerekliliğini belirterek cevap vermiş, ayrıca konferansta ortak bir harekât planı öneren İngiltere’nin
sadece uçak göndermesini yardım olarak görmediğini belirtmiştir. Sovyetler ise bu tarihten itibaren
Türkiye’yi artık görmezden gelmeye başlamıştır.
Bununla birlikte mevcut harekât planının görüşülmesi adına 1 Ocak 1944 tarihinde Türkiye’ye gelen Müttefik askeri heyetinin bir ay zarfında sonuç
alınamayıp aniden geri dönmesiyle İngiliz-Türk
ilişkileri gerginleşmiştir. Bunun üzerine İngiltere
ve ABD, Türkiye ile ilişkilerin dondurulduğunu ve
yapılan malzeme yardımının da durdurulduğunu
açıklamışlardır. Bu dönemde Almanlarla yapılan
krom satışı anlaşmasının yenilenmesi, bozulan ilişkileri daha da germiştir. Bu gelişme üzerine Müttefikler 4 Nisan’da stratejik hammaddelerin satışının
devamı halinde Türkiye için abluka tedbirlerinin
alınacağını bildirmişlerdir. Böylece Türkiye 21
Nisan’da krom satışını tamamen durdurduğunu
açıklamıştır. Bu açıklamayı, tüm ticaret potansiyelinin engellenmesi talebi izlemiştir. Görüşmeler
neticesinde Türkiye, oluşacak hacimsel gerilemeyi
Müttefiklerin doldurmaları taahhüdü karşılığında,
Mihver devletleriyle olan ticaret hacmini azaltmayı
kabul etmiştir. Sürecin devamında Müttefik protestolarının oluşmasıyla birlikte Türkiye, Alman
ticaret gemilerinin tamamının geçişini engelleyeceğini bildirmiştir. Aldığı bu önlemlerle, İngiltere ile
ilişkilerinde canlanma sağlayan Türkiye, Sovyetlerle de arasını düzeltmek adına içerideki Turancılara karşı bir operasyon düzenlemiş ve Mayıs ayında 23 Turancıyı tutuklamıştır. Ancak Sovyetler,
Türkiye’nin Almanlara hâlâ savaş ilan etmemesi nedeniyle Turancı tutuklamaları yetersiz görmüştür.
Türkiye süreçten endişe duymuştur. Savaşa girmek için 3 Temmuz 1944’te, Ödünç Verme ve Kiralama Yasası’ndan yeniden yararlanma, savaş sonrası Müttefik karar alma mekanizmasına katılma
hakkı elde etme, savunma için savaş malzemesi ve
uçak alma, Almanya ile ilişkilerin kesilmesi ve savaş
şartlarından doğacak mali ihtiyaçların karşılanması
gibi şartlar öne sürmüştür. İngiltere teklifleri kabul
ederek bu durumun Türklerle ittifakın teyidi olduğunu ilan etmiştir. Bunun üzerine Türkiye, Almanya ile bütün ilişkilerini keseceğini bildirmiştir.
Ancak 1945 yılına gelindiğinde İngiltere,
Türkiye’nin savaşa katılmasının bir etki yaratmayacağını düşünmeye başlamıştır. Yalta Konferansı’nda
(4-11 Şubat 1945) alınan “Birleşmiş Milletler
Konferansı’na 1 Mart 1945 tarihi itibariyle Almanya ve Japonya ile savaşta olmayan devletlerin kurucu üye olarak katılamayacakları” kararı sonrası Türkiye, 23 Şubat’ta mevcut koşulu yerine getirmek
adına bu iki devlete savaş ilan etmiştir. Sovyetler
bu durumu yine de yetersiz bulmuş ve Türkiye ile
yaptığı Dostluk ve Tarafsız Antlaşması’nı yenilemeyeceğini bildirmiştir. 7 Mayıs 1945’te Almanya’nın
ve 14 Ağustos’ta da Japonya’nın teslim olmasıyla II.
Dünya Savaşı resmen sona ermiştir. Türkiye bu büyük savaşın dışında kalmayı başararak süreci atlatabilmiştir